VÂSIT

(واسط)

Irak’ta bugün mevcut olmayan tarihî bir şehir.

Güney Irak’ta Batîha adı verilen bataklık bölgesinin kuzeydoğu ucunda Emevîler’in Irak valisi Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî tarafından kurulmuştur. Kûfe ile Basra arasında bulunan Vâsıt, günümüzde aynı adı taşıyan muhafazanın merkezi olan Kûtül‘amâre’nin 80 km. güneybatısında Bağdat’a 180 km. uzaklıktadır. Kûfe’ye getirdiği Suriyeli askerî birlikleri Kûfeliler’e ait evlerde iskân eden Haccâc, askerlerin Kûfeliler’i rahatsız etmesi üzerine bu birlikleri yerleştireceği bir şehir kurmaya karar verdi ve Kûfe ile Basra arasındaki bölgede nehir kenarında bir yer bulunmasını emretti. Kûfe ile Basra şehirlerine eşit uzaklıkta, Dicle’nin batı (sağ) yakasında büyük bir kısmı bataklık ve sazlık bir arazide karar kılındı. Hûzistan, Cebel ve Horasan’ı Kûfe ile Basra’ya bağlayan yolların geçtiği, nehir taşımacılığının en rahat yapılabildiği ticaret güzergâhında bulunan arazi Dâverdân adındaki dihkandan 10.000 dirheme satın alındı, tesviye edilerek yerleşime uygun hale getirildi. Geniş kanallar açılıp bataklıklar kurutuldu. Dicle’den açılan kanallarla içme ve sulama suyu getirildi.


Şehrin planını Zubiâ adında bir mimar hazırladı. Nehrin karşı yakasında Orta Mezopotamya’nın önemli merkezlerinden olan Kesker şehri bulunuyordu.

Askerî bir merkez şeklinde düşünülen Vâsıt’ın tesis tarihine dair farklı bilgiler bulunmaktadır. Târîħu Vâsıŧ müellifi Bahşel el-Vâsıtî şehrin 75-78 (694-697) yılları arasında kurulduğunu söylerken diğer kaynakların önemli bir kısmında 83 veya 84’te (702 veya 703) inşasına başlanıp 86 (705) yılında tamamlandığı kaydedilmektedir. Bu tarihi 81, 82 (700 veya 701) olarak gösterenler de vardır. Haccâc’ın şehre 84’te yerleştiği belirtilmekle birlikte rivayetlerin çoğuna göre inşaat 86 yılında tamamlanmıştır. Kaynaklarda inşaat için Irak’ın beş yıllık harac vergisinin harcandığı belirtilmektedir. Yâkūt el-Hamevî dârülimâre, cami, sur ve iki hendek için 43 milyon dirhem sarfedildiğini söyler (MuǾcemü’l-büldân, V, 349). Haccâc halifeye gönderdiği mektupta kurduğu şehre Kûfe, Basra ve Cebel bölgesine aynı mesafede bulunan arazide yer aldığı için Vâsıt adını koyduğunu bildirdi. Buraya yakınındaki Vâsıtulkasab şehrinin adının verildiği de kaydedilmektedir. İslâm coğrafyasında aynı ismi taşıyan başka yerleşme yerleri de vardır. Diğerlerinden ayırmak için bu şehre Vâsıtulkasab, Vâsıtuırâk, Vâsıtuhaccâc gibi isimler verilmiştir.

