ULUCAMİ

İslâm beldelerinde erken dönemlerde inşa edilen şehrin en büyük camisine verilen ad.

İslâm şehirlerinde ulucamiler bulundukları şehrin veya bânilerinin adıyla anıldığı gibi “cuma camisi” ve “câmi-i kebîr” gibi isimlerle de tanınmıştır. Fethedilen şehirlerde önceleri orada bulunan en büyük ibadet yapısı camiye çevriliyor ve hemen ardından büyük bir cami inşa ediliyordu. Erken dönemde ele alınan ve ordugâh camileri diye de adlandırılan Basra, Kûfe ulucamileriyle Kahire Fustat’ta Amr b. Âs Camii bu tipin ilk örnekleri kabul edilir. Bu yapılar revaklı avlulu ve çok ayaklı planda yapılmıştır.

Ulucami diye görülen yapılardan Emevîler devrinde inşa edilen Kudüs’teki Mescid-i Aksâ mihraba dik nefli ve mihrap önü kubbeli bir yapıdır. Şam Emeviyye Camii, mihraba paralel üç nefli olup mihrap ekseninde bu nefleri dikine kesen bir transepte sahiptir. Kayrevan Sîdî Ukbe Camii revaklı avlulu ve mihraba dik nefleri olmakla beraber mihrap önünde iki nef enine gelişmiştir. Endülüs’te Kurtuba Ulucamii çok ayaklı bir camidir ve ilâvelerle genişletilmiştir. Abbâsî devrine ait Bağdat Ulucamii’nin revaklı avlulu ve çok ayaklı bir yapı niteliğinde inşa edildiği bilinmektedir. Sâmerrâ’da Mütevekkil-Alellah’ın yeniden yaptırdığı Sâmerrâ Ulucamii ve Sâmerrâ’nın kuzeyinde kurulan Ca‘feriyye’de Ebû Dülef Camii revaklı avlulu ve mihraba dik nefli olarak ele alınmış ordugâh camileridir. Kahire İbn Tolun Camii revaklı avlulu ve mihraba paralel neflerden meydana gelmektedir.

Fâtımîler devrinde inşa edilen Tunus Mehdiye Ulucamii mihraba dik neflere sahiptir. Kahire’de Ezher ve Hâkim camileri ise revaklı avlulu ve mihraba paralel nefli yapılar olup mihrap ekseninde bir transepte yer alır. Murâbıtlar zamanında Cezayir’de inşa edilen el-Câmiu’l-kebîr ve Tilimsân Ulucamii iç görünüşleri bakımından birbirine benzerdir ve çok ayaklı cami tipinde ele alınmıştır. Muvahhidler devrinde Rabat’ta yaptırılan Hassân Camii mihraba dik neflerden oluşmakla birlikte mihrap önünde üç paralel nef yer almaktadır. Merînîler zamanında Tilimsân yakınlarında inşa edilen Mansûre Camii revaklı avlulu ve mihraba dik düzenlenmiş neflerden meydana gelmekte, bu nefler mihrap önünde üç paralel nefle kesilmektedir.

Türk dünyasında da İran ve Afganistan coğrafyası başta olmak üzere ulucami diye tanımlanabilecek büyük camiler yapılmıştır. Gazneli devrinden Leşker-i Bâzâr Ulucamii mihraba paralel iki nefli ve mihrap önü kubbeli planıyla bu tipin değişik bir örneğidir. Büyük Selçuklu devrinde ele alınan İsfahan Cuma Camii mihrap önü kubbeli bir yapıdır ve yine Büyük Selçuklu döneminde dört eyvanlı avlulu hale getirilmiştir. Dört eyvanlı revaklı avlulu ve mihrap önü kubbeli bu tipin ilk uygulaması Zevvâre Cuma Camii’nde görülmektedir. Erdistan Cuma Camii’nde de Zevvâre’deki plan tekrar edilmiştir. Gülpâyegân Cuma Camii mihrap önü kubbeli bir yapı olup XIX. yüzyılda dört eyvanlı revaklı avlulu şemaya dönüştürülmüştür. İlhanlı devrinden Kâşân vilâyetinde Netanz Cuma Camii dört eyvanlı revaklı avlulu plandadır. Verâmin Cuma Camii ise dört eyvanlı revaklı avlulu ve mihrap önü kubbeli olarak ele alınmıştır. Anadolu’da Artuklu, Dânişmendli, Saltuklu, Mengücüklü ve Anadolu Selçuklu döneminde inşa edilen ulucamiler farklı plan şemaları göstermekle birlikte mihraba dik ya da paralel nefli ve mihrap önü kubbeli yapılardır. Erken Osmanlı devrinde ele alınan yapılar ise çok birimli ya da çok kubbeli binalar şeklinde tanımlanabilir. Anadolu dışındaki ulucamilerin önemlileri bâni ya da bulundukları şehrin adıyla anıldıklarından bu maddede Anadolu’daki ulucamilerden belli başlı örnekler incelenmiştir.

Adana Ulucamii. 914 (1508) yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından inşasına başlanıp Ramazanoğlu Pîrî Mehmed Paşa’nın 948’de (1541) tamamlattığı cami Halil Bey Mescidi (Küçük Mescid) (Receb 898 / Nisan 1493), medrese (947/1540), harem (Şâban 900 / Mayıs 1495), selâmlık (903/1498), Çarşı Hamamı (947/1540), Gön Hanı (937/1531), imaret (947/1540), arasta ve çarşılarla birlikte (1531-1540) bir külliye meydana getirmektedir. Bunlardan imaretle Çarşı Hamamı’nın kadınlar kısmı tamamen ortadan kalkmış, Gön Hanı’nın sadece kapısı ayakta kalmış, selâmlık olarak bilinen yapının ancak bir kısmı harap durumda günümüze ulaşmıştır. Ulucami ile içinde bulunan türbe, yanındaki medrese ve diğer yapılar ise orijinal mimarilerini korumuştur (külliyenin yapıları için bk. RAMAZANOĞULLARI [Mimari]). Külliye, Ramazanoğulları’nın XVI. yüzyılda yaptırdıkları diğer dinî ve sosyal yapılarla birlikte Adana’nın bir Türk şehri halinde gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

Taş, tuğla ve yer yer her ikisinin birlikte kullanıldığı ulucami asıl cami, türbe ve caminin batısındaki dikdörtgen planlı eski bölüm olmak üzere üç kısımdan meydana gelmektedir. Asıl caminin sade başlıklı bir sıra sütunla kıbleye paralel iki nefe bölünmüş harimine kuzeydeki avludan açılan sivri kemerli üç kapıyla girilmektedir. Siyah-beyaz taşlarla alternatif örülen kemerler birer sıra mukarnas, geometrik süsleme firiziyle süslenmiştir. Mihrap önü yüksek bir kasnak üzerine oturan kurşun


kaplı soğanvari bir kubbeyle diğer yerler çapraz tonozlarla örtülmüştür. Harimin batısında Ramazanoğulları beylerinin namaz kılmasına mahsus olduğu tahmin edilen, caminin bünyesine dahil bir bölümle doğusunda içinde üç sanduka bulunan, mihrabın önündeki kubbenin tam bir benzeriyle örtülü türbe yer almaktadır. Sandukalar ve bu üç mekân duvarları 1,30 m. seviyesine kadar XVI, XVII. yüzyıl çinileriyle kaplanmıştır. Mihrap, çinilerden başka minberle birlikte Zengî ve Memlük geleneğini aksettiren renkli taş kakmalarla ayrıca tezyin edilmiştir.

Avlunun batı tarafında sade başlıklı sütunların taşıdığı, oluklu kiremit kaplı kubbelerle örtülü bir sıra, kuzey tarafında ise iki sıra halinde revaklar bulunmaktadır. Halil Bey tarafından konulan 914 (1509) tarihli kitâbenin yer aldığı doğu taçkapısı siyah-beyaz taş işçiliği ve dikine gelişmiş şekliyle Memlük üslûbunu yansıtır. Onun yanında, üzeri dilimli sağır kemerler ve düğümlü düz kuşaklarla süslenmiş sekizgen gövdeli, şerefesinin üstü sakıflı minare vardır. Avlunun batısında vakfiyesinde dârülkurrâ olarak zikredilen, beş kapalı mekânla bir dehlizden meydana gelen üçüncü bir kısım daha bulunmaktadır. Bu kısımla batı kapısı 948 (1541) yılında Ramazanoğlu Pîrî Mehmed Paşa tarafından yaptırılmışsa da onun hemen gerisindeki kasnağında bir ejder motifi görülen, içten ve dıştan mukarnaslı konik çatının daha önceki bir yapıdan kaldığı sanılmaktadır. Asıl caminin aksine tuğlanın daha çok kullanıldığı bu kısmın kuzey cephesindeki dilimli ikiz kemer Suriye ve Mısır tesirinin etkili olduğu bir döneme işaret etmekte, mukarnaslı sivri çatı ise Bağdat’ta Sitti Zübeyde Türbesi’ni andırmaktadır. Adana Ulucamii, plan itibariyle Artuklu geleneğini devam ettirmesinin yanında renkli taş süslemeleri ve yüksek kasnaklı sivri kubbeleriyle Memlük, dilimli kemerleriyle Zengî üslûbunu uyumlu bir terkiple bünyesinde toplayan, çinileriyle de Osmanlı etkilerini yansıtan bir yapıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

M. Hadi Altay, Adım Adım Çukurova, Adana 1965, s. 20; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1972, I, 2; W. B. Denny, “Ceramic Revetments of the Mosque of the Ramazanoglu in Adana”, IV. Congres International d’art Turc, Aix-en-Provence 1971, Aix-en-Provence 1976, s. 57-65; K. Otto-Dorn, “Islamische Denkmaeler Kilikiens”, Jahrbuch für Kleinasiatische Forschung, II/2, Heidelberg 1952, s. 119; K. Erdmann, “Zur Türkischen Baukunst Seldschukischer und Osmanischer Zeit”, Istanbuler Mitteilungen, sy. 8, İstanbul 1958, s. 1-39; Nusret Çam, “Ramazanoğulları Beyliği Mimari Eserlerinden Adana Ulu Camii”, İİFD, sy. 5 (1982), s. 130; Ali Osman Uysal, “Adana Ulu Camii”, VD, sy. 19 (1985), s. 277.

Nusret Çam




Afşin Ulucamii. Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde yer alan yapı, Dânişmendliler’e mensup Pîr Ali’nin oğlu Mehmed tarafından 978 (1571) yılında inşa ettirilmiştir. Vakıf defterlerinde Efsûs Köyü Mescidi diye geçen, Pîr Ali ya da Turabollu Camii olarak da bilinen yapı Cumhuriyet döneminden itibaren ulucami adıyla anılmıştır. Günümüze sadece minaresi ve avlu kapısı özgün biçimde ulaşan ilk yapı 1979’da yıkılmış ve yerine betonarme bir cami inşa edilmiştir. Yapının özgün mimarisi hakkında ancak eski fotoğraflardan bilgi edinilebilmektedir.

Doğubatı istikametinde enine gelişen cami eğimli bir alan üzerinde bulunmaktadır. Caminin batısında kalan avluya güney cephesinin batı köşesindeki basık kemerli kapıdan girilmektedir. Kaba yontu ve kesme taş malzeme ile inşa edilen yapının düz çatı şeklindeki üst örtü sisteminde ahşap malzeme kullanılmıştır. Son cemaat yeri arazinin eğimi sebebiyle alışılanın aksine harimin batı yönündedir. Özgün planı tek sahınlı olan son cemaat yeri, caminin XIX. yüzyılda geçirdiği onarımda genişletilerek mihraba dik üç nefli hale getirilmiştir. Nefleri meydana getiren kemer dizilerinin oturduğu çift sıralı üçer ahşap direğin kaidelerinde devşirme sütun başlıkları kullanılmıştır. Batı cephesinde üç adet taş sütuna oturan yuvarlak kemerli cephe düzenlemesi de bu onarımda müdahale görmüş, kemerlerin araları örülerek üç pencere ve bir kapı açıklığı yerleştirilmiş, giriş kuzey köşesine alınan kapı ile sağlanmıştır. Üst örtü ahşap kirişli düz toprak damdır. Harimin batı duvarının kuzey ucunda açılan basık kemerli kapı mekânın harimle bağlantısını temin etmektedir.

Ortada üç sütuna, kuzey ve güney doğrultusunda duvar pâyelerine oturan sivri kemerlerin oluşturduğu mihraba dik dört nefli yapıda harim sekiz adet pencere ile


aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen formlu, üst sıra pencereler hafif sivri kemerlidir. Harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşeleri mahfil şeklinde değerlendirilmiştir. Güney duvarının ortasında yer alan sade mihrap yuvarlak kemerli, yarım daire kesitli bir nişe sahiptir ve sıvanıp boyanarak özgün niteliğini yitirmiştir. Mihrabın batı yönündeki minber ise özenli bir ahşap işçiliğine sahiptir. Caminin güneybatı köşesinde yer alan silindirik formlu, tek şerefeli kesme taş minare muhtemelen yapının geçirdiği onarım sırasında inşa edilmiştir. Kaidesi yüksek olup yan tarafı taşla örüldüğü için minare kapısı pabuçluk bölümüne açılmaktadır. Günümüzde kapıya ulaşımı sağlayan basamaklar dıştan algılanırken ilk yapı yıkılmadan önce bu bölümün kapalı olduğu, merdiven boşluğuna iki küçük pencere açıldığı ve üzerinin sacla örtüldüğü görülmektedir. Sekizgen formlu pabuçluktan silindirik gövdeye geçiş profilli bir silmeyle sağlanmıştır. Geometrik geçmeli bir bilezikle ikiye bölünerek hareket kazandırılan gövde yine profilli bir silme ile sonlanarak şerefe bölümüne geçilmektedir. Taş korkulukla çevrili şerefenin altı mukarnas bezemelidir. Petek bölümü konik bir külâhla sona ermektedir.

İnşa kitâbesi günümüze ulaşan yapının onarım kitâbesi yıkım esnasında kaybolmuştur. Nesih hatlı, dört satırlı mermer inşa kitâbesine göre cami, Zilhicce 978 (Mayıs 1571) tarihinde inşa ettirilmiştir. Yapının onarım kitâbesiyle ilgili olarak kaynaklarda 1130 (1718) ve 1247 (1831-32) yılları zikredilmektedir. Son cemaat yerinde sonradan eklenen mihrabın sağındaki nesih hatlı, beş satırlı onarım kitâbesine göre camiyi Efsûslu (Afşinli) Seyyid Hacı Muhammed onartmıştır. Bu onarımda ihtiyaca cevap vermeyen harim kısmına ek olarak son cemaat yeri genişletilip mescide dönüştürülmüş, ayrıca minare ve avlu kapısı yapılmıştır. Harime girişi sağlayan kapı da bu onarımda konulmuştur. Caminin gelir durumuyla ilgili ilk kayıtlara XVII. yüzyılın sonlarında tutulan vakıf defterlerinde rastlanmaktadır. Bu kayıtlarda camiye ait belli giderlerin Ashab-ı Kehf Vakfı’ndan karşılanması gerektiği yönünde bilgiler vardır. Gerek bu kayıt gerekse XIX. yüzyıl vakıf defterlerinde yapının adının zikredilmemesi camiye vakıf tahsis edilmediği şeklinde yorumlanabilir. Bugünkü yapı ana hatlarıyla merkezî kubbeli, sekiz destekli harim mekânı, önünde beş gözlü son cemaat yeri ve kuzey köşelerine yerleştirilmiş iki minareden oluşmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Yaşar Baş, Zülkadir Beyliği ve Osmanlı Devleti Zamanında Elbistan ve Eshab-ı Kehf Vakıfları (yüksek lisans tezi, 1996), Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 98-100; a.mlf. - Rahmi Tekin, Maraş Vakıfları (Dulkadirli ve Osmanlı Dönemi), Konya 2007, s. 273-274; Serdar Yakar, Memleketime Dair: Tarihi, Kültürü, Sosyal Yapısı ve Ekonomisi ile Kahramanmaraş, Kahramanmaraş 1997, s. 54; Ahmet Firikçi, Afşin İlçesi Yerleşmelerinin Kuruluşu ve Gelişmesi, Ankara 2002, s. 36-37; Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri: Kahramanmaraş 46, Ankara 2007, II, 702-714.

Tuğba Erzincan




Afyon Ulucamii. Eski Afyon’un ortasında, kalenin bulunduğu tepenin güneybatısında yer alan Anadolu Selçuklu dönemine ait ahşap direkli cami 671 (1272) yılında inşa edilmiştir. XIX. yüzyıla kadar Hoca Bey Camii diye bilinen yapı bu tarihten itibaren ulucami şeklinde anılmıştır. Yapının bânisinin kim olduğu açıkça bilinmemekle birlikte mihrapta geçen Sivastos oğlu Ali Bey yapının bânisi kabul edilmektedir. Yapı üzerinde görülen onarım kitâbesinde ulucaminin Sâhibataoğulları’ndan Nusretüddevle Ahmed zamanında 742’de (1341) Mugīsüddin Emîr Îsâ b. Muzafferüddin tarafından onarıldığı belirtilmektedir. Cami 1765, 1851, 1947 ve 1984 yıllarında da bazı onarımlar geçirmiştir.

Ulucami moloz taş malzeme ile yamuk dikdörtgen biçiminde ele alınmıştır. Üzeri kırma çatı ile örtülü yapı özgün planında düz toprak damla örtülü olup ortasında aydınlık feneri bulunmaktaydı. 1947’deki onarım sırasında bu fener kapatılmış, 1983 yılında da çatısı yenilenmiştir. Yapının kuzey, doğu ve batı yönlerinde üç giriş mevcuttur. Bunlardan batı cephesinde yer alan giriş üzerinde sivri kemerli bir niş içinde mermer onarım kitâbesi vardır. Yapının cepheleri belli bir düzen göstermeyen pencere açıklıklarına sahiptir. Güney yönünde bulunan pencereler sivri hafifletme kemerli ve dikdörtgen formlu, batı yönünde sivri kemerli, kuzey ve doğu yönlerinde ise dikdörtgen formlu biçimde ele alınmıştır. Kuzey cephesindeki pencereler saçak altında olup bu cephede çörtenler bulunmaktadır.

Yapı iç mekânda ahşap sütunlarla mihraba dik dokuz nefe ayrılmıştır. Mukarnaslı başlıklara sahip silindirik formlu sütunlar altta mermer kaideler üzerine oturmaktadır. Yapıda mukarnaslı başlıklar, ahşap kirişler ve lambriler üzerinde geometrik, bitkisel, yazılı ve figürlü kalem işi süslemelerin varlığı bilinmektedir, ancak bu süslemelerden çok azı zamanımıza ulaşabilmiştir. Yapıda görülen, kuş ve horoz figürlerinin yer aldığı bilinen tek parça müzede bulunmaktadır. Yapının kuzey duvarı boyunca mahfil uzanmaktadır. Ahşap direkler üzerine oturan mahfilin ahşap korkulukları yenilenmiştir. Yapının kıble duvarının ortasında mevcut kesme taş mihrabı dikdörtgen formludur ve mihrap


silindirik formlu sütunçeler üzerine oturan mukarnaslı kavsaraya sahiptir. Bitkisel bezemeli bordür ve nesih hatla yazılmış yazı kuşağı ile çevrelenen mihrapta Hattat Hacı Murad b. Mahmûd’un adı geçmekte, yapıdaki kalem işi süslemelerin de aynı hattat tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Döneminden kalan ahşap minber geometrik bezemeli olarak ele alınmıştır. Minberin ahşap kapısı üzerinde yer alan kitâbede yapının ahşap işlerini yapan Neccâr Emîrihac Bey’in adı yazılıdır.

Caminin minaresi kuzey cephesinin batısında, kuzey giriş kapısının yanında bulunmaktadır. Minarenin kaide kısmı altta kesme taştan olup kare planlıdır. Kaide bunun üzerinde bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla örgü biçiminde beşgen formda beden duvarlarının bitimine kadar devam etmektedir. Kaideden silindirik formlu gövdeye geçiş baklavalı pabuçlukla sağlanmıştır. Gövde kaideden itibaren tuğla örgüdür ve aralarda yeşil sırlı tuğladan baklava motifleri kullanılmıştır. Sade bir şerefesi olan minare şerefe üzerinde incelerek üstte konik bir külâhla sonlanmaktadır. Farklı dönemlerde onarımlar geçiren minarenin Yıldırım Bayezid devrinde de esaslı bir onarım geçirdiği düşünülmektedir. 1984 yılındaki son onarımda şerefeden yukarısı yenilenmiştir. Minarenin kaidesi önünde sivri kemerli ayna taşına sahip bir çeşme yer almakta ve kitâbesi bulunmayan çeşmenin Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Afyon Ulucamii, Anadolu Selçuklu döneminden günümüze ulaşan ahşap direkli camiler grubuna ait bir örnek olup özgün mimarisiyle bu devrin önemli yapıları arasında sayılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler II, İstanbul 1347/1929, s. 13-15; Süleyman Gönçer, Afyon İli Tarihi, İzmir 1971, s. 284-288; Aptullah Kuran, “Anadolu’da Ahşap Sütunlu Selçuklu Mimarisi”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 179-186; Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 181-182; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, I, 94-100; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 131-133; Zafer Bayburtluoğlu, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum 1993, s. 64-67; Zekiye Uysal, “Afyon Ulu Camii’nin Ahşap Üzerine Boyalı Nakışları”, 3. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Afyon 1994, s. 236-248; Haşim Karpuz, Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya 2001, s. 25; Afyonkarahisar Kütüğü (haz. İbrahim Küçükkurt v.dğr.), Afyon 2001, I, 305-306; Zeki Sönmez, “Yapı Faaliyetlerinin Organizasyonu: İşveren, Mimar ve Sanatçılar”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı (haz. Ali Uzay Peker - Kenan Bilici), Ankara 2006, II, 127-135; Yılmaz Önge, “Anadolu Mimarî Sanatında Ahşap Stalaktitli Sütun Başlıkları”, Önasya, IV/37, Ankara 1968, s. 6-9.

Zeynep Hatice Kurtbil




Aksaray Ulucamii. Osmanlı tahrir defterlerinde Karamanoğlu Mehmed Bey Camii adıyla geçen yapı ulucami adını sonradan almıştır. Caminin bânisi ve yapım tarihi hakkında farklı görüşler vardır. Bazı araştırmacılara göre Anadolu Selçuklu eseri sayılan yapının ilk defa Sultan I. Mesud zamanında (1116-1155) inşa edildiği ve II. Kılıcarslan döneminde (1155-1192) onarıldığı kabul edilmektedir. Caminin minberi bu ilk yapıdan kalmıştır; üzerinde minberin ve yapının mimarı Hoca Nûştegin el-Cemâlî’nin ismi yazılıdır. Günümüzde Aksaray Müzesi’nde bulunan kitâbeye göre yapı, mimar Fîruz tarafından Karamanoğlu II. Mehmed Bey zamanında 811 (1408) yılında yenilenmiştir. Bazı araştırmacılar ise vakfiyelere dayanarak yapının inşasına Karamanoğlu Mehmed Bey zamanında başlandığı ve oğlu II. İbrâhim döneminde 834 (1431) yılında tamamlandığı, minberin de II. İbrâhim tarafından bir Selçuklu yapısından getirildiği ileri sürülmektedir. 1118’de (1706) bir minare eklenen yapı 1883’te onarım geçirmiştir. 1901 yılında yapının batı tarafına bir şadırvan eklenmiştir. Cami 1925’te mühendis Sâlih Bey tarafından esaslı bir onarımdan geçirilmiştir. Bu onarım sırasında özellikle batı cephesi ve taçkapıda değişiklikler yapılmış, minaresiyle şadırvanı yeniden inşa edilmiştir. Yapı son olarak 1980’de tamir edilmiş ve üst örtüsü yenilenmiştir.

Çok ayaklı cami tipinde inşa edilen yapı kareye yakın dikdörtgen plana sahiptir. Kesme taştan inşa edilen caminin cephe duvarları batı yönünde beş, kuzey ve güney yönlerinde üçer payanda ile desteklenmiştir. Yapının kuzeybatı yönünde dikdörtgen planlı bezirhâne, batı cephesinin güneyinde bugün kitap satış yeri olarak kullanılan dikdörtgen planlı bir mekân yer almaktadır. Bu birimlerin hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Caminin aydınlatılması cephelere açılan dikdörtgen formlu pencerelerle sağlanmaktadır. Belli bir düzen göstermeyen pencereler batı ve güney cephelerinde iki sıra, kuzey ve doğu cephelerinde tek sıra halinde ele alınmıştır. Güney ve doğu cepheleri sağır sivri kemerlerle şekillenmiş ve pencereler bu kemerler içine yerleştirilmiştir. Yapının batı ve kuzey cephelerinde birer giriş bulunmaktadır. Ana giriş batı cephesindedir ve bezemesiyle diğer cephelerden ayrılmaktadır. Cephenin ortasında yer alan


taçkapı dikdörtgen formlu ve cepheden taşkın biçimde ele alınmıştır. Mukarnaslı kavsaraya sahip, sivri kemerli girişin iki yanında birer niş görülmektedir. Cephenin iki yanında pilastırlarla iki katlı düzenleme oluşturulmuştur. Bu düzenlemelerden altta yer alanında mukarnaslı bir niş ve bunun üzerinde yatay yerleştirilmiş boş bir kartuş bulunmaktadır. Bu düzenlemenin üzerinde dilimli, kör bir kemer ve iki yanında birer rozet motifi mevcuttur. Üstte yer alan ikinci alanda ise şemse formunda bitkisel bezeme görülmektedir. Cephe düzenlemesi üstte profilli bir kornişle sınırlandırılmış olup taçkapının üstü içi bitkisel bezemeli üçgen alınlıkla sonlanmaktadır.

