ZÂHİDÎ

(الزاهدي)

Ebü’r-Recâ Necmüddîn Muhtâr b. Mahmûd b. Muhammed ez-Zâhidî el-Gazmînî

(ö. 658/1260)

Mu‘tezilî-Hanefî âlimi.

Hârizm’in Gazmîn (Gazmîne, Gazvîne) kasabasındandır. Hanefî mezhebinde önemli başvuru kaynaklarından biri haline gelen Ķunyetü’l-Münye adlı eserine nisbetle “Sâhibü’l-Kunye” olarak da bilinir. Sadrülkurrâ Yûsuf b. Muhammed el-Kaydî el-Hârizmî’den kıraat, Ebû Ya‘kūb es-Sekkâkî’den kelâm, muhtesib Alâeddin Sedîd b. Muhammed el-Hayyâtî, Kadı Fahreddin Bedî‘ b. Ebû Mansûr el-Arabî el-Kuzebnî, Sirâcüddin Muhammed b. Ahmed el-Kuzebnî, Rüknüleimme Abdülkerîm b. Muhammed el-Medînî es-Sabbâgī, Ebü’l-Meâlî Tâhir b. Muhammed el-Hafsî, Necmeddin Kāsım b. Muhammed el-Hayyâz ve Şemseddin Muhammed (Ahmed) b. Abdülkerîm et-Türkistânî’den fıkıh, Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’dan ve daha başkalarından hadis, Ebü’l-Fazl Sâbit b. Muhammed b. Ömer el-Çağmînî, Sekkâkî ve Nâsırüddin el-Mutarrizî’den edebiyat ve belâgat tahsil etti. Tahsilini tamamladıktan sonra Bağdat’a gitti ve ileri gelen âlimlerle münazaralar yaptı. Ardından Anadolu’ya geçti; bir müddet Karamanoğulları’nın idaresi altındaki Lârende’de (Karaman) ikamet etti. Fakihlerle


müzakerelerde bulundu, ilmî birikimi ve anlatımıyla halkın sevgisini kazandı ve yüksek bir konuma sahip oldu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen pek çok talebeye ders verdi. Bunların arasında Osman Gazi’nin şeyhi ve kayınpederi Edebâli de vardı (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 262a). Zâhidî’den ilim tahsil edenler arasında Kadı Şemseddin Muhammed b. Ebü’l-Kāsım Fahreddin b. Sâlih el-Muizzî el-Hârizmî, Radıyyüddin Abdullah b. Muhammed b. İbrâhim el-Burhânî ve Ebû Halîfe Abdülazîz b. Abdüsseyyid el-Bâzegānî el-Hârizmî bulunmaktadır. “Hâtimetü’l-müctehidîn” olarak andığı Rüknüleimme es-Sabbâgī’yi “kayınpederim” diye zikretmesinden (el-Müctebâ, vr. 303a) onun kızıyla evlendiği anlaşılmaktadır. Zâhidî Hârizm’in merkezi Cürcâniye’de (Gürgenç) er-Risâletü’n-Nâśıriyye adlı eserini tamamladığı 21 Cemâziyelâhir 658’den (3 Haziran 1260) sonra vefat etti.

İslâmî ilimlerin pek çok alanıyla ilgilenen Zâhidî çalışmalarında özellikle fıkıh ve kelâm sahasına yoğunlaştığı görülmektedir. Kelâm ilmini İslâm’ın sancağını yücelten, mülhidlerin şüphelerini gideren ve sapkınların saldırılarına karşı koyan, mârifet ve hakikat âlemlerini aydınlatan önemli bir ilim olarak görmektedir. Allah’ın sıfatları konusunda tartışmanın yasaklanması ve kelâm ilmine dalmanın engellenmesi gerektiği yönünde Selef ulemâsı tarafından benimsenen anlayışı karşı görüşte olanları inançsızlığa sürükleyen tartışmalarla ilgili saymaktadır (a.g.e., vr. 65b-66a; krş. Bezzâzî, s. 138-139). Zâhidî İslâm’ı müdafaa için diğer dinlerin âlimleriyle hakanların huzurunda tartışmalara girdiğini, bir hıristiyan din adamıyla Gürgenç’te Hz. Peygamber’in nübüvveti konusunu tartıştığını ve bu tartışmadan yenik ayrılan o kişinin kısa bir süre sonra İslâm’ı seçtiğini, yine hıristiyan krallarından Hıristiyanlığı en iyi bilen biriyle yaptığı münazaranın ardından kralın maiyetindekilerden korktuğu için kendi yanında gizlice müslüman olduğunu anlatmaktadır (er-Risâletü’n-Nâśıriyye, s. 47, 56).