Vâsıt kuruluşundan Emevîler’in yıkılışına kadar Irak’ın idarî merkezi olarak kaldı. Önce, yeşil kubbesinden dolayı el-Kubbetü’l-hadrâ diye isimlendirilen dârülimâre yapıldı, daha sonra yanına cami inşa edildi. İnşaatta kullanılan ahşap malzeme Sevâd bölgesindeki Zendeverd, Derkara, Dârüvesât, Deyrümasircesân ve Şerâbit gibi tarihî şehirlerden getirildi. Muâviye’nin Dımaşk’taki sarayı örnek alınarak yapılan, dönemin en büyük yapılarından dârülimâre 400 × 400 zirâ genişliğinde ve mescidin iki katı büyüklüğündeydi. Şehrin dört büyük caddesi sarayın dört kapısına ulaşıyordu. Bağdat’ın kuruluşu sırasında Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un sarayına da örneklik eden olan bu yapının IV. (X.) yüzyılın ortalarına kadar ayakta kaldığı bilinmektedir. 1936 yılından itibaren yapılan kazılarda sarayın temellerinin bir kısmı ortaya çıkarılmıştır.

Dârülimârenin yanına inşa edilen ve Mescidü Haccâc denilen cami 200 × 200 zirâ ebadındaydı. İslâm mimarisinin erken dönem örneklerinden biri olan cami 400 (1009) yılında yıkıldı ve yerine yeni bir cami yapıldı. IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısında Vâsıt’ı ziyaret eden Makdisî’nin gördüğü cami bu ikincisi olmalıdır. Bu cami de 550 (1155) yılından önce yıkıldı, yerine üçüncüsü inşa edildi ve 1343’te yeniden yapıldı. Kazılarda Haccâc’ın inşa ettirdiği ilk caminin temelleri ortaya çıkarılmıştır. Dârülimâre ile caminin etrafını bir meydan çevreliyordu. Bu plan daha önce kurulan Kûfe, Basra ve Fustat planlarından farklıydı. Adı geçen şehirlerdeki dârülimârelerin caminin etrafını kuşatan meydana açılan tek kapısı varken Vâsıt’ta her biri meydana açılan dört kapı inşa edilmiş, merkezî unsurun bir parçası olarak düşünülen pazar şehir merkezinin doğusuna yerleştirilmiştir. Bahşel el-Vâsıtî’nin verdiği bilgiye göre gıda maddeleri satıcıları, bezzâzlar ve attarlar çarşısı pazarın sağ tarafında depoların yer aldığı bölgeye kadar uzanıyordu. Bakkallar, sakatatçılar, meyve satıcıları çarşının güney tarafında depoların bulunduğu sokağa kadar olan bölgeye yerleşmişti. Daha önce kurulan şehirlerde görüldüğü gibi burada da her meslek erbabına ayrı yerler tahsis edildi ve Haccâc’ın emriyle her çarşıda bir sarraf dükkânı açıldı. Makdisî, Vâsıt çarşılarının kapalı çarşı tarzında yapıldığını söylemektedir.

Bahşel el-Vâsıtî’nin kaydettiğine göre Haccâc’ın açtırdığı dört ana caddenin genişliği yaklaşık 40 metreydi. Bu caddelere daha küçük cadde, sokak ve yollar açılmak suretiyle dörde bölünen daire tamamlanıyordu. Caddelerin en büyüğü olan Derbühazzâzîn cami ile dârülimâreden başlayıp büyük çarşının güney batısına kadar uzanır, daha sonra pazarın güneydoğusuna döner, oradan Dicle nehrine ulaşırdı. Caddelerden bazıları şehre yerleşen kabilelerin, bazıları ise meşhur kişilerin adlarını taşıyordu. Vâsıt’ta Buhara kökenli Türkler’in adıyla anılan bir caddenin bulunması Türkler’in toplu halde bu cadde etrafında oturduğunu göstermektedir. Kûfe ve Basra’da mahalleler kabilelere göre düzenlenmiş, bunlara kabilelerin adları verilmişti. Vâsıt’ta ise mahallelerin Mahalletü Benî Dalân, Mahalletü Enbâriyyîn gibi kabile ve şehir isimlerinin yanı sıra Mahalletülverrâkīn, Mahalletüttahhânîn gibi meslek mensuplarının mesleğine veya Mahalletüşşarkıye gibi şehirde bulunduğu mevkiye göre adlandırıldığı görülmektedir.