Yapı iç mekânda birbirine sivri kemerlerle bağlanan on iki pâye ile yirmi beş birime ayrılmıştır. Bu birimlerin üzeri mihrap önünde ve müezzin mahfilinde kubbe, diğer birimlerde tonozla örtülüdür. Tonozlar girişte kilit taşı süslü kaburgalı tonoz, diğer birimlerde çapraz tonoz şeklindedir. Mihrap önünde yer alan kubbe kıvrımlı kemerler üzerine oturmaktadır; geçiş Türk üçgenleriyle sağlanmıştır. Kubbe eteğinde ve eksenlerde birer adet yuvarlak niş görülmektedir. Bu nişlerin önceden pencere açıklığı olduğu ve örülerek kapatıldığı düşünülmektedir. Müezzin mahfili önündeki kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Bu birimin kuzeyinde mukarnaslı tonoz bulunmaktadır. Yapının kuzeyi iki kat halinde düzenlenmiştir. Mahfile çıkış yapının batı duvarına bitişik ahşap merdivenle sağlanmaktadır, kuzey cephesinde de bir dehlizle mahfile geçişi sağlayan bir kapı vardır. Güney duvarının sağ kıble köşesinde sonradan örülmüş bir kapı açıklığı görülmektedir.

Yapının süsleme açısından en önemli kısmı ahşap minberidir. Selçuklu döneminin özgün örneklerinden biri olan minber kündekârî tekniğiyle yapılmış, sedef kakma ve kabartma süslemelerle değerlendirilmiştir. Bitkisel ve geometrik motiflerle bezenen minberin kapı kanatları ve korkuluklarında Selçuklu sülüsüyle yazılmış bazı sûreler vardır. Güney duvarının ekseninde yer alan, alçıdan yapılmış mihrap son dönem eseridir. Dikdörtgen çerçeveli mihrap üstte dilimli bir kemer ve içinde mukarnas kavsaralı nişten meydana gelmektedir. Nişin iki yanında birer kabara bulunmaktadır. 1925’te yapılan onarımlar sırasında yenilenen minare caminin güneybatısında, yapıdan bağımsız şekilde ele alınmıştır. Kesme taştan minarenin kürsü kısmı altıgen planlı, gövdesi çokgen formludur. Çift şerefeli olan minare üstte konik bir külâhla sonlanmaktadır. Geçirdiği tamirler neticesinde dış cephesinde bir takım değişiklikler yapılan Aksaray Ulucamii iç planı ile özgünlüğünü korumaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Muallim Sapancalı Hüsnü, Hasan Dağı’nda İlmî Cevelan (haz. Nevzat Topal), Konya 2009, s. 54-58; E. Diez v.dğr., Karaman Devri Sanatı, İstanbul 1950, s. 12; A. Gabriel, Niğde Türk Anıtları (trc. Ahmed Akif Tütenk), Ankara 1962, s. 72-73; Konyalı, Niğde Aksaray Tarihi, I, 1221-1287; a.mlf., “Aksaray Ulu Camii”, VD, sy. 10 (1973), s. 273-288; Zeki Sönmez, Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslâm Mimarisinde Sanatçılar, Ankara 1989, s. 177-178, 322-324; Muhammet Görür, Anadolu Selçuklu ve Beylikler Döneminde Aksaray Şehri (yüksek lisans tezi, 1991), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 93-110; Zafer Bayburtluoğlu, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum 1993, s. 177-179; Osman Nuri Dülgerler, Karamanoğulları Dönemi Mimarisi, Ankara 2006, s. 78-80; Zeki Oral, “Anadolu’da San’at Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, VD, sy. 5 (1962), s. 26-29; Yılmaz Önge, “Anadolu’nun Türk-İslâm Devri Yapılarında Enteresan Bazı Taş Kemer ve Tonozlar”, EFAD, sy. 9 (1978), s. 327-328.

Zeynep Hatice Kurtbil




Akşehir Ulucamii. Konya’nın Akşehir ilçesindeki cami, XIII. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olup Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad döneminde (1220-1237) genişletilmiştir. İlk yapıdan günümüze yalnızca avluda yer alan, kitâbesine göre 610 (1213) tarihli minare ulaşmıştır. Çeşitli dönemlerde tamir gören yapının avlu duvarında 1226 (1811) tarihli bir çeşme bulunmaktadır.

Duvarları sıvalı olmakla birlikte sıvaların döküldüğü kısımlardan görülebildiği kadarıyla caminin duvarları moloz taş-tuğla almaşık örgülü olduğu anlaşılmaktadır. Caminin önünde yakın zamanda ilâve edilmiş camekânlı bir son cemaat yeri mevcuttur. Son cemaat yerinde sağda mukarnaslı bir mihrap nişi vardır. Ortada yer alan ve geç devirde ele alınan sivri kemerli bir kapıdan beş basamakla inilerek ulaşılan harim yatık dikdörtgen planlı ise de batı duvarı çarpıktır. Mihraba dik yedi neften meydana gelen harimde mihrap akstan hafif sola kaymıştır. Nefler farklı kesitli sütun ve pâyelerin taşıdığı tuğla örgülü sivri kemerlerle düzenlenmiştir. Sütunlar ve başlıklar devşirmedir. Geniş, sivri kemerli açıklıklarla yanlara bağlanan ve kırık pandantiflerle geçişi sağlanan onikigen kasnaklı mihrap önü kubbesi iki nefi kesmektedir. Kubbeyi taşıyan ayaklardan ikisi mihrap duvarından öne doğru çıkma yapmış, serbest olan diğer ikisi ise “L” kesitli olarak ele alınmıştır. Kubbe üstten piramidal bir çatı, harim ise içten ahşap tavan, dıştan kırma çatıyla örtülüdür.

Harimin doğu ve batı cephelerinde üç, güney cephesinde dört, kuzey cephesinde beş pencere vardır. Caminin doğu cephesinde harime geçişi sağlayan bir kapı yer almaktadır. Üstte tuğladan sivri kemerli biçimde düzenlenen kapı altta kesme taştan basık kemerli açıklığa sahiptir. Kapının üstteki kemerinin iki yanında mozaik çini kitâbe görülür. Yakın dönemlerdeki onarımlar sonucu kapalı kısımları da açığa çıkarılan çini mozaik süslemeli mihrapta görülen geometrik desenler fîrûze ve patlıcan moru renklerindedir. Örgü düzenlemeli ve altı-on iki kollu yıldızlardan meydana gelen geometrik desenli iki bordür mihrabı üç yönden çevrelemektedir. Mukarnaslı yaşmağın konturları tuğla, içleri mozaik çinilerden geometrik desenlidir. Köşelerde çarkıfelek formunda kûfî hatla Ali ismi tekrarlanmıştır. Beş kenarlı nişin içerisinde her bir kenarı dilimli kemerli ve geometrik süslemeli olarak düzenlenmiştir. Üstte nesih hatla “Allahüekber” yazısı tekrar edilmiştir.


Camiden ayrı olarak ele alınan minare avlunun kuzeydoğu köşesinde bulunmakta olup bir duvar ile camiye bağlanmaktadır. Tuğla ve devşirme malzeme ile inşa edilmiş kare kaide üzerinde yer alan minare tuğladan silindirik gövdelidir. Kaidenin güney cephesinde kapı, batı cephesinde devşirme malzeme üzerine yazılan ve minarenin 610 (1213) yılında Said Hacı Necmeddin Necibzâde Ebûsaîd İbrâhim adına babası tarafından yaptırıldığını belirten kitâbe mevcuttur. Sekizgen pabuçluğun üstü kirpi saçak gibi düzenlenmiş olup her cephesinde sivri kemerli yüzeysel nişler vardır. Nişlerden bazılarının içlerinde fîrûze renkte sekiz kollu yıldızlar arasında patlıcan moru çiniler görülmektedir. Kirpi saçaklı geçişe sahip şerefenin buradan itibaren üst kısmının yenilendiği anlaşılmaktadır. Avluda bulunan ve barok özellikler gösteren şadırvan altı sütuna oturan bitkisel süslemeli başlıklar üzerinde on iki kemerli kasnaklıdır ve içten ahşap tavanlı, dıştan kurşun kaplı sivri bir külâhla örtülüdür. Mermerden dilimli haznesi üzerinde metal şebekeler vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca’nın Şehri Akşehir: Tarihî-Turistik Kılavuz, İstanbul 1945, s. 347-354; Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 208-209; Şerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1986, s. 60-61; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, Ankara 1990, s. 188; Tahsin Samur, Akşehir’deki Türk Mimari Eserleri (doktora tezi, 1990), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Yekta Demiralp, Akşehir ve Köylerindeki Türk Anıtları, Ankara 1996, s. 9-16, 147-149; Gönül Öney, “Akşehir Ulu Camisi”, Anadolu: Anatolia, IX, Ankara 1965, s. 171-184.

Ahmet Vefa Çobanoğlu




Balıkesir Ulucamii (bk. ZAĞANOS PAŞA KÜLLİYESİ).




Bayburt Ulucamii. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Mesud döneminde (1282-1299, 1302-1308) yaptırıldığı kabul edilen cami özgün planı esas alınarak 1970’li yıllarda yeniden inşa edilmiştir. İlk yapıdan günümüze harim mekânına açılan iki kapı, mihrap önü kubbesinin geçiş elemanı olan mukarnaslı tromplardan birkaçı ve minare ulaşmıştır. Yapı geçirdiği birçok değişime rağmen özgün durumu hakkında fikir vermektedir. Vakıf kayıtlarına göre caminin XVI. yüzyılda şehirdeki on bir zemin, iki bahçe ile on beş dükkân ve bir değirmenin kirasından müteşekkil evkafı mevcuttu.

Üç nefle bölünen dikdörtgen formlu bir plan şeması gösteren yapının doğu yönünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Buradaki ahşap direk ve konsollar zamanımıza kadar gelmeyen ahşap bir son cemaat yerinin varlığını düşündürmektedir. Mekânın dış tarafında güney yönündeki giriş üzerinde 1266 (1850) tarihli bir onarım kitâbesi yer almaktadır. Yapıda beş kitâbe de son cemaat yerindedir; bunlardan dördü geç devir Osmanlı kitâbesi, biri de İlhanlı dönemine ait bir türbe kitâbesidir. Üst örtüsü içten ahşap kirişli düz dam şeklindeki son cemaat yerinden harime geçişi sağlayan iki kapı vardır. Kapılardaki zengin geometrik, bitkisel ve figürlü süslemelerle Selçuklu geleneği yansıtılmıştır. Dikdörtgen bir bordürün sınırladığı sivri kemerli kapıda kemerin iç yüzeyi zencerek motifiyle, dış yüzeyi ise sekizgen geçmelerle dolgulanmıştır.

Harim mekânı dikdörtgen formlu, mihrap yönüne dik uzanan üç nefli, mihrap önü kubbeli bir plana sahiptir. Nefleri meydana getiren sekiz adet kalın taş pâyenin yüzeyleri sıvalıdır. Sivri kemerlerle birbirine bağlanan taş pâyeler yapının geçirdiği bir onarımda ahşap direklerle desteklenmiştir. Yerel üslûpta ahşap işçiliğine sahip bu destekler, ahşap kirişli düz toprak dam şeklindeki üst örtünün ağırlığını ve yapının doğuya eğimini dengelemek amacıyla yapılmış olmalıdır. Mihrap önünde iki pâyeye oturan üç geniş sivri kemerin teşkil ettiği kare mekânın üzeri geçişi mukarnaslı tromplarla sağlanan kubbe ile örtülüdür. Dıştan algılanmayan, kâgir olması muhtemel kubbe ahşap örtülüdür. Orta sahın üzerinde kare formlu, sonradan camla kapatılan bir aydınlık feneri yer almaktadır. Mihrabın yanında ve son cemaat yerinde açılan pencerelerin yanı sıra aydınlık feneri de harim mekânını aydınlatmaktadır. Döneminde çinili bir kompozisyona sahip bulunması muhtemel mihrap özgün haliyle günümüze ulaşmamıştır. Dikdörtgen çerçeveli, sivri kemerli, mukarnaslı kavsaralı mihrabın iki yanında sıva altında birer kandil motifine rastlanmıştır.

Caminin kuzeydoğusunda görülen tuğla minarenin silindirik gövdesi kare kesitli bir kaideye oturan sekizgen pabuçluk üzerinde yükselir. Kaidedeki 1277 (1860-61) tarihli kitâbe minarenin geç devirde onarım gördüğünü ortaya koyar. Kaidenin köşeleri pahlanmış, pabuçluğun her yüzü hafif sivri kemerli yüzeysel nişlerle hareketlendirilmiştir. Bu nişlerde yer yer bugüne kadar gelen mozaik çini parçaları görülmektedir. Aynı tekniğe şerefe altını dolanan basit mukarnaslı kuşağın hemen altında da rastlanır. Buradaki çini süslemeli kuşak da Selçuklu geleneğini sürdürmektedir. Mozaik çini tekniğiyle fîrûze ve patlıcan moru tonlarında ele alınan süslemede kompozisyonu geometrik ve bitkisel öğeler oluşturmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Gümüşhane İl Yıllığı/1967, Ankara 1968, s. 163; İsmet Miroğlu, XVI. Yüzyılda Bayburt Sancağı, İstanbul 1975, s. 125-126; Gülyüz (Akagün) Uslu, Gümüşhane ve Çevresinin Tarihi-Sanat Eserleri (1969/1971), İstanbul 1980, s. 47-50; Bayburt Turizm Envanteri, Bayburt 1996, s. 24.

Tuğba Erzincan




Bergama Ulucamii. İzmir’in Bergama ilçesindeki cami 801 (1398-99) yılında I. Bayezid (Yıldırım) tarafından inşa ettirilmiş olup Yıldırım Camii diye bilinmektedir. XX. yüzyılın başında bakımsız durumdaki yapı 1905’te bir onarım geçirmiştir. Bazı araştırmacılar bu onarımlarda caminin üç cephesinin eski temelleri üzerine, arka cephesinin ise genişletilerek onarıldığını düşünmektedir. Bu esnada yıkık olan minare de onarılmıştır. 1949’da yıkılan minare 1956’da tekrar ele alınmış, 1970-1971 yıllarında yapılan onarımlar sırasında tamamen yıkılarak yeniden inşa edilmiştir. Şadırvan da 1949 yılından sonra eklenmiştir.

Kesme taş ve kaba yontu taşla inşa edilen yapının kasnaklarında taş ve tuğla almaşık örgü, cephelerde yer yer devşirme malzeme kullanılmıştır. Aydınlatmanın


beden duvarları ve kasnaklar üzerine açılan pencerelerle sağlandığı yapıda iki sıralı pencere düzeni görülmektedir. Kuzey ve güney cephelerinde üçgen alınlıklı olan yapının cepheleri üstte profilli bir silme ile sonlanmaktadır. Üstte orta aksta sekizgen kasnaklar üzerine oturan kubbelerle, yan akslarda ise eğimli çatı ile örtülüdür. Kuzey ve batı cephesinde birer kapısı bulunan caminin taçkapısı kuzey cephesinin ortasında yer almaktadır. Silmelerin meydana getirdiği dikdörtgen bir çerçeve içine alınan giriş mermerden basık kemerlidir. Kemerin üzerinde bitkisel ve geometrik bezemeli lento ve bunun üzerinde içinde üç satırlık inşa kitâbesi mevcut sivri kemerli alınlık görülmektedir. Batı yönündeki diğer kapı sivri kemer altında dikdörtgen açıklıklıdır. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami mihraba dik üç neflidir ve dokuz birim halinde ele alınmıştır. Birimlerin üzeri, orta aksta birbirine sivri kemerlerle bağlı dört ayak üzerine oturan sekizgen kasnaklı üç kubbe ile örtülüdür. Ortadaki kubbe sekiz dilimli olup kubbelere geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Yanlar yuvarlak kemerlerle desteklenen beşik tonozlarla örtülüdür. İkinci sıra pencerelerin altında bütün yapıyı dolanan profilli bir korniş bulunmaktadır. Aynı düzenleme üst örtüyü taşıyan ayaklar üzerinde de kullanılmıştır. Ayaklar dışında yapının içi sıvalıdır. Harimin kuzeyindeki mahfil tamirler sırasında yeniden yapılmıştır.

Yapının alçı mihrabı dikdörtgen çerçeve içerisinde mukarnaslı kavsaraya sahiptir. Kavsaranın çevresi geometrik ve bitkisel bezemelidir. Bu süslemelerin dışında mihrabın iki yanında kûfî bir yazı kuşağı görülmektedir. Caminin minberi mermerdir. Süsleme açısından sade olan minberin yan aynası bezemesizdir ve korkulukları geometrik geçmelerden meydana gelen kompozisyona sahiptir. Basık kemerli kapısının üzerinde bitkisel bezemeler vardır. Minber üstte prizmatik mermer bir külâhla sonlanmaktadır. Yapının mihrabında ve mihrap önü kubbesinde yer alan kalem işi süslemeler geç döneme ait örneklerdir. Caminin kuzeybatısında yapıdan ayrı olarak ele alınan kesme taştan minare kare planlı kaide üzerinde köşeleri pahlı pabuçluğa oturan çokgen gövdeye sahiptir. Şerefe altı mukarnaslı olan minare alt kısımda silindirik, üstte konik biçimde devam eden külâhla sonlanmaktadır. Caminin kuzeyindeki kesme taştan, sekizgen planlı şadırvanda basık kaş kemerlerin birbirine bağladığı sütunlarla taşınan üst örtü ortası fenerli düz çatıdır. Mermer su haznesi üzerinde görülen yazılar Bergamalı şair Aşkî Efendi’ye aittir. Bergama Ulucamii, mihraba dik üç nefli ve çok birimli planı ile bu grubun son örneklerinden biridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Osman Bayatlı, Bergama Tarihinde Türk-İslâm Eserleri, İstanbul 1956, s. 18-21; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 373-378; Yıldız Demiriz, Osmanlı Mimarisi’nde Süsleme I: Erken Devir 1300-1453, İstanbul 1979, s. 232-233; Bozkurt Ersoy, Bergama Camii ve Mescitleri, Ankara 1989, s. 5-13; a.mlf., “Bergama Ulu Camii”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, sy. 4, İzmir 1988, s. 57-66; Yıldıray Özbek, Osmanlı Beyliği Mimarisinde Taş Süsleme (1300-1453), Ankara 2002, s. 171-176; Sedat Bayrakal, Erken Osmanlı Dönemi Minberleri: 1300-1500 (doktora tezi, 2007), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 39-45.

Zeynep Hatice Kurtbil




Birgi Ulucamii. İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Birgi kasabasındadır. İnşa kitâbesinden 712 (1312) yılında Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılan yapı Aydınoğulları’nın ilk camisi özelliğini taşır. Kuzeybatı köşesinde vaktiyle yer alan medrese ve batı tarafındaki Aydınoğlu Mehmed Bey’in türbesiyle bir külliye düzeni içinde inşa edilmiştir. Caminin güneydoğusundaki hamamın da aynı yapı topluluğunun bir parçası olması kuvvetle muhtemeldir. Medrese Yunan işgali sırasında tahrip edilmiştir. Aydınoğulları’nın ilk merkezi Birgi’de kasabanın ortasından geçen derenin sol yanındaki hafif eğimli arazi üzerine inşa edilen yapıda zeminde görülen izler ve etrafa dağılmış durumdaki parçalar, cami ile Aydınoğlu Mehmed Bey Türbesi’nin bulunduğu alanda daha önce bir yapının (ya da yapıların) mevcudiyetine işaret eder. Hem cami hem türbenin duvar örgüsünde bol miktarda devşirme malzemenin kullanılması inşaat sırasında bu kalıntıdan geniş ölçüde faydalanıldığını göstermektedir.

Cami kare planlı, mihraba dikey beş nefli plana sahiptir. Mihrap önü bölümü bir kubbe ile örtülen yapıda üst örtü çift eğimli kırma çatıdır. Yapının iki sıra halindeki pencereli cephelerinden kuzey ve batı cephesi tamamen moloz taşla, güney cephesi devşirme bloklarla, doğu cephesi alt bölümü moloz taş, üst bölümü yine devşirme bloklarla örülmüş olup dikkat çekicidir. Simetrik bir düzenlemenin esas alındığı doğu cephesinde ortadaki kemerli


kapının iki yanında altta ve üstte süslemeli ikişer pencere yer alır. Cephenin güney köşesine dikdörtgen bir niş içinde devşirme mermer aslan heykeli yerleştirilmiştir. Güneybatı köşesindeki tuğladan silindirik minare, gövdesini kaplayan fîrûze sırlı tuğlalardan zikzak baklavalı örgüsüyle Selçuklu geleneğini yansıtan bir örnektir. Yapının ana girişi kuzey tarafındadır. Bu kısımda sonradan yapılan ve 1944 depreminde yıkılan bir son cemaat yeri bulunuyordu. Kapı üzerindeki iki satırlık sülüs kitâbede inşa tarihi ile bâni adı yazılıdır. Kare planlı iç mekân, dört sıra halindeki on beş sütunun arasına kuzey-güney doğrultusunda atılan kemerlerle derinlemesine beş nefe bölünmüştür. Daha geniş tutulan orta nefte mihrap önünde pandantifli bir kubbe vardır. Yapıyı orta nefi çift, yan nefleri tek yöne eğimli ahşap konstrüksiyonlu çatı örter. Kemerler başlıklarıyla birlikte devşirme sütunlara oturur.

İç mekân çini ve ahşap işçiliği açısından önemlidir. Mihrapla mihrap önü mekânının orta nefe bakan kemeri koyu mor ve fîrûze renginde mozaik-çini süslemelidir. Kemerin üstünü iç içe kesişen altıgenlerle birlikte sülüs bir kitâbe kuşağı kaplar. Mukarnas kavsaralı, dikdörtgen planlı, nişli mihrapta ise geometrik desenlerin ağırlıkta bulunduğu bir kompozisyon hâkimdir. Selçuklu geleneğini yansıtan mihrabın çini süslemesinde bugün yer yer dökülmeler meydana gelmiştir. Çini süslemenin bu kadarla sınırlı olmayıp zamanında kubbenin de mozaik-çini ya da sırlı tuğla kaplandığı tahmin edilmektedir. 722 (1322) tarihli kündekârî tekniğindeki ceviz minber Muzafferüddin b. Abdülvâhid adlı ustanın eseridir. İç mekânda alt pencereleri örten ahşap kapaklar farklı kompozisyon özellikleri ve çok özenli işçilikleriyle dikkat çeker. Kapı ve pencere kanatlarının minberle aynı zamanda ve büyük ihtimalle aynı usta tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Birgi Ulucamii, planıyla mimari açıdan bir yenilik getirmezken asıl gelişmeyi dış cephe düzeniyle göstermektedir. Yapıda çift sıra pencereli, dışa açık, daha hareketli cephe tasarımlarıyla çarpıcı, kayda değer bir değişim sağlanmıştır. Malzemesi ve özenli işçiliğiyle öne çıkan doğu cephesinin düğümlü geçmeli, dilimli kemerli dekoratif mermer pencerelerinde Memlük mimarisinin etkileri görülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 174-175; İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler II, İstanbul 1347/ 1929, s. 107-115; R. M. Riefstahl, Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mimarisi (trc. Cezmi Tahir Berktin), İstanbul 1941, s. 20-24, 80-83, plan 32, rs. 33; Ali Kızıltan, Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler, İstanbul 1958, s. 96-97; Gönül Öney, Türk Çini Sanatı, İstanbul 1976, s. 55; a.mlf., “Anadolu’da Selçuklu ve Beylikler Devri Ahşap Teknikleri”, STY, III (1970), s. 135-149; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 211-212; Şerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatı’nın Gelişmesi, İstanbul 1986, s. 128-129; Hakkı Önkal, “Birgi Ulu Camii Hakkında Bazı Mülahazalar”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi: Bildiriler, Ankara 1995, III, 31-36; Selda Kalfazade, Anadolu’da Aydınoğulları Dönemi Mimarisi (doktora tezi, 1995), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 39-79; a.mlf., “Aydınoğlu Eserlerinde Çini Kullanımına Dair”, Prof. Dr. Şerare Yetkin Anısına Çini Yazıları (haz. Yıldız Demiriz), İstanbul 1996, s. 97-102; a.mlf., “Birgi’de Aydınoğlu Devri Mimarisi”, Sanatsal Mozaik, III/28, İstanbul 1998, s. 36-43; Köprülüzâde M. Fuad, “Aydınoğulları Tarihine Ait”, TM, II (1928), s. 422-424; Halim Baki Kunter, “Birgi’de Ulucami”, Ülkü, I/2, Ankara 1947, s. 11-13; M. Zeki Oral, “Anadolu’da Sanat Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, VD, sy. 5 (1962), s. 60-62; Ali Haydar Bayat, “Birgi Ulu Camii Ahşap İşleri”, Antik Dekor, sy. 32, İstanbul 1995, s. 94-97.