Eserlerinde Ebû Ali el-Cübbâî, Ebû Hâşim el-Cübbâî, Kādî Abdülcebbâr, Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, Zemahşerî, Hâkim el-Cüşemî, Mutarrizî gibi tanınmış Mu‘tezile imamlarından gerek kelâma gerekse fıkha dair görüşler naklederek onları benimseyen bir çizgide yer alır. İbnü’l-Vezîr, Zâhidî’nin Mu‘tezile âlimlerinden Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’nin mezhebini destekleyenlerden biri ve onun takipçilerinin imamı olduğunu belirtmektedir (Tercîĥu esâlîbi’l-Ķurǿân, s. 19, 94). Nitekim kelâma dair eseri el-Müctebâ’dan yapılan nakiller çerçevesinde değerlendirildiğinde Zâhidî’nin Ebû Hâşim el-Cübbâî’ye karşı Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’yi desteklediği görülmektedir. Eserlerinde Ehl-i sünnet’in bazı görüşlerini açık biçimde eleştirip ehlü’l-adl ve’t-tevhîd diye andığı Mu‘tezile’nin fikirlerini savunan Zâhidî, Ehl-i sünnet’te bir kişinin yaptığı amelin sevabınının başkasına bağışlanabileceği görüşüne şiddetle karşı çıkmış, sevap bağışlamanın yanlışlığını gösteren sayısız delil bulunduğunu ileri sürmüş (el-Müctebâ, vr. 187a), kulların fiillerinin gerçekleşmesini sağlayan gücün fiille birlikte mevcudiyeti görüşünü Eş‘ariyye ve Sünniyye görüşü diye kaydettikten sonra bu anlayışın da bâtıl (a.g.e., vr. 467b; İbn Nüceym, IV, 339) ve peygamber göndermenin Allah’a vâcip olduğunu iddia etmiştir (Ķunyetü’l-Münye, s. 143; Hâvî mesâǿili’l-Münye, vr. 99b). Ayrıca büyük günah işleyen müminlerin cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkacaklarını, rü’yetullahın keyfiyetsiz gerçekleşeceğini ve kudretin fiille birlikte varlığını savunan kimsenin tekfir edilemeyeceğini, ancak kendisinden rivayet câiz olan hevâ ve bid‘at ehlinden sayılacağını ileri sürerek (Ķunyetü’l-Münye, s. 148) bu görüşleri benimseyen Ehl-i sünnet’i açıkça eleştirmiştir.

Moğol istilâsı yüzünden pek çok âlimin hayatını kaybetmesi sonucu İslâmî ilimlerde ortaya çıkan boşluğu, geçmişin birikimini geleceğe aktaran çalışmaları ve dersleriyle bir ölçüde gidermeye çalışan Zâhidî nesiller arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Bu bakımdan eserleri, Hârizm ulemâsının ve bilhassa kendi hocalarının fikirlerine geniş yer vermesiyle de Hanefî fıkıh literatürü içinde ayrı bir öneme sahiptir. Eserlerinde Hanefî âlimlerinin görüşleriyle ilgili açıklama ve değerlendirmeler de yapmış, onların arasında gerek bölgelerin gerekse dönemlerin şartlarını dikkate alarak tercihlerde bulunmuş ve yeni ortaya çıkan meseleler hakkında yeni fikirler ileri sürmüştür. Nitekim kendi zamanında ortaya çıktığını belirttiği gündüzü işte, geceyi kocalarının yanında geçiren çalışan kadınların nafaka hakları bulunmadığı şeklindeki ictihadı bunlardandır (İbn Nüceym, IV, 195). Bilhassa eserlerinde “el-fitnetü’l-âmme, el-istîlâü’l-âm” gibi ifadelerle andığı Moğol istilâsı sırasında yaşanan acı olayları tasvir etmiş ve bu istilâlar dolayısıyla müslümanların karşılaştıkları fıkhî meselelere çözüm getirmeye çalışmıştır. Moğollar’ın istilâ ettiği, Hârizm bölgesinin de içinde yer aldığı Doğu İslâm coğrafyasının Horasan’a kadar olan kısmındaki araziler, evler, ağaçlar, ticarî mallar, nakit paralar, emvâl-i zâhire denilen küçük ve büyük baş hayvanlar, ziraî mahsuller ve madenlerle sahibi bilinen veya bilinmeyen hazineler hakkında tasarrufta bulunabilmek için, adı geçen coğrafyanın istilâ sonrasında dârülislâm olarak mı kaldığını yoksa dârülharbe mi dönüştüğünü tesbit etmenin öncelik taşıdığını ve bunun da zor bir mesele olduğunu vurgulayan Zâhidî, Ebû Hanîfe ve İmâmeyn’in ülkenin dârülharp sayılabilmesi için aradıkları şartların burada gerçekleştiğini, ancak bu meselede Hanefî imamlarının görüşlerini inceleyip yeni bir fikir ortaya koyan hocası Rükneddin el-Vâlecânî’ye uyarak bu coğrafyanın İslâm’ın şiarları olan cuma ve bayram namazlarının kılınması, vakıfların geçerliliğiyle evler ve araziler gibi gayri menkuller hakkında dârülislâm, menkul mallar hakkında ise dârülharp hükmünde olduğu kanaatini benimsemiştir (Ķunyetü’l-Münye, s. 80; el-Müctebâ, vr. 145a-146a). Eserlerinin birçok yerinde gözlemlerine dayanarak Moğol istilâlarının doğurduğu olumsuz sonuçlara değinen ve sıkıntılı günler yaşayan Zâhidî, bu saldırıların ilme sıkı sarılma noktasında öğrenciler üzerinde olumlu etkilerinin bulunduğunu da belirtmiş (Ķunyetü’l-Münye, s. 109), hayatının son dönemlerinde er-Risâletü’n-Nâśıriyye adlı eserini adına ithaf ettiği, Altın Orda hükümdarlarından ilk müslüman olan Berke Han’ın ülkede İslâm’ın yeniden canlanması için harcadığı çabaları büyük bir takdir ve coşkuyla karşılamış, büyük bir kurtarıcı olarak gördüğü bu hükümdara methiyeler yazmıştır (a.g.e., s. 27, 64, 75).

