ZENCİR

(زنجير)

Türk mûsikisi usullerinden.

Türk mûsikisi usul sisteminde yer alan 120 zamanlı bir usuldür. Beş ayrı usulün sıralanması ile oluştuğundan “dizi usuller” sınıfında yer alan zencir usulü iki çeşittir. Altmış zamanlı diğer çeşit, zaman sayısı bakımından bu usulün yarısı olduğundan nîm-zencir diye adlandırılmıştır (bk. NÎM-ZENCİR). Zencir usulü çifte düyek (16/4), fahte (20/4), çember (24/4), devr-i kebîr (28/4) ve berefşan (32/4) usullerinin kendi yapıları içinde birbirine katılmasıyla meydana gelir (16 + 20 + 24 + 28 + 32 = 120).


Bu beş çeşit usul on altı zamanlı usulle başlayıp dörder zaman artarak otuz ikiye kadar birbirine katılır ve hepsi 4’lük mertebede kullanılır. Şu halde bu usulün sadece 120/4’lük ikinci mertebesi kullanılmıştır. Bu usulle ölçülmüş eserlerin baş tarafına 120/4 yazıldıktan sonra usulü oluşturan her bir usulün başına o usulün usul rakamı ve onu da meydana getiren küçük usul veya zamanlar noktalı ölçü çizgisiyle belirtilir; her usulün sonuna düz bir ölçü çizgisi, 120 zamanın sonuna da düz iki ölçü çizgisi çekilmelidir. Zencir usulü peşrev, beste, tevşîh ve kâr ile bazı ilâhilerde kullanılmakla birlikte peşrev ve ikinci bestelerde daha az tercih edilmiştir. Bu usulle bestelenmiş eserlerde mısra ve terennüm bir usuldür. Mısra çifte düyekle başlar ve çember sonunda nihayete erer. Terennüm devr-i kebîr ile başlar ve berefşan usulünde mısraın sonundan alınmış bir bölüm tekrar edilir (bu usulle ölçülen Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’nin, “Misâlini ne zemîn ü zaman görmüştür” mısraıyla başlayan sultânîyegâh bestesinde berefşan usulü yer almamıştır; bu sebeple seksen sekiz zamanlı olan eserde ayrıca terennümden sonra mısra sonunun tekrarı bulunmamaktadır).

Zeki Mehmed Ağa’nın ferahnâk, Tab‘î Mustafa Efendi’nin hicaz, Tanbûrî İzak’ın mâye ve tâhir peşrevleri; Tanbûrî İzak’ın gülizar makamında, “Beste-i zencîr-i zülfündür gönül ey dilrübâ”; Ebûbekir Ağa’nın hüseynî makamında, “Seninçün hâb-ı râhat çeşm-i giryânıma düşmandır”; Hâfız Post’un uşşak makamında, “Bahar geldi dahi seyr-i gülşen eylemedik”; Hacı Sâdullah Ağa’nın hüseynî-aşiran makamında, “Azîmetin nerden böyle bî-nikāb senin”; Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’nin şehnaz makamında, “Açıldı lâle-i zârın ciğerde dâğ-ı derûn”; Zekâi Dede’nin rast makamında, “Cûylarla kûhsârda çağlardı kûhten”; Ahmet Avni Konuk’un dilkeşîde makamında, “Cemâl-i dilkeşini âfitâba benzettim” mısraıyla başlayan besteleri bu usulle ölçülmüş eserlerden bazılarıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Hâşim Bey, Mûsikî Mecmuası, İstanbul 1280, s. 12; Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul 1935, II, 155-163; Rauf Yekta, Türk Musikisi, s. 130-131; İsmail Hakkı Özkan, Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul 2006, s. 796-799.

İsmail Hakkı Özkan