Selda Kalfazade




Bitlis Ulucamii. Kûfî kitâbesine göre yapı 545 (1150) yılında Mervânoğulları’n-dan Ebü’l-Muzaffer Muhammed tarafından yaptırılmıştır. Ancak bu kitâbenin onarım kitâbesi olduğunu ileri sürenler de vardır. Birçok defa onarım gören ve 1062’de (1652) esaslı şekilde elden geçirilen yapı 1916’daki Rus işgali sırasında hasar görmüş, 1985 yılında tekrar onarılmış, yapıya son cemaat yeri ve bazı pencerelerin eklenmesinin yanı sıra dereye bakan batı kenarı boyunca bir teras duvarı örülmüş, ayrıca kuzey yönüne müştemilât, helâ gibi yapılar inşa edilmiştir.

Doğu-batı istikametinde enine gelişen mihraba paralel üç nefli ve mihrap önü kubbeli yapı kesme taş malzemeyle inşa edilmiştir. Doğu cephesinde yuvarlak kemerli, batı cephesinde müdahale görerek genişletilen dikdörtgen formlu üçer pencere, kuzey ve güney cephesinde ikişer pencere açıklığı yer almaktadır. Silindirik kasnağında dört pencere bulunan pandantifli kubbe dıştan taş bir külâhla örtülüdür. Beşik tonozlu neflerin üstü aslında düz topraktı, onarım sonrası kurşun kaplı kırma çatıya dönüştürülmüştür. Onarım esnasında girişin sağlandığı kuzey cephesi değişime uğramış, bu yöne betonarme bir son cemaat yeri ilâve edilmiştir. Caminin ana kütlesinden biraz daha alçakta kalan bu bölüm ortada kapı, iki yanda birer


pencere olmak üzere altta üç adet yuvarlak kemerli açıklığa sahipken üstteki üç pencere açıklığı dikdörtgen formludur. Harim mekânına üç kapı ile giriş sağlanmaktadır. Orta kapının solunda yedi satırlık Arapça kûfî kitâbe, doğudaki kapının üzerinde ise dört kartuşlu ikinci bir kitâbe mevcuttur. Harim, mihraba paralel yönde uzanan sekiz adet dört kollu pâyenin taşıdığı sivri kemerlerle üç nefe ayrılmıştır. Doğu ve batı cephelerinde duvara gömülü olan bu pâyelerden mihrap önünde yer alan ikisi kubbeyi vurgulamak üzere diğerlerinden daha kalın ve zengin profillidir. Yarım daire planlı nişe sahip mihrap ikiz sütunlara oturan hafif sivri kemerli bir düzenleme gösterir. Dikdörtgen bir çerçeve içine alınan mihrabın çevresi fayans kaplanmıştır. Sade bir şekilde tasarlanan harim mekânının geçmişte ahşap bir mahfilinin bulunduğu bilinmektedir.

Caminin kuzeybatı yönünde ayrı bir kütle halindeki minare kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Kare kaide üzerine oturan ve iki silme ile sonlanan pabuçluğun köşeleri pahlanmıştır. Profilli bileziklerle üç eşit bölüme ayrılan kalın silindirik gövde tek şerefelidir. Bir dönem saat kulesine dönüştürülmesi düşünülen minarenin petek bölümünde bazı değişiklikler yapılmıştır. 1970’li yıllara kadar mevcut durumunu koruyan minarenin üst bölümü sonraki dönemde yıldırım düşmesi sonucu hasar görerek yenilenmiştir. Bugün masif olan petek bölümü taş bir külâhla sonlanmaktadır. Minarenin 898 (1493) tarihli iki satırlık kitâbesinden dolayı geç dönemde yapıldığını ileri süren görüşlerin yanı sıra bunun bir onarım kitâbesi olduğunu belirten görüşler de vardır. Bitlis Ulucamii yalnızca Bitlis’in değil bütün Anadolu’nun en erken tarihli yapılarından biridir. Yapı, mihrap önü kubbeli planı ve sağlam kesme taş mimarisiyle Artuklu cami mimarisinin gelişimini etkilemiştir ve Büyük Selçuklu mimarisinin Anadolu’daki ender örneklerinden biridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Oktay Aslanapa, “1959 Haziranında Bir Doğu Anadolu Gezisine Dair Notlar”, Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi (Ankara 19-24 Ekim 1959), Kongreye Sunulan Tebliğler, Ankara 1962, s. 48-49; a.mlf., Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 103-104; M. Oluş Arık, Bitlis Yapılarında Selçuklu Rönesansı, Ankara 1971, s. 13-15; Bitlis İl Yıllığı, 1971, Ankara 1971, s. 69; Bitlis İl Yıllığı, 1973, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 11, 130; Ara Altun, Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul 1978, s. 290; Recep Yaşa, Bitlis’te Türk İskânı (XII-XIII. Yüzyıl), Ankara 1992, s. 39; Haşim Karpuz, Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya 2001, s. 26; Abdüsselam Uluçam, Ortaçağ ve Sonrasında Van Gölü Çevresi Mimarlığı II: Bitlis, Ankara 2002, s. 21-24; Necla Verel, “Bitlis Camileri”, Vakıflar Bülteni, sy. 1, İstanbul 1970, s. 128-142.

Tuğba Erzincan




Bursa Ulucamii. Minberindeki tarihten 802 (1399-1400) yılında tamamlandığı anlaşılan cami ve külliyeyi I. Bayezid yaptırmıştır. Mimarı kesin olarak bilinmemekle beraber Ali Neccâr ya da Hacı İvaz Paşa tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Bursa salnâmelerinde, “Ahvâl-i umûmiyyesinden binayı yapan mimarın Rum olduğu anlaşılıyor” şeklinde bir bilgi varsa da doğruluk derecesi tartışılabilir. İlk planlandığında cami, medrese, hamam, bedesten, dükkânlar ve meşrutalardan teşekkül eden bir külliye halinde tasarlanmış, daha sonraki devirlerde etrafına şadırvanlar, muvakkithâne, muallimhâne, müezzin ve muvakkit odaları gibi yapılar ilâve edilmiştir. Son yıllarda bu ilâve yapılar ortadan kalkmış, hamamı da işlevini yitirmiştir. Cami, bedesten ve medrese etrafındaki dükkânlar aslî vazifelerini yürütmektedir. 1494, 1503, 1551, 1563, 1567, 1572, 1583, 1670, 1732, 1737, 1740, 1742 yıllarında tamir edilen cami en kapsamlı onarımını 1855 depreminden sonra görmüş, 907.500 kuruş harcanarak 1862 yılında yeniden ibadete açılmıştır.

Cami mekânı 55 × 69 m. boyutlarında kareye yakın dikdörtgen planlı olup yirmi kubbelidir. Kuzeydeki taçkapı dışında doğu ve batı cephelerinde iki kapısı daha vardır. Büyük silmelerle hafifletilen cephelere altta yirmi altı, üstte otuz iki pencere açıldığı gibi onikigen planlı mermer havuzun kubbesinin üzeri açık bırakılarak caminin havalandırılması ve ışık alması sağlanmıştır. Yapıyı örten 11 m. çapındaki kubbeler on iki adet kare pâye ile taşınmaktadır. Bu ayakların her yüzünde celî sülüs ve kûfî hatlarla esmâ-i hüsnâdan örnekler yazılmıştır. Caminin içini âdeta hat müzesine çeviren ayaklardaki ve duvarlardaki yazılar Abdülfettah Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Sâmi Efendi, Mehmed Şefik Bey gibi meşhur hattatlara, tahrir ve konturlar da Mücellid Mehmed Efendi’ye aittir; camide II. Mahmud’a ait bir levha da yer almaktadır. XVI. yüzyılda varlığı bilinen bu yazılar en son 1855 depreminin ardından tamir görmüş, bir kısmı onarılmış, bir kısmı da silinip yeniden yazılmıştır.

Caminin ceviz ağacından kündekârî minberi bir sanat şaheseridir. Ustası el-Hâc Muhammed b. Abdülazîz İbnü’d-Dakkī’dir. Minberin ilginç özelliklerinden biri de Kur’ân-ı Kerîm’deki âyet sayısına tekabül eden 6666 adet parçadan meydana gelmesidir. Bundan daha da önemlisi minberin mihraba bakan doğu yüzünde güneş sisteminin yani güneş ile gezegenlerinin, batı yüzünde ise galaksi sisteminin tasvir edilmiş olmasıdır. Mihraptaki süslemeler 1862 yılında Bursa’ya sürgün


edilen Tevfik Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mihrabı çevreleyen dört frizden biri kûfî yazı kuşağı, biri stilize motif kuşağı, diğer ikisi bitkisel süsleme kuşağı halinde düzenlenmiştir. Mihrap nişinin iki köşesinde mermer şeklinde boyanmış sütunçe figürü ile bunların yanlarında köşe dolgusu olarak iri rûmî ve palmetlerden bir koltuk tasarımı vardır. Bu iki koltuk süslemelerinin arasında rûmîlerden teşekkül eden büyük bir kandil motifi ve bu motifin ortasındaki damla içinde sülüs yazı ile müsennâ bir âyet yer almaktadır.

Yıldırım Bayezid evkafının mütevellisi Mustafa Efendi’nin sekiz ağaç direk üzerine yaptırdığı sade ve zarif müezzin mahfiline çıkan merdivenin altındaki alınlıkta şair Rahîmî’ye ait ta‘lik yazılı kıta 956 (1549) tarihlidir ve camide tarihi bilinen en eski yazıdır. 2009’da yapılan onarımda bu kıta ile birlikte müezzin mahfiline çıkan merdivenin koltuğundaki, deri üzerine nakşedilmiş natüralist üslûpta bitkisel süslemeler tamamen ortaya çıkarılmıştır. Müezzin mahfilinin karşısında yer alan rokoko üslûbundaki mermer vaaz kürsüsü üzerinde ta‘lik beyitle 1231 (1816) tarihi vardır. Ayrıca mihrabın yanında ahşap bir vaaz kürsüsü bulunmaktadır. Caminin güneydoğu köşesindeki hünkâr mahfili 1862’de Sultan Abdülaziz tarafından ahşaptan, çok sade bir şekilde yeniden yaptırılmıştır. Mahfilin alt bölümü eskiden beri kütüphane olarak kullanılmaktaydı. 1786’da Münzevi Abdullah Efendi burada bir kütüphane kurmuş, kendi kitaplarını bağışladığı gibi Yenişehirli Hacı Osman Efendi adında bir kişinin kitaplarını alarak vakfetmiştir.

İki minareden batıdakini Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı, doğudaki ikincisinin de ilk yapıda planlandığı halde yarım kaldığı, bir müddet bu şekilde kullanılarak adına “güdük minare” denildiği ve daha sonra Çelebi Sultan Mehmed ya da Yavuz Sultan Selim devrinde tamamlandığı tahmin edilmektedir. Minarelerin kaideleri ve küpleri mermerden, yuvarlak gövdeleri tuğladandır. Şerefelerin ikisi de altı sıra stalaktit üzerine oturur; külâhlar ahşap ve kurşun kaplı iken son yangından sonra taştan inşa edilmiştir.

Orhan Bey’in yaptırdığı ilk bedestenin ardından Yıldırım Bayezid’in bedesteni inşa edilmiştir, bu bedesten halen işlevini sürdürmektedir. Caminin kuzeyinde ve uzakta çarşı aksına paralel şekilde planlanan bedesten altı kalın ayakla taşınan on dört kubbe ile örtülüdür. Her cephesinde birer tane olmak üzere dört kapılı yapının içinde otuz iki, etrafında ise altmış sekiz dükkân vardır. Dışarıdakilerin on ikisi Orhan Gazi vakfına, diğer seksen sekiz dükkân Yıldırım vakfına aittir. Bu bedesten daha sonra yapılan Edirne bedestenine örnek teşkil etmiştir. Batıda yine caminin vakfından Vâiziye Medresesi yer alır. Yirmi bir adet hücresi, bir dershanesi, müderris ve muîd odaları olduğu düşünülen dört bölümlü bir mekândır; bu bölümün üzerinde mahkeme kurulduğundan Mahkeme Medresesi diye de bilinir. Etrafında otuz yedi dükkânı vardır; bina yangın ve depremden dolayı günümüze kadar birçok değişikliğe uğramıştır. Kuzeybatıda bulunan ve Şengül Hamamı diye bilinen hamam küçük ve tek hamam olup soğukluk kısmından iki eyvanlı, dikdörtgen planlı sıcaklık bölümüne geçilmektedir. Burada iki adet halvet vardır, kazan ve külhan ise batıdadır. Yapı bugün Gümüşçüler Çarşısı’dır. Caminin akarından olduğu ve günlük 40 akçe kira getirdiği bilinen bir kahvehanenin XVI. yüzyılın sonlarına kadar varlığı bilinmektedir. Bu kahvehane de ortadan kalkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, A. MKT. NZD. 156/25; 161/10; 276/6; 408/ 72; 3377/15; İ. DH. 114/5754; 401/26532/1; 405/26830/2; 405/26830/3; 423/28001; 429/ 28401; A.MKT. MHM. 133/62; 136/57; 196/14; 324/70; A. AMD. 83/66; A. MKT. UM. 5/9-1; Y. PRK.UM. 16/124; 20/74; 20/108; E. V. 16642; Bursa Kadı Sicilleri (B.K.S.), A-11, s. 258, A-19, s. 15, A-58, s. 36, A-81, s. 241, A-94, s. 35, A-99, s. 37, A-113, s. 115, A-127, s. 189, B-90, s. 13, B-94, s. 94, B-94, s. 111, B-94, s. 114, B-124, s. 36, B-124, s. 69, B-124, s. 96, B-124, s. 94; Kâmil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü (haz. Hüseyin Algül v.dğr.), Bursa 2009, IV, 186-190; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 401-418; Kâzım Baykal, Bursa ve Anıtları, Bursa 1993, s. 100-102; Asım Yediyıldız, “Ulucami’nin Tarihçesi”, Bursa’nın Kalbi Ulucami, Bursa 2009, s. 27-40; H. Basri Öcalan, “Bursa Ulucami Kütüphanesi”, a.e., s. 123-132; Doğan Yavaş, “Ulucami’nin Geçirdiği Tamirler”, a.e., s. 133-144; a.mlf., “Ressam Tevfik Paşa’nın Bursa’daki Çalışmaları”, XII. Ortaçağ-Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Sempozyumu (Çanakkale, 15-17 Ekim 2008), İzmir 2010, s. 325-332.

Doğan Yavaş




Bünyan Ulucamii. Kayseri’nin Bünyan ilçesinde bulunan, Anadolu Selçuklu dönemine ait yapının kitâbesinde kırıklar olması sebebiyle inşa tarihi ve bânisiyle ilgili


kesin bilgiye ulaşılamamıştır. Okunabilen kısımlarından yapının bir emîrü’l-ümerâ tarafından mimar Kālûyân’a yaptırıldığı anlaşılmakta, bundan hareketle 654 (1256) yılına tarihlendirilmektedir. Bazı araştırmacılar ise yapıyı 734’te (1333) Zahîrüddin Mahmûd b. Tâc-ı Kızıl’ın mimar Karabuli oğlu Kālûyân’a yaptırdığını ileri sürmektedir (Erkiletlioğlu, s. 84-85). Özgünlüğünü koruyarak günümüze ulaşan cami zaman içerisinde bazı onarımlar geçirmiştir. Bu onarımlardan birini gerçekleştiren Sâlih Bey’e ithafen Sâlih Bey Camii diye de adlandırılmaktadır. Yapının minaresi 1906 ve 1956 yıllarında onarılmış, toprak dam olan üst örtüsü 1964-1967 yıllarındaki onarımlarda çinko ile kaplanmıştır.

Kesme taşla inşa edilen yapı dikdörtgen planlı ahşap tavanlı olup düz çatı ile örtülüdür. Kuzeydoğu köşesinde payanda, kuzeybatı köşesinde minare yer almaktadır. Kare planlı payanda üstte köşeleri pahlanarak onikigene dönüşmekte ve piramidal bir külâhla sonlanmaktadır. Yapının aydınlatılması güney ve doğu cephelerinde ikişer, batı ve kuzey cephelerinde birer adet farklı ebat ve şekillerde pencerelerle sağlanmaktadır. Cepheler oldukça sadedir; asıl süsleme kuzey cephesinin ortasında cepheden yüksek ve dışa taşkın taçkapı üzerinde toplanmıştır. Yapının basık kemerli girişinin iki yanında mukarnaslı kavsaraya sahip birer niş vardır. Üstteki mermer inşa kitâbesi bir bölümü ön cepheye gelecek şekilde kapı girintisini dolaşmakta, kapının üzeri mukarnaslı kavsara ile sonlanmaktadır. Taçkapının etrafını beş sıra bordür çevrelemektedir. Bu bordürlerde geometrik geçmeler ve bitkisel bezemeler kullanılmıştır. Bunların yanı sıra kıvrık dallar arasında görülen stilize aslan ve griffon başlarından meydana gelen figürlü süslemeler dikkati çekmektedir.

Cami mihraba dik üç nefli olup orta nef daha geniş ele alınarak mihrap aksı vurgulanmıştır. Yapının ahşap kirişlemeli üst örtüsü birbirine sivri kemerlerle bağlanan, ortada serbest dört, kuzey ve güney duvarlarında yarım ikişer pâye ile taşınmaktadır. Kuzey duvarı içinden üst örtüye çıkışı sağlayan merdiven bulunmaktadır. Duvarları sıvanmış yapıda tek süsleme mihrapta görülmektedir. Kesme taş mihrap beş kenarlı nişli ve mukarnaslıdır. Nişin iki yanı sütunçelerle yumuşatılmıştır. Sivri kemerin köşe dolgularında birer kabartma rozet yer almaktadır. Günümüzde yenilenmiş olan mihrapta geometrik geçmelerden meydana gelen süslemelerin bulunduğu bilinmektedir. Caminin minberi de mihrap gibi kesme taştan yapılmıştır. Yan aynalıkları bezemesiz bırakılan minberin dilimli kemerli kürsü kısmı üstte prizmatik bir külâhla sonlanmaktadır. Caminin kuzeybatısındaki minare XX. yüzyılda yenilenmiştir. Cephe yüksekliğinde ele alınmış kare planlı kaidenin köşeleri pahlanarak silindirik formlu gövdeye geçilmektedir. Minare üstte üzeri dilimli, çift kulplu kâse formuna dönüşmekte ve ufak konik bir külâhla sona ermektedir. Yapım tarihi hakkında farklı görüşler bulunmakla birlikte Bünyan Ulucamii taçkapısında görülen figürlü süslemeleriyle Anadolu’da önem arzeden bir yapı durumundadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Kâzım Özdoğan, Kayseri Tarihi: Kültür ve Sanat Eserleri, Kayseri 1948, I, 48; Hamdi Üçok, Bünyan: Tarih-Coğrafya-İktisat-Kültür-Folklor, Kayseri 1953, s. 11; Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 171-172; Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Selçuklu Mimarisi ve Moğollar, Ankara 1986, s. 6-8; Ara Altun, Ortaçağ Türk Mimarisinin Anahatları İçin Bir Özet, İstanbul 1988, s. 51; Zeki Sönmez, Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslâm Mimarisinde Sanatçılar, Ankara 1989, s. 282; Zafer Bayburtluoğlu, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum 1993, s. 149-151; Ali Yeğen, Kayseri’de Tarihi Eserler, Kayseri 1993, s. 92-93; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1999, s. 128; Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Kitâbeleri, Kayseri 2001, s. 84-85; Abdullah Satoğlu, Kayseri Ansiklopedisi, Ankara 2002, s. 47; Eylem Yurdakul, Kayseri Mihrabları: Kayseri Merkez ve İlçelerinde Bulunan Cami ve Mescidlerdeki Mihrablar, Kayseri, ts., s. 27-29; Sadi Dilâver, “Bünyan Ulu Camii-Erbaa / Akçaköy (Fidi) Silâhdar Ömer Paşa Camii”, STY, II (1968), s. 184-199.

Zeynep Hatice Kurtbil




Cizre Ulucamii. Günümüze kadar birçok onarım geçirerek ulaşan yapı bazı araştırmacılara göre İslâmiyet’in Anadolu’ya ilk girdiği yıllarda, muhtemelen VII. yüzyılda kiliseden camiye dönüştürülmüştür. Abbâsîler döneminde tamir edilen cami, 555 (1160) yıllarında Zengî Atabegi Ebü’l-Kāsım Mahmud Sencer Şah tarafından


yeniden inşa ettirilmiştir. Yapının minaresi 550’de (1155) ele alınmıştır. Üzerinde mevcut sekiz adet kitâbeden 1203 ve 1284 yıllarında da bazı onarımlar geçirdiği öğrenilmektedir. 1946’da kapıları onarılan yapı 2007’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Cami enine, yamuk dikdörtgen planlı ve mihrap önü kubbeli şekilde inşa edilmiştir. Yapının kuzeyinde avlu ile medrese odaları, kuzey cephe duvarının üzerinde minaresi yer almaktadır. Avluya giriş kuzeyden iki, doğu ve batı yönlerinde birer kapı ile sağlanmaktadır. Düzgün kesme taşla inşa edilen yapının cepheleri süsleme açısından oldukça sadedir. Aydınlatma cephelerde ve kubbe kasnağında bulunan pencerelerle temin edilmektedir. Doğu ve batı cephelerinde dört, güney cephesinde sekiz adet dikdörtgen formlu pencere yer almaktadır. Harime kuzey cephesindeki yedi adet girişle geçilmektedir. Cephe ortasındaki kapı diğerlerinden daha yüksek ve geniş olup sivri kemer içinde dikdörtgen söveli biçimde ele alınmıştır. Kapının etrafında bitkisel ve geometrik süsleme görülmektedir, üzerine kûfî hatlı bir kitâbe yerleştirilmiştir. Caminin en dikkat çekici bezemeleri bronzdan yapılan kapı tokmaklarıdır. Tokmaklar iki ejderin ortasında görülen aslan başından meydana gelen bir kompozisyona sahiptir. Kapı tokmaklarından biri 1969’da yurt dışına kaçırılmış, diğeri de İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ne konmuştur. Ana girişin iki yanında bulunan diğer girişler yuvarlak kemer içerisinde dikdörtgen sövelidir. Bunların üzerlerinde kûfî hatla yazılmış birer kitâbe mevcuttur.

Yapı harimde mihraba paralel dört nefli biçimde ele alınmıştır. Yuvarlak kemerlerin birbirine bağladığı silindir formlu pâyelerin teşkil ettiği neflerin üzeri çapraz tonozlarla örtülüdür. Mihrap önü kubbeli olan yapıda kubbe sekizgen kasnak üzerine oturmakta ve kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır. Dış cepheye de yansıtılan trompların dış köşelerinde mukarnas dizileri görülmektedir. Kubbe doğu, batı ve kuzey yönlerinde birbirine bitişik ikişer pâye, kuzeydoğu ve kuzeybatıda yine birbirine bitişik üçer pâye üzerine oturmaktadır. Kubbe kasnağı ve kubbe eteğinde dörder pencere açıklığı bulunmaktadır. Mihrap güney duvarının giriş aksında yer almaktadır ve beden duvarının derinliğinde ele alınmıştır. Dikdörtgen çerçeveli mihrap, yuvarlak kemerli kavsara ve bunun içerisindeki yuvarlak kemerli mihrap nişinden oluşmaktadır. Yapılan müdahaleler sonucunda mihrap özgünlüğünü kaybetmiştir, minber ise geç dönem örneğidir.

