YÛSUF el-MAKASSARÎ

(يوسف المقصّري)

Ebü’l-Mehâsin Muhammed Yûsuf Hediyyetullāh Tâcü’l-Halvetî el-Makassarî

(ö. 1699)

Endonezyalı âlim ve sûfî.

3 Temmuz 1626’da Endonezya’da Güney Sulavesi’nin (Selebes) Gowa bölgesindeki Moncong Loe köyünde doğdu. Mahallî rivayetlere göre annesi köyün reisinin kızı, babası bir çiftçi ya da orta halli bir köy reisidir. Bazı rivayetlerde babasının Hızır peygamberin soyundan geldiği ve adının Hızır olduğu iddia edilir. Ancak kendisi bir eserinde babasının adını Abdullah olarak zikreder. Babasının Moncong Loe köyünün reisi olduğu ve Müslümanlığı kabul ettikten sonra Abdullah Hızır adını aldığı şeklinde bir rivayet daha vardır. Yûsuf, Kur’an okumayı öğrendikten sonra Seyyid Bâ Alevî b. Abdullah Tâhir adlı Arap asıllı bir hocadan Arapça, fıkıh, akaid, hadis, tefsir ve tasavvuf dersleri aldı. On beş yaşına gelince eğitimini Cikoang’da Celâleddin el-Aydîd adlı bir hocanın yanında sürdürdü. Genç yaşta Gowa Sultanı Alâeddin’in kızı ile evlendi. Eylül 1644’te Hicaz’a gitmek üzere Makassar Limanı’ndan ayrıldı. Yolculuğu sırasında uğradığı Batı Cava’da sultanlık ailesi ve saray çevresine yakın önemli şahsiyetlerle görüştü. Burada bir süre kalıp ardından Açe’ye geçti. Bir rivayete göre Bentem Sultanı Abdülkādir’in dinî konularda görüşmelerde bulunmak üzere Açe’ye gönderdiği heyete dahil edildiği, başka bir rivayete göre ise Bentem’de iken adını duyduğu Nûreddin er-Rânîrî’den ders almak maksadıyla Açe’ye gittiği belirtilir. Ancak Rânîrî o sırada Açe’den ayrılmak zorunda kaldığı için ona ulaşamadı. Yûsuf, Rânîrî ile muhtemelen Hindistan’ın Gucerât bölgesindeki Rânîr şehrinde görüşmüştür. Nitekim bir eserinde Rânîrî’den şeyhi ve hocası diye bahsetmiş, kendisinden Kādiriyye icâzeti aldığını belirtmiştir. Hindistan’da Ömer b. Abdullah Bâ Şeybân ile de görüştükten sonra Yemen’e gitti. Zebîd’de Muhammed b. Abdülbâkī en-Nakşibendî, Seyyid Ali ez-Zebîdî ve Muhammed b. Abdülbâkī el-Yemenî ile tanıştı, onların derslerini takip etti. Muhammed b. Abdülbâkī’den Nakşibendiyye, Seyyid Ali ez-Zebîdî’den Bâ Aleviyye icâzeti aldı. Hac görevini yerine getirmek ve tahsilini ilerletmek amacıyla Yemen’den Mekke’ye geçti. Hac farîzasını ifa edip Medine’ye gitti. Onun Hicaz’da bulunduğu yıllar Sumatralı âlim Abdürraûf es-Sinkilî ile aynı döneme rastlamaktadır. İkisi de burada aynı hocalardan ders almış olmalıdır. Safiyyüddin el-Kuşâşî, İbrâhim el-Kûrânî ve Hasan el-Acemî gibi âlimler onun buradaki hocaları arasında zikredilebilir. Yûsuf, Medine’de Şeyh İbrâhim el-Kûrânî vasıtasıyla Şüttâriyye tarikatına intisap etti ve Kûrânî’den icâzet aldı. Ardından Şam’a gitti; burada İbnü’l-Arabî Camii imamı Ebü’l-Berekât Eyyûb b. Ahmed b. Eyyûb ed-Dımaşkī el-Halvetî’ye intisap eden Yûsuf kendisine Tâcü’l-Halvetî unvanını veren bu şeyhten eserlerinde övgüyle bahseder. Şam’daki öğreniminden sonra İstanbul’a kadar gittiği rivayet edilirse de kendi eserlerinde buna dair bilgi yoktur. Onun Mekke’de iken Malay-Endonezya kökenli öğrencilere ders verdiği kaydedilir.

