VEDÛD

(الودود)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “sevmek, muhabbet etmek” anlamındaki vüdd kökünden türemiş mübalağa bildiren bir sıfat olan vedûd “çok seven, çok sevilen” demektir. Esmâ-i hüsnâdan biri olarak “sâlih kullarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen” mânasına gelir. Râgıb el-İsfahânî vüd ile “temennî” arasında anlam ilişkisi bulunduğunu söyler, çünkü her sevilen şeyin gerçekleşmesi istendiği gibi her temenni edilen şey de sevilir (el-Müfredât, “vdd” md.). Ebü’l-Bekā’nın “insan tabiatının lezzet veren her şeye eğilimi” diye mânalandırdığı ve çeşitli derecelere ayırdığı “hubb”ün saf ve temiz olanına vüd demiş, bunun temenni ile ilişkisi bulunduğunu belirtmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de vedûd ismi esmâ-i hüsnâdan olan rahîm ve gafûr isimleriyle birlikte iki âyette geçmektedir (Hûd 11/90; el-Burûc 85/14). Ayrıca vüd kavramı fiilî sıfatların kuruluşunda Allah’a nisbet edilmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “vdd” md.). Bu âyetlerin birinde Cenâb-ı Hakk’ın iman edip sâlih amel işleyenler


için gönüllerde sevgi yaratacağı ifade edilmektedir (Meryem 19/96). Râgıb el-İsfahânî’nin belirttiği gibi bu âyet, “Sen yeryüzündeki her şeyi versen yine de müminlerin gönüllerini birleştiremezsin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırmıştır” meâlindeki âyetin (el-Enfâl 8/63) tefsiri mahiyetindedir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e de ilâhî tebliğ karşılığında yakınlık ve barış sevgisinden başka bir bedel istemediğini ilân etmesini emretmiştir (eş-Şûrâ 42/23). Vedûd ismi Tirmizî’ye ve İbn Mâce’ye ait esmâ-i hüsnâ listelerinde bulunmakta (Tirmizî, “DaǾavât”, 82; İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 10), ayrıca hadis kaynaklarında Resûl-i Ekrem’in teheccüd namazında okuduğu uzun duaların birinde, “Allahım! Sen rahîmsin, vedûdsün, dilediğini yapansın” niyazı yer almaktadır (Tirmizî, “DaǾavât”, 30). Vüd kavramının geçtiği rivayetlerden biri şöyledir: “Bana karşı ileri derecede sevgi besleyen ümmetimden öyleleri vardır ki içlerinden biri aile halkı ve serveti pahasına da olsa beni görmeyi tercih edecektir” (Müsned, V, 156, 170; Müslim, “Cennet”, 12).

Âlimler genellikle vedûdün etimolojisi ve Kur’an’daki kullanımı çerçevesindeki yorumlarla yetinmişlerdir. İbn Fûrek’in Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’ye atfen naklettiğine göre vedûd, “taati ve ibadeti müminler ve âriflerce sevilen, kullarını hakkı ayakta tutmaları için sevip kendilerini muvaffak kılan” anlamına gelir. Mâtürîdî ise vedûdü “her şey ve her iyilik O’ndan geldiği için sevilmeye lâyık olan, kendisine tevessül edip yaklaşanı seven” şeklinde yorumlamıştır. Hattâbî de vedûdü “sevilen, sâlih kullarını seven, onlardan razı olup amellerini kabul eden, onları halka sevdiren” diye açıklamıştır. Gazzâlî vedûde “bütün yaratıklar için iyiliği seven, onlara iyilik yapan ve gerçekleştirdikleri iyilikleri öven” mânasını verdikten sonra vedûd ile rahîm arasında muhteva yakınlığı bulunduğunu belirtmiştir. Gazzâlî kulun Allah’ı sevmesini “kendisi için arzu ettiği her şeyi Allah’ın diğer yaratıkları için de istemesi, hatta onları kendisine tercih etmesi” sözleriyle açıklamıştır. Bu sevginin doruk noktası öfke, kin vb.nin sevgiyi engellememesidir. Nitekim Hz. Peygamber, Uhud Savaşı’nda dişi kırıldığı ve yüzü kan içinde kaldığı halde müşriklere beddua etmemiş, Allah’tan onlara doğru yolu göstermesini dilemiştir (el-Maķśadü’l-esnâ, s. 132-133). Yine Gazzâlî vedûd isminin de rahmân, rahîm ve raûf gibi Allah’ın irade sıfatı çerçevesine girdiğini kaydetmiştir (a.g.e., s. 174). Vedûd isminden kulun nasibi Allah’ın sonsuz rahmet ve sevgisini örnek alarak Allah’ı ve kullarını sevmesidir. Vedûd başta raûf, velî, rab, mevlâ, rahmân ve rahîm olmak üzere birçok ilâhî isimle anlam yakınlığı içinde bulunur. P. Beneito, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Keşfü’l-maǾnâ Ǿan sırri esmâǿil-lâhi’l-ĥüsnâ ve el-Fütûĥâtü’l-Mekkiyye adlı eserlerinden hareketle Allah-insan, Allah-âlem ilişkisi bağlamında Allah’ın vedûd ismi ve tecellîleriyle ilgili bir makale kaleme almıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, V, 156, 170; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân (nşr. Hatice Boynukalın), İstanbul 2006, VII, 225; Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, İştiķāķu es-mâǿillâh (nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek), Beyrut 1406/1986, s. 152; Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1988, s. 74; İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maķālât, s. 51; Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 479, vr. 233a-234a; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 132-133, 174; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aķśâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 78b-81a; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 398-399, 942-943; Bekir Topaloğlu - İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, s. 220-222, 334-335; P. Beneito, “The Servant of the Loving One”, Journal of the Muhyiddin Ibn ‘Arabi Society, sy. 32, Oxford 2002, s. 1-24.

Bekir Topaloğlu