ZEYNEB bint EBÛ SELEME

(زينب بنت أبي سلمة)

Zeyneb bint Ebî Seleme Abdillâh b. Abdilesed el-Kureşiyye el-Mahzûmiyye

(ö. 73/693)

Hz. Peygamber’in hanımlarından Ümmü Seleme’nin kızı.

Babası Ebû Seleme el-Mahzûmî, Resûlullah’ın sütkardeşi ve halası Berre bint Abdülmuttalib’in oğludur. Annesi Ümmü Seleme, Ebû Seleme’nin Uhud Gazvesi’n-de aldığı yaranın etkisiyle bir süre sonra vefat etmesi üzerine 4 (626) yılında Resûl-i Ekrem’le evlenmişti. Ebû Seleme ve Ümmü Seleme, Habeşistan’a ve Medine’ye hicret eden sahâbîlerden olup Zeyneb, Habeşistan’da dünyaya geldi. Bazı rivayetlerde onun Ebû Seleme’nin vefatının ardından Medine’de doğduğu, Ümmü Seleme’nin Resûlullah ile evlendiği sırada Zeyneb’in henüz sütten kesilmemiş olduğu zikredilmekle birlikte (İbn Hacer el-Askalânî, el-İśâbe, VIII, 159; Tehźibü’t-Tehźîb, VI, 596) Ümmü Seleme’nin bu dönemde emzirdiği çocuk Zeyneb’in kardeşlerinden Seleme, Ömer veya Dürre’den biri olmalıdır.


Ümmü Seleme, Hz. Peygamber’le evlenince aralarında Zeyneb’in de bulunduğu bu çocuklar onun yanında yetişti. Bu sebeple Zeyneb, “rebîbetü Resûlillâh” (Resûlullah’ın üvey kızı) diye anıldı; daha önce kendisine Berre adı verilmişken bu isim Hz. Peygamber’in tavsiyesiyle Zeyneb olarak değiştirildi (Buhârî, “Edeb”, 108; Müslim, “Âdâb”, 18). Zeyneb’in Resûl-i Ekrem yanında geçen çocukluk günlerine dair hâtıralarından birine göre, Zeyneb annesinin de teşvikiyle Resûl-i Ekrem guslederken yanına girmiş, o da eliyle Zeyneb’in yüzüne su serpmiştir. Bundan dolayı Zeyneb’in yüzünün daha da güzelleştiği rivayet edilir (Taberânî, XXIV, 280-282).

Zeyneb teyzesi Kureybe’nin oğlu Abdullah b. Zem‘a ile evlendi; bu evlilikten oğulları Ebû Ubeyde ve Yezîd ile kızları Ümmü Külsûm ve Kureybe dünyaya geldi. Ebû Ubeyde ve Yezîd, Harre Vak‘ası’nda öldürüldü. Her iki oğlunu da bu acı olayda kaybeden Zeyneb onların cansız bedenlerine bakarak şöyle demiştir: “Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz. Muhakkak ki yaşadığım musibet çok büyüktür. Bu oğlum evinde oturduğu ve savaşmadığı halde mazlum olarak öldürüldü, onun cennete gireceğini ümit ederim. Şu oğlum ise eline kılıcı aldı ve can verinceye kadar savaştı. Onun durumu ne olur, bilmiyorum. Onun başına gelen benim için diğerininkinden çok daha büyük bir musibettir.” Zeyneb 73 (693) yılında Medine’de vefat etti ve Abdullah b. Ömer’in de katıldığı cenaze namazından sonra Bakī‘ Mezarlığı’na defnedildi.

Zeyneb’in naklettiği bir rivayete göre Resûlullah, Ümmü Seleme’nin yanında olduğu bir gün Ahzâb sûresinin 33. âyeti nâzil olunca Hz. Fâtıma’yı, Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i yanına alarak bir örtü ile örtüp, “Allahım! Bunlar benim Ehl-i beytim’dir, sen onlardan her türlü kirliliği gider ve onları temizle!” diye dua etmiş, Ümmü Seleme kendisine ve kızına bu duada yer verilmediği için ağlamaya başlamış, bunun üzerine Resûl-i Ekrem, “Sen ve kızın da Ehl-i beyt’tensiniz” demiştir (a.g.e., XXIV, 282). Ancak bu hadisin başka rivayetlerinde Ümmü Seleme’nin kızından söz edilmemektedir (Müsned, VI, 292; Tirmizî, “Tefsîr [el-Ahzâb]”, 33).

Adı dönemin fakih hanımları arasında zikredilen Zeyneb bint Ebû Seleme Hz. Âişe, Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe ve Zeyneb bint Cahş’tan, ayrıca Hamne bint Cahş ve Resûlullah’ın diğer bir üvey kızı Habîbe bint Ubeydullah b. Cahş gibi pek çok kadın sahâbîden rivayette bulunmuştur. Kendisinden hadis rivayet edenler arasında oğlu Ebû Ubeyde ile Urve b. Zübeyr, Ebû Seleme b. Abdurrahman, Ali Zeynelâbidîn ve Amr b. Şuayb gibi şahsiyetler bulunmakta, ondan nakledilen hadisler Kütüb-i Sitte’nin tamamında yer almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, VI, 292; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķātü’l-kebîr (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1421/2001, X, 85, 428; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), XXIV, 280-282; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), IV, 1854-1856; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ), Beyrut 1418/1997, V, 299-300; Mizzî, Tehźîbü’l-Kemâl, XXXV, 185-186; a.mlf., Tuĥfetü’l-eşrâf bi-maǾrifeti’l-eŧrâf (nşr. Abdüssamed Şerefeddin), Haydarâbâd 1400/1980, XI, 324-325; Zehebî, Târîħu’l-İslâm: sene 61-80, s. 405-406; İbn Hacer el-Askalânî, el-İśâbe (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1415/1995, VIII, 159-160; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, Beyrut 1412/1991, VI, 596.

Ayşe Esra Şahyar