ÜMMÜ ZER‘ HADİSİ

(حديث أمّ زرع)

Câhiliye devrinde yaşayan on bir kadın ve onların kocalarıyla ilişkilerine dair bir hadis.

İslâmiyet’ten önce yaşamış on bir kadının kusur ve meziyetleriyle beraber kocalarını birbirlerine tanıtmasını hikâye eden ve klasik fasih Arapça ile söylenen bu hadis, Resûlullah’ın Hz. Âişe’ye veya Hz. Âişe’nin Resûl-i Ekrem’e anlatması dolayısıyla en güvenilir hadis kitaplarında yer almış, ayrıca Arap edebiyatının edep türündeki eserlerine girmiştir. Zira içinde otuz beş kadar edebî sanat yer almakta (Kandemir, el-Kādî ‘İyâd, s. 149), Arap dili ve edebiyatı açısından çok önemli malzeme ihtiva etmektedir. Öte yandan hadiste dinî ve fıkhî bakımdan kocanın karısıyla konuşup sohbet etmesi, ona olan sevgisini dile getirmesi, servetini ondan esirgememesi, onu incitmemesi gibi aile bağlarını güçlendiren bilgiler verilmektedir.

Hz. Âişe’nin naklettiğine göre çok eski dönemlerde on bir kadın bir araya gelerek kocalarının durumunu hiçbir şeyi gizlemeden anlatmak üzere sözleşmişti. Birinci kadın şöyle demiş: “Benim kocam dağ başında bulunan arık bir devenin eti gibidir; bulunduğu yer düz değil ki yanına çıkıp varılabilsin; kendisi semiz değil ki istenip götürülsün.” İkinci kadın söze şöyle başlamış: “Kocamın halini ifşa edemem; çünkü kusurlarını hiçbir eksik bırakmadan sayamamış olmaktan korkarım. Eğer onun kötülüklerini sayacak olursam gizli âşikâr her şeyini sayıp dökmek zorunda kalacağım.” Üçüncü kadın demiş ki: “Benim kocam ahmağın biridir. Ayıplarını söylersem beni boşar; susup konuşmazsam beni kendisinden uzak bırakır.” Dördüncü kadın şöyle demiş: “Kocam tıpkı Tihâme geceleri gibi ne sıcaktır ne soğuk. Bu sebeple kendisinden ne korkulur ne de usanılır.” Beşinci kadın demiş ki: “Kocam evine geldiğinde avdan dönen bir pars gibidir (koynumda mışıl mışıl uyur). Evden çıkınca dışarıda bir aslan gibidir. Evde ne yapıp ettiğimi hiç sormaz.” Altıncı kadın şöyle demiş: “Kocam oburdur, ortada ne varsa siler süpürür, içerken de kabı kacağı kurutur. Yatarken yorganına bürünür. Hüznümü anlayıp gidermek için elini elbisemden içeri bile sokmaz.” Yedinci kadın şunları söylemiş: “Benim kocam iktidarsız aptalın biridir. Kendisinde her türlü dert ve huysuzluk vardır. İnsanın ya başını yarar ya bir tarafını kırar yahut hem yarar, hem kırar.” Sekizinci kadın demiş ki: “Benim kocamın vücudu tavşan gibi yumuşaktır; güzel kokulu bir nebat gibi hoş kokar.” Dokuzuncu kadın şöyle demiş: “Kocamın evi yüksek direkli şahane bir evdir. Kılıcının kını uzundur (kendisi uzun boyludur). Ocağının külü boldur (cömerttir). Evi de misafir kabulüne uygun bir yerdedir.” Onuncu kadın şunları söylemiş: “Kocam mâliktir, hem adı Mâlik’tir hem de bilseniz nelere mâliktir. Hayalinizden geçen her güzel şeye sahiptir. Geniş ağılları olan sürü sürü develeri vardır; fakat bu develerin -misafirler için kesileceğinden- yaylım yerleri azdır. Develer


