ZÜNNÛN ARGUN

(ö. 913/1507)

XVI. yüzyılda Sind ve Mültan bölgesinde iki kol halinde hüküm süren Argunlu hânedanının kurucusu, Timurlu emîri.

Hânedan Zünnûn Argun ve Argun Tarhan adıyla iki kola ayrılmaktadır. Zünnûn Argun’un muahhar eserlerde gençliğine ve soyuna ilişkin bazı iddialar varsa da bunları Timurlu kaynaklarında tesbit etmek mümkün değildir. Zünnûn Argun’un İlhanlı Hükümdarı Argun Han’ın soyundan geldiğine dair görüşler de (İA, XIII, 656) yanlıştır. Argun boyunun, Timurlu Hükümdarı Ebû Saîd Mirza Han’ın (1451-1469) tahta geçişinde ve daha sonra bütün saltanatı boyunca etkili olduğu ve Ebû Saîd’in büyük emîrlerinin bu boya mensup bulunduğu bilinmektedir. Bazı kaynaklarda Zünnûn Argun, Ebû Saîd döneminin önemli emîrleri arasında kaydedilirse de MuǾizzü’l-ensâb’da Ebû Saîd’in emîrleri içinde Zünnûn’un adı geçmemektedir. Ebû Saîd dönemi Zünnûn Argun’un gençlik dönemine rastlamaktadır. Bu durumda Mîr-hând’ın Zünnûn hakkındaki, “Ebû Saîd zamanında başını saltanat kapısının hizmetkârlarının yoluna koydu” ifadesini, Argunlar’a mensup bir gencin devlet kapısında yeni göreve başlaması şeklinde anlamak mümkündür. Kaynaklarda Zünnûn Argun’dan ancak Hüseyin Baykara dönemi emîrleri arasında söz edilmektedir (Ando, s. 206-207).

Ebû Saîd Mirza Han’ın Karabağ’da Uzun Hasan’a esir düşüp ölmesinden (873/1469) sonraki karışıklık sırasında Zünnûn Argun, babası Hasan Basrî (Mısrî) ile birlikte Herat’a geldi. Ancak muhtemelen bir mansıb elde edemeyeceğini anladığından Semerkant’a Sultan Ahmed Mirza b. Ebû Saîd’in yanına gitti. Burada iki üç yıl kaldıktan sonra emîrler arasındaki çekişmeler yüzünden Horasan’a geçip Hüseyin Baykara’nın (1470-1506) hizmetine girdi. Hüseyin Baykara ona Gūr ve Zemindâver’i verdi. Burada bulunan Hazara ve Nikudari kabileleri Sultan Ebû Saîd zamanında itaat altına alındıysa da onun ölümüyle bağımsız hareket etmeye başlamışlar ve Hüseyin Baykara’nın hâkimiyetini tanımamışlardı. Zünnûn Argun 884 (1479) yılında az miktarda askerle o bölgeye gitti. Üç dört yıl boyunca Nikudari ve Hazaralar ile savaştı. Sonunda Gūr ve Zemindâver’e hâkim olmayı başardı. Bunun üzerine Hüseyin Baykara Kandehar, Ferah, Gūr, Sahar ve Tulek’i de onun idaresine verdi. Zünnûn buradaki başarılarını Şal, Mestun ve Sivi bölgesini ele geçirerek pekiştirdi (Hândmîr, IV, 171). Oğulları Şah Şücâ‘ ve Muhammed Mukīm Han 1485’te Belücistan’ın bir kısmını zaptettiler. Bu başarılardan sonra iyice güçlenen ve kendine güveni artan Zünnûn Argun, hâkimiyeti altındaki yerlerden elde ettiği gelirden hükümdara ödemesi gereken vergiyi göndermekten kaçındı ve Kandehar’ı merkez edindi. Kendi idaresini tesis etti ve en büyük oğlu Şah Şücâ‘ Bey’i Kandehar’ın idaresiyle görevlendirdi. Sahar ve Tulek’in darugalığını Abdülalî Tarhan’a, Gūr’un idaresini Emîr Fahreddin ile Emîr Dervîş’e verdi. Kendisi de Zemindâver’de kaldı. Hüseyin Baykara’nın sarayında Zünnûn Argun’un güçlenip zenginleştiği ve askerlerinin çokluğu sebebiyle kibirlendiği, sultanlar gibi hareket etmeye başladığı konuşulmaya başlandı.

