UTBE b. REBÎA

(عتبة بن ربيعة)

Ebü’l-Velîd Utbe b. Rebîa b. Abdişems b. Abdimenâf (ö. 2/624)

Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden biri.

Soyu Abdümenâf’ta Hz. Peygamber’le birleşir. Küçük yaşta babasını kaybettiği için Harb b. Ümeyye’nin velâyeti altında büyüdü. Mekke’de görüşüne değer verilen, cömert, hatip ve şair kişilerden biridir. Câhiliye şairlerinden Tâifli Ümeyye b. Ebü’s-Salt, Utbe’nin peygamber olduğunu iddia ederdi. Eyyâmü’l-ficâri’l-evvel’in son savaşına Harb b. Ümeyye’den izin almadan katıldı; iki ordunun arasına devesini sürüp onları barışa davet etti ve savaşın


son bulmasını sağladı. Ebû Süfyân’ın kayınpederi ve hilfü’l-ahlâf mensubu olan Utbe b. Rebîa, “Eğer Hilfü’l-fudûl’e katılmam için ailemden ayrılmam gerekseydi bunu hiç çekinmeden yapardım” diyerek Mekke aristokrasisinden farklı bir yaklaşım benimsemişti (Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, XVII, 300). Risâletten önce Kâbe’nin tamiri sırasında Hacerülesved’in içine konulduğu örtüyü tutanlardan biri de Utbe’dir.

Hz. Muhammed’in peygamberlik iddiasından vazgeçirilmesi için Ebû Tâlib ile görüşen Kureyş heyetinde yer aldı. Resûl-i Ekrem’e karşı çıksa da ona eziyet etmedi, yumuşaklıkla onu davasından vazgeçirmeye çalıştı. Bununla birlikte Mescid-i Harâm’da arkadaşlarıyla beraber Hz. Ebû Bekir’i öldüresiye dövdüğü rivayet edilmektedir (Nûreddin el-Halebî, I, 475-476). Davasından vazgeçirmek maksadıyla Hz. Muhammed’e bazı önerilerde bulunan Utbe, Resûlullah’ın okuduğu âyetlerden (Fussılet 41/1-13) etkilenerek hiçbir şey yapamadan arkadaşlarının yanına döndü. Nitekim Utbe’nin gizlice Hz. Peygamber’in Kur’an okuyuşunu dinlediği nakledilmektedir. Resûl-i Ekrem, Tâif’ten ayrılırken saldırıya uğradığında Utbe ve kardeşi Şeybe’ye ait bahçeye sığınmıştı. Bu sırada orada bulunan Utbe ve kardeşi Hz. Peygamber’e köleleri Addâs’la üzüm gönderdi. Utbe b. Rebîa, Resûlullah’ın öldürülmesine karar verilen Dârünnedve toplantısına kardeşiyle birlikte katıldı. Resûl-i Ekrem’le olan akrabalığı ve muhacir müslümanlarla olan yakınlığı sebebiyle aralarında bir çatışma çıkmasını istemedi; gönülsüz katıldığı Bedir Savaşı hazırlıkları esnasında Ebû Süfyân Mekke’de bulunmadığı için görevini vekâleten üstlendi (Hattâbî, II, 148). Utbe, Hakîm b. Hizâm’ın savaşa katılmadan geri dönülmesi teklifini destekleyince Ebû Cehil tarafından korkaklıkla itham edildi.

