YEZÎD b. EBÛ HABÎB

(يزيد بن أبي حبيب)

Ebû Recâ Yezîd b. Ebî Habîb Süveyd el-Kureşî el-Mısrî (ö. 128/745)

Tâbiîn âlimi, muhaddis.

Hem annesinin hem babasının köle olması dolayısıyla kendisi de köle olarak doğup yetişmiş, daha sonra âzat edilmiştir. Onu âzat eden efendisinden dolayı Kureyş’in Benî Âmir b. Lüey kolunun mevlâsı diye kaydedilir. Aslen Sudan Nûbesi’n-deki Dongola’dan olan babası 31 (652) yılında Sudan’a yapılan bir sefer sırasında esir alınıp Mısır’a götürülmüştür. Yezîd, Mısır’da müslümanlarca kurulan Fustat (bugünkü Kahire) şehrinde muhtemelen 50-53 (670-673) yılları arasında bir tarihte doğdu. Vefat ettiğinde yaşının yetmiş beşten fazla veya seksene yakın olduğu şeklindeki rivayetler de bunu desteklemektedir. Yezîd’in en son vefat eden sahâbîlerden Abdullah b. Hâris b. Cez ez-Zübeydî (ö. 86/705) ve Ebü’t-Tufeyl Âmir b. Vâsile el-Leysî’den hadis rivayet ettiği nakledilmektedir. Tâbiînden İskenderiye Kadısı Ebü’l-Hayr Mersed b. Abdullah el-Yezenî, Ebû Vehb el-Ceyşânî, Saîd b. Ebû Hind, İkrime el-Berberî, Atâ b. Ebû Rebâh, Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer, Sâlim b. Abdullah b. Ömer, İbn Ömer’in kölesi Nâfi‘, Süveyd b. Kays et-Tücîbî, Abdurrahman b. Muâviye b. Hudeyc gibi âlimlerden ilim tahsil etti ve hadis rivayetinde bulundu. İbn Şihâb ez-Zührî’den icâzetle hadis rivayet ettiğine dair nakil yanında ondan ve Nâfi‘den hiç hadis nakletmediği şeklinde bir rivayet de vardır (Fesevî, II, 431). Kendisinden Saîd b. Ebû Eyyûb, İbn İshak, Hayve b. Şüreyh, Leys b. Sa‘d, İbn Lehîa ve Amr b. Hâris gibi âlimler hadis rivayetinde bulundu. Yezîd’in çok sayıdaki rivayeti Kütüb-i Sitte’de yer alır. Genellikle dördüncü tabakadaki muhaddisler arasında zikredilirse de İbn Hacer onu beşinci tabakadan kabul eder. “Bir hadis duyduğunda onu kayıp eşya ilânı gibi ilân et; eğer tanınıyorsa al, yoksa bırak” şeklindeki sözünden hadis naklinde bilinen rivayetlerle amel ettiği anlaşılmaktadır (İbn Receb, s. 413).

Hilâfet makamına yeni bir halife geldiğinde kendisine Mısır’da Ubeydullah b. Ebû Ca‘fer’den sonra Yezîd’in biat ettiğinin ifade edilmesi (Zehebî, Târîħ, s. 305) onun siyasî mevkiini ve itibarını göstermesi açısından önemlidir. Şîa’ya karşı ilk üç halifenin hilâfetini meşrû kabul edenler arasında yer aldığı ve bu görüşünü Mısır’da yaydığı nakledilir (Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 129). Yezîd’in, çağdaşı Hasan-ı Basrî’nin tavrına benzer bir siyasî tavrı benimsediği, yönetime karşı isyanı hoş görmemekle birlikte yine mesafeli durduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yönetimden çekindiği hususlarda öğrencilerine görüşlerini gizlice söyleyerek istihbarata karşı tedbirli davranmaları uyarısında bulunduğu (Kindî, Vülât, s. 64-65), hastalığı sırasında kendisini ziyarete gelen Mısır valisinin, “Üstünde sivrisinek kanı bulunan bir elbise ile namaz kılmak câiz midir?” şeklindeki sorusuna, “Her gün insan katlediyorsun da bana sivrisinek kanını mı soruyorsun” diye cevap verdiği nakledilir (Zehebî, Târîħ, s. 305). Kendisinden çok sayıda fetva istenmeye başlandığında uzlete çekilmesi de güncel siyasetten uzak durma tavrıyla ilişkili olmalıdır. Ömer b. Abdülazîz tarafından fetva vermeleri için Mısır’a tayin edilen üç kişi arasında Yezîd’in de adı zikredilir.

