ÜMMÜ KÜLSÛM bint ALİ

(أمّ كلثوم بنت علي)

Ümmü Külsûm bint Alî b. Ebî Tâlib el-Hâşimiyye (ö. 41/661 [?])

Hz. Peygamber’in torunu, Fâtıma ile Ali’nin kızı.

6 yılının (627) başlarında dünyaya geldi. Ailenin Ümmü Külsûm adındaki iki kızından büyük olanıdır. Kaynaklarda adının Resûl-i Ekrem tarafından verildiği belirtilmektedir. Sünnî ve Şiî kaynaklarında hayatıyla ilgili en çok tartışılan konu onun Hz. Ömer’le 17 yılının Zilkade ayında (Kasım-Aralık 638) gerçekleşen evliliğidir. Hz. Ali’nin, kızını Hz. Ömer’e nikâhlamasını kendi inançları bakımından problemli sayan Şîa kaynaklarında konu hakkındaki farklı görüşler şöylece özetlenebilir: Böyle bir evlilik hiç gerçekleşmemiştir; Hz. Ömer, Ümmü Külsûm’le değil cinler üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi olan Hz. Ali’nin Necran’dan çağırdığı bir cinle evlenmiştir; Hz. Ömer’in evlendiği kız, Hz. Ali’nin Fâtıma’dan doğan Ümmü Külsûm değil sonradan


evlendiği hanımı Esmâ bint Umeys’in Hz. Ebû Bekir’den olma kızı Ümmü Külsûm’dür; bu evlilik gerçekleşmiş olmakla birlikte Hz. Ali Ömer’in tehditleri karşısında buna izin vermek zorunda kalmıştır (Ali eş-Şehristânî, XIX/75-76 [1424], s. 109). Bu görüşler kendi içinde birtakım çelişkiler içermekte ve hiçbiri Sünnî kaynakları tarafından doğrulanmamaktadır.

Sünnî kaynaklarına göre ise Ümmü Külsûm, Hz. Ömer onunla evlenmek istediğinde henüz bulûğ çağına ermemişti. Hz. Ali hem bu gerekçe ile hem de kızlarını kardeşi Ca‘fer’in oğullarıyla evlendirmek istediğini söyleyerek başta bu evliliğe taraftar olmadı, ancak Hz. Ömer’in ısrarı üzerine kabul etti. Hz. Ömer’in ısrarının sebebi kendi ifadesine göre Resûl-i Ekrem’le arasındaki akrabalık ilişkisini güçlendirme arzusudur. Sonunda Hz. Ömer Ümmü Külsûm’le evlendi, bu evlilikten Zeyd ve Rukıyye adlarında iki çocukları oldu. Zeyd annesiyle aynı gün vefat etti; Rukıyye ise İbrâhim b. Nuaym b. Abdullah en-Nehhâm ile evlendi (Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, s. 349). Ümmü Külsûm, Hz. Ömer’in halkla kurduğu ilişkide ve hayır işlerinde onun yanında yer aldı. Öte yandan halife Ömer’in devlet malını korumadaki hassasiyeti evini daima ikinci planda düşünmesine sebep olduğundan Ümmü Külsûm’ün eşine zaman zaman sitem ettiği zikredilmiştir. Onun devlet başkanı eşi sıfatıyla Bizans kraliçesiyle hediyeleştiği ve bu hediyelerin beytülmâle aktarıldığı da bilinmektedir.

Hz. Ömer’in vefatından sonra Ümmü Külsûm, Hz. Hasan ile Hüseyin’in varlıklı biriyle evlenmesi yönündeki tavsiyelerine rağmen babasının isteğiyle amcası Ca‘fer’in oğlu Avn ile evlendi. Ca‘fer’in şehâdeti üzerine onun çocuklarına sahip çıkan Hz. Ali Avn’a da yardımda bulundu. Ümmü Külsûm, Avn’ın ölümünün ardından onun kardeşi Muhammed ile, Muhammed’in vefatından sonra ise yine Ca‘fer’in oğlu Abdullah’la evlendi, ancak bu evliliklerinden çocuğu olmadı. Bazı kaynaklarda Muhammed’den Besne adında bir kızının doğduğuna dair yer alan bilgi doğrulanmamıştır (Zehebî, III, 502). Ümmü Külsûm’ün Hz. Ömer’den sonra evlendiği kişiler Ca‘fer ile Esmâ bint Umeys’in çocukları olduğundan onun ömrünün sonlarında, “Esmâ’dan utanıyorum; iki oğlu benimle evliyken öldü, şimdi üçüncüsünün de ölmesinden korkuyorum” dediği, ancak kendisinin Abdullah’tan önce vefat ettiği nakledilmiştir (İbn Hacer, IV, 492).

Ümmü Külsûm, Muâviye’nin hilâfetinin ilk yıllarında Benî Adî’den kavga eden bazı kişileri ayırmak isterken aldığı darbe sonucu yaralanıp ölen oğlu Zeyd ile aynı gün vefat etti ve cenaze namazları birlikte kılındı. Ümmü Külsûm’ün o günlerde hasta olduğu da zikredilmiştir. Hz. Hasan ile Hüseyin’in de katıldığı cenaze namazını Zeyd’in kardeşi ve Ümmü Külsûm’ün üvey oğlu Abdullah b. Ömer dört tekbirle kıldırmıştır. Bu namazdaki tekbir sayısı ve cenazelerin sıralanış şekli de Sünnî ve Şiî kaynakları arasında ihtilâf konusudur. Cenaze namazının Medine Valisi Saîd b. Âs tarafından kıldırıldığı söylenmekle birlikte (a.g.e., a.y.) İbn Ömer’le ilgili rivayet daha meşhurdur. Ayrıca Medine Valisi Saîd b. Âs, Ümmü Külsûm’e dul kaldığı bir dönemde tâlip olmuş, hatta mehrini de ödemiş, ancak Hz. Hüseyin karşı çıktığı için bu evlilik gerçekleşmemiştir (DİA, XXXV, 549). Ümmü Külsûm’ün aynı zamanda iyi bir hatip olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Hüseyin ile diğer akrabalarının Kerbelâ’da şehid edilmesinden sonra Kûfeliler’e hitaben yaptığı konuşma daha sonra dilden dile dolaşmıştır. Âyetlerle desteklediği bu konuşma onun aynı zamanda Kur’an’a olan vukufunu göstermektedir (Kehhâle, IV, 259).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VIII, 463-465; Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Nesebü Ķureyş (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1982, s. 348-353; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, IV, 490-491; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ), Beyrut 1418/1997, V, 488-490; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, III, 500-502; İbn Hacer, el-İśâbe, IV, 492-493; Kehhâle, AǾlâmü’n-nisâǿ, IV, 255-260; M. Hüseyin el-Hâirî, Terâcimü aǾlâmi’n-nisâǿ, Beyrut 1407/1987, I, 300-304; Ali eş-Şehristânî, “Zevâcü Ümmi Külşûm, Ķırâǿe fî nuśûśi zevâci ǾÖmer min Ümmi Külşûm bint ǾAlî”, Türâŝünâ, XIX/75-76, Kum 1424, s. 108-157; XX/77-78 (1425), s. 129-214; Ayhan Tekineş, “Saîd b. Âs”, DİA, XXXV, 549.

Huriye Martı