Eserleri sonraki dönemlerde yaygın referans kaynakları arasında yer almasına rağmen Zâhidî’nin bazı görüşleri özellikle Sünnî Hanefî kaynaklarında sert eleştirilere konu teşkil etmiş, onun Hanefî mezhebi içinde zayıf sayılan görüş ve rivayetlere yer verdiği, mezhep kitaplarından bazı nakilleri yanlış anlaşılacak şekilde kısaltarak aktardığı ve kaydettiği bazı görüşlerin Hanefî mezhebine aykırı olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan bir Hanefî fakihi sayılmasına rağmen bazı konularda Şâfiî veya Mâlikî mezhebine göre fetva vermesi, mensubu bulunduğu Mu‘tezile’nin avamın istediği her mezhepten tercihte bulunabilecekleri anlayışına dayandığı iddia edilmişse de benzer durumlarda aynı görüşü benimseyen Sünnî Hanefî âlimlerinin bulunmasının bu iddiayı geçersiz kıldığı ifade edilmiştir (İbn Âbidîn, I, 371).


Zâhidî’nin itikadî konularda Mu‘tezile mezhebini benimsemesi özellikle Sünnî Hanefîler arasında fetvalarına güven problemini ortaya çıkarmış, Taşköprizâde Ahmed Efendi gibi âlimler bu sebeple onun fetvalarına güvenilemeyeceğini ifade ederken (Miftâĥu’s-saǾâde, II, 279) bir başka Osmanlı âlimi Dede Cöngî Efendi, Zâhidî’nin fıkhî konularda diğer Mu‘tezile âlimleri gibi Hanefî olduğunu belirterek kendisine hüsnüzan beslediğini ve esasen bir başka Hanefî kaynağından özetlenen Ķunyetü’l-Münye adlı eserinde kendisine pek az görüş nisbet ettiğini söylemiştir (Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî, I/1, s. 92-93). Zâhidî’nin Hanefî mezhebinin kaidelerine aykırı düşen fikirlerine başka kaynaklar tarafından desteklenmedikçe itibar edilemeyeceği görüşü İbn Vehbân ve Seriyyüddin İbnü’ş-Şıhne tarafından dile getirilmiş (Tafśîlü Ǿiķdi’l-ferâǿid, I, 305; II, 183), bu görüş Pîr Mehmed Üskübî, Muhammed b. Abdullah et-Timurtâşî, Alâeddin el-Haskefî, Ahmed b. Muhammed el-Hamevî, İbn Âbidîn gibi pek çok âlim tarafından desteklenmiştir (İbn Âbidîn, I, 80; III, 308; VI, 670, 732; VIII, 463). Ancak bütün bu tartışmalara ve ileri sürülen olumsuz görüşlere rağmen sonraki dönemlerde İbnü’ş-Şıhne’nin Tafśîlü Ǿiķdi’l-ferâǿid’i, İbn Nüceym’in el-Baĥrü’r-râǿiķ’i, Fetâvâ-yı Hindiyye ve İbn Âbidîn’in Reddü’l-muĥtâr’ı gibi eserlerde Zâhidî’nin Ķunyetü’l-Münye, el-Müctebâ ve el-Ĥâvî adlı eserlerinden yapılan nakillerin çokluğu, onun mezhep içinde ihmal edilemez bir konum elde ettiğinin göstergesi kabul edilmelidir.