Osmanlı yönetimi altındaki Hicaz ve Şam’da en az yirmi yıl yaşadığı anlaşılan Yûsuf’un 1664, 1668 veya 1672 yılında ülkesine dönmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yûsuf, Endonezya’ya döndüğünde Gowa krallığı topraklarında İslâmî kuralların tam uygulanmadığını, içki, kumar ve esrarın yaygın olduğunu gördü. Hükümdardan bunların yasaklanmasını istedi, ancak hükümdar malî kayıplara yol açacağını ileri sürerek onun teklifini kabul etmedi; Yûsuf bunun üzerine memleketini terkedip Bentem’e yerleşti. Bentem’de eski dostu olan yeni Bentem sultanı Ageng Tirtayasa’nın kızıyla evlendi. Bu dönemde Bentem Sultanlığı gerek Cava adasında gerekse takımadalarda uluslar arası önemli bir ticaret merkezi, aynı zamanda İslâm kültürü ve eğitiminin ana merkezlerinden biriydi. Hollanda kaynaklarında Yûsuf sultanlığın en yüksek seviyedeki din adamı, dinî ve siyasî konularda söz sahibi biri diye tanıtılır.

Yûsuf’un Bentem’de yerleştiği haberi Güney Sulavesi’ye ulaşınca Gowa Sultanı Abdülcelîl bir heyet göndererek onu ülkesine davet etti. Yûsuf bu teklifi kabul etmeyip yerine Halvetiyye ve Nakşibendiyye tarikatlarından hilâfet verdiği Makassarlı âmâ talebesi Abdülbeşîr ed-Darîr’i gönderdi. Bentem’deki ilk yıllarını ilim, irşad ve telif faaliyetiyle geçirdi. Öğrencileri arasında sultanlık ailesi ve Bentem eşrafının çocukları vardı. Bentem sultanlık ailesinin veliaht prensi Abdülkahhâr da onun talebesi olmuştu. Zamanla siyasî konulara müdahale etmeye başlayan Yûsuf kendisini hânedan içi kavgaların ortasında buldu. Ayrıca Hollanda’nın Bentem üzerindeki baskı ve müdahalelerine karşı mücadele vermek zorunda kaldı. Hânedan içi mücadele, önceki veliaht Abdülkahhâr’ın Bentem’de tahtı ele geçirmesi ve babası Sultan Ageng’in Tirtayasa’ya çekilerek hükümdarlığını oradan devam ettirmesiyle sonuçlandı. Abdülkahhâr, Hollanda taraftarı bir politika izlerken eski sultan ve yeni veliaht Purbaya, Hollandalılar’ın bölgeden uzaklaştırılmasını öngören bir siyaset takip ettiler. Yûsuf bu şartlar altında Sultan Ageng ve oğlu Veliaht Purbaya’nın yanında yer aldı. 1682’de Abdülkahhâr’ın Hollandalılar’la ortaklaşa düzenlediği askerî faaliyetler neticesinde Sultan Ageng 1683’te Batavia’ya (bugünkü başşehir Cakarta) sürgün edildi. Yûsuf da Bentemli, Makassarlı, Bugili ve Cavalılar’dan oluşan 4000 civarındaki bir silâhlı grupla Bentem’de Hollandalılar’a karşı mücadeleyi sürdürdü. Nihayet Hollandalılar’ın bir hilesiyle teslim olmak zorunda kaldı. Hollanda kaynaklarına göre kumandan Van Happel müslüman kılığına girerek Yûsuf’un mevziine kadar ulaşmış ve onu yakalamıştır. Diğer bir rivayete göre ise Van Happel, Yûsuf’un kızı ile birlikte onun gizlendiği yere gitmiş,


teslim olması halinde serbest bırakılacağını söylemiş, bunun üzerine Yûsuf ve ona bağlı kuvvetler teslim olmuştur; ancak Cirebon’a geldiklerinde savaş esiri ilân edilip hapse atılmış, böylece Bentem direnişi sona ermiştir.