Bedir Savaşı’nda Utbe, savaşa karşı olmakla birlikte Ebû Cehil’in onu ayıplaması üzerine oğlu Velîd ve kardeşi Şeybe ile mübârezeye çıktı. Onlara karşı ensardan Hâris’in çocukları Avf ve Muavviz ile Abdullah b. Revâha çıktı. Ancak kendilerinin dengi olan akrabalarıyla çarpışmak istediklerini söylemeleri üzerine Hamza, Ali ve Ubeyde b. Hâris meydana geldi. Ubeyde Utbe ile, Hamza Şeybe ile, Ali de Velîd ile çarpıştı. Hamza ve Ali rakiplerini öldürdüler; Ubeyde ile Utbe ise birbirlerini yaraladılar. Hamza ve Ali Ubeyde’ye yardıma giderek Utbe’yi öldürdüler. Yetmiş yaşında iken katledilen Utbe’nin cesedi Bedir’de öldürülen diğer müşriklerle birlikte kör bir kuyuya atıldı. Utbe’nin oğullarından Ebû Huzeyfe, Bedir Savaşı’nda müslümanların safında yer alırken kızı Ebû Süfyân’ın hanımı Hind Bedir’de öldürülen babası, kardeşi ve amcasının intikamını almak için Vahşî b. Harb ile anlaşıp Uhud Savaşı’nda Hamza’yı öldürttü.

Hz. Peygamber’in, müslümanlara işkence etmesi, İslâm dinine şiddet ve baskı yoluyla karşı koymasıyla tanınan bazı müşriklere beddua ettiğini ve bu bedduasının etkisini gösterdiğini bildiren hadisler vardır. Bu hadislerin birinde Resûl-i Ekrem, Utbe b. Rebîa’nın da aralarında bulunduğu yedi kişi hakkında beddua etmiş, bunların hepsi Bedir Savaşı sırasında öldürülmüştür (Müsned, I, 393, 397). Aynı şekilde Hz. Peygamber, Kâbe’nin yanında secdeye vardığı bir sırada Ukbe b. Ebû Muayt’ın kendisini tâciz etmesi üzerine aralarında Utbe b. Rebîa’nın da bulunduğu Kureyş ileri gelenlerini Allah’a havale etmiştir (Buhârî, “Cizye”, 21). Başta Abese sûresi olmak üzere bazı âyetlerin nüzûl sebebinin Utbe’yle ilgili olduğuna dair kayıtlar mevcuttur. Mukātil b. Süleyman’a göre, “Allah’ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz” âyeti (en-Nûr 24/40) onun hakkında inmiştir. Zira Câhiliye döneminde dindar göründüğü halde İslâm ortaya çıktıktan sonra iman etmemiştir (Kurtubî, XII, 286). “Onların günah işleyen ve inkârcı olanlarına uyma!” âyetinin de (el-İnsân 76/24) Utbe b. Rebîa ile Velîd b. Mugīre hakkında nâzil olduğu rivayet edilir (a.g.e., XIX, 149).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 393, 397; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, tür.yer.; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire, ts., I, 276, 299, 313-314; II, 26, 79, 93, 256, 262-265, 282-283, 356; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 127-128, 146, 201; II, 16-18, 23-24; III, 17, 84; IV, 208; Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Nesebü Ķureyş (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1982, s. 152-153; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 160, 175, 400-401, 433; a.mlf., el-Münemmaķ, s. 54, 109-110, 178-180, 199, 281; Zübeyr b. Bekkâr, Cemheretü nesebi Ķureyş ve aħbâruhâ (nşr. Mahmûd M. Şâkir), Riyad 1419/1999, I, 371-372; II, 981; Belâzürî, Ensâb, I, 151-152, 291-293; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 323, 345-346, 370, 426, 443, 461; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XVII, 300; Hattâbî, Ġarîbü’l-ĥadîŝ (nşr. Abdülkerîm İbrâhim el-Azbâvî), Mekke 1402/1982, II, 148; Kurtubî, el-CâmiǾ, XII, 286; XIX, 149; Nûreddin el-Halebî, İnsânü’l-Ǿuyûn, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), I, 475-476; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 109-111; Neşet Çağatay, “Utbe b. Rebî‘a”, İA, XIII, 82-83; A. J. Wensinck, “ǾUtba b. RabīǾa”, EI² (İng.), X, 944-945.

Adnan Demircan