Hüseyin Baykara, X. (XVI.) yüzyılın başlarında Ebû Saîd’in oğullarından Mirza Mahmud’un ölümü üzerine onun hâkim olduğu yerleri ele geçirmek için harekete geçince Zünnûn Argun onun yanında yer aldı ve Emîr Hüsrevşah’ın denetimindeki Kunduz’u almakla görevlendirildi. Ancak Zünnûn yapılan savaşta yaralanıp esir düşünce Hüseyin Baykara barışı kabul ederek geri çekildi. Anlaşma sağlanınca Zünnûn Argun serbest bırakıldı ve hediyelerle birlikte Hüseyin Baykara’nın yanına yollandı. Hüseyin Baykara Belh’in idaresini oğlu Haydar Muhammed Mirza’ya bırakıp Herat’a döndü, Zünnûn da yurdu olan Zemindâver’e gitti. Ebû Saîd’in ölümünün ardından Timurlu mirzaların hâkimiyet alanları iyice küçülmüştü. Bir yandan içeride güçlenen emîrlerin Timurlu mirzaların otoritesini tanımaması, diğer yandan Mâverâünnehir’de ilerleyen Özbekler’e karşı konulamaması Timurlular’da iç çekişmeyi arttırdı. Horasan’da hâkimiyet kuran Hüseyin Baykara, benzer şekilde oğulları ve beyleri tarafından çıkarılan meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Bâbür eserinde, Hüseyin Baykara’nın Kunduz, Hisar ve Kandehar üzerine birkaç defa asker sevkettiği halde bölgeyi alamadığını, oğulları ve beylerinin bundan cesaret alıp fitne çıkardıklarını belirtir (Vekāyi‘, s. 60). Bu ortamda Zünnûn Argun’un Hüseyin Baykara’ya karşı Bedîüzzaman Mirza’nın yanında yer aldığı görülmektedir. Hatta Belh hâkimi iken babası karşısında tutunamayan bu mirzayı her bakımdan destekledi ve bir rivayete göre kızı, başka bir rivayete göre ise kız kardeşiyle evlenerek onunla bağlarını iyice kuvvetlendirdi. Zünnûn Argun’un kardeşi Emîr Sultan Ali ise Bedîüzzaman Mirza’nın oğluna atabeg tayin edildi. Hüseyin Baykara ile oğlu barışınca Zünnûn Argun, Bedîüzzaman Mirza ile birlikte Herat’a geldi. Bâbür’ün Özbekler’e karşı Semerkant’ta tutunamayıp Kâbil’e inmesi ve şehri ele geçirmesi üzerine Zünnûn burayı almayı denediyse de başaramadı. Bu esnada Kâbil ve Gazne bölgesi Bâbür’ün amcası Mirza Uluğ Bey’in hâkimiyetinde bulunmaktaydı. Bölge, Mirza Uluğ Bey’in ölümünden sonra Zünnûn Argun’un oğlu Muhammed Mukîm Han tarafından ele geçirildi.

Geniş bir bölgeye hâkim olan ve 10-12.000 kişilik bir ordu besleyen Zünnûn Argun’un gücü Timurlu sarayında hissedildi. Hüseyin Baykara 911 (1506) yılında vefat edince, Bedîüzzaman nezdinde güç sahibi olan Zünnûn Argun ile Muzaffer Hüseyin Mirza üzerinde etkili olan Muhammed Burunduk ve diğer mirzalarla beyler Herat’ta bu iki mirzayı müştereken tahta çıkardılar. Devrin kaynaklarında da belirtildiği gibi bu gerçekten tuhaf bir durumdu. Mecliste ve sohbette çok mahir, ancak cengâverlikte ve idarede zayıf olan mirzalar Özbekler karşısında tutunamadı. Zünnûn Argun, Şeybânî Han idaresindeki Özbekler’e karşı koymaya çalıştıysa da başarılı olamadı. İyi niyetle fakat tam bir ihtiyatsızlıkla hareket ettiği için Özbekler tarafından Kararibat’ta öldürüldü (7 Muharrem 913/19 Mayıs 1507). Büyük oğlu, Şah Bey adıyla meşhur olan Şücâ‘ Bey, Sind tarafında faaliyet gösterdi. Zünnûn Argun soyundan gelenler burada Argun Tarhan hânedanı olarak varlıklarını 999 (1591) yılına kadar sürdürdüler. Hândmîr, Zünnûn Argun’u dindar bir kişi olarak tasvir eder,


onu yiğitlik ve savaşçılıkta Rüstem’e, ibadet ve dindarlıkta İbrâhim Edhem’e benzetir. Bâbür ise Zünnûn’un cesur, temiz, ibadetine düşkün, satranç oynamaya meraklı biri olduğunu kaydetmekle birlikte aynı zamanda baba ile oğul (Hüseyin Baykara ve Bedîüzzaman Mirza) arasındaki mücadeleyi alevlendiren, fitne ve fesatla uğraşan hasis biri diye tanıtır. Mehdîlik iddiasıyla ortaya çıkan Seyyid Muhammed Cavnpûrî’nin mehdîliğini kabul edenler arasında Zünnûn Argun ile Şah Şücâ‘ Bey de vardı (DİA, XXXVII, 70).

BİBLİYOGRAFYA:

Mîrhand, Ravżatü’ś-śafâ, VI, 784, 791; Bâbür, Vekāyi‘ (Arat), s. 60, 189; Hândmîr, Ĥabîbü’s-siyer (nşr. Celâleddin Hümâî), Tahran 1333 hş., IV, 170-171; Mîr Muhammed Ma‘sûm, History of the Arghuns and Tarkhans of Sind: 1507-1593 (trc. Mahmudul Hasan Siddiqi), Hyderabad 1972, tür.yer.; Shiro Ando, Timuridische Emire nach dem MuǾizz al-ansāb, Berlin 1992, s. 206-207; C. E. Bosworth, The New Islamic Dynasties, Edinburgh 1996, s. 329-330; M. Saleem Akhtar, “The Origin of the Arghuns and Tarkhans of Sind and the Rise and Fall of Dhu al-Nun Arghun under the Timurids of Herat”, IC, LIX/4 (1985), s. 340-356; Hayrunnisa Alan Akbıyık, “Argun: Bir Türkmen Boyu”, TD, sy. 37 (2002), s. 7-25; M. Longworth Dames-Abdülvehhâb Tarzî, “Efganistan”, İA, IV, 159; İsmail Aka, “Zünnûn Beg Argûn”, a.e., XIII, 656-658; C. Collin Davies, “Arghun”, EI² (İng.), I, 627-628; Abdülkerim Özaydın, “Argun”, DİA, III, 357; A. Bazmee Ansari, “Seyyid Muhammed Cavnpûrî”, DİA, XXXVII, 70.

Hayrunnisa Alan