VÂCİD

(الواجد)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “bulmak, bilmek; müstağni olmak” anlamlarındaki vecd (vücûd) kökünden türeyen vâcid “dilediğini dilediği zaman bulan bir müstağni” mânasına gelir. Râgıb el-İsfahânî’nin de belirttiği üzere insanlara nisbet edilen “bilerek, deneyerek bulmak, vâkıf olmak” fiili iç ve dış duyularla gerçekleşir. Bunun yanında Allah’ın ve nübüvvetin tanınması (mârifet) örneğinde görüldüğü gibi akıl yoluyla da idrak vardır. Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilen her şeyi kendi hakikati ve mahiyeti üzere bilmek/bulmak (vecd/ vücûd) “vasıtasız ilim” anlamına gelir, çünkü Allah organlardan ve vasıtalardan münezzehtir (el-Müfredât, “vcd” md.).

Vâcid kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte sekiz âyette fiil kalıplarıyla zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmiştir. Bunlardan üçü Resûlullah’ın hayatının ilk dönemlerine ait beyanlardır (ed-Duhâ 93/6-8; bk. M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “vcd” md.). Vâcid isminin “bulmak, sahip olmak, bilmek” şeklindeki içeriğine uygun birçok âyet vardır. Sebe’ sûresinde (34/2) gaybı bilen rabbe yemin edilerek göklerde ve yerde zerre kadar, ondan daha küçük veya daha büyük hiçbir şeyin Allah’tan gizli kalmayacağı ifade edilmiş, aynı muhteva Yûnus sûresinde de (10/61) yer almıştır. Vâcid ismi Tirmizî ve İbn Mâce’nin esmâ-i hüsnâ rivayetlerinde bulunmaktadır (“DaǾavât”, 82; “DuǾâǿ”, 10). Bir kutsî hadiste nakledildiğine göre Allah Teâlâ hidayet, mağfiret ve cömertliğinin sınırsızlığını belirttikten sonra kendisinin cevâd (cömert), mâcid (şanlı, şerefli) ve vâcid olduğunu söylemiştir (Müsned, V, 154, 177; a.e. [Arnaût], XXXV, 294-296, 428-429).

Âlimler vâcid isminin “her şeyi bilen, hiçbir şeye muhtaç olmayan, emrini ve isteğini daima gerçekleştiren” şeklindeki mânasına vurgu yapmışlardır. Abdülkāhir el-Bağdâdî vâcidin sözlük anlamlarını beş grup halinde açıklamıştır. Birincisi “her şeyden müstağni, her şey kendisine muhtaç” anlamındaki ganî olup bu kelime de es-mâ-i hüsnâdandır. İkincisi alîm gibi “nesne ve olayları mahiyetleriyle bilen” şeklindedir. Üçüncüsü “kaybettiği şeyi bulan” demektir. Fakat âciz ve eksiklik ifade eden bu muhtevanın zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilmesi mümkün görülmediğinden buna “kaçma ve kaybolma konumunda bulunan her şeyi bilgisi ve mülkiyeti dairesinde tutan” diye mâna verilmiştir. Dördüncüsü “gazap eden” anlamı olup Allah’a izâfe edilmesi durumunda “düşmanlarına gazap eden, zalimleri dünyada ve âhirette cezalandıran” (müntakım) mânasına gelir. Beşincisi “seven” (vecd) demektir, bu da Allah’ın kulunu sevmesini belirtir (el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, vr. 213a-b). Vâcid isminden kulun nasibi bu ismin tecellisi çerçevesinde Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği ilim, servet ve beceriden Allah’ın yarattıklarını faydalandırmak, daima O’nun kerem, lutuf ve bağışlamasına sığınmaktır. Vâcid ismi kendine özgü içeriğiyle ilişkili bulunan birçok ilâhî isimle anlam yakınlığı içindedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “vcd” md.; Kāmus Tercümesi, II, 43-44; Müsned, V, 154, 177; a.e. (Arnaût), XXXV, 294-296, 428-429; Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/ 1984, s. 81; İbn Fûrek, Mücerredü’l-Maķālât, s. 55; Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî, V, 222-223; Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 213a-b; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 143; Bekir Topaloğlu - İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, s. 330-331.

Bekir Topaloğlu