Hollandalılar’a karşı mücadele eden büyük bir kahraman olarak görülmeye ve kerametleri halk arasında yayılmaya başlayan Yûsuf’un müslüman halk üzerindeki etkisinden çekinen Hollandalı yetkililer onu 12 Eylül 1684 tarihinde iki eşi, çocukları, hizmetçileri, on iki müridi ve yakın arkadaşlarıyla birlikte, yine Hollanda denetimindeki Sri Lanka (Seylan) adasına sürgün ettiler. Yûsuf, Sri Lanka’da kaldığı yaklaşık on yıl boyunca kendisini ilmî faaliyetlere verdi ve eserlerinin çoğunu burada yazdı. 1689’da Gowa Sultanı Abdülcelîl ve sultanlığın ileri gelenleri Makassar’daki Hollanda valisine Yûsuf’un serbest bırakılması için başvuruda bulundular. Güney Sulavesi’deki Hollandalı yetkililerin olumlu yaklaştığı bu talep Batavia’daki Hollanda genel valisi tarafından reddedildi. Gowa sultanının ısrarını sürdürmesi üzerine Hollandalı yetkililer, hemşerileriyle olan bağlantısını devam ettiren Yûsuf’u 7 Temmuz 1693 tarihinde bu defa çok uzak bir yere, Güney Afrika’nın Cape Town şehrine sürgün etmeye karar verdiler. Hollanda denetimindeki Cape Town, o dönemde Sri Lanka’dan sonra Hollandalılar’ın tehlikeli gördükleri kimseleri sürgün ettikleri bir yerdi. 2 Nisan 1694’te Cape Town’a götürülen Yûsuf ve arkadaşları Eerste River ağzında bir çiftlik köyü olan Zandaliet’e yerleştirildi. Bu yer günümüzde Macassar diye adlandırılmaktadır. Yûsuf müslümanların ibadet etmesine izin vermeyen, Malaylı köleleri hıristiyan olmaya zorlayan, hatta kendisine bile Hıristiyanlığı benimsemesi için baskı yapılan Hollandalılar’a karşı Güney Afrika’da küçük bir azınlık olan Malaylı ve Endonezyalı müslümanların inançlarını muhafaza etmeleri için gayret gösterdi, bu arada bazı yerlilerin de Müslümanlığı benimsemesini sağladı. Bu faaliyetlerinden dolayı Yûsuf daha sonraları Güney Afrika’da İslâmiyet’in ilk gerçek kurucusu olarak görülmüştür. Kādiriyye, Şüttâriyye ve Rifâiyye tarikatlarının bölgede onun vasıtasıyla yayıldığı kabul edilmektedir.