Eserleri. 1. Ķunyetü’l-Münye li-tetmîmi’l-ġunye (Kalküta 1245/1830; Khorezmijskij jazyk, nşr. A. A. Frejman [Freyman], Moskova-Leningrad 1951). Kaynaklarda çoğunlukla el-Ķunye diye atıfta bulunulan, bazı kaynaklarda ise Ķunyetü’l-fetâvâ olarak da zikredilen eserin (İbn Âbidîn, I, 479) ilk kelimesi bir kısım nüshalarında Ķınye şeklinde harekelenmiştir. Moğol istilâsı sonrasında fakihlerin sayıca azalması ve pek çok yeni fıkhî meselenin ortaya çıkması yeni yetişenlerin bu meselelerin cevaplarını bilme ihtiyacını doğurduğundan, Hanefî fıkıh eserlerinde yer alan ve almayan meselelere dair soru ve cevapları çok geniş biçimde derleyen hocası Fahreddin Bedî‘in Münyetü’l-fuķahâǿ (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî bu eserin Fahreddin Bedî‘in el-Baĥrü’l-muĥîŧ adlı eseriyle aynı olduğunu belirtmektedir, bk. Ketâǿibü aǾlâmi’l-aħyâr, vr. 219a, 261b) adlı eserinin ihtisar edilip yeniden düzenlenmesiyle meydana getirilmiştir. Münyetü’l-fuķahâǿda açık isimleri verilen müellifler ve eserleri bu kitapta rumuzlarla kaydedilmiş, bu rumuzların karşılıkları alfabetik olarak eserin başında sıralanmıştır. el-Ķunye’nin sonunda, haklarında Hanefî mezhebi imamlarından rivayet bulunmayan ve sonraki dönem âlimleri tarafından yeterli cevap verilemeyen farklı konulara ait on yedi mesele zikredilmiştir. Birgivî Mehmed Efendi’ye göre bazı âlimlerin kitaplarında nakiller yapılan bu eser muteber sayılmayan kitapların üstünde olmakla beraber âlimler nezdinde rivayetlerinin zayıflığıyla meşhurdur ve sahibi de Mu‘tezilî’dir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1357). el-Ķunye’nin içinde bilhassa Hârizmli âlimlerin fetvalarında, Ahmet Zeki Velidi Togan’ın ifadesiyle bugün geniş ölçüde unutulmuş eski Hârizm diliyle kaydedilen ifadeler yer almaktadır. Eski Hârizm dilinde mevcut birkaç metin arasında yer alan bu ifadeler, Ġurerü’ş-şurûŧ ve dürerü’s-sümûŧ müellifi Celâleddin b. Muhammed el-İmâdî el-Fethâbâdî el-Hârizmî tarafından Arapça’ya çevrilmiştir. Bu çeviri eserin bazı yazma nüshalarının sonuna eklenmiştir (meselâ bk. Tercemetü’l-Ǿibârâti’l-Ħârizmiyye el-meźkûre fî Ķunyeti’l-Münye, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1086). Togan’ın tanıtıp eski Hârizm dili bakımından önemine dikkat çektiği eserin bu ifadeleriyle söz konusu tercüme zamanımızdaki çalışmalarda ele alınmıştır. MacKenzie The Khwarezmian Element in the Qunyat al-munya adlı eserinde Leningrad’daki (Saint Petersburg) bir yazmasını esas alarak tercüme risâlenin tıpkı basımını, Arap alfabesiyle yazımını ve İngilizce tercümesini, ayrıca Hârizm dilindeki ifadelerin Latin harfleriyle transliterasyonunu vermiştir (bu çalışma hakkında Prods Oktor Skjærvø, “A New Edition of the Khwaresmian Phrase in the Qunyat al-Munya” [BSOAS, LIV/3 [1991], s. 496-505] ve Y. Yoshida, “The Khwarezmian Element in the Qunyat al-Munya by D. N. MacKenzie-Hasan Amarat” [JAOS, CXII/3 [July-September 1992], s. 535-537] adlarıyla tanıtım yazmıştır). A. A. Frejman (Freyman) el-Ķunye’deki eski Hârizmce ifadeleri konu alan Rusça bir makale kaleme almıştır (Sovetskoe Vostokovedeniye, VI [Moskova 1949], s. 63-88). Cemâleddin Konevî, Ķunyetü’l-Münye’deki sık karşılaşılan ve fetvada güvenilir olan meselelerden Bıġyetü’l-Ķınye (el-Bıġye telħîśü’l-Ķınye) adıyla bir seçme yapmıştır (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1415; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 1037, vr. 258b-323b). 