Caminin kuzeyinde yamuk dikdörtgen planlı avlu ve medrese odaları yer almaktadır. Yakın zamana kadar bu yapılardan güneydoğu yönünde bulunan üç mekân, kuzey yönünde mevcut iki katlı mekânlar ve minare günümüze ulaşmıştı. Batı yönünde ise sadece birtakım ayak kalıntıları vardır. Avludaki şadırvan ve su kuyusu da kalıntı halindeydi. 2007’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan onarımlar sırasında avluyu üç yönden çevreleyen odalar ve revaklar yeniden inşa edilmiş, şadırvan ve su kuyusu yenilenmiştir. Avlunun ortasındaki şadırvan altıgen planlıdır ve kubbe ile örtülüdür. Kubbe kemerlerle birbirine bağlanan sütunçeler üzerine oturmaktadır. Şadırvanın yanındaki su kuyusunun üzeri baldaken tarzda inşa edilmiş olup dört sütun üzerine oturan kubbe ile örtülüdür. Caminin tuğla minaresi avlunun kuzeybatısındadır. Kare planlı, prizmatik bir kaide üzerinde yükselen minare aşağıdan yukarıya doğru daralan silindirik gövdeye sahiptir ve konik bir külâhla sonlanmaktadır. Minarenin tek süslemesi kaidenin dört yönündeki çini panolardır. Bronz kapı tokmakları ile anılan Cizre Ulucamii enine planlı, mihrap önü kubbeli mimarisiyle döneminin dikkate değer örneklerinden biridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 121; Abdullah Yaşın, Bütün Yönleriyle Cizre, Cizre 1983, s. 37-44; Z. Kenan Bilici, “Cizre Ulu Camisi Kapı Tokmaklarının İkonografik ve Kronolojik Değeri Üzerine Bir Etüt”, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar: Güner İnal’a Armağan, Ankara 1993, s. 73-86; Mesut Balta, Kültürler Kavşağında Şırnak, İstanbul 2003, s. 229-230; Muhammed Yusuf Gandur, Ortaçağ Cizre Tarihi (M.S. 815-1515) (trc. Fadıl Bedirhanoğlu), Ankara 2008, s. 315-317; Mehmet Top, “Şırnak’taki Ortaçağ ve Sonrasına Ait Mimari Üzerine Bir Değerlendirme”, Şırnak Üniversitesi Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, Ankara 2010, s. 324-325; Emel Kılıç, “Kültür Tarihimiz Açısından Ortaçağ’da Cizre”, a.e., s. 406; Orhan Tuncer, “Cizre Ulu Camii ve Medresesi”, AÜ İlâhiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, III, Ankara 1981, s. 95-134.

Zeynep Hatice Kurtbil




Çankırı Ulucamii. Büyük Cami ve Kanûnî Sultan Süleyman Camii adlarıyla da bilinir. 929 (1523) yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ın emriyle yapımına başlanmış, 966’da (1559) tamamlanmıştır. Çeşitli dönemlerde onarımlar geçirmesi yapının özgün planını etkilemiştir. Cami 1992’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda yenilenmiştir.

Cami ihata duvarı ile çevrili bir avlu içinde yer almaktadır. Kesme taştan inşa edilen yapı merkezî ve dikdörtgen planlıdır. Ana mekânın üzeri sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülmüş, güney, doğu ve batı yönlerinde birer yarım kubbe ile desteklenmiştir. Güney yönünde bulunan yarım kubbenin yanında oluşan alanların üzeri de küçük birer kubbe ile örtülmüştür. Yapının aydınlatılması cephelere ve kubbelere açılan pencerelerle sağlanmaktadır. Cephelerde altta bir sıra basık kemerli, bunların üzerinde birer yuvarlak formlu pencere mevcuttur. Pencerelerin arasında geniş pilastırlar görülmektedir; ayrıca


güney yönünde iki, güneybatıda ise bir adet payanda kullanılmıştır. Yapının kuzey, doğu ve batı yönlerinde üç adet girişi bulunmaktadır, önlerinde de yuvarlak kemerli birer sundurma vardır. Yapının ana girişi kuzey yönünde olup üç birimli son cemaat yerine sahiptir. Sonradan örülerek kapalı bir mekân haline getirilen bu bölüm üç kubbe ile örtülüdür. Kubbelerden ortada yer alanı ovale yakın formludur. Son cemaat yerinde girişin iki yanında birer mihrap nişi bulunmaktadır.

Dikdörtgen planlı caminin merkezî kubbesi harimde güney yönünde serbest iki, kuzey yönünde duvara gömülü iki pâye üzerine oturmaktadır. Pâyeler birbirine sivri kemerlerle bağlanmış ve kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Güney yönündeki pâyelerle duvar arasında yuvarlak kemerler kullanılmıştır. Bu kemerler iki yönde üçer sütun üzerine oturmaktadır. Kıble duvarının ortasındaki mihrap silmelerle oluşturulan dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Mukarnaslı kavsaraya sahip mihrap nişi beş köşelidir. Yapının kuzey duvarı ile doğu ve batı duvarlarının bir kısmına kadar uzanan “U” biçimindeki mahfil ahşap direkler üzerine oturmaktadır. Caminin içi geç dönem kalem işleriyle bezenmiştir. Minare yapının kuzeybatısında son cemaat yeri içindedir. Kesme taştan yapılan minare silindirik gövdelidir ve üstte konik bir külâhla sonlanmaktadır. Geçirdiği onarımlar neticesinde planında birtakım değişiklikler yapılan Çankırı Ulucamii klasik Osmanlı mimarisinin önemli örneklerinden biri olarak dikkati çekmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Bahattin Ayhan, Çankırı Tarihi, Ankara 1998, s. 156-157; Abdülkadir Dündar, “Çankırı’daki Türk İslam Yapıları”, Geçmişten Geleceğe Çankırı: Çankırı Valiliği III. Çankırı Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri (28-29 Eylül 2005), Çankırı 2005, s. 250; Ahmet Elibol, XIX. Yüzyıl Başlarında Çankırı, Çankırı 2008, s. 119-120; Ahmet Kankal, XVI. Yüzyılda Çankırı, Çankırı 2009, s. 175-176; Ömer İskender Tuluk, “Osmanlı Camilerinde Mekan Kurgusu Açısından Kare Tabanlı Baldaken Varyasyonları (15-17.yüzyıl)”, Gazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, XXI/2, Ankara 2006, s. 278-279.

Zeynep Hatice Kurtbil




Çorum Ulucamii. Sultan Alâeddin Camii, Câmi-i Kebîr, Murâd-ı Râbi‘ Ulucamii olarak da tanınır. İnşa kitâbesi bulunmamakla birlikte hurufat defterlerindeki kayıtlardan hareketle Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubad’ın âzat ettiği kölelerinden Hayreddin Bey tarafından XIII. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Öte yandan minber üzerindeki 706 (1306-1307) tarihinin caminin yapım yılını gösterdiği fikri de ileri sürülmüştür. XVI. yüzyıldaki depremlerde ağır hasar görerek kullanılamaz duruma gelen cami, III. Murad döneminde Mimar Sinan tarafından esaslı şekilde onarılmıştır. Bu onarımda yapının dokuz kubbeli olarak ele alındığı belirtilse de bunu doğrulayan bir veri mevcut değildir. IV. Murad devrinde tekrar onarım gören yapıya sultan tarafından vakıf tahsis edildiği ve avlunun kuzey yönüne medrese inşa ettirildiği bilinmektedir. Daha sonraki depremlerle yine önemli ölçüde zarar gören yapı, uzun süre harap durumda kaldıktan sonra 1809’da Çapanoğlu Süleyman Bey’in büyük oğlu Abdülfettah Efendi’nin emriyle onarılmış ve ana hatlarıyla bugünkü görünümünü almış, 1911’de gerçekleşen onarımda ise son cemaat yerine kat ilâvesi yapılmış, kuzeydoğu köşesine minare yerleştirilmiştir.

Cami kareye yakın dikdörtgen planlı harimi, iki katlı son cemaat yeri ve çifte minaresiyle şehrin en büyük ve önemli camisidir. Avluya doğu, batı ve kuzey yönlerindeki üç kapı ile giriş sağlanmaktadır. Avlunun güneyinde yer alan cami kesme taş malzemeyle inşa edilmiştir. Kuzey cephesi, yuvarlak kemerli pencereleri, kat gelişimini yansıtan profilli silmeleri, bunları dikey yönde kesen pilastırları ve sundurmalı anıtsal kapısıyla yapının en hareketli cephesidir. Diğer cepheler de yuvarlak kemerli iki sıralı pencere düzeni göstermekte olup kemerlerin kilit taşları profillidir. Yapının içten bağdâdî kubbe şeklindeki üst örtüsü dıştan dört yöne eğimli çatı şeklindedir. Çatıda her yöne birer pencere açılmıştır. Son cemaat yeri ise beş kubbelidir. Camiye geçiş sundurmalı üç kapı ile sağlanmaktadır. Kuzey yönündeki ana giriş son cemaat yerine, doğu ve batı yönlerindeki girişler harime açılmaktadır. Basık kemerli doğu ve batı kapıları ahşap sütunlarla taşınan düz tavanlı birer sundurmaya sahipken kuzey yönündeki yuvarlak kemerli ana giriş kapısı önünde yer alan sundurma kesme taş malzemeyle ele alınmıştır. İkisi duvara gömülü dört sütun tarafından taşınan çapraz tonozlu sundurma son cemaat yeriyle birlikte yapıya 1911 yılı onarımında eklenmiştir. Son cemaat yerinden harime yuvarlak kemerli birer pencere açılmaktadır. Pencerelerin arasına birer mihrâbiye yerleştirilmiştir. Bu mekândan harime dikdörtgen çerçeve içine alınmış, iki yanda akant yapraklarla sonlanan pilastırlarla hareket kazandırılmış, alternatif renkli taş süslemeli basık kemerli bir kapı ile geçiş sağlanmaktadır. Kapı üzerinde 1911 onarımını gösteren kitâbe mevcuttur. Özellikli ahşap işçiliğiyle dikkat çeken kapının üst bölümü camekânlı olup üzerinde 1225 (1810) tarihli, iki satır halinde yazılmış İhlâs sûresi bulunmaktadır. Orta aks dışında iki yanda çift katlı düzenlenen son cemaat yerinde üst kata harimden ulaşılmaktadır.

Harim mekânı merkezde bağdâdî kubbe, diğer kısımlarda ahşap çubuk taksimatlı


tavanla örtülüdür. Bu örtü sistemi dıştan kırma bir çatı altına alınmıştır. Kubbeyi taşıyan on iki adet ahşap sütun basık kemerlerle birbirine bağlanmaktadır. Eteğinde yuvarlak kemerli dört pencerenin bulunduğu kubbe kalem işi bezemeyle her birinde Allah’ın isimleri yazılı yirmi bölüme ayrılmış, bunun yanında kompozisyonda bitkisel motiflere de yer verilmiştir. Harimin kuzeyindeki mahfil kubbeyi bu yönde taşıyan dört ahşap sütuna oturmaktadır. Orta eksende dışbükey formlu mahfile doğu ve batı yönünden iki merdivenle bağlantı sağlanmaktadır. Dikdörtgen bir çerçeve içine alınan mermer mihrap, iki yanda akant yapraklar ve daha üstte istiridye kabuğu motifle sonlanan birer pilastırla biçimlendirilmiştir. Çokgen mihrap nişi içbükey formlu sade bir kavsarayla nihayetlenmektedir. Minber üstün ahşap işçiliğiyle Selçuklu geleneğini yansıtan bir örnektir. Alaca ilçesinin Karahisar köyünde yıkılan bir yapıdan getirildiği yönünde bir rivayet vardır. Abanoz ağacından sahte kündekârî tekniğinde ele alınan minber özgün karakterini önemli ölçüde korumuştur. Geometrik ve bitkisel motiflerden oluşan kompozisyonuna yazının da katılımı ile yoğun bir süsleme ortaya çıkmıştır. Eserin kapısı ve doğu yan aynalığı ile batı yan aynalığı arasında teknik ve kompozisyon bakımından farklılık söz konusudur. Minberde bulunan bir bâni, iki sanatkâr ve bir tarih kitâbesinden eserin Dâvud oğlu Ahmed’in emriyle 706 (1306-1307) yılında yapıldığı ve yapımında Ankaralı Abdullah oğlu Dâvud ile Ankaralı Ebûbekir oğlu Muhammed’in görev aldığı anlaşılmaktadır. Harimin güneydoğu ve güneybatı köşelerinde yerden yüksek, ahşap kare gövdeli ve kubbeli birer sakal-ı şerif mahfazası mevcuttur. Caminin çifte minaresi son cemaat yeriyle harim mekânının birleştiği köşelerde yer almaktadır. Benzer özellikler gösteren minarelerden kuzeydoğu yönündeki 1911 onarımında yapılmıştır. Daha önce burada harime açılan bir odanın varlığı bilinmektedir. Yüksek bir kaide üzerine oturan armudî formlu pabuçluğa sahip her iki minare onaltıgen gövdeli ve tek şerefelidir. Şerefe korkuluğu yekpâre kesme taş, şerefe altı iç ve dışbükey silmelidir. Kurşun kaplı külâhın altında bir dizi fîrûze çini sıralanmıştır.

Vaktiyle avlu içerisinde bulunan hazîre, medrese odaları ve Müşir Hacı Hasan Paşa’nın yaptırdığı belirtilen kütüphane günümüze ulaşmamıştır. Avlu kapılarına yakın konumda 1910’da yapılan barok tepelikli üç çeşme vardır. Avlunun güneybatı yönünde dört musallâ taşı mevcuttur, bunlardan iki tanesinin üzerinde kitâbe yer alır. Avlunun ortasındaki şadırvan sekiz adet ahşap sütunun taşıdığı içten kubbeli, dıştan basık külâhlı bir üst örtüye ve dalgalı geniş bir saçağa sahiptir. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde Sıklık deresi denilen mevkiden bu şadırvana su getirildiği bilinmektedir. Şadırvanın on dört köşeli mermer teknesinin güney yönünde Hacı Abdurrahman adı ve 1176 (1762-63) tarihi yazılıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Çorum İl Yıllığı 1967, Ankara, ts., s. 214; Cumhuriyetin 50. Yılında Çorum, 1973 İl Yıllığı (haz. Ziya Çoker v.dğr.), Çorum, ts., s. 126-127; Çorum İl Yıllığı 2003, Çorum 2004, s. 215-216; Abdülkadir Dündar, Çorum Cami ve Mescitleri, Ankara 2004, s. 84-101; Ali Ilıca, Belgelerle Çorum Ulucami ve Vakıfları, Ankara 2006, s. 37-75; İrfan Yiğit, 1897’den 1979’a Çorum: Geçmiş Zaman Halleri, Çorum 2008, s. 55-59; Ömer İskender Tuluk - Servet Keleş, “Osmanlı’nın ‘Yerel’i: Çorum Yöresinde Benzer Tipoloji Gösteren Üç Cami”, Uluslararası Osmanlı’dan Cumhuriyete Çorum Sempozyumu: 23-25 Kasım 2007 (haz. Mehmet Mahfuz Söylemez v.dğr.), Çorum 2008, II, 603-613; Sevim Uluç, Çorum Tarihi-Çorum ve Çevresi, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 65; Halûk Karamağaralı, “Çorum Ulu Camiindeki Minber”, STY, I (1965), s. 120-141.

Tuğba Erzincan




Develi Ulucamii (Aşağı). Câmi-i Kebîr adıyla tanınmaktadır. Kapısı üzerinde 1143 (1730) yılında Bây Ali tarafından inşa edildiği belirtilmektedir. 1183 (1769), 1260 (1844) ve 1318 (1900) yıllarında onarım gören caminin minaresi kaidesindeki kitâbeye göre 1287 (1870) tarihlidir. Yapı kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Altı taş sütuna oturan yuvarlak kemerli, açıklıklı son cemaat yerinin üstü içten ahşap kirişli, dıştan kiremit kaplı kırma çatılıdır. Kuzeybatıda kare kaide üzerinde silindirik gövdeli tek şerefeli minarede şerefe altı oval silmelidir. Koni biçimindeki taş külâh altında girland motifleri işlenmiştir. Kaidede yer alan sülüs hatlı on iki satırlık kitâbe Develili saz şairi Seyrânî’ye aittir.

Son cemaat yerinden yuvarlak kemerli, ahşap kanatlı kapıdan harime geçilir. Kapının iki yanında yuvarlak kemerli ikişer pencere vardır. Ayrıca doğuda ve


batıda beşer, güney cephesinde dört pencere açıklığı bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı harimin mihraba paralel neflerinde ikişerden dört sıra, toplam sekiz sütunu serbesttir, doğu ve batı cephelerinde dörderden sekiz sütunu ise duvara gömülüdür. Sütunlar doğu-batı doğrultusunda atılmış üç kemerle birbirine bağlanarak mekânı beş nefe böler. Kuzeydeki nef kadınlar mahfili şeklinde düzenlenmiştir. Ahşap kafesle çevrili mahfil ortada öne doğru çıkma yapar. Yapının üst örtüsü ahşap kirişler üzerinde düz damlıdır. Mukarnaslı taş mihrap ahşap çerçeve içine alınmış olup tepelik kısmı dikdörtgen bir levha ile taçlandırılmıştır. Mukarnasların altında nesih hatla esmâ-i hüsnâdan isimler yazılıdır. Bitkisel ve geometrik süslemeli bordürlerle çevrelenen mihrapta sivri bir kemer altında yer alan mukarnasların içleri ve köşelikler yoğun biçimde dolgulanmıştır. Ahşap minberin bir sanat değeri yoktur. Minberin yanında batı duvarına asılı dikdörtgen çerçeve içinde geyik derisi üzerine sülüs hatla sekiz satır halinde yazılmış bir levha görülür. Seyrânî tarafından söylenen tarihçede yapının geçirdiği onarımlar anlatılmıştır.

Caminin batısında avlu duvarı üzerindeki çeşme Ali Rızâ Efendi tarafından 1904’te yapıya eklenmiştir. Çeşmenin bulunduğu duvarın arkasında, girişi son cemaat yerinin kuzeybatısındaki bir merdivenle inilerek sağlanan hazîre ve minarenin yer aldığı açık avlu vardır. Hazîrede caminin bânisi Bây Ali ve ailesinden iki kişi ile sonradan gömülmüş Celâl Baba isimli bir kişinin mezarı bulunmaktadır. Aşağı Develi’ye yerleşimin ardından Develi’nin ikinci ulucamii olarak inşa edilen yapı günümüzde ibadete açıktır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ali Çatak, Bütün Yönleriyle Seyrânî, Kayseri 1992, s. 54; Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Kitâbeleri, Kayseri 2001, s. 80; Mustafa Işık, Kayseri’de Mimari Eserlerde Geçen Ayet ve Hadisler, Ankara 2003, s. 110-111; Nuran Gülşen, Kayseri İli’nin Develi İlçesi’ndeki Türk Mimari Eserleri, İstanbul 2011, s. 61-77.

Nuran Gülşen




Develi Ulucamii (Yukarı). Câmi-i Kebîr mahallesinde yer alan yapı Sivâsî Hatun Camii olarak da bilinmektedir. Taçkapısında bulunan iki kitâbeden, Anadolu Selçuklu Sultanı III. Gıyâseddin Keyhusrev zamanında Göçer Arslan’ın oğlu Nasrullah ve câriyesi Said kızı Sivâsî Hatun tarafından 680 (1281) yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı devrinde caminin yanına bir medrese eklenmişse de zamanla bu yapı yok olmuştur. Kesme taşla inşa edilen camide yöresel andezit taşının kullanıldığı taçkapı önünde küçük bir avlu vardır. Dışa taşkın taçkapı iç içe iki sivri kemerle sınırlandırılmış, çerçevesi yarım yıldız friziyle süslenmiştir. Taçkapının üzerinde köşk tipi minare vardır. Yapının üstü eskiden toprak dam iken sonradan çinko ile kaplanmıştır. Güney cephesinde mihrap yüzeyinde ve güney köşesinde yapıya dayanak sağlayan payandalar XVIII. yüzyıldaki bir onarım sırasında konmuştur.

Kareye yakın plana sahip cami, mihrap önü kubbesi ve mihrap önünde mihraba paralel bir nefle bu nefe dik beş neften meydana gelmektedir. Harimde dört sıra halinde on altı pâye ile aradaki sivri kemerler tonozları taşımaktadır. Orta nef az farkla diğerlerinden geniş tutulmuştur. Girişten sonra ikinci birim aydınlık olarak düzenlenmiş ve üzeri sonradan kapatılmıştır. Dört sivri kemer üzerindeki pandantifli mihrap önü sade kubbesi içten ve dıştan sıvalıdır. Doğu cephesinden üç, güney cephesinden dört pencere ile aydınlanan caminin mihrap önü kubbesinde günümüzde kapatılmış üç mazgal pencere bulunmaktaydı. Mihrap orta akstan hafif doğuya kaymıştır. Gri andezit taşından dikdörtgen çerçeveli mihrabı geometrik, yazı, bitkisel ve geometrik olmak üzere dört bordür çevrelemektedir. Yedi sıra mukarnaslı kavsara dışında rûmîli palmetli düzenlemeler vardır. Mihrap nişinin köşelerindeki zikzak motifli sütunçeler kompozit başlıklıdır. Mihrap kavsarasının altında üstü kitâbeli küçük bir mihrap nişi daha vardır. Burmalı kaval silmelerle dikdörtgen çerçeve içinde yer alan nişinin iki yanına sırayla siyah, sarı, siyah renkte yuvarlak taşlarla en altta siyah dikdörtgen bir taş yerleştirilmiştir. Yapıda bugün görülen ahşap minber yenidir. Eski minber 1933 yılında Kayseri Müzesi memuru Nuh Mehmed Bey tarafından müzeye nakledilmek üzere parçalara ayrılarak sökülmüş, minberin Kayseri Müzesi, Ankara Etnografya Müzesi ve tekrar Kayseri Etnografya Müzesi arasındaki nakiller esnasında bazı parçaları kaybolmuştur.

Caminin iki minaresi mevcuttur. Bunlardan taçkapı üzerinde yer alan köşk tipi minare özgündür ve minareye taçkapının solunda cepheye bitişik otuz üç basamaklı bir merdivenle ulaşılmaktadır. Diğer minare yapının kuzeybatı köşesinde yer almaktadır ve yakın zamanda kesme taştan inşa edilmiştir. Kare kaide üzerinde silindirik gövdeli tek şerefeli minarenin üstü külâhlıdır.


Caminin içinde girişin sağ tarafında kitâbeli bir çeşme vardır. Musluk yeri üzerindeki 1117 (1705) tarihli kitâbeden çeşmenin Osman adlı bir kişi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Cami günümüzde sağlam bir şekilde ibadete açıktır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 194-196; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 64-65; Ali Yeğen, Kayseri’de Tarihi Eserler, Kayseri 1993, s. 77-78; Kerim Türkmen, “Develi’deki Selçuklu Dönemi Kitabeleri”, Sanatsal Mozaik, sy. 34 (1), İstanbul 2000, s. 64-67; Mehmet Çayırdağ, Kayseri Tarih Araştırmaları, Kayseri 2001, s. 121-125; Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Kitâbeleri, Kayseri 2001, s. 78-79; Nuran Gülşen, Kayseri İli’nin Develi İlçesi’ndeki Türk Mimari Eserleri, İstanbul 2011, s. 34-60; Abdullah Kılıç, Kayseri: Tarih, Sanat, Kültür, İstanbul 2006, s. 104; Kemalettin Karamete, “Develi’deki Ulu Camii”, Erciyes, sy. 81, Kayseri 1949, s. 18; Tahsin Özgüç - Mahmut Akok, “Develi Âbideleri”, TTK Belleten, XIX/75 (1955), s. 379.

Nuran Gülşen




Divriği Ulucamii. Sivas’ın Divriği ilçesinde Mengücüklü Emîri Hüsâmeddin Ahmed Şah ve eşi Turan Melek Hatun tarafından 626 (1229) yılında yaptırılmıştır. Dârüşşifâ ve türbeyle birlikte bir külliye oluşturan, eğimli bir arazi üzerinde kesme taştan inşa edilen yapı kütlesinde caminin kıble yönünde dârüşşifâ, dârüşşifâ içinde camiye bitişik konumda türbe yer almaktadır.