Yûsuf el-Makassarî 22 Mayıs 1699 tarihinde yetmiş üç yaşında iken Cape Town’da vefat etti ve ikamet ettiği yere yakın olan Faure’de defnedildi. Gowa Sultanı Abdülcelîl’in Hollanda hükümetinden talebi üzerine Yûsuf’un mezarından alınan toprak ve kemik parçaları, Nisan 1705’te memleketi Gowa’ya getirilip sultanlık ailesinin mezarlarının bulunduğu Lakiung’a defnedilmiş, Gowalı eşinin mezarı daha sonra onun yanına nakledilmiştir. Sultan Abdülcelîl, Yûsuf’un ailesinden gelenlere bazı muafiyetler tanımış, onun ve eşinin mezarlarında her yıl ziyaret töreni düzenleme geleneğini başlatmıştır. Ayrıca Yûsuf’un kızlarından Sitti Labibah’ı veliaht prens Karaeng Anamoncong ile (Sultan İsmâil) evlendirmiştir. Yûsuf’un Cape Town şehrindeki mezarı üzerine 1903-1913 yıllarında Hacı Süleyman Şah Muhammed adında Hint asıllı bir Cape Townlı müslüman tarafından büyük bir türbe inşa edilmiş, dört talebesinin mezarı ve diğer yapılarla birlikte çevresi daha sonra yeniden düzenlenmiştir. Yûsuf’un millî miras kabul edilen Cape Town’daki türbesi günümüzde en önemli ziyaret yerlerinden biri, aynı zamanda buradaki Malaylı-Endonezyalı müslüman toplumun merkezidir. Yûsuf’un iki ayrı yerde türbesinin bulunması daha sonra bazı spekülasyonlara yol açmış, bazıları onun Cape Town’daki mezarının boş olduğunu ileri sürmüştür. Cape Town’daki müslümanlar ise Yûsuf’un sadece bir parmağının kemiklerinin Gowa’ya götürüldüğüne inanmaktadır. Bir Gowa menkıbesinde Cape Town’dan bir parmağına ait kemiklerin bulunduğu bir avuç toprak getirildiği, bu toprağın Gowa’ya ulaştırılmasının hemen ardından Yûsuf’un bütün bedeninin şeklini aldığı ifade edilir.

Hayatının önemli bir kısmını sürgünlerde geçiren Yûsuf el-Makassarî, gerek ülkesinde gerekse sürgünde bulunduğu yerlerde İslâmiyet’in gelişmesine önemli katkılar sağlayan bir âlim ve sûfîdir. Aynı zamanda yaşadığı çevredeki müslüman toplumu yönlendiren bir lider ve hareket adamıdır. Nitekim Bentem Sultanlığı’nda iç siyasette önemli rol oynamış Hollandalılar’a karşı direnişi örgütlemiştir. Yûsuf’un bu mücadelesi ve ardından sürgün edilmesi ülkesinde millî kahraman olarak anılmasına vesile olmuş, 1995’te Endonezya’da millî kahraman ilân edilmiştir. Yakın dönemlerde hakkında yapılan çalışmalarla kıymeti daha fazla takdir edilmeye başlanmıştır. O, beş yıl kaldığı Güney Afrika’da çok güçlü etkiler bırakmış, İslâmiyet’in orada yerleşmesine önemli katkılar sağlamıştır. Güney Afrika müslümanları 1994 yılını Yûsuf el-Makassarî’nin ülkelerine gelişinin 300. yılı olarak kutlamış ve onun anısına çeşitli toplantılar düzenlemiştir. Ülkede ırk ayırımcılığına karşı büyük mücadele veren devlet başkanı Nelson Mandela da Yûsuf’un Güney Afrika’ya yaptığı hizmeti takdir ederek ülkenin önemli bir şahsiyeti olduğunu vurgulamıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti hükümeti 25 Eylül 2005 tarihinde onu millî önder ilân etmiştir.

Yûsuf’un tasavvuf anlayışı zâhidane bir sûfîlik değildir. Tasavvufta ılımlı ve orta bir yol izlemiş, dünya ve âhiret dengesini gözeten bir görüş benimsemiştir. Tevhidi tasavvufî düşüncesinin merkezine alan Yûsuf onu bir ağaca benzetir. Bu ağacın dallarını ve yapraklarını mârifet ve ibadet teşkil eder. Şeriat kurallarını yerine getirmeyen bir müminin insân-ı kâmil derecesine yükselemeyeceğini belirtir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin tasavvufî görüşlerini benimsemekle birlikte tam anlamıyla onun vahdet-i vücûd anlayışının bir takipçisi değildir. Tasavvufu insanın Allah’a karşı kulluğunu kuvvetlendirmeye, sâlih amel ve zikir vasıtasıyla ahlâkını güzelleştirmeye yardım eden bir düşünce sistemi olarak görmüştür. Yûsuf’un eserlerinde “tarîkat-ı Muhammediyye” ve “tarîkat-ı Ahmediyye” tabirlerini kullandığına bakılarak kendi döneminde yenilikçi bir sûfî anlayışı temsil ettiği ileri sürülmüştür. Kādiriyye, Nakşibendiyye, Bâ Aleviyye, Şüttâriyye ve Halvetiyye gibi tarikatlardan icâzet alan Yûsuf, Güney Sulavesi bölgesinde Halvetiyye’nin kendi adına nisbet edilen Yûsufiyye şubesinin kurucusu kabul edilmektedir; silsilesi günümüze kadar devam etmiştir.