2. Ĥâvî mesâǿili’l-Münye (Kitâbü’l-Ĥâvî, el-Ĥâvî fî mesâǿili’l-vâķıǾât, el-Ĥâvî li-mesâǿili’l-Münye) (Süleymaniye Kütüphanesi’nin çeşitli bölümlerinde ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde [Koğuşlar, nr. 811] nüshaları vardır). Müellif burada hocası Fahreddin Bedî‘in Münyetü’l-fuķahâǿını özetlemiş, eserdeki Hârizmce ibareleri Arapça’ya çevirmiş, el-Ķunye ve el-Fetâvâ li-tetmîmi’l-ġunye adlı eserlerinden naklen bazı meseleler ilâve etmiş, kaynakları ve fetva sahiplerini rumuzlarla göstererek girişte 140 kadar eser ismini alfabetik sırayla kaydetmiştir. Mukaddimede sıralanan kaynaklar arasında Mevsılî’nin 653 (1255) yılında tamamladığı el-İħtiyâr adlı eserinin de bulunması müellifin bütün olumsuz şartlara rağmen çağdaş literatürü takip ettiğini ortaya koymaktadır. Ancak günümüze ulaştığı şekliyle bu eserin Zâhidî’nin kaleminden çıkan eserin sonraki bir dönemde, muhtemelen IX. (XV.) yüzyılda yeniden düzenlenmesi ve bazı ilâvelerde bulunulmasıyla meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Nitekim bir yerde Necmüleimme ez-Zâhidî şeklinde bizzat müelliften görüş aktarılması (vr. 252a), İbn Melek’in bir şerhinden iktibasta bulunulması (vr. 315b, 316a), Zâhidî’nin diğer eserlerinde rastlanmadığı şekliyle Sünnî görüşlere yer verilmesi (vr. 104b) bunu doğrulamaktadır. Ayrıca Zâhidî’nin, Tuĥfetü’l-Münye li-tetmîmi’l-ġunye adıyla Fahreddin Bedî‘in el-Baĥrü’l-muĥîŧ adlı eserinden seçmeler yaptığı bir başka eserinin olduğu kaydedilmektedir (Leknevî, s. 212). 3. el-Müctebâ şerĥu Muħtaśari’l-Ķudûrî (Süleymaniye [meselâ Ayasofya, nr. 1262, Cârullah Efendi, nr. 734, Çorlulu Ali Paşa, nr. 209]; Beyazıt Devlet [Veliyyüddin Efendi, nr. 1177], Murad Molla, nr. 905-906] ve Hacı Selim Ağa [nr. 340] kütüphanelerinde yazma nüshaları vardır). Kudûrî’nin el-Muħtaśar ve el-Kitâb diye bilinen fıkıh metni üzerine yazılmış bir şerhtir. Sonundaki ferâğ kaydında müellifin -muhtemelen Moğol istilâlarının getirdiği yıkımı kastederek- kalbinin dünya vesveseleriyle hasta olduğu, yaşlandığı ve çok ders verdiği bir dönemde kaleme aldığını belirttiği, Kureşî ve Kâtib Çelebi’nin nefis bir şerh diye niteledikleri eserde Zâhidî çağdaşı ve kendisinden çok sonra vefat eden Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Kenzü’d-deķāǿiķ ve hocası Şehâbeddin el-Hillî’nin bu esere yazdığı şerhten de yararlanmıştır (el-Müctebâ, vr. 41a, 42a, 50a, 57b). 4. Feżâǿilü şehri ramażân (TSMK, III. Ahmed, nr. 1439; Amasya İl Halk Ktp., nr. 1074/1, vr. 1b-68a; Kastamonu İl Halk Ktp., nr. 3761/5, vr. 158b-210a; Burdur İl Halk Ktp.,