ud sesini duyunca boğazlanacaklarını anlar” (misafirlerini ud sesiyle karşılar). On birinci kadın (Ümmü Zer‘) söze şöyle başlamış: “Kocam Ebû Zer‘dir. Ama ne Ebû Zer‘! Kulaklarımı mücevheratla doldurdu. Bakınız pazılarımı nasıl tombullaştırdı. Bana rahat bir hayat sağlayarak beni mutlu etti. Ben de ona uydum, huzur ve sükûna kavuştum. O beni ‘şık’ denilen bir dağ eteğinde küçük bir koyun sürüsüne sahip olan kabilemin arasında buldu. Beni oradan alarak atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp savrulan bir yere getirdi. O, bir dediğimi asla iki etmez. Sabaha kadar uyurum da kimse beni uyandırmaz. O kadar çok süt içerim ki artık içecek halim kalmaz. Ebû Zer‘in bir annesi var ama ne kadındır o! Sandıkları, ambarları dolup taşar. Evi rahat ve geniştir. Ebû Zer‘in bir oğlu var ki bilseniz ne zarif bir gençtir. Yattığı yer kılıcı çekilmiş kın gibi düzgündür. Ebû Zer‘in bir kızı var ki bilseniz o ne kızdır! Babasının, anasının sözünü dinler. Onun elbisesini biçimli vücudu doldurur. Bu halleri ile o akranını (veya kumasını) kıskandırır. Ebû Zer‘in câriyesi de ne câriyedir! Sırlarımızı kimseye açıp söylemez, malımızı saçıp savurmaz, huzurumuzu kaçırmaz, evimizi tertemiz tutar.” Ümmü Zer‘ sözüne devam ederek şunları söylemiş: “Bir gün süt tulumlarının çalkalanmaya başladığı bir sırada (sabah erkenden veya bir ilkbahar mevsiminde) Ebû Zer‘ evden çıktı. Yolda pars gibi iki çocuğu, göğsünün altında iki narı andıran sinesiyle oynayan bir kadın gördü. Beni boşadı, onu aldı. Ondan sonra ben asil ve zengin başka bir adamla evlendim. Yeni kocam atın en güzeline biner. Hat yapımı mızrağını eline alır; akşama doğru sürüleri önüne katıp bana gelir; bunların her birinden bana birer çift verdikten sonra, ‘Ümmü Zer‘! Ye, iç, akrabalarına da dağıt!’ der. Ancak onun bana verdiği şeylerin hepsini bir araya toplasan yine de Ebû Zer‘in en küçük kabını bile doldurmaz.” Bunları naklettikten sonra Hz. Âişe sözüne şöyle devam etmiş: “Ardından Resûl-i Ekrem bana Âişe dedi, Ümmü Zer‘e göre Ebû Zer‘ ne ise ben de sana karşı öyleyim” (Buhârî, “Nikâĥ”, 82; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 92).

