ZEKVÂN b. ABDÜKAYS

(ذكوان بن عبد قيس)

Ebü’s-Seb‘ Zekvân b. Abdikays b. Halede el-Ensârî

(ö. 3/625)

Sahâbî.

Medine’de doğdu. Hazrec kabilesinin Âmir b. Züreykoğulları kolundan olup İslâm’a ilk giren Medineliler’dendir. Akabe biatlarından önce, Medine’nin ileri gelenlerinden olan ve tevhid inancıyla bilinen Es‘ad b. Zürâre ile bir konuda ihtilâfa düşmüşler, bu ihtilâfı halletmek için Mekke’ye giderek müşriklerden Utbe b. Rebîa’nın


hakemliğine başvurmuşlardı. Utbe, onlara peygamberlik iddiasında bulunan Muhammed’in Mekkeliler’i gereksiz şeylerle meşgul ettiğini söylemiş ve ondan uzak durmalarını tavsiye etmişti. Din konusunda bir arayış içinde oldukları anlaşılan Zekvân ile Es‘ad, Hz. Peygamber’in yanına giderek onunla sohbet etmiş, kendisinden Kur’an dinlemiş, Peygamber’in İslâm’a girme teklifi üzerine müslüman olup Medine’ye dönmüşlerdi (İbn Sa‘d, I, 218). Her ikisi Medine’de bazı kimselerin İslâmiyet’i kabul etmesini sağlamış, özellikle Hazrec kabilesi arasında Resûl-i Ekrem’in tanınmasına ve birçok kimsenin Mekke’ye gidip onunla görüşmesine zemin hazırlamışlardı.

Zekvân, 620 yılında Akabe’de Hz. Peygamber’le görüşen altı kişilik Medineli grup arasında yer aldı. Siyer ve megāzî müellifi Mûsâ b. Ukbe’ye göre 621 ve 622 yıllarında gerçekleşen Akabe biatlarında da bulundu. Hicret günlerinde Mekkeli ilk muhacirlerin Medine’ye ulaşmasının ardından hicretin sevabını öğrendi ve Mekke’ye giderek bir müddet Resûlullah’ın yanında kalarak daha sonraki muhacirlerle birlikte Medine’ye hicret etti. Böylece hem ensardan hem de muhacirlerden sayıldı ve “muhacir-ensar” diye anıldı (İbn Hacer el-Askalânî II, 338). Muhacirlerle ensar arasında gerçekleşen kardeşlik akdi sırasında bir rivayete göre Hz. Peygamber onu Mus‘ab b. Umeyr ile kardeş ilân etti. Elindeki maddî imkânlarla muhacirlere yardımcı olan Zekvân bir kısım mülkünü onlara ucuz fiyata sattı. Nitekim Medine’nin, tatlı suyu ile meşhur Sükyâ Kuyusu’nu Sa‘d b. Ebû Vakkās ondan iki deve karşılığında satın almıştı (İbn Şebbe, I, 158-159).

Bedir Gazvesi’ne iştirak eden Zekvân bir yıl sonraki Uhud Gazvesi’ne de katıldı. Bu savaşta önemli hizmetler gördü. Savaştan bir gün önce Uhud’a doğru hareket eden İslâm ordusu yol üzerindeki Şeyhayn’da geceledi. Yatsı namazından sonra Hz. Peygamber, gece düşmanın muhtemel saldırısına karşı kimin nöbet tutmak istediğini sorunca karanlıktan “ben” diye bir ses geldi. Resûl-i Ekrem sesin sahibinin Zekvân olduğunu öğrendi ve ona oturup beklemesini söyledi. Ardından soruyu tekrarlayınca yine Zekvân kendisinin bekleyeceğini söyledi. Kim olduğu sorulunca da bu defa İbn Abdükays diye cevap verdi. Resûl-i Ekrem bu sesin sahibine de oturup beklemesini söyledi ve üçüncü defa sorduğu aynı soruya Zekvân künyesini söyleyerek cevap verdi. Resûl-i Ekrem her üç kişinin yanına gelmesini istedi, fakat Zekvân da tek başına Resûlullah’ın huzuruna çıktı ve adının Ebü’s-Seb‘ Zekvân b. Abdükays olduğunu söyledi. Zekvân’ın bu davranışını takdir eden Resûl-i Ekrem onu ashabına göstererek, “Yarın cennetin yeşilliklerine ayak basacak birini görmek istiyorsanız şu adama bakın” buyurdu (İbn Hacer el-Askalânî, II, 338). Bu sözlerin şehâdet anlamına geldiğini sezen Zekvân hemen evine koştu, hanımı ve çocuklarıyla görüştü, onlarla bir daha kıyamette görüşmek üzere vedalaştı ve görev yerine gitti; sabaha kadar Peygamber’in emrettiği yerde nöbet tuttu. Ertesi gün meydana gelen savaşta Mekke müşriklerine karşı mücadele etti. Savaşın ardından Uhud dağı eteğine çekilen Resûlullah ashabın durumunu araştırırken Zekvân b. Abdükays’ı sordu. Hz. Ali müşriklerden Ebü’l-Hakem Ahnes b. Şerîk’in onu şehid ettiğini, kendisinin de Ahnes’i öldürdüğünü söyledi (Vâkıdî, I, 283). Savaştan sonra müslümanlardan kimlerin öldüğünü öğrenmek isteyen Ebû Süfyân savaş alanını gezmiş, herkesin kimliğini sormuş, Zekvân’ın başına dikilip onun da kim olduğunu sorunca, kendisine bu kişinin kabilesinin ve müslümanların önde gelenlerinden olduğu söylenmişti (a.g.e., I, 237).

BİBLİYOGRAFYA:

Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 171, 217, 237, 283, 306; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 218-220, 226; III, 120, 608; İbn Şebbe, Târîħu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 158-159; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut 1405/1984, IV, 232-233; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), II, 466; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), II, 168-169; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ahmed Ebû Mülhim v.dğr.), Beyrut 1409/1989, III, 147, 165, 318; İbn Hacer el-Askalânî, el-İśâbe (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1415/1995, II, 338.

Mehmet Efendioğlu