nr. 391/1, vr. 1b-62a; Berlin Ktp., nr. 3827). On bölümden oluşan vaaz ve sohbet amaçlı bu eser Kitâbü’l-Feżâǿil adıyla da bilinmektedir. Keşfü’ž-žunûn’da (II, 1278) Fażlü’t-terâvîħ ismiyle Zâhidî’ye nisbet edilen eser Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan (Şehid Ali Paşa, nr. 544, vr. 123a-129b) ve bu eserin bazı bölümlerini içeren nüsha olmalıdır. Eserin tamamı Hakîmî el-Hüseynî el-Gîlânî diye tanınan Mehmed b. Süleyman b. Mehmed el-Gîlânî tarafından 1011 (1602) yılında çakırcıbaşı Halil Ağa’nın (daha sonra kaptan-ı deryâ ve sadrazam olan Kayserili Halil Paşa) talebi üzerine Türkçe’ye çevrilmiştir (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 1859). 5. el-CâmiǾ fi’l-ĥayż (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Fıkhu Hanefî, Tal‘at, nr. 410; Kitâbü’l-Ĥayż, Kastamonu İl Halk Ktp., nr. 457/8, vr. 121b-165b; er-Risâle fi’l-ĥayż, Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 133-151). Müellifin, el-Müctebâ’da hayız konusunun usul ve fürûunu ele aldığını belirttiği ve el-Muħtaśarü’l-câmiǾ adıyla atıfta bulunduğu eserle aynı olmalıdır (el-Müctebâ, vr. 30b). 6. Kitâbü’l-Ferâǿiż (Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 1-101). 7. el-Ġurer ve’d-dürer (Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 101b-113a). Bu eser de feraizle ilgilidir. 8. Taħrîcü mesâǿili’l-ferâǿiż (Chester Beatty Library, nr. 3399, vr. 113b-133a). Miras hukukunu cetveller halinde ele alan bir eserdir. 9. er-Risâletü’n-Nâśıriyye (nşr. Muhammed el-Mısrî, Safât/Küveyt 1414/1994). Altın Orda Hükümdarı Berke Han’a ithaf edilen eser 21 Cemâziyelâhir 658 (3 Haziran 1260) tarihinde tamamlanmış olup üç bölümden meydana gelmektedir. Eserin birinci bölümünde Hz. Peygamber’in peygamberliğinin ispatı ele alınmış, ikinci bölümde peygamberliğini inkâr edenlerin şüphelerine cevaplar verilmiş, üçüncü bölümde hıristiyanların İslâm’a yönelttikleri itirazlar cevaplandırılarak müslümanlarla hıristiyanlar arasında yapılan bazı münazara örneklerine yer verilmiştir. 10. Zâdü’l-eǿimme fî feżâǿili ħaśîśati’l-ümme (Zâdü’l-eǿimme li-mâ fîhi min ħaśâǿiśi hâźihi’l-ümme, Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Ktp., Hüseyin Çelebi, nr. 468; Erzurum İl Halk Ktp., nr. 20698, vr. 130b-166b; Brockelmann, GAL Suppl., I, 656). 11. el-Müctebâ fi’l-uśûl. Muhtemelen Mu‘tezile mezhebini savunmak üzere bir Mu‘tezilî (Madelung’un Sünnî demesi sehiv eseri olmalıdır, krş. İmam Mâturîdî ve Maturidilik, s. 524) tarafından yazılan en son eserdir. Çağdaş araştırmacılar isminde geçen “usul” kelimesinin usûl-i fıkhı karşıladığını ileri sürmüşse de müellifin er-Risâletü’n-Nâśıriyye’deki atıflarından (s. 33, 52) ve Yemenli Zeydî âlimi İbnü’l-Vezîr’in Îŝârü’l-ĥaķ Ǿale’l-ħalķ, Tercîĥu esâlîbi’l-Ķurǿân Ǿalâ esâlîbi’l-Yûnân ve el-ǾAvâśım ve’l-ķavâśım adlı eserlerinde yaptığı iktibaslardan eserin kelâmla ilgili olduğu anlaşılmaktadır (bk. bibl.). Mu‘tezile âlimlerinden Takıyyüddin el-Ucâlî’nin el-Kâmil fi’l-istiķśâ adlı eserini yayıma hazırlayan Seyyid Muhammed eş-Şâhid, kaynaklarda Zâhidî’nin kelâm ilmiyle uğraştığına dair bir kayda rastlamadığını söyleyerek İbnü’l-Vezîr’in Muhtâr b. Mahmûd’a nisbet ettiği el-Müctebâ’nın Zâhidî’ye ait olamayacağını, Takıyyüddin en-Necrânî diye bilinen ve onunla isim benzerliği bulunan Muhtâr b. Mahmûd adlı başka bir Mu‘tezilî âlimi olan Takıyyüddin el-Ucâlî’ye aidiyetini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Zâhidî’ye böyle bir eserin nisbet edilmesi bir yana, gerek müteahhirîn dönemi kelâm ilminin büyük otoritelerinden, her ikisi de Zâhidî ile aynı coğrafyaya mensup Teftâzânî’nin “İmam Zâhidî” ve Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin “Sâhibü’l-Kunye” diyerek kendisinden kelâm ilminin inceliklerine dair bazı konularda Mu‘tezile anlayışını müdafaa eden bir kelâmcı olarak nakilde bulunmaları (Şerĥu’l-Maķāśıd, II, 101; Şerĥu’l-Mevâķıf, IV, 74), gerek İbnü’l-Vezîr’in Muhtâr b. Mahmûd’a nisbet ederek el-Müctebâ’dan naklettiği metinlerin içerisinde Takıyyüddin el-Ucâlî’den nakillerin yer alması (meselâ bk. İbnü’l-Vezîr, Tercîĥu esâlîbi’l-Ķurǿân, s. 87-88, 110-111; Îŝârü’l-ĥaķ, s. 108), gerekse hemen bütün kaynaklarda Zâhidî’ye nisbet edilen ve Seyyid Muhammed eş-Şâhid’in görmediği anlaşılan er-Risâletü’n-Nâśıriyye’deki kelâmî meselelerle ilgili atıflardan el-Müctebâ’nın Zâhidî’ye aidiyeti kesinlik kazanmaktadır. Zira el-Müctebâ’da Ucâlî’den nakiller yapan Muhtâr b. Mahmûd ayrıca el-Kâmil fi’l-istiķśâ’nın Takıyyüddin el-Ucâlî’ye aidiyetini açık biçimde belirterek el-Müctebâ’nın “Ebvâbü’l-Ǿadl” isimli bölümünün hâtimesinin ilk üçte birlik kısmının çoğunluğunu o eserden naklettiğini ifade etmektedir. 12. eś-Śafve fi’l-uśûl. Keşfü’ž-žunûn’da (II, 1080) eś-Śafve fî uśûli’l-fıķh ismiyle kaydedilen eserden Bezzâzî Menâķıbü Ebî Ĥanîfe’de iktibasta bulunmuştur (s. 138-139, 334; yazma nüshası için bk. Zâhidî, er-Risâletü’n-Nâśıriyye, neşredenin önsözü, s. 12).