Dikine dikdörtgen bir alana oturan caminin doğu, batı ve kuzey cephelerinde birbirinden farklı düzende zengin süslemeli birer taçkapı bulunmaktadır. Bunlardan doğu cephesinde mihraba yakın konumdaki taçkapı üst kotta ele alınmıştır ve şah mahfiline geçişi sağlamaktadır. Selçuklu üslûbunda mukarnaslı yaşmaklı kapının etrafı geometrik ve bitkisel motifli geniş bordürlerle çevrelenmiştir. Dikdörtgen açıklıklı kapı çevresi de mukarnaslı olup üstte ahşap işçiliğini hatırlatan kabartma geometrik bir kompozisyon ve tek satırlı kitâbede usta Ahlatlı Nakkaş Ahmed’in adı mevcuttur (Sakaoğlu, s. 314). Kuzey cephesindeki taçkapı barok tasarımı hatırlatan, plastik değeri yüksek kabarık süslemeleriyle eşsiz bir örnektir. Kapı üzerindeki kitâbede caminin Ahmed Şah tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Kapıda bulunan ikinci kitâbede I. Alâeddin Keykubad’ın adı geçmektedir. Bu kitâbe ile 638 (1240-41) tarihli minber kitâbesi ve 641 (1243) tarihli vakfiye caminin yapımı ve ibadete açılışının yaklaşık on beş yıl sürdüğünü göstermektedir. Batı cephesinde yer alan taçkapı farklı kompozisyon ve bitkisel süslemeye sahiptir. Külliyenin diğer kapılarına göre daha yüzeysel süslemesinden ve tekstil motiflerini hatırlattığından dolayı “tekstil kapı” diye anılmıştır. Üzerinde 626 tarihli üç satır halinde Arapça kitâbe görülen kapının sağında doğan ve çift başlı kartal figürleri işlenmiştir.

Harim ortadaki daha geniş, mihraba dik beş neflidir. Nefler dörder ayağa oturan ve yatayda atılan kemerlerle beş bölüme ayrılmış, böylece yapının üst örtüsü yirmi beş bölümden oluşan değişik tonoz ve kubbeli birimlerden meydana gelmiştir. Ortadaki birim aydınlık fenerli şeklinde düzenlenmiştir. Mihrap önünde yer alan on iki dilimli kubbe dıştan kırık piramidal külâhla örtülmüştür. Bazı birimlerde elips biçiminde kubbemsi, bazılarında ise yer yer renkli taşların da kullanıldığı zengin dekorasyonlu tonozlar görülmektedir. Mihrap kubbesini taşıyan kemerlerden batıdakinin dış tarafında kilit taşının üstündeki kartuşta “Amelü Hürremşah b. Mugīs el-Hılâtî” yazısı yapının mimarını gösterir. Batı cephesindeki dört pencere ile harim mekânı sınırlı ölçüde ışık almaktadır. Mihrabın solundaki bir pencere ile türbe mekânına bağlanan harimin bu köşesinde vaktiyle ahşaptan şah mahfilinin bulunduğu anlaşılmaktadır. İki yanı kabarık iri rûmî motiflerle süslenen mihrap sade bir dikdörtgen çerçeve içerisinde ele alınmış ve sivri kemerli bir niş şeklinde düzenlenmiş, alt kısmı sade olan nişin üst kısmı yoğun biçimde kabarık bitkisel motiflerle bezenmiştir. Mihrabın solunda yer alan bir pencere bu yöndeki türbeye açılmaktadır. Abanoz ağacından yapılan ve on iki kollu yıldızlardan meydana gelen geometrik kompozisyonlu minberde her bir geometrik alan kıvrık dallı rûmîlerle dolgulanmış, korkuluk ajurlu biçiminde ele alınmış, köşk kısmı ise dilimli kemerli olarak düzenlenmiştir. Panoları çevreleyen bordürlerde ise yazı bulunmaktadır. Tiflisli Ahmed Usta’nın eseri olduğu anlaşılan minberde kitâbelerin Hattat Mehmed tarafından yazıldığı belirtilmiştir. Geç dönemde yenilenen minare caminin kuzeybatı köşesinde geniş ve yüksek silindirik bir payanda üzerinde kurulmuştur. Kare kaide üzerinde sekizgen pabuçlu, silindirik gövdeli minare mukarnaslarla geçişi sağlanan tek şerefeli ve taş külâhlıdır.

Caminin güneyinde yapıya bitişik durumdaki dârüşşifâ, kapısı üzerindeki kitâbeye göre Turan Melek tarafından inşa ettirilmiştir.


Yapı üç eyvanlı, revaklı avlulu olup batı ve güney yönünde iki kat halinde düzenlenen bir plana sahiptir. Avlusunun üzeri örtülü olan yapının batı cephesinde dışa taşkın biçimde ele alınan taçkapısı plastik değeri yüksek, zengin kabarık bitkisel ve geometrik süslemeleriyle âbidevî bir görünüme sahiptir; iç içe yerleştirilen kalın silmelerin teşkil ettiği sivri kemerinden dolayı gotik prensipleri hatırlatmaktadır. Kapının üzerinde yer alan pencerenin önüne yerleştirilen süslü sütunçe pencerenin ikiz pencere şeklinde algılanmasını sağlamaktadır. Dikdörtgen bir alana oturan dârüşşifâda girişte yıldız tonoz örtülü kareye yakın bir mekân aynı zamanda iki yandaki beşik tonoz örtülü dikdörtgen mekânlara geçişi sağlar. Girişin karşısındaki eyvanlı revaklı avlu sekizgen kesitli dört sütuna oturan sivri kemerlerin taşıdığı tonozlarla örtülüdür. Avlu ortasında bulunan sekizgen havuzun üstüne isabet eden kısımda küçük bir aydınlık feneri mevcuttur. Eyvanların tonozları diğer birimlere göre daha itinalı bir işçilik sergilemektedir. Bu eyvanların iki yanında dikdörtgen planlı birer küçük mekân vardır. Girişin karşısındaki ana eyvanın duvarları zengin süslemeli olup güneyinde büyük bir tonozlu oda yer almaktadır. Kuzeyindeki kubbeli birim türbe olarak düzenlenmiştir. Camiye bir pencere ile açılan bu mekân dıştan piramidal bir külâhla örtülüdür. Türbe içerisinde üç sıra halinde dizilmiş on altı sanduka bulunmaktadır. Bunlardan fîrûze renkte altıgen çinilerle süslenen sandukanın Ahmed Şah’a ait olduğu kabul edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Oktay Aslanapa, Türk Sanatı II: Anadolu Selçuklularından Beylikler Devrinin Sonuna Kadar, İstanbul 1973, s. 29-37; Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (haz. Yılmaz Önge v.dğr.), Ankara 1978; Doğan Kuban, Türk ve İslâm Sanatı Üzerine Denemeler, İstanbul 1982, s. 59-64; a.mlf., Divriği Mucizesi, İstanbul 1999; Sevgi Kutluay, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın Taş Süsleme Programı (yüksek lisans tezi, 1988), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Aynur Durukan, “Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası”, Dünya Mirasında Anadolu, Ankara 1991, s. 222-231; a.mlf., “Divriği Ulu Camii Külliyesi”, Kültür ve Sanat, I/2, Kayseri 1989, s. 46-52; T. Wöhrlin, Divriği: Bir Cami ve Darü’ş-şifâ ile Karşılaşmalar (trc. Ahmet Mumcu), İstanbul 1996; Ömür Bakırer, “Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifası’nda Yapıdan Gelen İzlerin Düşündürdükleri”, I. Uluslar Arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler (haz. Osman Eravşar), Konya 2001, I, 73-83; Necdet Sakaoğlu, Türk Anadolu’da Mengücekoğulları, İstanbul 2005, s. 156-161, 166-168, 239-386; Veli Ertan, “Divriği’de Ulu Cami”, TY, V/321 (1966), s. 17-19.

Ahmet Vefa Çobanoğlu




Diyarbakır Ulucamii. Avluya bakan cephesinde sağda pencere üzerinde yer alan çiçekli kûfî kitâbesine göre Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle 484’te (1091) yaptırılmıştır. Yapının aslı şehrin müslümanlar tarafından fethinden sonra kiliseden çevrilen bir camidir. 509 (1115-16) yılındaki deprem ve yangın yapıya büyük zarar vermiş, bunun üzerine tamamı yeniden inşa edilmiştir. Yapıda bir kısmı tarihli olmak üzere çok sayıda kitâbe mevcuttur. Bunlardan caminin yeniden inşa edildiği Büyük Selçuklu ve İnaloğulları devrine ait, tarihleri yazılı beş kitâbe şunlardır: Avlunun batı cephesinin alt katında 511 (1117-18), üst katında 518 (1124) tarihli kitâbeler, caminin avluya bakan cephesinde doğuda 550 (1155) tarihli, avlunun doğu cephesinde 557 (1162) tarihli kitâbeler. Minarede de 550 (1155) tarihli bir kitâbe bulunmakla birlikte bunun daha sonraki bir tamirde konduğu tahmin edilmektedir. İnaloğulları devrine ait biri avlunun doğu kapısı kemeri üzerinde, diğeri avlu girişinde pencere üzerindeki iki sütun arasında tarihsiz iki kitâbe daha vardır. Caminin Mimar Muhammed b. Selâme tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Avlunun doğusundaki iki kitâbede ise Mimar Hibetullah el-Gürgânî’nin adı geçmektedir. Uzun süren bu yeniden inşa aşamasından sonra yapı 735 (1334-35), 874 (1469-70), 935 (1528-29), 1124 (1712), 1266 (1850) ve 1304 (1886-87) tarihleri başta olmak üzere pek çok defa tamir görmüştür.

Kesme taş malzemeyle inşa edilen cami enine dikdörtgen planlıdır. Önünde büyük revaklı bir avlu bulunan yapıda harim mihraba paralel üç neflidir; nefler mihrap ekseninde neflerden daha yüksek ve geniş ele alınan bir transept ile dikine kesilmiştir. Her iki tarafta nefler kare kesitli pâyelere oturan beşer sivri kemerle bölümlenmiştir. Kemerlerin üzerinde daha küçük ikinci bir sıra kemer dizisi vardır. Neflerin ve transeptin üzeri içten ahşap tavanlı olup dışta iki tarafa meyilli ahşap çatılarla örtülmüştür. Yapı plan kuruluşu bakımından Şam Emeviyye Camii ile


yakın benzerlik göstermektedir. Caminin taş mihrabı geniş bir mukarnaslı çerçeve içine alınmıştır. Mihrap nişi beş kenarlıdır. Köşelerdeki hasır örgülü sütunçeler iyonik bitkisel desenli ve iki kademeli başlıklara sahiptir. Başlıkların hizasında nişi ahşap üzerine yazılmış bir âyet (el-Bakara 2/143) kuşağı çevreler. Üstte dilimli bir kemerle çevrelenen mukarnaslı kavsara vardır. Geç dönemde yenilenen taş minber sadedir. Ajurlu korkuluğu, dilimli kemerli açıklıkları yanında köşk kısmı üstte dilimli yüksek bir kubbe ile sonlanmıştır. Harimin kuzeyinde yer alan ahşap mahfilin tavanı kalem işleriyle süslenmiştir. Harimin doğu kısmında Şâfiîler için iki renkli taştan bir mihrap daha vardır. Ayrıca caminin avluya bakan cephesinde eksendeki ahşap mükebbirenin altında taştan, mukarnas dizili sade bir mihrap bulunmaktadır.

Caminin revaklı avlusu çeşitli yapılarla çevrelenmiştir. Avlunun batısındaki iki katlı cephe dikkat çekicidir. Yakınlarda bulunan antik bir tiyatrodan devşirildiği tahmin edilen süslemeli sütunlar, korint düzeninde sütun başlıkları ve asma dalı ile üzüm salkımlarının görüldüğü frizler bu cephede kullanılmıştır. Her iki katta devşirme malzeme arasına yerleştirilen kitâbe kuşakları ile başarılı bir kompozisyon meydana getirilmiştir. Bu cephe doğu yönünde muhtemelen kısmen devşirme, kısmen de devşirme malzemeye benzetilerek aynen tekrar edilmiştir. Burada ayrıca kabartma biçiminde aslan ve boğa figürleri işlenmiştir. Doğu kanadının üst katı kitaplık olarak düzenlenmiştir. Kuzeyde Mesudiye Medresesi önünde bir dizi revak avluya açılmaktadır. Diğer kısımda Osmanlı onarımlarında son şeklini alan enine dikdörtgen şemada mihraba paralel üç nefli Şâfiîler Mescidi yer almaktadır. Avlu ortasındaki şadırvan sekizgen planlı ve 1266 (1850) tarihlidir. Sekizgen su hazneli şadırvan mermer sütunların taşıdığı piramidal çatı ile örtülüdür. Şadırvanın yanında kare planlı sekiz sütunun taşıdığı, yine piramidal çatı ile örtülü namazgâh vardır. Namazgâhın yanındaki havuzun cephelerinde abdest muslukları bulunur. Namazgâhla havuzun 1850’de yapıldığı bilinmektedir. Caminin minaresi kıble duvarına bitişiktir ve eksendeki mihraba yakın konumdadır. Cami içinden bir kapı ile bağlantı sağlanan minarenin batı yönünde kapısı vardır. Koyu renkli taş malzemenin kullanıldığı minarede kareye yakın dikdörtgen planlı gövde silmelerle beş bölüme ayrılmıştır. Üstte şerefe altında iki renkli taş kullanımı ile bir hareket sağlanmıştır. Şerefeden yukarısı değişikliğe uğramış olup silindirik gövdeli ve külâhlıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Şevket Beysanoğlu, Bütün Cepheleriyle Diyarbakır, Ankara 1963, s.184-191; a.mlf., Anıtları ve Kitâbeleri ile Diyarbakır Tarihi, Ankara 1996, I, 271-292; Metin Sözen, Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul 1971, s. 29-35, 73-75, 242-244; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 102-103; Orhan Cezmi Tuncer, Diyarbakır Camileri: Mukarnas Geometri, Orantı, Diyarbakır 1996, s. 38-44; Mahmut Akok, “Diyarbakır Ulu Cami Mimarî Manzumesi”, VD, sy. 8 (1969), s. 113-119, plan 1-30, rs. 1-52.

Ahmet Çakmak




Edirne Eskicamii. Halk arasında Ulucami adıyla da bilinen Eskicami’nin (Câmi-i Atîk) yapımı 805 (1402-1403) yılında Emîr Süleyman Çelebi tarafından başlatılmış, 816’da (1413) Çelebi Sultan Mehmed tarafından tamamlatılmıştır. Bedesten, medrese, muvakkithâne ve sebilden meydana gelen yapı küçük bir külliye özelliği göstermekte ve çok birimli ulucamiler grubuna girmektedir. Avlusu bulunmayan camiye üç kapı ile girilmektedir. Batıdaki kapının üzerinde yer alan kitâbede yapının mimarı olarak Konyalı Hacı Alâeddin ile kalfa Ömer b. İbrâhim’in adları okunmaktadır.

Kesme taş malzeme ile inşa edilen kare planlı yapının üzeri dokuz kubbe ile örtülmüştür. Kubbeler, kare kesitli dört kalın pâye ile bunların hizasındaki duvar pâyelerine oturan sivri kemerlerle taşınmaktadır. Mihrap ekseninde sıralanan ve sekizgen kasnaklara oturan kubbelere geçiş mihraptan itibaren prizmatik üçgenler, mukarnas dolgulu tromplar ve sivri kemerli tromplarla, yuvarlak kasnaklı olan diğer kubbeler ise pandantiflerle sağlanmıştır. Orta sıradaki kubbeler Bursa Ulucamii’nde görüldüğü gibi daha yüksek ele alınmıştır. Girişteki sekiz dilimli kubbenin üzeri aydınlık feneriyle örtülüdür. Cami içinde 1020 (1611) yılında Filibeli Ramazan Ağa tarafından yaptırılan edirnekârî süslemeli ahşap mahfil bulunmaktadır. Özgün kalem işi süslemeleri bakımından zengin olan caminin iç ve dış duvarlarında hat sanatının örnekleri vardır. Mihrabın sağındaki duvarda Kâbe’den getirildiği rivayet edilen bir taş mevcuttur. Halk arasında Kâbe taşı diye anılan taş özellikle mübarek gecelerde ziyaret edilmektedir. Ayrıca mermer minberin yan yüzeylerinde ve basamaklarındaki geometrik bezeme oldukça ilginçtir.

Camide, II. Murad tarafından Edirne’ye davet edilen Hacı Bayrâm-ı Velî’ye ait vaaz kürsüsü yer almaktardır. Hâtırasına hürmeten bir daha kullanılmayan kürsünün halkın gözünde bir makam özelliği vardır. Mihrap eksenindeki mukarnaslı kavsaralı taçkapıda Çelebi Sultan Mehmed’in adını ve inşa tarihini veren Arapça mensur bir


kitâbe mevcuttur. Kuzey cephesi boyunca uzanan beş birimli son cemaat yerinde ortadaki birimin üzeri kubbeyle, yanlardaki birimlerin üzeri aynalı tonozlarla örtülmüştür. Kesme taş ve tuğla sıralarından meydana gelen farklı bir mimariye sahip bu bölümde geometrik ve bitkisel bezemeli pencereler ayrıca dikkat çekmektedir. Taçkapı eksenindeki açıklıkta görülen basık kemerin üzerinde, 1748 yangını ve 1752 depreminde zarar gören caminin 1753 yılında I. Mahmud tarafından onarıldığını gösteren Türkçe manzum bir kitâbe yer almaktadır. 1865’te Sultan Abdülaziz döneminde tamir edilen caminin diğer kitâbesi Edirne Müzesi’ndedir. Yapının kuzeydoğu köşesinde ahşap bir sundurma altında abdest muslukları vardır. Eskiden cemaatin kış günleri sıcak su ile abdest almasını sağlayan özel bir tesisatının bulunduğu bilinmektedir.

İki minareli yapıda kuzeydoğudaki orijinal minare son cemaat yerinin sağ köşesindedir. Tek şerefeli minarenin kaide kısmına caminin bu yönündeki çömlekçiler kapısı aralığında duvar içinden bir merdivenle çıkılmaktadır. 1953 depreminde zarar gören minare 1965’te yeniden yapılmıştır. II. Murad tarafından sonradan ilâve edildiği tahmin edilen iki şerefeli minare ise kuzeybatı cephesinde son cemaat yerinin solunda camiden bağımsız haldedir. Kare kaidenin içine yerleştirilen çeşme ve köşelerdeki silindir biçiminde, mukarnas konsollu ve konik külâhlı çıkıntıları ile oldukça farklıdır. Günümüzde kitap satış yeri olarak kullanılan sebil, yapının kuzeydoğu cephesinde abdest muslukları mahalline bitişik bir konumda yer almaktadır. Üç cepheli yapının dış cephesinde Nakkaşzâde Mehmed’e ait 1195 (1781) tarihli celî sülüs bir âyet kitâbesi mevcuttur. Caminin yanında 1826 yılında bir muvakkithânenin yapıldığı bilinmekle beraber yol yapımı sebebiyle ortadan kalkmıştır. Eskicami Medresesi Camiardı Medresesi ve Medrese-i Atîka adıyla da anılmaktadır; ancak bugüne ulaşmadığından mimarisi bilinmemektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdurrahman Hibrî, Enîsü’l-müsâmirîn: Edirne Tarihi 1360-1650 (trc. Ratip Kazancıgil), Edirne 1996, s. 25; Ahmed Bâdî, Riyâz-ı Belde-i Edirne: Edirne Bahçeleri (trc. Ratip Kazancıgil), İstanbul 2000, I, 44-47, 136, 152; Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1939, s. 54-55, 86, 104; Oktay Aslanapa, Edirne’de Osmanlı Devri Abideleri, İstanbul 1949, s. 6-13, 131-134; Aptullah Kuran, İlk Devir Osmanlı Mimarisinde Cami, Ankara 1964, s. 39-56; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi II, s. 150-160, 162-163; Oral Onur, Edirne Türk Tarihi Vesikalarından Kitabeler, İstanbul 1972, s. 68-69, 80-86; a.mlf., Edirne Minareleri, Edirne 1972, s. 21-25; M. Baha Tanman, “Edirne’de Erken Dönem Osmanlı Camileri ve Özellikle Üç Şerefeli Cami Hakkında”, Edirne: Serhattaki Payitaht (haz. Emin Nedret İşli - M. Sabri Koz), İstanbul 1998, s. 328-331; Yıldız Demiriz, “Edirne Camilerinde Kalem İşleri”, a.e., s. 377; Gülçin Küçükkaya, “Edirne Anıtlarının Türk Mimarlık Tarihi İçindeki Yeri, Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami”, 1. Edirne Kültür Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri (23-25 Ekim 2003), Edirne 2003, s. 35-46; Beyhan Karamağaralı, “Edirne Eski Camii’nin Kitabeleri ve Mimarimizdeki Yeri”, VD, sy. 9 (1971), s. 331-336.

N. Çiçek Akçıl




Eğridir Ulucamii. Isparta’nın Eğridir ilçesinde Taşmedrese (Dündar Bey Medresesi) ile karşılıklı konumda düzgün dikdörtgen planlı bir meydanın güneyinde yer almaktadır. Caminin ve medresenin doğu duvarları hizasından geçen sur niteliğinde bir duvarla yapılar birbirine bağlanmaktadır. Caminin ilk yapım tarihini ve bânisini açıklayan bir kitâbesi yoktur. Ancak Hamîdoğulları’ndan Dündar Bey zamanında yapıldığı bilinen Taşmedrese ile (701/ 1301-1302) aynı dönemde inşa edilmiş bir yapı olmasının yanında Hamîdoğulları’nın üçüncü emîri olan ve ilk idaresi 1327-1328 yıllarında gerçekleşen Hızır Bey tarafından inşa ettirildiği de öne sürülmektedir. Bu sebeple Hızır Bey Camii diye de bilinen cami genellikle XIV. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilmektedir. Yapı 1815’te yangın geçirmiş, 1820’de Eğridir mütesellimi Yılanlıoğlu Şeyh Ali Ağa tarafından yeniden yaptırılmıştır. Caminin harimi 1819’da tekrar inşa edilirken kuzeye bakan taçkapının önüne dört ahşap direğe oturan konsollu ve ahşap tavanlı bir giriş saçağı eklenmiş, 1878’deki onarımda çatısı, batıdaki kapısı, pencereleri, mihrap ve minberi yeniden yapılmıştır. Eğridir âyanından Burhanzâde Hacı Murad Ağa 1884’te bir onarım daha gerçekleştirmiştir.


Vakıflar’ın yaptığı son onarımda harimin üzeri kurşun kaplı kırma çatıyla örtülmüştür.

Taçkapısı ve minaresi dışında özgünlüğünü tamamen yitiren caminin ilk yapısının dikdörtgen planlı, kâgir duvarlı ve ahşap direklerin taşıdığı düz ahşap çatılı olduğu ve ahşap direkli Selçuklu camileri tasarımını sürdürdüğü düşünülmektedir. Günümüzde düzgün olmayan dikdörtgen plana sahip yapı mihraba dik altı neflidir. Nefleri meydana getiren desteklerin yarısına yakını serbest, diğerleri duvarlara bitiştirilmiş durumda kullanılmıştır. Yapının her cephesinde yer alan pencereler doğu cephesinde çift sıra düzenlidir. Eksendeki taçkapı dışında batı yönünde bir kapı daha vardır. Mihrap dıştan üçgen bir çıkıntı halinde vurgulanmıştır. Kuzey yönündeki taçkapı zeminin zamanla yükselmesi sonucu çukurda kalmıştır. Kesme taştan inşa edilen taçkapının dikdörtgen çerçevesi iç içe silmelerle kuşatılmıştır. Basık kemerli giriş kapısı sivri kemerle çevrelenmiş olup mukarnas kavsarayla sonlanmaktadır. Mukarnas kavsara gibi yanlarda bulunan nişlerin köşe sütunçeleri ve mukarnas kavsaraları da 1815 yangınında hasar görmüştür. Kavsaranın üzerinde görülen, Selçuklu sülüsüyle yazılmış âyet kuşağı özgün, kemer üzerinde yine bir âyetin yer aldığı kitâbe ise 1301 (1884) tarihlidir. Âyet kuşağının üzerinde yarım küre biçiminde geometrik süslemeli kabara Hamîdoğulları dönemindendir. Kavsara ile âyet kuşağı arasında kalan çiçek görünümlü rozetler ve kemerin üzerindeki âyet kitâbesini kuşatan kıvrık dal kabartmalı süslemeler muhtemelen XIX. yüzyılın başında ve sonundaki onarımlarda yapılmıştır. Caminin surun yuvarlak kemerli kapı açıklığı üzerinde yer alan ve konumuyla dikkati çeken minaresine surun arka cephesinden bir geçitle ulaşılmaktadır. Kesme taş örgülü minarenin sekizgen kaidesinin her yüzünde sivri kemerli bir niş bulunmakta ve kesme taşların fîrûze renkli tuğlalarla çevrelenmesinden oluşan bir süslemenin izleri görülmektedir. Minarenin pabuç kısmı sekizgen tabanlıdır. Alt ve üst kenarlarında birer silmeyle sınırlanan gövde, testere dişi silmelerle dolgulanmış şerefe, petek ve kurşun kaplı külâh Osmanlı döneminde yenilenmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Böcüzade Süleyman Sami, Kuruluşundan Bugüne Kadar Isparta Tarihi (s.nşr. Suat Seren), İstanbul 1983, s. 101-103; Nermin Şaman Doğan, Isparta’da Selçuklu ve Beylikler Dönemi Mimarisi, Isparta 2008, s. 213-224.