Hadis ve fıkıhtaki bilgisi yanında takvâsı ile de tanınan Yezîd hadis âlimleri tarafından ittifakla sika ve hüccet kabul edil

miştir. Onun rivayetlerinde irsâl yaptığı da ileri sürülür. Yezîd Mısır’da ilk defa fıkıh eğitimini başlatan, helâl ve haramı öğreten, fetva veren âlim diye tanıtılır ve ondan önce fiten, melâhim, tergīb gibi konuların tartışıldığı kaydedilir. İlimlerin teşekkül devrinde yaşamış olan Yezîd’in dönemin özelliklerini yansıtacak şekilde fıkıh ve hadisi birlikte öğrettiği, fıkıh öğretiminde hadisler, sahâbe görüşleri ve ilk devir uygulamalarını naklettiği, Mısır’da Leys b. Sa‘d ve İbn Lehîa ile gelişen fıkıh eğitiminde önemli bir basamak teşkil ettiği söylenebilir. Talebelerinden Ebû Huzeyme İbrâhim b. Yezîd, İbn Lehîa ve Mufaddal b. Fedâle Mısır kadılığı yapmıştır (Kindî, Vülât, s. 363-364, 368-370, 377). En önemli öğrencisi, müstakil bir mezhep sahibi olan ve kendisinden sonra Mısır’da fıkıh eğitimini geliştiren Leys b. Sa‘d’dır. Yezîd’in fıkıh konusunda herhangi bir eser yazdığı bilinmemektedir. Ancak onun görüşleri ve rivayetlerinin İslâm’ın erken dönem Mısır tarihinde ve müslümanların ilk kazaî ve idarî uygulamalarında önemli bir yer tuttuğu, bu konuda eser yazdığı veya ona ait rivayetlerden meydana gelen bir tarih eserinin en azından IV. (X.) asır başlarına kadar mevcut bulunduğu anlaşılmaktadır (Kindî, Feżâǿilü Mıśr, s. 3-4). Nitekim bu kitap, başta Fütûĥu Mıśr müellifi Ebü’l-Kāsım İbn Abdülhakem olmak üzere Belâzürî, Muhammed b. Yûsuf el-Kindî ve Makrîzî’nin eserlerinde ilk fetihler dönemi Mısır tarihinin temel kaynakları arasında yer alır. Yezîd’in bu etkisi Mısır tarihiyle sınırlı kalmamıştır. Zira siyer ve megāzî yazıcılığında önemli bir yeri olan İbn İshak 115 (733) veya 119 (737) yılında gittiği Mısır’da Yezîd’den özellikle bu konularda faydalanmış, hatta Resûl-i Ekrem’in davet mektuplarını götüren elçilerin yaptıkları konuşmalara dair rivayeti Medine’de hocası İbn Şihâb ez-Zührî’ye göndererek teyit ettirmiştir (İbn Hişâm, IV, 221). Yezîd de İbn İshak’tan rivayette bulunmuştur. İbn İshak’ın eserini es-Sîre’si içinde günümüze ulaştıran İbn Hişâm tahsilini Basra’da tamamladıktan sonra gittiği Kahire’de yaşamış ve Yezîd’in önde gelen talebesi Leys b. Sa‘d’dan faydalanmıştır. Yezîd’in rivayetlerini ihtiva eden bir cüz Hamza Ahmed ez-Zeyn tarafından neşredilmiştir (Eĥâdîŝü Yezîd b. Ebî Ĥabîb el-Mıśrî, Kahire 2004).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye (nşr. Muhammed Ali el-Kutb - Muhammed ed-Dâlî Balta), Beyrut 1412/1992, IV, 221; Buhârî, et-Târîħu’l-kebîr, VIII, 324, 336; Fesevî, el-MaǾrife ve’t-târîħ (nşr. Ekrem Ziyâ el-Ömerî), Medine 1410/1990,


I, 701; II, 18, 431; Belâzürî, Fütûĥ (Rıdvân), s. 214-225; Kindî, el-Vülât ve’l-ķuđât (Guest), s. 12-13, 64-65, 363-364, 368-370, 377, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 34-35; a.mlf., Feżâǿilü Mıśr el-maĥrûse (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1997, s. 3-4; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, V, 546; İbn Mencûye, Ricâlü Śaĥîĥi Müslim (nşr. Abdullah el-Leysî), Beyrut 1407/1987, II, 355-356; Mizzî, Tehźîbü’l-Kemâl, XXXII, 102-107; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VI, 31-33; a.mlf., Târîħu’l-İslâm: sene 121-140, s. 304-306; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 129-130; İbn Receb, Şerĥu Ǿİleli’t-Tirmiźî (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1398/1978, s. 413, 550; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 163, 166, 167, 206, 210, 246, 288, 294, 295, 296; II, 260; a.mlf., el-Muķaffa’l-kebîr (nşr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1411/1991, I, 186; III, 655, 835; IV, 101, 484; V, 303; VII, 463; İbn Hacer el-Askalânî, Tehźîbü’t-Tehźîb (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ v.dğr.), Beyrut 1417/1996, VI, 196; İbrâhim Ahmed el-Adevî, “Medresetü’t-târîħi’l-İslâmî fî Mıśr: Neşǿetühâ ve ehemmü müǿessisîhâ”, Ĥavliyyâtü Külliyyeti dâri’l-Ǿulûm (1968-69), Kahire 1969, s. 72, 74.

Tuncay Başoğlu