Zâhidî, er-Risâletü’n-Nâśıriyye’de (s. 33) Hz. Peygamber’in mûcizelerine dair muhtasar bir eser yazmayı düşündüğünü belirtmişse de bu eseri yazdığına dair bilgi bulunmamaktadır. Kütüphane kataloglarında Şerĥu’l-Kenz (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Fıkhu Hanefî, Tal‘at, nr. 914), el-Eĥâdîŝ (el-Eĥâdîŝü’l-muħtâre) (İzmir Millî Ktp., nr. 145, vr. 156b-161a; krş. Keşfü’ž-žunûn, I, 897) ve Ķūtü’l-müslimîn li-mâ yaĥtâcûne ileyhi külle ĥîn (Amasya Beyazıt İl Halk Ktp., nr. 198/5, vr. 266b-278b) adlı eserler de Zâhidî’ye nisbet edilmektedir. Brockelmann kendisine Cevâhirü’l-fıķh adlı bir eser (Paris Bibliothèque Nationale, nr. 6407) izâfe ederse de (GAL Suppl., I, 656) aynı numaradaki eseri Georges Vajda Ĥâvî mesâǿili’l-VâķıǾât ve’l-Münye adıyla kaydetmiştir (Index général, s. 373). Öğrencisi Şemseddin el-Muizzî biri Anadolu’ya yerleştiğini, diğeri Bağdat’ta gideceğini duyduktan sonra Zâhidî için iki kaside yazmıştır (metinleri için bk. Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 262a-b).