Ahmet Çakmak




Elbistan Ulucamii. Elbistan’ın merkezinde yer alır. Câmi-i Kebîr, Alâüddevle Bey Camii adlarıyla da bilinen caminin ilk yapım tarihi kesin değildir. Asıl taçkapısı üzerindeki dört satırlık sülüs kitâbe 637 (1239-40) tarihlidir; burada Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhusrev zamanında bölgede imar faaliyetinde bulunan Emîr Mübârizüddin Çavlı’nın ismi geçmektedir. Taçkapının Selçuklu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda ilk yapının bu emîr tarafından yaptırıldığı ve kitâbenin de bu döneme ait olduğu görüşünün yanı sıra kitâbenin Emîr Çavlı’nın inşa ettirdiği başka bir camiden buraya getirilmiş olabileceği de ileri sürülmüştür. Caminin günümüzdeki mimarisi Osmanlı üslûbunu yansıtmaktadır. İlk yapının Şah İsmâil’in 1507’de Elbistan’da gerçekleştirdiği yıkım faaliyeti esnasında tahrip edildiği bilinmektedir. Alâüddevle Bey’den sonra Osmanlılar’ın desteğiyle Dulkadır Beyliği’nin yönetimini ele geçiren Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından (1515-1522) caminin Osmanlı üslûbunda yeniden inşa edildiği düşünülmektedir. Bunlardan başka cami Kanûnî Sultan Süleyman ve IV. Mehmed zamanında onarım geçirmiştir; 1816’daki onarıma dair kitâbe de son cemaat yeri duvarında yer almaktadır. Cami daha sonra birkaç defa tamir edilmiş, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1990’lı yıllarda tekrar onarılmıştır.

Kuzey-güney doğrultusunda merkezî planlı yapının önünde üç birimli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Yanları kapalı olan son cemaat yeri, ortada kare kesitli iki serbest pâyeye oturan üç sivri kemerli açıklığa sahiptir ve üzeri çapraz tonozlarla örtülüdür. Mihrap ekseninde yer alan taçkapı cepheden taşkın yerleştirilmesi, sivri kemer içindeki mukarnaslı kavsarası, kitâbesi, köşe sütunçeleri ve yan nişleri, basık kemerli kapı açıklığı gibi özelliklerinden dolayı araştırmacılar yapının Selçuklu dönemine ait ilk halinden günümüze ulaştığını düşünmektedir. Ayrıca son cemaat yerine açılan iki pencerede görülen üç dilimli ikiz kemerli alınlıklar bölge özelliği göstermektedir. Kütlesel görünümdeki caminin dış cephelerinde iki sıra halinde pencereler bulunmaktadır. Pencereler alt sıradakiler sivri kemerli alınlıklı olmak üzere dikdörtgen açıklıklıdır. Harim, ortada kare kesitli dört pâyeye oturan kemerler ve üzerinde pandantiflerle geçişi sağlanan 8,30 m. çapında kubbe ile örtülüdür.


Dört yönde yarım kubbelerle genişleyen mekânda köşeler pandantifli dört küçük kubbe ile kapatılmıştır. Mihrabın solunda kalın tutulan duvar içinde düzenlenmiş bey mahfili yer almaktadır. Harimin doğusunda vaktiyle dışarıdan bağlantılı bir kapı olabileceği düşünülen, günümüzde pencereye dönüştürülen yerden duvar içindeki bir merdivenle bu mahfile ulaşılmaktadır. Harimin kuzeyinde kapının iki yanında üstte bulunan ve harime sivri kemerle açılan mekânlara duvar içlerindeki merdivenlerle ulaşılmaktadır.

Dıştan iri bir dikdörtgen prizma şeklinde vurgulanan mihrap iki renkli taş örgülüdür. Mihrabın çokgen nişi beş sıralı mukarnaslı kavsaralıdır ve üçgen alınlıkla taçlandırılmıştır. Mihrabın tacında ve köşe sütunçelerinde barok süslemeler vardır. Mermer minberin köşk kısmı yivli sütunlar üzerinde yer alan çifte kemerlere oturan kubbeyle örtülmüştür. Minberin kapısı, yan aynalıkları ve külâhı barok etkileri taşımaktadır. Caminin kuzeybatı köşesinde kübik kaide ve pahlı pabuçluk üzerinde silindirik gövdeli, tek şerefeli ve konik külâhlı bodur bir minare yer almaktadır. Kuzeydoğu köşesinde görülen bazı izlere dayanılarak yapının aslında bu köşesinde ikinci bir minare olabileceği ileri sürülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hamza Gündoğdu, Dulkadirli Beyliği Mimarisi, Ankara 1986, s. 23-27; Elbistan: Cumhuriyetin 70. Yılında, İstanbul 1993-94, s. 48-49; Yaşar Baş, Zülkadir Beyliği ve Osmanlı Devleti Zamanında Elbistan ve Eshab-ı Kehf Vakıfları (yüksek lisans tezi, 1996), Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 66-72; Aynur Durukan, “Elbistan Ulu Camii”, Kültür ve Sanat, sy. 10, Ankara 1991, s. 8-11.

Ahmet Çakmak




Ermenek Ulucamii. Ermenek Kalesi’nin eteklerinde şehre hâkim bir set üzerinde yer almaktadır. Karamanoğulları döneminde inşa edilen cami, son cemaat yerinde harime açılan kapının orijinal ahşap kanatları üzerinde Selçuklu sülüsüyle yazılmış 702 (1302-1303) tarihli kitâbesine göre Karamanoğulları Beyi Mahmud Bey tarafından yaptırılmıştır. Aynı kapının iç yüzünde kemerin üzerindeki kitâbede son cemaat yerini 950’de (1543) İshak Bey’in oğlu Hacı Seydi Ali’nin tamamlattığı belirtilmektedir. Harimde bir pâye üzerindeki kitâbeden yapının 1125’te (1713) Şeyh Seyyid el-Hac Abdülvehhâb Efendi, doğu kapısı üzerindeki kitâbeden 1324’te (1906) bir grup hayır sever tarafından onarıldığı anlaşılmaktadır.

Doğu-batı doğrultusunda uzanan enine dikdörtgen planlı harimle buna batıdan birleşen son cemaat yerinden meydana gelen camide moloz taş örgülü harim Karamanoğulları döneminde inşa edilmiş, kesme taş örgülü son cemaat yeri ise Osmanlı devrinde eklenmiş veya tamir edilmiştir. Her iki bölümün üzeri ahşap kirişli düz damlı iken son yıllardaki onarımlarda kırma çatıya dönüştürülmüştür. İkişer sivri kemerle güneye ve batıya açılan son cemaat yerinin kemerleri dikdörtgen kesitli pâyelere oturmakta, pâyelerin arasında kesme taş levhalardan bir korkuluk uzanmaktadır. Kuzey yönü kapalı olan son cemaat yerinin batı cephesinde basık kemerli girişi bulunmakta, Bursa kemeriyle çevrelenen kapının üstünde bir hadis yer almaktadır. Harimin batıya açılan basık kemerli kapısının üzengi taşlarında kullanılan takozlar Karamanoğlu dönemi mimarisinin bir özelliğidir. Caminin özgün ahşap kapı kanatlarında rûmîli zemin üzerinde bâni ve tarih kitâbesi, on kollu yıldız kompozisyonuna sahip yuvarlak iri bir madalyon görülmektedir. Harimin doğu cephesinde bir, batı cephesinde iki, güney cephesinde altı pencere, ayrıca tepe pencereleri bulunmaktadır. Pencerelerin düzeninden zaman içinde değişiklikler geçirdikleri anlaşılmaktadır. Doğu duvarında basık kemerli bir kapı vardır. Yapının kuzey cephesi yamaca yaslanmakta olup penceresizdir.

Harim mihraba paralel üç neflidir ve kesme taş örgülü kare kesitli pâyelere oturan yedişer sivri kemerle bölümlenmiştir. Kuzeyde yer alan nefin üzerinde fevkanî bir ahşap mahfil mevcuttur. Mahfilin barok süsleme özellikleri XIX. yüzyıl başlarında yenilenmiş ya da yeniden yapılmış olduğunu düşündürmektedir. Mihrap alçı ve çini süslemeleriyle dikkati çekmektedir. Mihrabın dış çerçevesinde fîrûze renkli kare ve dikdörtgen çini parçaları ve alçı ile geometrik bir süsleme, ikinci bordürde kartuşlar içinde fîrûze renkli çini zemin üzerinde alçıdan kûfî hatlı âyetler bulunmaktadır. Mukarnaslı kavsaralı mihrabın kemer köşeliklerinde fîrûze çini üzerine alçı ile yıldız geçmeler yapılmıştır. Üstte alçıya gömülmüş koyu mavi renkte iki altıgen levha ile iki Milet işi tabak mevcuttur. Kesme taş örgülü minberin köşk kısmının altında dikdörtgen, basamaklarının altında ise kaş kemerli bir açıklık vardır. Bitkisel süslemelerin yer aldığı minberde kalem işiyle yaprak ve lâle motifleri, ayrıca ahşap mahfilde kalem işi süslemeler görülür. Caminin son cemaat yeri önünde sonradan yapılmış bir ahşap minare bulunmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA:

E. Diez v.dğr., Karaman Devri Sanatı, İstanbul 1950, s. 5-7; Konyalı, Karaman Tarihi, s. 704-709; Konya 1967 İl Yıllığı, Ankara 1967, s. 184; Halit Bardakçı, Bütün Yönleriyle Ermenek, Ankara 1976, s. 91-101; Şerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1986, s. 132; Osman Nuri Dülgerler, Karamanoğulları Devri Mimarisi, Ankara 2006, s. 29-31.

Ahmet Çakmak




Erzurum Ulucamii. Atabey Camii olarak da bilinir. Genellikle, kaybolan kitâbesine dayanılarak 575 (1179) yılında Emîr İzzeddin Saltuk’un oğlu Melik Nâsırüddin Muhammed tarafından Ebü’l-Feth Mehmed’e yaptırıldığı kabul edilir. Ancak bu ilk yapıdan özgün olarak sadece kıble duvarı kalmıştır. Diğer kısımlar 1039 (1629-30), 1049 (1639), 1242 (1826-27), 1275-1277 (1858-1861) yıllarında ve 1957-1958, 1966-1975 yılları arasında esaslı şekilde onarım görmüştür. Yapıda tamirlerle ilgili altı adet kitâbe bulunduğu belirtilirse de bugün yalnız ikisi mevcuttur.

Cami enine dikdörtgen planlı olup yapıda kesme taş malzeme kullanılmıştır. İç mekân ortadaki daha geniş ve yüksek yedi nefe ayrılmıştır. Yapının yirmi sekiz bağımsız ayakla duvarlara gömülmüş yarım pâyeler üzerine oturan örtü sistemi orta nefte değişik tipte kubbe ve tonoz, doğudaki kıble duvarına paralel, diğerleri dikey biçimde uzanan beşik tonozlar şeklindedir. Kaynaklarda yapının ahşap destekli ve düz örtülü olduğu belirtilirse de günümüzde buna işaret eden bir iz mevcut değildir. Yapıya kuzey ve doğu cephelerinden beş kapıyla girilir. Orta nefe açılan kuzeydeki kapı sivri kemerli düzenlemeli ve sütunçeli bir taçkapı niteliğindedir. Taçkapı kemeri içinde iki kitâbe boşluğu mevcuttur. Sağındaki kapı mukarnas kavsaralı derin bir nişe sahiptir. Arazide doğuya doğru eğim bulunduğundan soldaki yuvarlak kemer düzenlemeli üçüncü kapıya dört basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Caminin kuzey cephesinde minare kaidesi üstündeki daha aşağıda kalan beş pencere açılmıştır. İki yandan sekizer basamakla ulaşılan doğudaki birinci kapı yuvarlak kemerli eyvan şeklindedir. Hafif sivri kapı kemeriyle kuşatma kemeri arasında kartuşlara yazılmış beş beyitlik 1277 (1861) tarihli tamir kitâbesi yer almaktadır. Aynı yükseklikteki ikinci kapı hafif sivri kuşatma kemeriyle basit bir yapıya sahiptir. Doğu cephesine farklı yükseklik ve büyüklükte altı pencere açılmıştır. Güneydeki duvar köşeleri, üzerinde başlıklarıyla kalın sütunçeler biçiminde yuvarlatılmıştır. Caminin güney cephesi daha hareketli bir görünüşe sahiptir. Mihrap nişi kare şeklinde dışa taşırılmıştır. Yine farklı yükseklik ve ebatta beş pencere mevcuttur.

Avlusu ve son cemaat yeri bulunmayan caminin harimine camekânlı bir girişten geçilmektedir. Kuzey duvarına bitişen hizmetli odalarıyla kuzeydoğu köşesinde taş merdivenle çıkılan küçük bir hücre mevcuttur. Diğerlerinden daha geniş ve yüksek tutulan orta nefin ilk iki nefi beşik tonozludur. Daha sonraki bölüm, pâyelerden taşan ve kalın yuvarlak profilli dört kemere yaslanan mukarnaslı bir tonoza sahiptir. Daralarak yükselen beş iri mukarnas dizisi tepede sekizgen bir aydınlık feneriyle sonlanmaktadır. Tonoz dıştan kare şeklinde yükseltilerek üzeri külâhla örtülmüştür. İç mekânı ortada aydınlatan aynalı tonozlu bölümün ardından dıştan sekizgen piramidal külâhla örtülü mihrap önü kubbesi gelmektedir. Pandantiflere yaslanan yuvarlak kasnaklı kubbe “kırlangıç çatı” adı verilen bir teknikle ahşap malzemeden kurulmuştur. Halat örgü motifli kasnaktan itibaren kademeli şekilde daralan ahşap hatıllar tepede altıgen bir aydınlık feneri meydana getirecek şekilde dizilmiştir. Bu örtü sistemi yeni olup orijinali onarım sırasında göçmüştür. Batıdaki neflerle doğudaki iki nef, kıble duvarına dikey biçimde uzanan ve pâyelerin üzerinde birer kemerle desteklenen tek beşik tonozla kapatılmıştır. Doğudaki nefin her bölümü mihraba paralel beşik tonozlara sahiptir. Örtü sisteminin tamamı içten harçla sıvanmış, dıştan kurşunla kaplanmıştır. Mihrap önü bölümünde bütün ayaklar kademeli yuvarlak veya köşeli profillerle hareketlendirilmiştir. Harimin kuzeyinde iki ayak üzerinde sathî iki mihrap nişi bulunmaktadır.

Caminin ilk yapısından kalan tek mimari eleman mihrabıdır. Sütunçe ve başlıkları bozulmuş derin mihrap nişinin kavsarası mukarnasla dolgulanmıştır. Nişin etrafını sekizgenlerin kesişmesinden oluşan dörtlü düğüm motifleriyle süslenmiş geniş iki kuşak çevirir. En dışta kademeli silmeli sivri kemerler yer almaktadır. Mihrabın iki yanında iki niş daha mevcuttur. Sağdaki yüksek bir seki üzerinde beş kenarlı ve mukarnas kavsaralı dolap nişi şeklinde değerlendirilmiş, soldaki 1970’te elden geçirilirken içi sıvanarak basit bir niş haline getirilmiştir. Ahşap minber ve müezzin mahfili yenidir. Dış cephelerde görüldüğü gibi iç mekânda da duvar ve pâyeler sade taş örgüsüyle bırakılmış, süslemeye yer verilmemiştir. Küçük tutulan pencereler dıştan dikdörtgen çerçeveli, içten sivri kemerlidir. Caminin kuzeybatısında yükselen minare taş kaide üzerinde tuğladan silindirik gövdeli olup harimin içinde kalmıştır. Kalın ve güdük minare 1971’de yapılan mukarnas altlıklı bir şerefeyle çapı daha dar tutulmuş sivri külâhlı


bir peteğe sahiptir. Erzurum Ulucamii, ilk yapıldığı şekliyle günümüze ulaşamasa da Saltuklular’dan kalan iki mescidden biri olarak önemlidir. Kayseri Ulucamii gibi XII. yüzyılda Anadolu’da yapılan ulucamilerin mihrabın bulunduğu orta mekâna ağırlık veren mimari anlayışı ve geometrik motifli taş süslemesiyle Türk sanatının bütünlüğü içinde yerini almaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Nusret, Tarihçe-i Erzurum yahut Hemşehrilere Armağan, İstanbul 1338, s. 31-32; Abdürrahim Şerif Beygu, Erzurum: Tarihi, Anıtları, Kitâbeleri, İstanbul 1936, s. 98-103; İbrahim Hakkı Konyalı, Âbideleri ve Kitâbeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul 1960, s. 260-269; H. F. B. Lynch, Armenia, Travels and Studies, Beirut 1965, II, 212; Doğan Kuban, Anadolu Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları, İstanbul 1965, s. 128-130; Rahmi Hüseyin Ünal, Les monuments islamiques anciens de la ville d’Erzurum et de sa région, Paris 1968, s. 28-31; a.mlf., “Erzurum İli Dahilindeki İslami Devir Anıtları Üzerine Bir İnceleme”, EFAD, VI (1974), s. 51-52; Oktay Aslanapa, Turkish Art and Architecture, London 1971, s. 102-103; a.mlf., Türk Sanatı II, İstanbul 1973, s. 26-28; Aptullah Kuran, “Anadolu’da Ahşap Sütunlu Selçuklu Mimarisi”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 183-185; Zeki Başar, Tarih Boyunca Çeşitli Hizmetleriyle Camilerimiz, Ankara 1977, s. 131-142; C. F. Ritter, “A Wooden Dome in Turkey”, OArt., XV (1969), s. 113-115; Rüçhan Arık, “Erzurum’da İki Cami”, VD, sy. 8 (1969), s. 149-159; Halit Karamağaralı, “Erzurum Ulu Camii”, AÜ İlâhiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, III, Ankara 1981, s. 137-177; Hüseyin Yurttaş, “Erzurum Ulu Camii’ne Ait Yeni Bir Kitabe ve Yapı Hakkında Bazı Düşünceler”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy. 17, Erzurum 2001, s. 191-207.

Abdüsselâm Uluçam




Harput Ulucamii. Harput iç kalesinde bulunmaktadır. Duvarında yer alan ve vergiyle ilgili bir ferman olan kitâbeye göre 541 (1146) yılında Artuklu Hükümdarı Fahreddin Karaarslan tarafından veya bundan bir süre önce yaptırıldığı kabul edilmektedir. Mimari özelliklerine göre minare ile çevresini muhtemelen 515’ten (1121) önce Belek b. Behrâm b. Artuk yaptırmış, öndeki harim bölümü XII. yüzyılın ortalarında ilâve edilmiştir. 1899 ve 1905’te tamir edilen cami, 1964-1967 arasında ve 2000’li yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden elden geçirilmiştir. Yapı revaklı-eyvanlı düzende küçük bir avluya sahiptir. Bazı bölümlerinde kesme taş, duvarlarda moloz taş, destek ve örtü sisteminde tuğla kullanılmıştır.

Ana cephe niteliğindeki batı duvarında bugünkü şeklini son tamirde alan sivri kemerli taçkapı ile minare kaidesini gösteren kemer açıklığı yer almaktadır. Caminin güney cephesinde harimi aydınlatan dört pencere kaldırılmış, doğu köşesindeki kapı haline getirilmiştir. Destek kulesi şeklinde dışa taşan mihrap nişi yerini korumaktadır. Minare kapısının karşısındaki doğu kapısı da sivri kemerli, dikdörtgen çerçeveli basit bir mimariyle ele alınmıştır. İç avluya uzak kalan harim bölümü üç cephede duvarların üst seviyesinde açılan on bir mazgal pencereyle aydınlatılmıştır. Doğuda ve batıdaki kapılardan avlulu bölüme geçilmektedir. Harime kadar yapının dış duvarları boyunca uzanan dikdörtgen mekânlarla avluyu üç taraftan çeviren revaklar mevcuttur. Revakların kesiştiği kısımlar iki eyvan şeklinde değerlendirilmiştir. Mekânların tamamı beşik tonozlarla örtülüdür. Avlunun kuzeyindeki kemerler arasında kûfî hatla yazılmış Fahreddin Karaarslan’a ait kitâbe bulunmaktadır. Güneyde son cemaat yeri niteliğindeki bölüme altı kemer açıklığıyla geçilmektedir. Enine tek beşik tonozla örtülen bu mekânda yarım daire planlı, dilimli kemerli bir alınlıkla istiridye yivli kavsaraya sahip alçı bir mihrap nişi yer almaktadır. Duvarın iki yanından iki kapıyla girilen, yatık dikdörtgen planlı harim bölümü mihraba paralel iki neften meydana gelmektedir. Mihrap önü 8 m. çapında bir kubbe ile, diğer kısımlar beşik tonozla örtülmüştür. İkinci nefin mihrap aksındaki orta bölümü aynalı tonozu son tamirde kaldırılmıştır. Üç taraftan kemerlerle desteklenen pandantif geçişli kubbe spiral biçimde dizilen tuğlalarla örülmüştür. Caminin asıl mihrabı derin bir niş üzerine kesme taş kaplamayla elde edilmiş olup sivri kemerli ve basit geometrik motifli süslemelidir. Caminin, abanoz ağacından kündekârî tekniğiyle yapılan ve Kazvinli İsmâil oğlu Ebû Saîd’in eseri olan 582 (1186) tarihli minberi bugün Harput Kurşunlu (Sâre Hatun) Camii’nde bulunmaktadır.

Caminin kuzeybatısında yer alan ve kare bir kaide ile silindirik gövdeden meydana gelen minare doğuya doğru eğilmiştir. Meandır motifiyle süslenen kesme taş kaide caminin batı duvarına bitiştirilmiş, bu süslemenin görülebilmesi için geniş bir kemerle önü açık tutulmuştur. Minareye cami içinden ve sonradan yapılan bir merdivenle çıkılmaktadır. Tuğla örgülü kalın silindirik gövdenin kalan kısmında meandır, dairesel motifler ve altıgen yıldızlardan oluşan üç süsleme kuşağı mevcuttur. Minarenin şerefesi süslemesizdir, petek kısmı gövdeye göre incedir. Harput Ulucamii’nin küçük iç avlulu planı Eski Malatya Ulucamii’ni hatırlatsa da yapının iki ayrı planlamayla şekillendiği düşünülebilir. Tamirler sırasında avlu etrafındaki mekânlarda ortaya çıkan ocak nişlerinden bu kısmın belki de bir medrese şeklinde planlanmış olabileceği ve Artuklu mimari anlayışıyla mihrap önü kubbeli bir harim eklenerek ulucami haline getirildiği tahmin


edilebilir. Kalın silindirik gövdeli tuğla minaresi de enine bölümlenmiş süslemeleriyle, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak bölgesinde XII-XIII. yüzyıllarda yapılan Selçuklu dönemi minarelerinin öncüsü durumundadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Max van Berchem, Arabische Inschriften aus Armenien und Diyarbekr, Göttingen 1907, s. 18; Gabriel, Voyages, s. 258-259; İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, İstanbul 1958, I, 306; Nureddin Ardıçoğlu, Harput Tarihi, İstanbul 1964, s. 45-46; a.mlf., “Harput Artukoğullarına Ait Kitabeler”, TM, VI (1939), s. 41-42; Doğan Kuban, Anadolu Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları, İstanbul 1965, s. 126-128; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı II, İstanbul 1973, s. 10-13; Ara Altun, Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul 1978, s. 27-43, 269-270; a.mlf., “Harput Ulu Camii’nin Durumu”, STY, V (1973), s. 79-94; Ömür Bakırer, “Harput Ulu Camii Minaresi”, Bedrettin Cömert’e Armağan, Ankara 1980, s. 375-395; Aynur Durukan, “Harput Ulu Camii’nin Düşündürdükleri”, Dünü ve Bugünüyle Harput: Sempozyum, 24-27 Eylül 1998-Elazığ (haz. Fikret Karaman), Elazığ 1999, I, 305-337; M. Zeki Oral, “Anadolu’da Sanat Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, VD, sy. 5 (1962), s. 35-38; a.mlf., “Harput Ulu Cami Duvarındaki Vergi Kitâbesi”, TTK Bildiriler, VI (1967), s. 140-145; İlhan Akçay, “Ulu Cami”, Yeni Fırat, sy. 35, Ankara 1967, s. 28-30; Muhammed Beşir Aşan, “Harput Ulu Cami Minberi”, Fırat Üniversitesi Dergisi (Sosyal Bilimler), I/2, Elazığ 1987, s. 29-45.

