ZİLHİCCE

(ذو الحجّة)

Hicrî yılın son ayı, dört haram aydan biri.

Sözlükte “hac ayı” anlamındaki zilhicce (zülhicce, zülhacce) kamerî yılın zilkadeden sonra gelen son ayıdır. İslâm’dan önce Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “mesîl” ve “müsbil”, Arab-ı âribe devrinde ise “ne‘as” ve “bürek” şeklinde adlandırılıyordu. Zilhicce isminin hicrî takvimde yer alan diğer ay adlarıyla birlikte Arab-ı müsta‘ribe döneminde kullanılmaya başlandığı kaydedilir. Câhiliye devrinde Araplar haram ayların ilki olan zilkade ile zilhicce ayında ticarî açıdan büyük önem taşıyan panayırlar (1-8 Zilhicce) ve özellikle Zülmecâz panayırını düzenler, bunların sona ermesiyle birlikte bu ayda hac ziyareti başlardı. Zilhicce İslâm’dan sonra da hac ibadetinin yerine getirildiği ay olmuştur. Bu ayın sekiz-on üçüncü günleri arasında ifa edilen hac menâsikinin mahiyeti, mekânı, vakti gibi hususlar dikkate alınarak adı geçen günler farklı şekillerde adlandırılmıştır. Hac menâsikinin ifasına başlandığı zilhiccenin sekizinci günü “terviye”, dokuzuncu günü “arefe” ismiyle anılır. Kurban bayramı zilhiccenin onuncu günü başlar ve dört gün devam eder. Bu ayın onuncu gününe “nahr/zebh günü”, on-on ikinci günlerine “eyyâm-ı nahr” veya aynı günlerde hacıların Mina’da bulunmaları sebebiyle “eyyâm-ı Minâ”, on bir-on üçüncü günlerine de “eyyâm-ı teşrîk” adı verilir.

Müfessirlerin çoğunluğu, Fecr sûresinin 2. âyetinde üzerine yemin edilen on gecenin zilhicce ayının ilk on gecesi olduğu görüşündedir (Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, V, 432). İbn Abbas’ın, “Bilinen günlerde Allah’ın ismini zikretsinler” âyetinde geçen (el-Hac 22/28) “bilinen günler” ifadesini de zilhiccenin ilk on günü veya teşrik günleri diye yorumladığı nakledilir. Hz. Peygamber’in, “Allah katında ibadet edilecek -sâlih amel işlenecek- günler içinde zilhiccenin ilk on gününden daha hayırlısı yoktur” (Buhârî, “ǾÎdeyn”, 11; Tirmizî, “Śavm”, 52; Ebû Dâvûd, “Śavm”, 61); “Allah katında zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha değerlisi yoktur; bugünlerde tesbihi çok yapın; tahmîdi, tehlîli ve tekbiri çok söyleyin” buyurduğu nakledilir (Şevkânî, Neylü’l-evŧâr, III, 354). Resûl-i Ekrem zilhiccenin ilk dokuz günü sürekli oruç tuttuğu için bu günlerde oruç tutmak müstehaptır. Yorgun düşmeleri ihtimali bulunan hacıların zilhiccenin sekizinci ve dokuzuncu günlerinde, özellikle vakfenin yapıldığı arefe gününde oruç tutmaları mekruh sayılmıştır. Resûl-i Ekrem’den nakledilen, “Kesecek kurbanı olan kimse zilhicce ayı girince kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından hiçbir şey kesmesin” meâlindeki hadisini (Müslim, “Eđâĥî”, 42; Ebû Dâvûd, “Đaĥâyâ”, 2-3; İbn Mâce, “Eđâĥî”, 11) dikkate alan Mâlikî, Şâfiî ve bir kısım Hanbelî fakihine göre kurban kesecek kişinin zilhicce ayı girince kurbanını kesinceye kadar saçlarını ve tırnaklarını kesmesi mekruhtur. Zilhicce ayının faziletine dair Hz. Peygamber’den nakledilen, “Ayların efendisi ramazan, saygıya en lâyık olanı da zilhiccedir” şeklindeki rivayetin (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, ŞuǾabü’l-îmân, III, 355) sahih olmadığı ifade edilmiştir (M. Nâsırüddin el-Elbânî, VIII, 205).

İslâm tarihinde zilhicce ayında meydana gelen önemli olaylar arasında Birinci ve İkinci Akabe biatları (621-622), Hudeybiye Antlaşması (6/628), Hz. Peygamber’in oğlu İbrâhim’in doğumu (8/630), Hz. Osman’ın şehid edilmesi (35/656) zikredilebilir. Türk din mûsikisinde şevval, zilkade ve zilhicce aylarında genellikle güftelerinde hac, Kâbe sevgisi ve Kâbe hasreti terennüm edilen hac ilâhileri okunur. Zilhicce Osmanlı belgelerinde “ذ” kısaltmasıyla gösterilmiştir. Bu ayın ilk on günüyle ilgili olarak Taberânî (nşr. Ammâr b. Saîd el-Cezâirî, Amman 1429/2008) ve İbn Ebü’d-Dünyâ (nşr. Meş‘al b. Bânî el-Cibrîn el-Matîrî, Beyrut 2011) Fażlü Ǿaşri źi’l-ĥicce, İbn Nâsırüddin ed-Dımaşkī Fażlü Ǿaşri źi’l-ĥicce ve yevmi ǾArefe (nşr. Râşid b. Âmir el-Gufeylî, Riyad 1422/2002) adıyla birer eser kaleme almıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ĥcc” md.; Kāmus Tercümesi, I, 717; Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, el-Eyyâm ve’l-leyâlî ve’ş-şühûr (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Kahire 1400/1980, s. 46, 53; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), II, 205-208; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, ŞuǾabü’l-îmân (nşr. M. Saîd b. Besyûnî Zağlûl), Beyrut 1410/1990, III, 355; a.mlf.,


Feżâǿilü’l-evķāt (nşr. Adnân Abdurrahman Mecîd el-Kaysî), Mekke 1410/1990, s. 335-348; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî, Riyad, ts. (Mektebetü’r-Riyâdi’l-hadîse), VIII, 618-619; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, I, 157 vd.; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), II, 376, 378-379; Tecrid Tercemesi, III, 188-193; Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, Feżâǿilü’ş-şühûr ve’l-eyyâm (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1406/1986, s. 58-60; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, V, 432; a.mlf., Neylü’l-evŧâr, III, 354; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, VIII, 455-461; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1983, IX, 240-244; Enîs Ferîha, Esmâǿü’l-eşhür ve’l-Ǿaded ve’l-eyyâm ve tefsîru meǾânîhâ, Trablus 1988, s. 78-79, 103-104; Amr Abdülmün‘im, eś-Śaĥîĥ min feżâǿili’s-sâǾât ve’l-eyyâm ve’ş-şühûr ve me’btüdiǾa fîhâ, Tanta 1413/1993, s. 35-40, 43, 65; M. Nâsırüddin el-Elbânî, Silsiletü’l-eĥâdîŝi’ż-żaǾîfe ve’l-mevżûǾa, Riyad 2001, VIII, 205; Pakalın, III, 661-662; Tevfik R. Topuzoğlu, “Zilhicce”, İA, XIII, 564-565; “Źülĥicce”, el-MevsûǾatü’l-ǾArabiyyetü’l-Ǿâlemiyye, Riyad 1419/1999, X, 673-675; Fahrettin Atar, “Teşrîk”, DİA, XL, 575.

M. Kâmil Yaşaroğlu