ZÂL

(الذال)

Arap alfabesinin dokuzuncu harfi.

Osmanlı alfabesinin on birinci harfidir ve ebced sisteminin yirmi beşinci harfi olarak sayı değeri 700’dür. Biçim bakımından benzediği dâl harfinden bir nokta ile ayırt


edildiğinden “dâl-i (câl-i) mu‘ceme” de denir. Fenike alfabesinin yirmi iki harfine eklenen ve revâdif adı verilen Arap diline özgü altı harften (ث، خ، ذ، ض، ظ، غ) biridir. H. Zimmern’e göre sızıcı, ıslıklı, fısıltılı ve yumuşak diş fonemlerinden (ث، ذ، ز، س، ش، ص، ظ) olan zâl Aramîce’de “d”, kadîm Ârâmîce yazıtlarda “z”, İbrânîce, Akadca ve Habeşçe’de “z” fonemiyle temsil edilmiştir (Vergleichende Grammatik, s. 50, 71). Halîl b. Ahmed’e göre Arapça’da źâl kelimesi “horoz ibiği” anlamına gelir (el-Ĥurûf, s. 29).

Sîbeveyhi ile kadîm kıraat ve tecvid âlimlerine göre žı ve ŝâ ile birlikte “zâl”in mahreci dil ucu ile (üst) ön diş uçları arasıdır. Halîl b. Ahmed’in bu üçünü diş eti harfleri (hurûf lişeviyye) saymasının sebebi mahreçlerinin diş eti noktasından başlamasıdır. “Zâl”in telaffuzunda dil ucunun iki üst ön diş uçlarından dışarıya taşmasında abartıya gidilmeyip hafif çıkış yeterli olurken “ŝâ”nın telaffuzunda bu çıkış daha abartılıdır. Bu iki fonem de peltek, ince, sızıcı diş fonemidir ve aynı mahreç sahasını paylaşır; ancak zâl açık (cehr), ŝâ ise boğuk (hems) bir ses özelliği gösterir. Yine mahreç sahası ve yumuşak, sızıcı, peltek ses özellikleriyle birbirine benzeyen zı (ظ) ile “zâl”i birbirinden ayıran nitelik isti‘lâ ve ıtbâk sıfatları gereği “zı”nın kalın bir sese sahip olmasıdır. Diğer bir ifadeyle zâl “zı”nın ince ünsüz halidir. Çağdaş fonetikçiler de bu görüşü benimser. Bunlar ŝ, ź, ž ünsüzlerini diş fonemleri diye nitelerler. Bu üç ünsüzün fasih dildeki ses kalitesi Arap lehçelerinde değişime uğramıştır. Zâl ile benzer ses özelliğine sahip bazı harfler ve bunları içeren kelimeler arasındaki muhtemel karışıklığı gidermek için Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-İķtiżâǿ li’l-farķ beyne’ź-źâl ve’đ-đâd ve’ž-žâǿ (nşr. Ali Hüseyin el-Bevvâb, Riyad 1407/1987) ve İbnü’s-Sîd el-Batalyevsî, Źikrü’l-farķ beyne’l-aĥrûfi’l-ħamse ve hiye’ž-žâǿ ve’đ-đâd ve’ź-źâl ve’ś-śâd ve’s-sîn (nşr. Abdullah en-Nâsır, Dımaşk-Beyrut 1984) adlı eserleri kaleme almıştır.

Çıkış yeri veya ses niteliği bakımlarından benzer ve türdeş olan sesler arasında okuma ve telaffuz kolaylığı sağlama amacına yönelik olarak gerçekleşen ve özellikle Kur’an kıraatine uygulama alanı bulan idgam türü ses dönüşümlerinde zâl fonemi başta türdeş sesler olan ŝ, ź, z, s, ş, ż, ž olmak üzere t, c, d fonemlerine dönüşebilir; bu durumda zâl söylenişte ortadan kalkar, bu harfler şeddelenerek iki defa telaffuz edilir: “İź teeźźene (İbrâhîm 14/7), iź teberrae (el-Bakara 2/166), itteħaźtüm (el-Bakara 2/51, 92), letteħaźte (el-Kehf 18/77), fenebeźtühâ (Tâhâ 20/96), Ǿuźtü (el-Mü’min 40/27), iź câǿe (es-Saffât 37/84), iź ceǾale (el-Feth 48/26), iź deħalte (el-Kehf 18/39), iź źekere (iccekere/iddekere) (Yûsuf 12/45), iź źehebe (el-Enbiyâ 21/87), iź zeyyene (el-Enfâl 8/48), iź zâġat (el-Ahzâb 33/10), iź semi‘tümûhu (en-Nûr 24/12), fetteħaźe sebîlehû (el-Kehf 18/61), iź şarafnâ (el-Ahkāf 46/29), me’tteħaźe şâĥıbeten (el-Cin 72/3), iź žalemû (en-Nisâ 4/64) gibi. t, ŝ, d fonemlerinin “zâl”e dönüştüğü idgam şekilleri de vardır: es-seyyiâti źâlike (Hûd 11/114), fe’t-tâliyâti źikren (es-Saffât 37/3), yelheŝ źâlike (el-A‘râf 7/176), ve’l-ĥarŝi źâlike (Âl-i İmrân 3/14), veleķad źera’nâ (el-A‘râf 7/179), min ba‘di źâlike (el-Mâide 5/43), ve’l-ķalâide źâlike (el-Mâide 5/97) gibi.