Abdüsselâm Uluçam




Harran Ulucamii. Günümüze sadece minarenin bir kısmı ile harime ait temelleri ulaşan caminin yerinde daha önce Ay Mâbedi’nin (Sin Tapınağı) bulunduğu bilinmektedir. Şehrin Hz. Ömer döneminde 19 (640) yılında İyâz b. Ganm tarafından fethedilmesinin ardından camiye dönüştürülen yapı Firdevs Camii olarak da anılmıştır. Halife II. Mervân zamanında onarım geçiren ve artan müslüman nüfusun ihtiyacını karşılayacak şekilde büyütülen caminin minaresi de muhtemelen bu tamirat esnasında eklenmiştir. Ayrıca şehri egemenlik alanına katan Zengî Sultanı Nûreddin Mahmud camiyi genişletmiş ve süslemelerini yeniletmiştir. Bu tamirin tamamlanmasına işaret eden 570 (1174) tarihli kitâbe revak kısmındaki bir sütun başlığına işlenmiştir. Çeşitli zamanlarda yapılan kazılar sonucunda yapının revaklı avlusu ile birlikte 104 × 107 m. ebadında kareye yakın bir planı olduğu anlaşılmıştır. Kazılar sırasında yapının girişlerinde Nabonid döneminden (m.ö. V. yüzyıl) kalma, ay tanrısı Sin ile güneş tanrısı Şamas’ı temsil ettiği kabul edilen rölyeflere rastlanmıştır.

Mihraba paralel dört neften meydana geldiği anlaşılan yapıda nefleri ayıran kemerlerin farklı tarzda taşıyıcılara sahip bulunduğu görülmektedir. Birinci ve ikinci nefler üslûp birliği içindedir. İlk iki nefin üst örtüleri diğerlerine göre daha aşağıdadır. Bu iki nef arasındaki asma dalı ve yapraklı motiflerle süslü sütunlar günümüzde Şanlıurfa Müzesi’ndedir. Bundan dolayı yapının ilk başta iki nefli olarak tasarlandığı tahmin edilmektedir. Üçüncü nefte çift sütun ve köşeli taşıyıcılar atlamalı biçimde ele alınmıştır. Dördüncü nefte diğerlerinden farklı bir döşemenin kullanılması, Nûreddin Mahmud’un burada genişletme yaptırdığını düşündürmektedir. Revaklı avluyu harime bağlayan orta akstaki kapı üzerinde âbidevî bir kemer yer almaktadır. Mihrabı giriş aksına göre batıya kaymış olan yapıda harime geçişi sağlayan önü merdivenli toplam on dokuz kapının varlığı anlaşılmaktadır. Mihrabın yanındaki kapı kıble duvarına bitişik odalarla bağlantılıdır. Nûreddin Mahmud’un yaptırdığı revaklı avlu ortasında Anadolu’nun en eski şadırvanı sayılan sekizgen planlı, fıskıyeli havuzlu bir şadırvan mevcuttur. Havuzun köşelerindeki sütunların kaide izleri evvelce üstünün örtülü olduğunu göstermektedir. Avlunun doğu ve kuzey duvarları dışında tesbit edilen tuğla duvarlı küçük odalardan meydana gelen yapı herhalde medresedir. Caminin kuzey duvarına bitişik durumda Halife II. Mervân’ın yaptırdığı düşünülen minare bulunmaktadır. 5,20 × 5,20 m. ölçüsünde kesme taştan kare gövdeli minarenin yüksekliği 33 metredir ve şerefeden yukarısı yıkıktır, üst kısımdaki 11 metrelik bölümü tuğladan yapılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ramazan Şeşen, Harran Tarihi, Ankara 1993, s. 41-42; Yılmaz Önge, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde Su Yapıları, Ankara 1997, s. 80-81.

İsmail Orman




Hasankeyf Ulucamii. Hasankeyf Kalesi’nin kuzeybatısında çevreye hâkim bir tepe üzerindedir. Birkaç kitâbesi bulunmasına rağmen ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. 724 (1324) ve 907 (1501-1502) yıllarında Eyyûbîler ve Akkoyunlular tarafından tamir edilip genişletilmiştir. Aynı özellikteki yapılarla karşılaştırılarak XII. yüzyılda Artuklular döneminde inşa edildiği söylenebilir. Yapı bir hayli değişiklik geçirmiş olup bugün terkedilmiş durumdadır. Cami yamuk planlı bir


avlunun güneyinde kurulmuştur. Arazinin meylinden dolayı terasla yükseltilen avluya doğuda ve batıdaki kapılardan girilmektedir. Doğu kapısının önünde dört ayak ve kemer üzerine oturan, günümüzde kubbesi yıkık bir ön giriş yer almaktadır. Altında sarnıca inen kemerli merdiven vardır. Muntazam taş döşemeli avlu antik dönemden bir tapınağa aittir. Ortasında bir havuzla su kuyusu mevcuttur.

Yapıya derin bir eyvandan geçilmektedir. Harim kısmı kubbeli orta mekânla dikdörtgen planlı yan bölümlerden meydana gelmektedir. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan, ortası takviye kemerli eyvan ve beşik tonozla örtülmüştür. Batıda iki niş arasında satrançlı kûfî ile taş üzerine yazılmış Ali adı okunmaktadır. Buradan daha dar bir kemerle harim bölümüne geçilir. Kapının iki yanındaki büyük boyutlu kalem işi Allah-Muhammed isimleri tamirler sırasında yazılmıştır. Kapı kemerinin üzeri bitki motifleriyle süslenmiştir. Eyvan kemeri içinde mermere kazılmış üç satırlık tamir kitâbesi vardır. Kapının üzeri mahfil olarak düzenlenmiştir. Kare şeklindeki mihrap önü mekânı tromplara geçilen basık bir kubbeyle örtülüdür. Kubbe sekizgen kasnak üzerinde sekiz dilimlidir. Mukarnas başlıklı iki sütunçeyle sınırlanan mihrap nişi mukarnaslı bir kavsarayla taçlandırılmıştır. Kavsarayı çevreleyen sivri kemer kubbe eteğine kadar yükselmektedir. Mihrabı sınırlayan geniş kuşakta sathî mukarnas dizileri işlenmiştir. Caminin ahşap minberi bugün Mardin Müzesi’nde bulunmaktadır.

Kubbeli mekânın iki yanında uzanan bölümler farklı kalınlık ve genişlikteki takviye kemerleriyle orantısız bir plan arzeder. Mimarinin şekillenmesinde yerli gelenekle iklimin büyük etkisi olmuştur. Kıble duvarında mihrap nişiyle sonradan kapatılan tek pencere dışında açıklık yoktur. Harimin batı kanadı küçük bir eyvanla irtibatlandırılmıştır. Ayrıca kuzey duvarına bitişen minare kaidesiyle batısında kare planlı bir oda yer almaktadır. İç mekân batıdaki mazgal pencereyle aydınlatılmıştır. Caminin eyvanla bir “T” oluşturan ilk harim bölümünde dökülen sıvanın altında kesme taş malzeme kullanıldığı görülmektedir. Ek mekânları çeviren duvarlar moloz taşla örülmüş, caminin tamamı kalın harç tabakasıyla sıvanmıştır. Vaktiyle kemer ayakları boyunca uzanan kitâbe kuşağından bazı harflerle izleri kalmıştır. Doğu kanadın kuzey duvarına bitiştirilen dikdörtgen bölüm iki mihrap nişiyle ikinci bir harim şeklinde değerlendirilmiştir. Doğudaki takviye kemeri, girişteki büyük eyvan kemeriyle bazı kapı ve pencere açıklıkları son tamirde şekillenmiştir. İkinci harimden küçük bir eyvanla avluya geçilmektedir. İki eyvan arasında ortadaki duvarı sonradan kaldırılan ve avluya dört pencereyle açılan bir oturma mekânı mevcuttur.

Minarenin moloz taş kare kaidesine dışarıdan merdivenle çıkılmaktadır. Esas giriş kapısı üzerinde yer alan ve izlerinden sırlı tuğla süslemeli olduğu anlaşılan silindirik gövdeli tuğla minare yıkılmıştır. Kaidenin avluya bakan cephesinde, Eyyûbî tamiri sırasında yazılan örgülü çiçekli kûfî kitâbe kuşağı ile Bursa Kemeri’nin iki yanında alçı üzerine işlenmiş bitki süslemeleri vardır. Kemer içinde iki satırlık nesih kitâbede 724 (1324) tarihi okunmaktadır. Yapının dış duvarlarında İslâm öncesi döneme ait bezemeli devşirme malzemelerle çoğu okunamayan İslâmî kitâbe parçaları kullanılmıştır. Güney cephesi duvar altındaki mağara ve medrese hücreleriyle hareketli bir görünüşe sahiptir. Hasankeyf Ulucamii karanlıkta kalan tarihi, düzensiz plan ve kalitesiz malzemeyle yapılan kötü onarımlarına rağmen son zamanlara kadar kullanıldığı için günümüze sağlam biçimde gelmiştir. Taştan kare kaideli, fîrûze sırlı, silindirik gövdeli minare tipiyle Cizre ve Musul ulucamileri, saç örgüsü şeklinde aşağı sarkan mukarnaslı kavsaralarıyla Kuzey Irak bölgesi yapılarına benzemektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Gabriel, Voyages, s. 61; Ali Kılcı, “Hasankeyf Vakıf Eserleri”, V. Vakıf Haftası: Restorasyon ve Vakıfların Ekonomik ve Sosyal Etkileri Semineri (7-13 Aralık 1987), Ankara 1987, s. 161; Hüseyin Yurttaş, “Hasankeyf’te Artuklu, Eyyûbî, Akkoyunlu ve Osmanlı Dönemi Mimarî Eserleri”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, VIII, 100-113; M. Oluş Arık, Hasankeyf: Üç Dünyanın Buluştuğu Şehir, Ankara 2003, s. 114-118.

Abdüsselâm Uluçam




Isparta Ulucamii (Kutlu Bey Camii). İl merkezinde hükümet konağının hemen yanı başında yer almakta, bânisi ve Isparta’nın ilk Osmanlı idarecisi olan Kutlu Bey’in adıyla da anılmaktadır. 833 (1429) yılında inşa edilen ilk yapı 1899’da yıktırılmış ve yerine 1902 yılında tamamlanan yeni bir cami yaptırılmış, 1914 depreminde bu yapının da yıkılması üzerine 1922’de bugünkü cami inşa edilmiştir. Tek şerefeli minaresi 1931 yılında Vakıflar İdaresi tarafından yeniden yaptırılmış ve 1990-1992 yıllarında onarım görmüştür. Kutlu Bey’in camiyi yaptırdığı yerde bir Selçuklu yapısı bulunduğu tahmin edilmekte, Böcüzâde Süleyman bunun 478 (1085-86), Osman Turan ise 699 (1299) tarihli olduğunu söylemektedir. Asıl cami hakkında fazla bilgi yoktur. Böcüzâde tarafından 1908’de yapılan bir çalışmadan yapı hakkında bazı bilgiler elde edilmektedir. Buna göre ilk yapının üzerinin toprak damla örtüldüğü ve tuğladan iki şerefeli bir minaresinin bulunduğu anlaşılmaktadır. 1899 yılında mihrap tarafındaki çürüyen birkaç direğin yenilenmesi için damı açıldığında ahşap direklerinin çoğunun çürüdüğü görülmüş, bunun üzerine dönemin Isparta mutasarrıfı İzmitli Hüseyin Hüsnü Paşa tarafından caminin yıktırılıp II. Abdülhamid’in tahta çıkışının yirmi beşinci yılı hâtırasına Ayasofya’ya benzer kâgir ve çok kubbeli olarak yeniden yapılmasına karar verilmiştir. Halktan toplanan 500 küsur lira ile, Hamidiye adının konması için izin alınıp yenisinin inşasına başlanmıştır. Ot taşı denilen taştan sütunlar, küfeki taşından


beden duvarları ile cami iki yılda yapılarak 1320 Ramazanında (Aralık 1902) ibadete açılmıştır. Padişah tarafından verilen parayla ikinci minarenin inşasına kadar ulucami diye anılması ve daha sonra ilk kurucusu Kutlu Bey’in adının da eklenmesiyle Kutlu-Hamid şeklinde adlandırılması kararlaştırılmıştır. Caminin mimarı Yanko Efendi’dir. 1914 depreminde büyük hasar gören cami yıkılarak eski temelleri üzerine küfeki taşından yine çok kubbeli olarak 1922’de tekrar inşa edilmiştir. Cami içinde bulunan ağaç sütunlar Sütçüler ilçesinin meşhur Tota ormanlarından getirilmiştir.

Dikdörtgen planlı caminin iki sıra sivri kemerli pencereleri vardır. Yapının doğu, batı ve kuzey cephelerinde düz atkılı dikdörtgen şeklindeki girişler sivri kemerli alınlığa sahiptir ve buraya yüksek tutulmuş birer taçkapı görüntüsü verilmiştir. Taç kısımlarında palmet şeridiyle çevrelenmiş üçgen alınlıklar, yanlarda ise taş silmeli bir çerçeve oluşturulmuştur. Caminin üzeri, ortadan dört sütuna oturan sivri kemerler üstünde pandantiflerle geçişi sağlanan yüksek kasnaklı ve pencereli merkezî bir kubbe ile örtülüdür. Ana kubbenin dört yanında birer oval kubbe, köşelerde ise birer küçük kubbe bulunmaktadır. Kuzey yönünde genişleyen yapıda bu bölüm yine aynı şekilde ortada oval iki, yanlarda birer küçük kubbe ile örtülmüştür. Sivri kemerli bir kavsaraya sahip mihrabın içi empire stilinde yaldızlı alçı kabartma motiflerle süslenmiştir. Mihrabı dikdörtgen bordür halinde çepeçevre dolaşan kuşak yazısında celî sülüs hatla Âyetü’l-kürsî yazılı olup hattatı Bektaşî Mehmed Hilmi Efendi’dir. Yuvarlak kemerli bir kapısı olan minber kesme taştan yapılmıştır, her iki yanında empire üslûbunda çeşitli kabartmalar mevcuttur. Kuzeydeki ana girişin hemen üstünde yer alan kadınlar mahfili tamamen ahşaptır. Harimin üstünü örten kubbelerin iç kısımları akantus yaprakları ile bezenmiştir. Ana kubbeyi dairevî bir kuşak şeklinde celî sülüs hatla Âyetü’l-kürsî çevrelemektedir. Kalem işi süsleme ve yazıların tamamı caminin 1990’daki en son restorasyonundan kalmadır. Sütun başlıkları alçı kabartmalarla bezenmiş olup sütunlarda mermer havası veren yağlı boya kullanılmıştır. Minare caminin kuzeybatı cephesinde binadan bağımsızdır. Sekizgen kaideli, onaltıgen gövdeli minarenin kaide kısmında yer yer üç sıra tuğla hatıllı bir yüzey ve devşirme bir başlık göze çarpmaktadır. Kesme taştan yapılan minarenin şerefe altı mukarnaslıdır. Korkuluklarda geometrik süslemeli güzel bir taş işçiliği vardır. Külâh kurşun kaplamalıdır. Avlunun kuzeydoğusundaki oyma taşlı, mavi fayans kaplı şadırvan yenidir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Cevdet-Evkaf, nr. 10081; Isparta Müftülüğü Arşivi, Camiler Dosyası; J. von Hammer-Purgstall, Osmanlı Devleti Tarihi (trc. Mümin Çevik - Erol Kılıç), İstanbul 1983, I, 181; İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler, II, İstanbul 1347/ 1929, s. 217; Nuri Katırcıoğlu, Bütün Isparta, Ankara 1958, s. 18; Böcüzade Süleyman Sami, Kuruluşundan Bugüne Kadar Isparta Tarihi (s.nşr. Suat Seren), İstanbul 1983, s. 73-76; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1996, s. 267; İbrahim Yıldırım, Anadolu Selçukluları, Hamitoğulları ve Osmanlı Dönemi Isparta Camileri (yüksek lisans tezi, 1999), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 51-55; Bozkurt Ersoy, “Isparta Camileri”, Kültür ve Sanat, sy. 22, Ankara 1994, s. 14.

İbrahim Yıldırım




Kayseri Ulucamii. XII. yüzyılın ortalarına doğru inşa edilen Dânişmendli camii (bk. DÂNİŞMENDLİLER [Mimari]).




Kızıltepe Ulucamii. Eski adı Düneysir olan Kızıltepe’de yer almaktadır. Kitâbesine göre Mardin Artukluları’ndan Yavlak (Yoluk) Arslan (1184-1200) tarafından yaptırılmaya başlanmış, onun ölümü üzerine kardeşi Ebü’l-Feth Artuk Arslan tarafından 601 (1204-1205) yılında tamamlanmıştır. XIX. yüzyılda yeni yerleşim merkezi Koçhisar’ın uzağında kaldığından terkedilmiş, zamanla duvar taşları sökülerek yakındaki köylere götürülmüş, XX. yüzyıla harabe halinde gelmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1967-1976 yıllarında tamir ettirdiği harim kısmı büyük ölçüde kurtarılmış, ancak avlu etrafındaki yapılarla kazı sırasında ortaya çıkarılan minarelerin kaideleri temel seviyesinde bırakılmıştır.

Yapının duvar ve destek elemanlarında kesme taş, örtü sisteminde tuğla kullanılmıştır. Harimin iki buçuk katı genişliğindeki dikdörtgen avluya beş kapıdan girilmektedir. Bitki motifi çerçeveleriyle doğu kapısı tamir öncesine kadar ulaşabilmişse de batı kapısı tamamıyla tahrip edilmiştir. Diğer üç kapıdan önce avlu etrafındaki mekânlara, ardından avluya geçilmektedir. Harimin kuzey duvarındaki izlerden avluyu çeviren mekânların iki katlı olduğu, bu mekânların medrese veya han şeklinde kullanıldığı tahmin edilmektedir; günümüze kadar temeller ve kuzeybatıda ikinci kata çıkılan merdivenin iki basamağı gelebilmiştir. Köşelerde kare kesitli iki minare kaidesi mevcuttur. Avlunun ortasındaki havuz veya şadırvandan da hiçbir iz kalmamıştır. Avlunun dış duvarları kuzeyden altı, diğer yanlardan dörder payanda ile desteklenmiş, aynı sistem


harim kısmında devam ettirilerek yapıya bir kale görünümü verilmiştir.

Caminin avluya bakan cephesi yedi kapı ve iki mihrap nişiyle hareketlendirilmiştir. Kuzeydoğu köşesinde avluyla ilişkili duvar izleri ve üstten cami mahfiline bağlanan bir kapı bulunmaktadır. Kaval silmeli dikdörtgen bir çerçeve içinde yer alan taçkapı, iki renkli taşla dokuz dilimli kemer başta olmak üzere değişik formlarda işlenmiş kemer sistemleriyle donatılmıştır. Eski resimlerinde iç kemerle kapının düz atkı taşı arasında görülen örgülü kûfî kitâbenin parçaları bugün kaybolmuştur. Taçkapının iki yanındaki mihraplardan batıdaki mukarnas başlıklı sütunçeli ve mukarnas kavsaralı, doğudaki sade ve süslemesizdir; etrafı ise yuvarlak geçmelerle süslenmiştir. Yan kapılar arasındaki boşluklarda kemer seviyesine kadar yükselen ve üstte düğümlü rozet yapan antrölak motifli bezemeler mevcuttur. Ayrıca mihrap nişleriyle kapı kemerleri arasına sekizgen yıldız formlu kabartma rozetler işlenmiştir. Yan kapılar yuvarlak geçmeli süslemelerle çevrelenmiştir ve sivri kemerlere sahiptir. Mihrap nişlerinin yanındaki kapıların kemerleri dilimli olarak düzenlenmiş, yapının doğu ve batı cepheleri de süslemesiz olup üçer duvar payandası ile desteklenmiştir. Kıble duvarında dokuz destek payandası ile mihrap önü kubbeli mekânın iki yanından harime geçilen birer kapı bulunmaktadır. Kuzeydeki kapıda olduğu gibi etrafı silmelerle çevrilen ve yuvarlak geçme motifleriyle süslenen bu kapılar onarımdan önce taşla örülerek, onarımdan sonra da demir parmaklıklarla geçişe kapatılmıştır. Harim yan cephelerden üçer, kıble duvarından dört pencereyle aydınlatılmaktadır.

Harim mekânı, taş örgülü iki pâye dizisi ve sivri kemerlerle mihraba paralel üç nefe ayrılmış, üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Mihrap önünde iki nefi kesen yüksek kasnaklı oval bir kubbe yer almaktadır. Üç dilimli ve mukarnas dolgulu, değişik süslemelere sahip, sivri kemerli trompların üzerinde kubbe geçişini onaltıgene tamamlayan yine mukarnas dizili köşe elemanları mevcuttur. Kubbe eteğinde bir dizi, kasnakta ise dört pencere açılmıştır. Büyük bölümü yıkılan kubbe ve tonozlar restorasyonda tamamlanmıştır. Zengin süslemeli taş mihrabın etrafı tromplara kadar yükselen kaval silmelerle çevrilip kademeli kuşaklarla sarılmıştır. Benzeri olmayan bu çok ünlü mihrap nişe doğru daralan iki kademeli sütunçe ve kemerlerle hareketlendirilmiştir. Mukarnas başlıklı sütunçelerin üst kısımlarında nesihle yazılmış âyet kitâbeleri, altta geometrik örgü motifleri yer almaktadır. Etrafı kaval silmelerle çevrilen yarım daire planlı mihrap nişinin alt bölümünde yıldızlardan çıkan geçme motifli geometrik kompozisyon hâkimdir. Üst bölümün ortasında kaval silmeyle yuvarlak kemerli sathî bir niş daha meydana getirilmiştir. Dört tarafta kitâbe kuşağı, iki yanında geometrik motifli geniş dikdörtgen çerçeve bulunan sathî nişin içine burmalı sütunçeli yeni bir niş işlenmiştir. Ortada zincirle asılmış bir kandil motifi vardır. Aradaki boşluklar ince işlemeli bitki motifleri ve rozetlerle dolgulanmıştır. Nişin üzerini istiridye yivli bir kavsara çevirmektedir. Yedi dilimli dış kemerde tarih kitâbesi mevcuttur. Diyarbakır ve Mardin ulucamilerinde görülen iki katlı revaklı avlulu düzenleme Kızıltepe Ulucamii’nde de gerçekleştirilmiştir. Taçkapısı, mihrap önü kubbesi ve zengin süslemeli mihrabı ile orta mekâna dikkati çekme çabasına rağmen harimdeki mekân bütünlüğü bozulmamıştır. Ayrıca avlunun iki köşesinden yükselen çifte minaresiyle kubbe ve kasnağındaki aydınlatma sistemi Osmanlı sanatındaki klasik uygulamaya bir basamak teşkil etmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

J. de Thévenot, Suite du voyage de Levant, Paris 1674, s. 89-90; Gabriel, Voyages, s. 46-52; a.mlf., “Dunaysir”, AI, IV (1937), s. 352-368; Oktay Aslanapa, Turkish Art and Architecture, London 1971, s. 97-98; a.mlf., Türk Sanatı II, İstanbul 1973, s. 14-16; Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 129-132; Ara Altun, Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul 1978, s. 79-99, 271-272; İbrahim Artuk, “Dunaysır’da Artukoğullarının Ulu Camii”, TTK Belleten, X/37 (1946), s. 167-169.

Abdüsselâm Uluçam




Konya Ulucamii (bk. ALÂEDDİN CAMİİ)




Küre Ulucamii. Kastamonu’nun Küre ilçesinde yer alır. Câmi-i Kebîr mahallesindeki caminin (Hoca Şemseddin Camii) 870 (1465-66) tarihli vakfiyesinden Hoca Şemseddin tarafından bu tarihten önce yaptırıldığı anlaşılmaktadır. 1950 yılında tamir görmüştür. Kesme taşla inşa edilen yapı dikine dikdörtgen planlı olup önünde üç birimli bir son cemaat yeri vardır. Orta aksta bulunan büyük sivri kemer altında yay kemerli kapı açıklığı ile içeri geçilmektedir. Yanlarda sivri kemerli alınlık altında dikdörtgen açıklıklı, üstte yuvarlak kemerli açıklıklı pencereler mevcuttur. Son cemaat yerinin üstünü örten kubbeler pandantiflidir ve sekizgen kasnak üzerine oturtulmuştur. Harime geçişi sağlayan kapı yüzeysel mukarnaslı bir yaşmak altında yay kemerli açıklıklıdır. Kemer üzerinde silmelerle oluşturulan bir köşelik düzenlemesi vardır. Ahşap kapı kanatları üç aynalıdır. Üst aynada iki satır halinde kitâbe, orta aynada sekizgenlerden meydana gelen bir kompozisyon, alt aynada yıldızdan gelişen kompozisyon bulunmaktadır. Üst aynanın üstünde ve altında kûfî yazılar, diğer kuşaklarda yıldızdan gelişen bir bordür yer almaktadır. Usta kitâbesinden Muharrem 878’de (Haziran 1473) Abdullah oğlu İlyas tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Kapının iki yanında alçı süslemeli duvarda yarım daire nişli birer mihrâbiye ve sivri kemerli alınlıklı dikdörtgen


açıklıklı birer pencere görülür. Son cemaat yerindeki ahşap korkuluklar ilk yapımdan kalmıştır.