Yûsuf el-Makassarî’nin yirmiden fazla eseri olduğu tesbit edilmiştir. Bunların çoğu Arapça, birkaçı Endonezya mahallî dillerinden Bugi (Makassar) ve Bentem (Sunda) dillerindedir. Eserleri esas itibariyle tasavvuf, ahlâk, fıkıh ve akaid üzerinedir; tasavvufun kelâmla ilişkisi hakkında da risâleleri vardır. Risâlelerinde tevhid, mârifet ve şeriat kavramlarını sıkça işler;


Gazzâlî, Cüneyd-i Bağdâdî, İbnü’l-Arabî, Abdülkerîm el-Cîlî ve İbn Atâullah İskenderî gibi âlim ve mutasavvıflara fazlaca atıflar yapar. Eserlerinin tamamını Bentem’de ve Sri Lanka’da sürgünde kaldığı sırada kaleme almıştır. Sri Lanka’da yazdığı eserlerden bazıları “Seylâniyye” adıyla da bilinir. Bunların çoğunun yazma nüshaları Cakarta’daki Millî Kütüphane’de, on iki tanesi de Hollanda Leiden’deki KITLV Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Ayrıca yedi risâlesi Güney Sulavesi’de Ahyâr Nis tarafından el-MecmûǾât min müǿellefâti’ş-Şeyħ Yûsuf (Kumpulan Karangan Syeikh Yusuf al-Maqassary) adıyla bir araya getirilmiştir. Nabilah Lubis tarafından tesbit edilen yirmi üç eseri şunlardır: el-Berekâtü’s-Seylâniyye, Bidâyetü’l-mübtedî, DefǾu’l-belâǿ, Fetĥu keyfiyyeti’ź-źikr, el-Fevâǿiĥu’l-Yûsufiyye fî beyâni taĥķīķı’ś-Śûfiyye, Ĥablü’l-verîd, Ĥâşiye fî Kitâbi’l-enbâǿ fî iǾrâbi “Lâ ilâhe illallāh”, Hâźihî fevâǿidü’l-lâzime: Źikru “Lâ ilâhe illallāh”, Keyfiyyetü’n-nefy ve’l-iŝbât bi’l-ĥadîŝi’l-ķudsî, Meŧâlibü’s-sâlikîn, Muķaddimetü’l-fevâǿidi’lleti mâ lâ büdde mine’l-Ǿaķāǿid, en-Nefĥâtü’s-Seylâniyye, Ķurretü’l-Ǿayn, Risâletü ġāyeti’l-iħtiśâr ve nihâyeti’l-intižâr, Sefînetü’n-necât, Sırrü’l-esrâr, Resâǿilü’ş-Şeyħ Yûsuf ilâ Sulŧân Vezîr Karaeng ǾAbdullāh, Tenzîlü’l-Ǿinâye ve’l-hidâye, Tâcü’l-esrâr, Tuĥfetü’l-ebrâr, Tuĥfetü’ŧ-ŧâlibi’l-mübtedî, el-Vaśıyyetü’l-münciyât Ǿan mažarrâti’l-ĥicâb, Zübdetü’l-esrâr. Son yıllarda Yûsuf el-Makassarî’nin hayatı, düşünceleri ve eserleri üzerindeki çalışmalar giderek artmakta, kitap ve risâleleri çeşitli yönlerden incelenmektedir. Bunlardan yirmi bir tanesi Endonezyalı yazar Tudjimah tarafından Endonezyaca’ya tercüme edilmiştir (Syekh Yusuf Makasar: Riwayat Hidup, Karya dan Ajarannya, Jakarta 1987). En önemli eserlerinden biri sayılan Zübdetü’l-esrâr’ı Güney Afrikalı araştırmacı Suleman Essop Dangor Endonezyaca’ya ve İngilizce’ye çevirmiştir (Zubdat al-Asrār, Durban 1990). Yine Mustafa Keraan ve Muhammed Haron adlı araştırmacılar Cape Town’da