Vâsıt’ta Dimas adında bir hapishane bulunuyordu. Dönemin en büyük ve en müstahkem hapishanelerinden sayılan bu binadan Haccâc’ın ölümünden sonra 33.000 kişinin salıverildiği zikredilir. Şehir sur ve bir hendekle kuşatılmıştı. Aşılması neredeyse imkânsız olan bu surlar, Emevîler’in son Irak valilerinden Ebû Hâlid İbn Hübeyre’nin 20.000 kişilik Abbâsî kuvvetlerine karşı uzun süre direnmesine imkân vermiştir. Surun kapılarının tamamı ve yerleri tesbit edilememekle birlikte Bâbülmidmâr, Bâbüzzâb, Bâbülbasra gibi bazı kapıların adları bilinmektedir. İbnü’l-Fakīh bunların eski Fars tarzı kapılar olduğunu söyler. Vâsıt ile Dicle’nin karşı yakasındaki Kesker arasında Haccâc tarafından asma bir köprü inşa edildi. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre daha sonraki dönemde bir de taş köprü yapılmıştı.

Vâsıt’a Suriyeli askerler yanında Arap ve Türk kökenli askerler de yerleştirildi. Şehre yerleşenler arasında Kûfe ve Basra’dan gelen Araplar da önemli bir yekün tutuyordu. Haccâc buraya Basra’daki Türkler’i de iskân etti. Bu Türkler, Ubeydullah b. Ziyâd’ın Buhara seferinin ardından beraberinde getirip Basra’ya yerleştirdiği Buharalı birliklerdi. Basra’da çıkan karışıklık ve isyanlara katılmadıkları için Haccâc’ın güvenini kazanan bu birliklere adlarını taşıyan bir mahallenin tahsis edildiği söylenmektedir. Belâzürî, Haccâc tarafından yerleştirilen Türkler’in soyundan gelen önemli bir topluluğun Vâsıt’ta yaşadığını, İbn Markulî diye tanınan Hâlid eş-Şâtır’ın bunlardan biri olduğunu belirtmektedir. Abbâsîler döneminde Vâsıt’a yoğun bir Türk göçü oldu ve Türkler burada önemli bir unsur haline geldi.

Haccâc, Kesker bölgesinde yaşayan İran asıllıların ve Nabatîler’in Vâsıt’a yerleşmelerini yasakladığından bunlardan şehirde işi olanlar sabah gelip akşam ayrılıyordu. Şehrin kapılarındaki nöbetçiler bunların


giriş çıkışlarını sıkı bir şekilde kontrol ediyordu. Vâsıtî bu uygulamanın Emevîler’in sonuna kadar devam ettiğini, Sevâd sakinlerinin ancak Abbâsîler döneminde Vâsıt’a yerleşebildiklerini söylüyorsa da diğer kaynaklarda Haccâc’ın ölümünün hemen ardından buraya yerleşmeye başladıkları belirtilmektedir. Bunların mühim bir kısmı yahudi, hıristiyan veya Mecûsî idi. Vâsıt bölgenin en büyük cazibe merkezi haline geldi. Başta Kûfe ve Basra olmak üzere birçok şehirden önemli oranda göç aldı. Makdisî, Vâsıt’a bağlı yerleşme yerlerini Femüssılh, Demerkân, Kurakale, Siyâde, Bâzibîn, Sikr, Tîb, Kurkûb, Karyetürremle, Nehrutirî, Lehbân ve Besâmiye şeklinde saymaktadır.