İlk harfi źâl olan bir fiilin iftiâl kalıbına dönüştürülmesi durumunda sert te (ت) foneminin yumuşak “zâl”e veya “dâl”a dönüşmesi söyleniş hafifliği sağlamaya dayanan ses uyumu gereğidir: ذكر اذتكر اذّكر / ادّكر؛ ذخر اذتخر اذّخر / ادّخر gibi. Zâl fonemi lugavî ibdâl gereği olarak b t ŝ ĥ d r z s ş ş ż ŧ ž Ǿ f l m v sesleriyle değişime uğrayıp eşdeğer ve anlamdaş birçok kelimenin oluşumuna imkân verir: ź/ŝ: feźź/feŝŝ (dağıtmak); ciźve/ciŝve (çömelmek); ź/d: źebr/debr (yazmak); ceźź/cedd (kesmek); ź/r: ceźź/ceźr (kesmek); ź/z: beźź/bezz (yenmek, bozmak); ź/s: źerî‘/serî‘ (hızlı); źeĥĥ/seĥĥ (vurmak); ź/ş: źüyû‘/şuyû‘ (yayılmak); ź/ş: ķaźź/ķaşş (kesmek); ź/ż: nebź/nabż (damar atmak); ź/ŧ: vaķź/vaķŧ (vurmak); ź/ž: ġalîź/ġalîž (kalın); vaķź/vaķž (sürmek) gibi. Zâl fonemi sesindeki yumuşaklık, pelteklik ve sızma özellikleri sebebiyle dahil olduğu masdarların anlamında dişilik özellikleri olarak incelik, yumuşaklık, çekingenlik, titreme, deprenme, dağılma, yayılma şeklinde anlam etkilemesi yapar (Hasan Abbas, s. 65-67).

BİBLİYOGRAFYA:

Halîl b. Ahmed, el-Ĥurûf ve’l-edevât (nşr. Hâdî Hasan Hammûdî), Maskat 1428/2007, s. 195-197; a.mlf., el-Ĥurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Kahire 1398/1969, s. 29; Sîbeveyhi, el-Kitâb (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, IV, 433-436; Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, el-İbdâl (nşr. İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1379-80/1960-61, I, 1-2, 112, 160-164, 284, 353-362; II, 4-28; İbn Cinnî, Sırru śınâǾati’l-iǾrâb (nşr. Hasan Hindâvî), Dımaşk 1405/1985, I, 189-190; İbn Sînâ, Meħâricü’l-ĥurûf (nşr. Pervîz Nâtil Hânlerî), Tahran 1333, s. 18, 46; H. Zimmern, Vergleichende Grammatik der Semitischen Sprachen, Berlin 1898, s. 50, 71; Naim Hâzım Onat, Arapça’nın Türk Diliyle Kuruluşu, İstanbul 1944, I, 183-184, 204, 211-218, ayrıca bk. tür.yer.; Gānim Kaddûrî el-Hamed, ed-Dirâsâtü’ś-śavtiyye Ǿinde Ǿulemâǿi’t-tecvîd, Bağdad 1406/1986, s. 212-214, 414; Abdüssabûr Şâhin, Eŝerü’l-ķırâǿât fi’l-eśvât ve’n-naĥvi’l-ǾArabî: Ebû ǾAmr b. el-ǾAlâǿ, Riyad 1408/1987, s. 137, 139, 145-146; Hasan Abbas, Ħaśâǿiśü’l-ĥurûfi’l-ǾArabiyye ve meǾânîhâ, Dımaşk 1998, s. 65-67; İbrâhim Enîs, el-Eśvâtü’l-luġaviyye, Kahire, ts. (Mektebetü nehdati Mısr), s. 49-50, 121-129.

İsmail Durmuş