III. (IX.) yüzyılın ortalarından beri öncelikle Kur’an ve hadisi doğru anlamak, bunun yanında Arapça’nın zengin dil hazinesini tesbit etmek maksadıyla dinin bu iki ana kaynağındaki nâdir (garîb) kelimelerin açıklanmasına başlanmıştır. Bu arada “Ümmü Zer‘ hadisi” de ilk devirlerden itibaren birçok dil ve hadis âlimi tarafından şerhedilmiştir. Başlıca şerhleri şunlardır: 1. Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Ġarîbü’l-ĥadîŝ. Müellif, Ümmü Zer‘ hadisini alfabetik olan bu eserinde “aşnk” maddesinde şerhetmiştir (II, 286-309). 2. İsmâil b. Ebû Üveys’in cüzü. Buhârî ve Müslim’in hocalarından olan muhaddisin Ümmü Zer‘ hadisini müstakil bir cüz halinde şerhettiği kaydedilmektedir (İbn Hacer, IX, 164; Kastallânî, VIII, 87). Kādî İyâz Buġyetü’r-râǿid’de bu şerhe sık sık başvurmuştur. 3. Zübeyr b. Bekkâr’ın cüzü. Onun da Ümmü Zer‘ hadisini müstakil bir cüz halinde şerhettiği belirtilmektedir (a.y.ler). 4. İbn Kuteybe’nin şerhi. Müellifin bu hadisi şerhettiğini İbn Hacer ve Kastallânî söylemektedir (a.y.ler). 5. İbn Cerîr et-Taberî, Şerĥu ĥadîŝi Ümmi ZerǾ. Risâlenin bir nüshası Köprülü Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1080/3, vr. 155b-158a). 6. Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî, Şerĥu (ġarîbi) Ĥadîŝi Ümmi ZerǾ. Eserin müstakil bir çalışma mı olduğu yoksa bu hadisi müellifin günümüze ulaşmayan, fakat en büyük eseri olduğu söylenen Ġarîbü’l-ĥadîŝ’inde mi şerhettiği bilinmemektedir. Kādî İyâz’ın Buġyetü’r-râǿid’deki atıflarından onun bu şerhe sık sık başvurduğu anlaşılmaktadır. 7. Kādî İyâz, Buġyetü’r-râǿid fîmâ fî ĥadîsi Ümmi ZerǾ mine’l-fevâǿid. Ümmü Zer‘ hadisinde geçen nâdir kelimeleri izah eden çalışmaların en genişi ve en mükemmeli kabul edilmektedir. Zira diğer şerhler hadisteki nâdir kelimeleri kısaca açıklamakla yetinip edebî değerleri üzerinde durmamış, Kādî İyâz, hadisteki kelimeleri gramer yönünden incelerken birçok dil âliminin görüşlerini nakletmiş, her cümlenin muhtemel mânalarını araştırırken çeşitli tabakalara mensup Arap şairlerinin 180 beytini şâhid olarak zikretmiş, hadisteki zengin edebî sanatları birer birer ele almıştır. Müellif ayrıca hadisin çeşitli senedlerini değerlendirmiş, muhtelif hadis kitaplarındaki metinlerini rivayet farklarıyla tesbit etmiş ve bu hadisten yirmi kadar fıkhî hüküm çıkarmıştır. Bu eser üzerine Mehmet Yaşar Kandemir doktora çalışması yapmış (bk. bibl.), ayrıca eserin çeşitli yayımları gerçekleştirilmiştir (nşr. Selâhaddin b. Ahmed el-İdlîbî v.dğr., Rabat 1395/ 1975; Bağdat 1982; Kahire 1983; nşr. Sa‘d Abdülgaffâr Ali, Beyrut 2003; Kahire 2008). Tihâmî Râcî el-Hâşimî, el-Ķāđî Ǿİyâż el-luġavî min ħilâli ĥadîŝi Ümmi ZerǾ et-TaǾrîf bi-Kitâbi’ş-Şifâǿ adıyla bir eser yazmıştır (Dârülbeyzâ 1985). 8. Zemahşerî, el-Fâǿiķ fî ġarîbi’l-ĥadîŝ. Müellif, alfabetik olan bu eserinde Ümmü Zer‘ hadisini “gss” maddesinde şerhetmiştir (III, 48-54). 9. Mecdüddin İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fî ġarîbi’l-ĥadîŝ. Yine alfabetik olan eserde Ümmü Zer‘ hadisi ilgili maddelerden sadece birinde değil, her nâdir kelime kendi alfabetik yerinde şerhedilmiştir. 