Abbâsîler devrinde şehir daha da büyüdü. Bir asma köprü ile bağlantıları sağlanan Vâsıt ile Kesker bir süre sonra Vâsıt adıyla tek bir şehir haline geldi. Zamanla şehrin doğu kısmına yahudi ve hristiyanların yerleşmesine izin verildi, havra ve kiliseler inşa edildi. Muâdaydî gayri müslimlere ait mâbedlerin Abbâsîler devrinde yapıldığını söyler. 1165-1173 yılları arasında çeşitli yerleri ziyaret eden yahudi seyyahı Tudelalı Benjamin, Vâsıt’ta yaklaşık 10.000 yahudinin oturduğunu kaydeder. Hıristiyanlar Mahalletüburcûniye denilen semtte ikamet ederdi. Vâsıt aynı zamanda Sâbiîler’in önemli merkezlerinden biriydi. Şehrin batı yakasında oturan Sâbiîler kumaş boyama işiyle uğraşıyordu; içlerinden astronomiyle ilgilenenler de vardı. Bu kitlenin en ünlü ailesi Mendâîler, İslâm dinini kabul etti ve şehrin ilim ve kültür hayatında iz bıraktı. Kādî Ebü’l-Abbas Ahmed b. Bahtiyâr el-Mendâî bu aileye mensup âlimlerin en meşhurudur. Vâsıt’ta müslümanlarla diğer din mensupları arasında dostane ve medenî ilişkilerin geliştiği anlaşılmaktadır. Nitekim Zehebî, Vâsıtlı ünlü muhaddis Mansûr b. Zâzân’ın cenaze törenine müslümanlarla birlikte hıristiyan, yahudi ve Mecûsîler’in de katıldığını zikreder. Şehrin iki yakasında gemilerin yanaştığı birer iskele vardı. Sonraki dönemlerde burada bir de tersane inşa edildi. Bu tersanede Dicle nehrinde kullanılmak üzere yapılan gemiler büyük bir üne sahipti. Günümüzde Irak’ta bu tür gemilere hâlâ Vâsıtiyye denilmektedir.

Giderek nüfusu artan ve önemli bir ilim merkezi haline gelen Vâsıt bu durumunu Abbâsîler’in son zamanlarına kadar korudu. IV. (X.) yüzyıl coğrafyacılarından İstahrî, İbn Havkal ve Makdisî nehrin iki yakasında yer alan, ağaçlar, hurmalıklar ve bitkilerle kaplı verimli bir arazide bulunan Vâsıt’ın büyük bir şehir olduğunu belirtir. Şehri birkaç defa ziyaret ettiğini söyleyen Yâkūt el-Hamevî de burayı çok sayıda köy ve kasabaya, sayılamayacak kadar hurma ve meyve bahçelerine sahip, her şeyin çok ucuz olduğu bir şehir diye tasvir eder. Vâsıt 878’de Ali b. Muhammed ez-Zencî liderliğindeki Zencîler tarafından zaptedildi ve 881 yılı başlarına kadar onların elinde kaldı. Bu isyan sırasında bölgede Karmatîler ortaya çıktı. Halife Râzî-Billâh döneminden (934-940) itibaren iktidar mücadelelerine sahne oldu. Birkaç defa Berîdîler’in eline geçti ve onlarla emîrü’l-ümerâlar arasındaki mücadelenin merkezi haline geldi. Aralıklarla Mezyedî, Hamdânî ve Büveyhî hâkimiyetine girdi. Bu arada emîrü’l-ümerâlardan bazıları Bağdat yerine burada oturmayı tercih etti. İmrân b. Şâhîn isyanından büyük ölçüde etkilenen şehir daha sonra Selçuklular’la Büveyhîler’in ve Selçuklular’la Abbâsîler’in mücadele alanı oldu. İlhanlılar Irak’ı zaptedince (656/1258) onların hâkimiyetine geçti. İlhanlılar döneminin sonuna kadar önemli bir şehir olarak kalan Vâsıt’ta bir darphanenin bulunduğu bilinmektedir. VIII. (XIV.) yüzyıl müelliflerinden Sirâceddin İbnü’l-Verdî şehri Irak’ın en mâmur beldeleri arasında sayarken (Ħarîdetü’l-Ǿacâǿib, s. 52) İbn Battûta şehrin çevresindeki meyve bahçeleri ve hayır sahibi insanlarıyla şöhret kazandığını, Irak halkının en seçkinlerinin burada yaşadığını zikreder. Ayrıca hâfızlarının çokluğuyla bilinen şehrin tecvid ve kıraat ilimlerinin merkezi olduğunu, bölgeden çok sayıda talebenin ilim tahsili için buraya geldiğini ve Takıyyüddin Abdülmuhsin el-Vâsıtî’nin himayesinde 300 odalı bir Kur’an mektebinin bulunduğunu söyler (Seyahatname, I, 259-260).