onun üç küçük risâlesini bir incelemeyle birlikte İngilizce olarak yayımlamışlardır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Suleman Essop Dangor, A Critical Biography of Shaykh Yusuf, Durban 1982; a.mlf., “In the Footsteps of the Companians: Shaykh Yusuf of Macassar (1626-1699)”, Pages from Cape Muslim History (ed. Y. Da Costa-A. Davids), Pietermamaritsburg [South Africa] 1994, s. 19-46; C. S. Tudjimah, Syekh Yusuf Makasar: Riwayat Hidup, Karya dan Ajarannya, Jakarta 1987; M. van Bruinessen, “The Tariqa Khalwatiyya in South Celebes”, Excursies in Celebes: Een Bundel Bijdragen bij het Afscheid van J. Noorduyn (ed. H. A. Poeze-P. Schoorl), Leiden 1991, s. 251-269; Abu Hamid, Syekh Yusuf Makassar: Seorang Ulama, Sufi dan Pejuang, Jakarta 1994; Taufik Ismail, Syekh Yusuf: Seorang Ulama Sufi dan Pejuang, Jakarta 1994; Nabilah Lubis, Syekh Yusuf Al-Taj Al-Makasari: Menyingkap Intisari Segala Rahasia, Jakarta 1996; a.mlf., “Min aǾlâmi İndûnîsyâ: eş-Şeyħ Yûsuf el-Makâsârî (1626-1699)”, Studia Islamika, I/3, Jakarta 1994, s. 149-175; Sahib Sultan, Syeikh Yusuf Tuanta Salamaka Ulama Shufi, Pejuang Abad ke 17 dan Pahlawan Masional, Makassar 1996; Azyumardi Azra, The Origins of Islamic Reformism in Southeast Asia: Networks of Malay-Indonesian and Middle Eastern ‘Ulama’ in the Seventeenth and Eighteenth Centuries, Honolulu 2004, s. 87-108; N. Heer, A Concise Handlist of Jawi Authors and Their Works, Seattle 2006, s. 44; Thomas Gibson, Islamic Narrative and Authority in Southeast Asia: From the 16th to the 21st Century, New York 2007, s. 68-83; Lukmanul Hakim Darusman, Jihad in Two Faces of Shariah: Sufism and Islamic Jurisprudence (Fiqh) and the Revival of Islamic Movements in the Malay World (Case Studies of Yusuf al-Makassary and Dawud al-Patani) (doktora tezi, 2008), The Australian National University, s. 234-329; Chris Greyling, “Schech Yusuf: The Founder of Islam in South Africa”, Religion in Southern Africa, I, Cape Town 1980, s. 9-21; R. M. Feener, “Shaykh Yusuf and the Appreciation of Muslim ‘Saints’ in Modern Indonesia”, Journal for Islamic Studies; XVIII-XIX, South Africa 1998-99, s. 112-131; Mustapha Keraan-Muhammed Haron, “Selected Sufi Texts of Shaykh Yusuf: Translations and Commentaries”, Tydskrif vir Letterkunde, XLV/1, Johannesburg 2008, s. 101-122; “Yusuf, Syekh”, Ensiklopedi Islam, Jakarta 1999, V, 216-218.

İsmail Hakkı Göksoy