10. Abdülkerîm b. Muhammed er-Râfiî, Dürretü’đ-đarǾ li-ĥadîŝi Ümmi ZerǾ. Müellif et-Tedvîn fî aħbâri Ķazvîn adlı eserinde hadisi şerhetmiş, şerhettiği kısma da yukarıdaki adı vermiş, ayrıca hadisten çıkarılan faydalı bilgilerden söz etmiştir. 11. İzzeddin İbn Abdüsselâm, Risâle fî şerĥi ĥadîŝi Ümmi ZerǾ. Dört varaktan ibaret bu risâlede diğer şerhlerin aksine Ümmü Zer‘ hadisinin metni verilmeyip bazı nâdir kelimelerinin şerhiyle yetinilmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunan (Fâtih, nr. 1141) ve Münzirî’nin Muħtaśaru Śaĥîĥi Müslim’inin sonuna eklenen risâle daha sonra yayımlanmıştır (Kahire 1906). 12. Tâceddin Ebü’l-Mehâsin Abdülbâkī b. Abdülmecîd el-Yemenî, Muŧribü’s-semǾ fî şerĥi ĥadîŝi Ümmi ZerǾ (Keşfü’ž-žunûn, II, 1718). 13. İbn Nâsırüddin, RubǾu(ReyǾu)’l-ferǾ fî şerĥi ĥadîŝi Ümmi ZerǾ. Bir nüshası İsmail Saib Sencer Kütüphanesi’nde kayıtlı olan eserde (nr. 4789, vr. 63a-95b) müellif hadisten elde edilen otuz üç fıkhî hükmü belirtmektedir (vr. 71-76). Eserin ayrıca Rabat el-Hizânetü’l-âmme’de (Kettânî, III, 162; Ziriklî, VI, 237), Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye ve Milano Ambrosiana Kütüphanesi’nde nüshalarının bulunduğu kaydedilmektedir (el-Fihrisü’ş-şâmil, II, 870). 14. İbn Hatîb en-Nâsıriyye, Şerĥu ĥadîŝi Ümmi ZerǾ (DİA, XX, 30). 15. Süyûtî, Tefsîru ĥadîŝi Ümmi ZerǾ. Müellifin et-Tevşîĥ Ǿale’l-CâmiǾi’ś-śaĥîĥ adlı şerhinden çıkarılıp yayımlanan eser Kādî İyâz’ın Buġyetü’r-râǿid’inin (nşr. Selâhaddin b. Ahmed el-İdlîbî v.dğr., Rabat 1395/1975; Kahire 1983) son kısmında neşredilmiştir (s. 219-233). 16. Şiî âlimlerinden İbn Ma‘sûm Hz. Peygamber için yazdığı, içinde 155 bedîî sanatın geçtiği 149 beyitlik kasidesinin şerhi olan Envârü’r-rebîǾ fî envâǾi’l-bedîǾde Ümmü Zer‘ hadisini de şerhetmiştir. 17. Hanîf İbrâhim Efendi, el-Asl ve’l-fer‘ fî şerhi hadîsi Ümmi Zer‘. Hadisin Türkçe şerhi olan bu eserin müellif hattı nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Çelebi Abdullah Efendi, nr. 70/2, vr. 69a-77b). 18. Bessâm Âsiye İsmâil Ferec, Ĥüsnü Ǿİşreti’n-nisâǿ: Şerĥu ĥadîŝi Ümmi ZerǾ (Amman 2010).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Ġarîbü’l-ĥadîŝ (nşr. Muhammed Azîmüddin), I-IV, Haydarâbâd 1384-87/1964-67, II, 286-309; Zemahşerî,


el-Fâǿiķ, III, 48-54; İbn Hacer, Fetĥu’l-bârî (Hatîb), IX, 164; Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî, İrşâdü’s-sârî, Bulak 1307, VIII, 87; Keşfü’ž-žunûn, II, 1718; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), VI, 237; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Özel), III, 162; M. Yaşar Kandemir, al-Kādî ‘İyâd ve Bugyat arrâ’id fîmâ fî hadîs Umm Zar‘ min al-favâ’id (doktora tezi, 1977), İÜ Ed. Fak. Arap-Fars Filolojisi bl.; a.mlf., “İbn Nâsırüddin”, DİA, XX, 226; el-Fihrisü’ş-şâmil: el-Ĥadîŝ (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1991, II, 870; Cemil Akpınar, “Hanîf İbrâhim Efendi”, DİA, XVI, 41.

M. Yaşar Kandemir