1393’te Timur tarafından zaptedilen Vâsıt ve çevresi 826’da (1423) Celâyirliler’in hâkimiyeti altına girdi. 1440’lı yıllarda Müşa‘şa‘lar’ın işgaliyle tahrip edildi. Şehirden ayrılan Vâsıtlılar, Ali el-Müşa‘şâ’ın ölümünden sonra geri döndüler ve harabe haline gelen şehrin batısında ikinci bir şehir inşa ettiler. Öncekinin yerini tutmayan bu şehir giderek köye dönüştü. Bunu Dicle mecrasının değişmesinin etkilediği ve susuzluk karşısında halkın göç etmek zorunda kaldığı söylenir. Daha sonra ilk şehrin yaklaşık 60 km. uzağında, Saîd b. Cübeyr’in mezarının bulunduğu yerin yakınında Garrâf nehrinin sol yakasında Hayyüvâsıt kuruldu. Bölgenin Osmanlı idaresine girmesi Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Bağdat’ın fethi sırasında gerçekleşti (941/ 1534). Kûtül‘amâre, İran Şahı I. Abbas’ın Bağdat’ı ele geçirmesiyle (1032/1623) elden çıktıysa da IV. Murad’ın Bağdat’ı yeniden zaptı üzerine (1048/1638) tekrar Osmanlı Devleti sınırları içine girdi. Bu dönemde şehir hat sanatının başlıca aracı olan kamış kalemleriyle de ünlüydü. I. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti hâkimiyetinde kalan Batîha kanlı mücadelelere sahne oldu. 1921’de Irak Krallığı’nın kuruluşunun ardından bu devlete dahil edildi.

Abbâsîler devrinde Vâsıt’ta Mûsâ b. Boğa Camii ve Câmiu’l-musallâ gibi yeni camiler inşa edilmiş, şehir dönemin önemli ilim merkezleri arasına girmiştir. Zehebî, Buhara Türkleri’nden olan Kûfeli ünlü muhaddis Şerîk b. Abdullah’ın Vâsıt’a gelip gittiğini ve burada hadis dersleri verdiğini zikreder. Şerîk üç yıl Vâsıt kadılığı yapmıştır. Vâsıtlı Türk âlimlerinden biri de Ahmed b. Hanbel’in hocası olan muhaddis ve fakih Yezîd b. Hârûn’dur. Hallâc-ı Mansûr hıfzını Vâsıt’ta tamamlamıştır. Vâsıt’ta ilk medresenin Vâsıt Kadısı Ebû Ali Hasan b. İbrâhim el-Fârikī (ö. 528/1133) tarafından inşa edildiği bilinmektedir. Ardından İbnül-Kārî, İbnü’l-Keyyâl ve Şerâbiyye gibi medreselerin yapılmasıyla medrese sayısı yediye ulaşmıştır (Abdülkādir Selmân Muâdaydî, Vâsıŧ fi’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsî, s. 234-245). Bahşel el-Vâsıtî, Târîħu Vâsıŧ’ında Vâsıt’ta yetişen âlimlerin bir kısmının biyografilerini vermektedir.