BİBLİYOGRAFYA:

Zâhidî, Ķunyetü’l-Münye, Kalküta 1245/1830, s. 12, 148, 149, 172, 177, 194, 319, 374, 375; a.mlf., Ĥâvî mesâǿili’l-Münye, Süleymaniye Ktp., Hâfız Ahmed Paşa, nr. 20, vr. 99b, 104b, 252a, 315b, 316a; a.mlf., el-Müctebâ şerĥu Muħtaśari’l-Ķudûrî, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1262, vr. 30b, 41a, 42a, 50a, 57b, 65b-66a, 102a, 105b, 131b, 145a-146a, 187a, 303a, 324b, 467b; a.mlf., er-Risâletü’n-Nâśıriyye (nşr. Muhammed el-Mısrî), Safât/Küveyt 1414/1994, s. 27, 33, 47, 52, 56, 64, 75, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 9-17; Takıyyüddin en-Necrânî, el-Kâmil fi’l-istiķśâǿ fîmâ beleġanâ min kelâmi’l-ķudemâǿ (nşr. Seyyid Muhammed eş-Şâhid), Kahire 1420/1999, neşredenin girişi, s. 10-44; Teftâzânî, Şerĥu’l-Maķāśıd, İstanbul 1305, II, 101; Zehebî, Târîħu’l-İslâm: sene 651-660, s. 370-371; Safedî, el-Vâfî, XXV, 381-383; Kureşî, el-Cevâhirü’l-muđıyye, III, 460-462; V, 462 (İndeks); Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Şerĥu’l-Mevâķıf (nşr. M. Bedreddin en-Na‘sânî), Kahire 1325/1907, IV, 74; Fîrûzâbâdî, el-Mirķātü’l-vefiyye fî ŧabaķāti’l-Ĥanefiyye, Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb, nr. 671, vr. 79a; Bezzâzî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1981, I, 138-139, 149, 334, 338; İbnü’l-Vezîr, Îŝârü’l-ĥak Ǿale’l-ħalķ, Beyrut 1403/1983, s. 15, 17, 52, 68, 101-108, 113, 196, 207, 213, 283, 284, 285, 289, 294, 295, 332, 366, 377, 378, 405; a.mlf., Tercîĥu esâlîbi’l-Ķurǿân Ǿalâ esâlîbi’l-Yûnân, Beyrut 1404/1984, s. 19, 43, 63, 65, 69, 83, 87-90, 93-95, 101-111; a.mlf., el-ǾAvâśım ve’l-ķavâśım (nşr. Şuayb el-Arnaût), Beyrut 1412/1992, II, 275, 403; III, 318, 427, 437; IV, 8, 10, 71, 78, 92, 193-196; V, 30, 53, 55-60, 102, 267, 289, 301-302; VI, 367; VII, 30-31, 56-57, 66, 70-71, 73; VIII, 374; IX, 26, 332; İbn Nâsırüddin, Tavżîĥu’l-Müştebih (nşr. M. Naîm el-Araksûsî), Beyrut 1414/1993, IV, 262; VII, 135-136; İbn Tağrîberdî, el-Menhelü’ś-śâfî, VII, 286; XI, 229; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim fî men śannefe mine’l-Ĥanefiyye (nşr. İbrâhim Sâlih), Beyrut 1412/1992, s. 256-257; Seriyyüddin İbnü’ş-Şıhne, Tafśîlü Ǿiķdi’l-ferâǿid (nşr. Seyyid Erşed el-Medenî), Diyûbend 1422, I, 305; II, 183-184, ayrıca bk. tür.yer.; Taşköprizâde, Miftâĥu’ś-śaǾâde, II, 279; İbn Nüceym, el-Baĥrü’r-râǿiķ, I, 112, 282, 330; II, 36; IV, 7, 142, 195, 339; Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî,


Dürrü’l-ĥabeb fî târîħi aǾyâni Ĥaleb (nşr. Mahmûd Hamed el-Fâhûrî-Yahyâ Zekeriyyâ Abbâre), Dımaşk 1972, I/1, s. 92-93; Kınalızâde Ali Efendi, Ŧabaķātü’l-Ĥanefiyye (nşr. Süfyân b. Âiş b. Muhammed-Firâs b. Halîl Meş‘al), Amman 1425/2003, s. 258, 270-273; Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâǿibü aǾlâmi’l-aħyâr min fuķahâǿi meźhebi’n-NuǾmâni’l-muħtâr, Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb, nr. 690, vr. 209a, 219a, 225b, 253b-254a, 261b-263b, 281a-b, 282b; Pîr Mehmed Üskübî, Muînü’l-müftî, DİB İstanbul Müftülüğü Ktp., nr. 235, vr. 199b-200a; Kâtib Çelebi, Süllemü’l-vüśûl ilâ ŧabaķāti’l-fuĥûl (nşr. Mahmûd Abdülkādir el-Arnaût-Sâlih Sa‘dâvî Sâlih), İstanbul 2010, III, 321; Keşfü’ž-žunûn, tür.yer.; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr (Kahire), I, 80, 205, 371, 479, 516; II, 7, 597; III, 308, 414, 758; IV, 48, 319; VI, 298, 450, 670, 732; VIII, 463; Leknevî, el-Fevâǿidü’l-behiyye, s. 74, 75, 212-213; Brockelmann, GAL, I, 184, 475; II, 81; Suppl., I, 296, 656; G. Vajda, Index général des manuscrits arabes musulmans de la Bibliothèque Nationale de Paris, Paris 1953, s. 373; A. J. Arberry, The Chester Beatty Library: A Handlist of the Arabic Manuscripts, Oxford 1955, II, 64; D. N. MacKenzie, The Khwarezmian Element in the Qunyat al-munya, London 1990; W. Madelung, “The Westward Migration of Hanafi Scholars from Central Asia in the 11th to 13th Centuries”, İmam Mâturîdî ve Maturidilik (haz. Sönmez Kutlu), Ankara 2011, s. 522-524; A. Zeki Velidi Togan, “Uber die Sprache und Kultur der alten Chwarezmier”, ZDMG, XC (1936), s. 27-30; Abdürrezzâk Huveyzî, “ez-Zâhidî el-Ġazmînî, Ebü’r-Recâǿ Muħtâr b. Maĥmûd”, Mv.AU, XI, 26-29.

Şükrü Özen