Kıraat alanında Abdülgaffâr b. Ubeydullah el-Hudaydî, Muhammed b. Hüseyin el-Kalânisî, Ebü’l-Feth Nasrullah b. Ali İbnü’l-Keyyâl, Takıyyüddin Abdülmuhsin el-Vâsıtî; hadis ilminde Halef el-Vâsıtî, Ebû Abdullah İbnü’l-Megāzilî, şehirde hisbe ve kadılık görevini yürüten Ebû Tâlib Muhammed b. Ali el-Kettânî; fıkıhta Şâfiî Kadısı Ebû Ali Hasan b. İbrâhim el-Fârikī, Hanefî fakihi Ebü’l-Mehâsin Abdüllatîf b. Nasrullah İbnü’l-Keyyâl, lugat âlimi Ebû İshak İbrâhim b. Saîd er-Rifâî, Ebû Muhammed Kāsım b. Ömer; tarih alanında Bahşel el-Vâsıtî, onun kitabına zeyil yazan, ancak eseri günümüze ulaşmayan Ebü’l-Hasan İbnü’l-Megāzilî, Târîħu Vâsıŧ müellifi İbnü’d-Dübeysî, istemediği halde Vâsıt kadılığına getirilen Zekeriyyâ el-Kazvînî şehirde yetişen tanınmış âlimlerdir. Muâdaydî, Vâsıŧ fi’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsî adlı eserinde 324-656 (935-1258) yılları arasında şehirdeki idarî, sosyal ve fikrî hayatı incelemiştir.


BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûĥu’l-büldân (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘ - Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1957, s. 407-410; İbnü’l-Fakīh, Kitâbü’l-Büldân (nşr. Yûsuf el-Hâdî), Beyrut 1416/1996, s. 260-276; Bahşel, Târîħu Vâsıŧ (nşr. K. Avvâd), Beyrut 1406/ 1986; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), VI, 383-384; VII, 449-457; ayrıca bk. İndeks; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 118-119; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 239; Bekrî, el-Mesâlik, I, 234-236, 429-430, 434-435; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam (nşr. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1415/1995, IV, 387-388; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, V, 347-351; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 495-496; ayrıca bk. İndeks; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 38, 50, 53; Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âŝârü’l-bilâd, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 478-480; İbn Battûta, Seyahatname (trc. A. Sait Aykut), İstanbul 2004, I, 259-260; Sirâceddin İbnü’l-Verdî, Ħarîdetü’l-Ǿacâǿib, Kahire 1939, s. 52; Himyerî, er-Ravżü’l-miǾtâr, s. 599; Benjamin of Tudela, Riĥletü Binyâmîn et-Taŧîlî (trc. Azrâ Haddâd), Ebûzabî 2002, s. 318-319; Abdülkādir Selmân el-Muâdaydî, Vâsıŧ fi’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsî, Bağdad 1983; a.mlf., “Ĥıŧaŧu medîneti Vâsıŧ fi’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsî”, Sumer, XXXIV/1-2, Bağdad 1978, s. 181-197; Yılmaz Can, İslâm Şehirlerinin Fiziki Yapısı, Ankara 1995, tür.yer.; M. Mahfuz Söylemez, Bedevîlikten Hadarîliğe Kûfe, Ankara 2001, s. 35, 179, 249, 257; a.mlf., “Vâsıt Kentinin Kuruluşu ve İlk Sakinleri Üzerine”, Gazi Üniversitesi Çorum İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Çorum 2002, s. 147-172; Beşîr Yûsuf Fransîs, “el-Mežâhirü’l-fenniyye fî Ǿavâśımi’l-ǾIrâķi’l-İslâmiyyeti’l-ķadîme Ǿalâ đavǿi’l-istikşâfâti’l-ĥadîşe”, Sumer, IV/1, Bağdad 1948, s. 103-112; Âdil Necm, “el-Müdünü’l-İslâmiyye fi’l-ķarni’l-evveli’l-hicrî”, Âdâbü’r-Râfideyn, XIII, Musul 1981, s. 598-600; M. Streck, “Vâsıt”, İA, XIII, 222-226; Mondher Sakly - R. Darley-Doran, “Wāsiŧ”, EI² (İng.), XI, 165-171.

Mehmet Mahfuz Söylemez