Harim, geniş ve yüksek tutulan orta aksta kare kesitli dört pâyeye oturan sivri kemerlerin taşıdığı, prizmatik üçgenlerle geçişi sağlanan sekizgen kasnaklı üç kubbeyle örtülüdür. Mihrap önündeki ve kuzeydeki kubbenin kasnakları da prizmatik üçgenlerle dolguludur. Orta aksın iki yanında bulunan alanlar daha alçak tutulmuş olup düz örtülüdür. Çift sıra pencereyle aydınlanan harimde alt sıra pencereler sivri kemerli alınlıklı ve dikdörtgen açıklıklı, üst sıra pencereler yuvarlak kemerli açıklıklıdır. Harimin kuzeyinde yer alan ve geç dönemde yenilenmiş olan ahşap mahfile iki yandan merdivenle ulaşılmaktadır. Yanlarda taş konsollara, ortada dört sütuna oturan mahfil öne doğru bir çıkma yapmaktadır. Beş kenarlı bir niş biçiminde düzenlenen mihrap, nisbetleri bozuk ve oldukça sivri bir yaşmak kemerine sahiptir. Mihrap nişinin üstünde yıldızdan gelişen girift bir kompozisyon bulunmaktadır. Mihrabın solunda değişik levhalardan meydana gelen bir çini düzenleme görülür. Yazılı, geometrik ve bitkisel süslemeli çini karoların yanı sıra ortada asıl kompozisyonu oluşturan Kâbe tasvirli pano yer almaktadır. Üzerindeki kitâbeden çinilerin 1087 (1676) yılında Hüseyin Çelebi b. el-Hâc Mustafa Küreci tarafından Nakkaş Müstecabzâde Süleyman Eşrefî’ye yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Ahşap minberin kapısı ve doğu cephesi zengin bir işçiliğe sahiptir. Dilimli kemerli köşk kısmı ve batı cephesi süslemesizdir. Geometrik süslemelerin esas alındığı minberde bitkisel süslemeler ve yazı da bulunmaktadır. Yuvarlak kemerli kapı açıklığı üzerinde ortası yazılı, etrafı bitkisel dekorlu yüksek bir tepelik vardır. Kapının önünde beş kenarlı, dilimli kemerli ve rûmî süslemeli bir tabure ilk basamağı oluşturmaktadır. Kapı kanatları ve çevresi geometrik düzende ele alınmıştır. Dörde bölümlenmiş kanatlarda üstten ikinci sırada kitâbe görülmekte, kapı bingisi üzerinde de bitkisel süslemeler ve mühr-i Süleyman bulunmaktadır. Yan aynada farklı yıldızlardan oluşan geometrik kompozisyonlar, ortadaki panonun etrafında kıvrık dallı rûmîli bir bordür yer almaktadır. Üstteki üçgen bölümün ortasında tepelikteki yazının bir benzeri mevcuttur. Dilimli kemerli geçiş açıklığının etrafında ve üzerinde rûmîli kompozisyon devam etmektedir. Üstte iki satır halinde düzenlenmiş bir kitâbe vardır. Yapının batı köşesinde beden duvarı üzerinde yükselen minareye harimin içinden ulaşılmaktadır. Kesme taştan olan minare kare kaide üzerinde silindirik gövdeli, tek şerefeli ve kurşun külâhlıdır. Pabuçluktaki prizmatik üçgenler üzerinde bir silme, şerefe altında mukarnas dolgu, geometrik bordür ve iri bir kaval silme bulunmakta, korkuluklarda yıldızlardan meydana gelen bir düzenleme görülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmet Behcet, Kastamonu Âsâr-ı Kadîmesi, İstanbul 1341, s. 81; Ahmet Gökoğlu, Paphlagonia-Gayrimenkul Eski Eserleri ve Arkeolojisi, Kastamonu 1952, s. 235-238; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi IV, s. 808-813; Sedat Bayrakal, Erken Dönem Osmanlı Minberleri, İstanbul 2008, s. 108-116.

Ahmet Vefa Çobanoğlu




Kütahya Ulucamii. Kütahya şehir merkezindeki Gazikemal mahallesinde Vâcidiye Medresesi’yle (Kütahya Müzesi) II. Yâkub Çelebi İmaret Mescidi (Eski Vahîd Paşa İl Halk Kütüphanesi) arasında yer almaktadır. Yapının inşa tarihi kesin şekilde bilinmemekle birlikte arşiv kayıtları, onarım kitâbeleri ve çeşitli kaynaklar ışığında ilk inşasının Yıldırım Bayezid devrinde (1389-1402) gerçekleştirildiği kabul edilmekte, Fâtih Sultan Mehmed devrinde düzenlenen vakfiyesinden yapının Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Yıldırım Bayezid’in oğlu Mûsâ Çelebi tarafından 813’te (1410) tamamlatıldığı anlaşılmaktadır. Eserin Kütahya Evkaf Defteri’nde Yıldırım Bayezid Han Camii adıyla vakıf kaydına rastlanmaktadır. İnşa kitâbesi bulunmayan camide dördü onarım kitâbesi olmak üzere altı adet kitâbe mevcuttur. Yapının en eski kitâbesi minare kaidesindeki 961 (1554) tarihli onarım kitâbesidir ve minarenin camiye ilâve edildiği bilgisini içermektedir. Evliya Çelebi Seyahatnâme’de caminin bu dönemde Mimar Sinan tarafından tamir edildiğini belirtmektedir. Cami 1805, 1808 ve 1812 yıllarında onarım geçirmiş, yapı son şeklini II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirilen onarım sırasında almıştır. 1888’de başlayıp 1893’te tamamlanan bu büyük onarım sırasında duvarlar temellere kadar yıkılıp yeniden kesme taştan yapılmıştır. Aizanoi Antik kentinden (Çavdarhisar) getirilen sütunlar ve mermer plakalar yapıda kullanılmış ve cami kubbeli şekilde yeniden inşa edilmiştir. Ulucami 1961 ve 1962’de basit onarımlar geçirmiştir.

Cami, ortalama 45 × 25 metrelik bir oturum alanıyla Kütahya’nın en geniş iç hacmine sahip camisidir. Bugünkü haliyle dikdörtgen şeklindeki harim mekânı iki büyük merkezî kubbe, altı yarım kubbe ve köşelerde dört küçük kubbeden meydana


gelen bir üst örtü sistemine sahiptir. Kuzeyinde beş bölümlü son cemaat yeri vardır. Doğu, batı ve kuzey cephelerinde üç adet girişi bulunan cami avlusuz olup kuzeydoğu köşesinde bir minaresi mevcuttur. Güney ve batısını kaplayan geniş hazîre yakın zamanda kaldırılmış, çevre duvarı içine alınmış boş bir alan haline getirilmiştir. Doğu ve batı cephe düzenleri yapının doğusundaki Vâcidiye Medresesi’ne temas etmemesi için atılan pah dışında simetrik bir düzen gösterir. Her iki cephe iki sıra pencere düzenine sahiptir ve dışarıdan üçer payanda ile desteklenmiştir. Bu cephelerdeki yan girişler baldaken formunda tasarımları ile vurgulanmıştır. Mihrap duvarında da iki sıra pencere düzeni görülmektedir. Mihrap nişi çokgen bir cephe ve piramidal örtüsüyle dışarıdan algılanabilmektedir. Caminin son cemaat yerinin batı tarafındaki bir bölümü XIX. yüzyılda kapatılarak Vahîd Paşa Kütüphanesi şeklinde düzenlenmiştir. Bu kütüphane ile birlikte son cemaat yeri dört mermer sütunla beş birime ayrılmıştır. Ortada bir kubbe, yanlarda birbirine eşit olmayan aynalı tonozların örttüğü son cemaat yeri XIX. yüzyılda camekânla kapatılmıştır. Yapının sivri kemerli cümle kapısı üzerinde iki onarım kitâbesi yer almaktadır. Kubbeler, yarım kubbeler, mihrabın piramidal örtüsü ve payandaların nihayetlendiği kuleciklerin külâhları kurşun kaplıdır. Kubbe kasnaklarının yuvarlak kemerli küçük pencereleri vardır. Yarım kubbeler ise kubbe eteğinde dalgalı bir hatla nihayetlenmektedir. Düzgün kesme taşla inşa edilen yapıda örtü sistemi ve minarede tuğla malzeme kullanılmıştır.

Evliya Çelebi Seyahatnâme’sinde yapıdan ağaç direkli bir cami olarak bahsetmektedir. Bugün dikdörtgen harim mekânı, yüksek kaideler üzerinde iki sıradan maydana gelen altı mermer sütunla üç sahna ayrılmaktadır. Mihrap eksenindeki sahın yan sahınlara göre daha geniş, kemer açıklıkları ise daha yüksek tutulmuştur. Bu haliyle caminin harim mekânı geniş, aydınlık ve ferah bir etkiye sahiptir. Sütun başlıkları sade ve yastıklıdır. Kemerler iki renkli olup kubbelere geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Camide üç kapının eksenlerinin kesişme noktasında bir şadırvan yer almakta, şadırvanın üzerinde altı sütunla taşınan bir müezzin mahfili yükselmektedir. Harim mekânının kuzey duvarında ise boydan boya mermer sütunlarla taşınan mahfil katı bulunmaktadır. Mihrap, yapının ekseninden kıble yönüne konumlanma prensibi gereğince kısmen sola konumlandırılmıştır. Üçgen bir alınlıkla taçlandırılan mermer mihrap mukarnas dolgulu bir kavsaraya sahiptir ve iki yandan silindirik sütunçelerle sınırlandırılmıştır. Kavsaranın iki yanında dönemin beğenisine göre perde motifli kalem işleri dikkat çekmektedir. Mihrabın sağındaki ahşap minber kündekârî tekniğinde geometrik bir kompozisyona sahiptir ve XV. yüzyıla ait olabileceği düşünülmektedir. Caminin süsleme programında özellikle üst örtü ve pencere çevrelerinde yoğunlaşan kalem işleri dikkat çekmekte, genellikle bitkisel motiflerden meydana gelen kalem işleri devrin dekorasyon anlayışını yansıtmaktadır. Kütahya’nın önemli çini üretim merkezlerinden birini teşkil etmesine rağmen ulucamide mihrabın sağındaki dört karodan oluşan Kâbe tasvirli çini kompozisyonu dışında çini kullanılmaması dikkat çekicidir.

BİBLİYOGRAFYA:

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, İstanbul 1932, s. 107-108; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 509-514; Ara Altun, “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi”, Kütahya: Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan, İstanbul 1981-82, s. 199-203; A. Osman Uysal, Germiyanoğulları Beyliği’nin Mimari Eserleri (doktora tezi, 1990), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 64-73; Kütahya ’98 (haz. Sadık Ölçen - M. Ali Toroğlu), İzmir 1998, s. 36-37; Cevdet Dadaş v.dğr., Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kütahya Vakıfları, Kütahya 2000, II/ 2, s. 371; Mim Kemâl Öke v.dğr., Tarihin Tanıklığında Evliya Çelebi’nin Kütahyası (Belgeler), İstanbul 2006, s. 66.

Fatma Kuş




Malatya Ulucamii. Eski Malatya şehri merkezinde (bugün Battalgazi ilçesi) yer alan cami Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad tarafından 621’de (1224) yaptırılmıştır. Yapımından kısa bir süre sonra başlayan tamir ve müdahaleler sonucu caminin planı ve mimarisinde değişiklikler meydana gelmiştir. 645 (1247) ve 672 (1273-74) yıllarında yapıya esaslı müdahalelerde bulunulmuş ve kuzeyine bir bölüm eklenmiştir. XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başlarında cami çevresinde “kaysâriye” denilen bir çarşının inşa edildiği anlaşılmaktadır. 1902’de tekrar onarım gören yapı uzun süre bakımsız ve harap durumda kalmış, son olarak 1960’lı ve 1980’li yıllarda tamir edilmiştir.

Bugünkü yapıda tuğladan olan kısımlar ilk camiden kalmış, taşla yapılan bölümler daha sonraki devirlerde ele alınmıştır. Dikine dikdörtgen bir avlu ile bu avlunun güneyinde yer alan ve avluya


büyük bir sivri kemerle açılan eyvana bitişik mihrap önü kubbesi caminin orta eksenini oluşturmaktadır. Avlu-eyvan-mihrap önü kubbesinden meydana gelen orta eksenin iki yanında günümüzde mihraba paralel tonozlu nefler bulunmaktadır. Bu neflerden avlunun iki yanındakilerin ilk yapıda dikine düzenlenmiş revaklar şeklinde ele alınmış olabileceği düşünülmektedir. Orta eksenin doğu yönündeki nefler ortada ikişer, batıdakiler ortada birer pâye ile desteklenmiştir. Batı yönündeki neflerin de ilk yapıda doğudaki nefler gibi ortada ikişer pâye ile desteklendiği sanılmaktadır. II. İzzeddin Keykâvus zamanında Şehâbeddin İlyas’ın Mimar Hüsrev adlı bir sanatkâra yaptırdığı 1247 tarihli batı kapısının ve batı cephesinin bu esnada bir kademe içeri alınarak yeniden inşa edildiği, dolayısıyla bu yönde caminin küçültülmüş olduğu araştırmacılar tarafından kabul edilmektedir. Doğu kapısının 1274 tarihli onarımda eklendiği anlaşılmaktadır. 1960’lı yıllarda gerçekleştirilen onarımda bu kapı özgünlüğünü yitirmiştir. 1966’daki çalışmalar esnasında caminin güney cephesinin doğu ucunda bir taçkapı izine rastlanmıştır. Zeminden 1 m. kadar yükseklikte bir parçası bulunan, yaklaşık 6 m. genişliğindeki taçkapının itinalı taş işçiliği dikkate alındığında caminin ilk yapısından kaldığı söylenebilir. Bu yönde yer alan medrese ile bağlantıyı bu kapının sağladığı veya sultana mahsus özel bir giriş olabileceği düşünülmüştür. Revaklı avluda, avluya açılan eyvan kemerinde ve eyvan içinde, mihrap önü kubbesinde tuğlalar arasında sırlı tuğla ve çini kullanılarak zengin bir süsleme meydana getirilmiştir. Eyvan kemerinin oturduğu konsolda ve mihrap önü kubbeli mekânın kuzeyindeki Bursa kemerli niş içinde “Amelü Ya‘kūb b. Ebû Bekir el-Bennâ el-Malatî” yazısıyla çini ustasının adı belirtilmiştir. Eyvan tonozunun kubbeli kısma açılan kemeri üzerindeki âyet kitâbesi altında ve mihrap önü kubbeli mekândaki usta kitâbesinde “Ketebe Ahmed b. Ya‘kūb” şeklinde hattatın adı bulunmaktadır.

Büyük bir sivri kemerle kuzeydeki eyvana açılan mihrap önü kubbeli mekânı ikişer sivri kemerli açıklıkla yanlardaki neflerle bağlantılıdır. Kare bir alt yapı üzerinde üç dilimli yonca biçiminde tromplarla geçişi sağlanan kubbe yüksek tutulan ve altta sekizgen, üstte onaltıgen olan kasnağa oturmuştur. Tromplardan itibaren tuğlaların değişik dizilmesiyle zengin bir iç mekân teşkil edilmiş, kubbe içinde sırlı tuğlaların spiral biçimde yerleştirilmesiyle bu etki arttırılmıştır. Kubbe ortasında fîrûze ve mor çinilerle mühr-i Süleyman şeklinde kûfî harflerle “Muhammed” ismi yer almaktadır. Özgün olmayan mihrap, alınlığındaki kitâbeye göre 1902’de yeniden yapılmıştır. Kesme taş kaplamalı mihrap sade ve yuvarlak kemerli, yuvarlak nişlidir. 1966 yılı çalışmaları sırasında camide bulunan zengin kabartmalı, bitkisel süslemeli ve mukarnaslı alçı parçalarının ilk mihraba ait olabileceği düşünülmektedir. Kündekârî ve eğri kesim tekniğinin birlikte kullanıldığı minber Ankara Etnografya Müzesi’ndedir.

Avluya büyük bir sivri kemerle açılan eyvan cephesinde fîrûze ve patlıcan moru renkte mozaik çiniler geometrik geçmelerden ve yıldızlardan oluşan süslemeler meydana getirmiş, eyvan kemerinde yazı, köşe sütunçelerde zikzak düzenlemeler yapılmıştır. Eyvanın arkası üçgenlerle sonlanarak kubbeli mekânla birleşmektedir. Eyvan tonozu, tuğlaların değişik dizilmesiyle meydana gelen ve sırlı tuğla kullanımıyla teşekkül eden iri geometrik şekillerle süslenmiştir. Avlunun yalnızca batı tarafındaki sivri kemerli tuğla revaklar özgündür. Pâyelerin yüzeyinde ve kemer köşelerinde tuğlaların değişik istifiyle oluşan geometrik kompozisyonlar yer almış, kemer üstlerinde fîrûze sırlı tuğlalarla örgülü kûfî yazılı panolar teşkil edilmiştir. Yapının kuzeyindeki bölüm mihraba paralel dört nefli olarak düzenlenmiş ve camiden kesme taş bir duvarla ayrılmıştır. Burada yer alan ikinci mihrabın önünde biri elips biçiminde iki kubbe bulunmaktadır. İlk yapıda avlunun kuzeye doğru bir kademe daha devam ettiği ve kuzeyde üç nefli bir düzenin, mihrap ekseninde de bir taçkapının olabileceği tahmin edilmektedir. Caminin kütlesi içinde batı duvarına bitişik olan ve günümüze yalnızca gövdesi ulaşan tuğladan silindirik gövdeli minarenin 1224 tarihli ilk yapıda mı yoksa 1247 tarihli onarımda mı eklendiği tartışmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Oktay Aslanapa, Türk Sanatı II: Anadolu Selçuklularından Beylikler Devrinin Sonuna Kadar, İstanbul 1973, s. 46-49; E. Baer, “Notes on the Iconography of Inscriptions and Symbols in the Ulu Cami of Eski Malatya”, Ars Turcica: Akten des VI. Internationalen Kongresses für Turkische Kunst (ed. K. Kreiser), München 1987, s. 136-143; Yıldız Keskin, “Malatya Ulu Camiinin Asli Hali”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi: Bildiriler, Ankara 1995, II, 365-377; Aynur Durukan, “Malatya Ulucamisi-Anadolu’da İkinci Bir İran Camisi”, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı (nşr. Doğan Kuban), İstanbul 2002, s. 127; a.mlf., “Eski Malatya Ulu Camii”, Kültür ve Sanat, V/16, Ankara 1992, s. 7-10; M. Zeki Oral, “Anadolu’da Sanat Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, VD, sy. 5 (1962), s. 49-51; Celal Yalvaç, “Eski Malatya Ulu Camii”, TY, V/323 (1966), s. 22-29; Oluş Arık, “Malatya Ulu Camiinin Asli Planı ve Tarihi Hakkında”, VD, sy. 8 (1969), s. 141-149; Yılmaz Önge, “Malatya Ulu Camiinde Bulunan Alçı Tezyinat”, Önasya, sy. 67-68, İstanbul 1970, s. 4-5; Perin Topaloğlu - Bünyamin Uyar, “Eski Malatya Ulu Camii”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, sy. 5, Ankara 1983, s. 125-133.

Ahmet Vefa Çobanoğlu





Manisa Ulucamii. Cami, medrese, türbe, hamam ve çeşme birimlerini içeren bir külliye programında inşa edilen yapılar Saruhanoğulları’ndan Muzafferüddin İshak Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Cami 768 (1366), medrese 780 (1378) tarihlidir. Medresenin kitâbesinde adı geçen Mimar Emet b. Osman’ın diğer birimleri de tasarlamış olması muhtemeldir. Cami, medrese ve kümbet birimleri tek bir kitle içinde toplanmış, cami doğuya, medrese batıya, İshak Çelebi’nin kümbeti camiyle medrese arasına, bunların avlularını birleştiren kapının güneyine minarenin kaidesinin yanlarına da iki çeşme yerleştirilmiştir.

Cami doğu-batı doğrultusunda gelişen, dikdörtgen planlı, eşit büyüklükte bir harim ve bir avludan meydana gelir. Duvarlarda bol miktarda devşirme taşın yanı sıra moloz taş ve tuğla kullanılmıştır. Avlunun kuzey duvarının ekseninde taçkapı yer alır. Taçkapının üzerindeki yarım kubbenin içi yivlerle dolgulanmış, çevresi renkli taş kakmalı bir kemerle kuşatılmıştır. Yanlarda bulunan sivri kemerli nişlerin üzerinde, kırmızı renkli taşlar ve fîrûze renkli çini parçalarıyla kakma olarak yapılmış örgülü yuvarlak birer madalyon vardır. Ayrıca ortada fîrûze sırlı ve yivli bir çini kabara bulunmaktadır. Bütün bu süsleme öğelerine rağmen söz konusu taçkapıda Selçuklu dönemi taçkapılarından farklı şekilde anıtsallık iddiası görülmez. Avlu batı, doğu ve kuzey yönlerinde ikişer sıra halinde kubbemsi çapraz tonozların örttüğü kare planlı birimlerle kuşatılmıştır. Hemen hepsi devşirme olan sütunlara tuğla örgülü ve sıvalı sivri kemerler oturmaktadır. Sütun başlıklarının bir kısmı Roma ve Bizans dönemlerine ait devşirme parçalardır. Bir kısmı da Saruhanlı dönemine aittir ve köşeleri mukarnaslarla bezelidir. Derin bir revak meydana getiren bu iki sıralı birimlerin zemini avluya göre yükseltilmiştir. Avlunun merkezinde bir havuz, batı yönünde medrese avlusuna ve türbeye açılan kapı, güney yönünde harimin duvarı, bu duvarın ortasında taçkapı ve mihrapla aynı eksen üzerindeki harim girişi yer alır. Harimin girişi son derecede gösterişsizdir. Sıvalı duvarların üst kesimlerinde sıralanan küçük boyutlu pencereleriyle cepheler de oldukça durağandır. Harim mekânı enine dört, boyuna yedi birime ayrılmak üzere yirmi sekiz birim halinde tasarlanmış, mihrap-taçkapı ekseni üzerine mihrap duvarına bitişik dokuz birimlik bir bölüm kubbeyle örtülmüştür. Kubbeli bölüm dışında kalan on dokuz birim sivri kemerlere oturan kubbemsi çapraz tonozlarla örtülüdür. 10,80 m. çapındaki kubbe mihrap duvarına gömülmüş iki sütun ve altı pâye tarafından taşınmakta, bu özelliğiyle Anadolu’da kubbesi sekizgen destek üzerine oturan ilk cami örneğini meydana getirmektedir.

Mihrap ekseninde yer alan ve kuzeye (taçkapı yönüne) açılan kemer yivli olarak tasarlanmış, böylece yapının ana ekseni ve mihrap önü bölümünün ayrıcalığı vurgulanmıştır. Mihrabın basitliğiyle ahşap minberin ihtişamı ilginç bir tezat teşkil eder. Beylikler dönemi minberlerinin en güzel örneklerinden biri olan minber bütünüyle ceviz ağacından yontulmuş, kündekârî tekniğiyle meydana getirilmiştir. İçleri rûmî dolgulu, ufak boyutlu geometrik parçaların teşkil ettiği minberde, âyet ve hadis ibareleri içeren kartuşların yanı sıra minberi yapan Antepli Hacı Mehmed b. Abdülazîz İbnü’d-Dakkī’nin adını içeren bir kitâbe kartuşu vardır. Aynı ustanın imzası çeyrek yüzyıl sonra Osmanlı başşehri Bursa’da ulucaminin minberinde de görülecektir. Bu husus Selçuklular devrinde olduğu gibi Beylikler döneminde de gezgin ustaların varlığını kanıtlar. Camide minber dışında herhangi bir özgün süsleme öğesi günümüze intikal etmemiştir. Camiyle medrese arasında kitlenin kuzey sınırında yükselen minare tuğla örgülüdür. Silindir biçimindeki gövdesinde fîrûze sırlı tuğlalarla zikzaklar meydana getirilmiş, ayrıca gövdenin orta kesiminde sırlı tuğlalar yatay ve dikey sıralar halinde kullanılmıştır. Minareyi yanlardan kuşatan çeşmeler sivri kemerli nişlerle donatılmıştır. İshak Çelebi’nin kare planlı ve pandantifli kubbe ile örtülü kümbeti altta tonozlu bir kriptoya sahiptir. İri düğümlü devşirme sütunların kullanıldığı sivri kemerli kapısındaki geometrik bezemeli ahşap kanatlar özgündür. Medrese eyvanlı avlulu ve iki katlı olarak düzenlenmiştir. Çapraz tonozlu geçitle cami avlusuna bağlanan yapıda kuzeyde mütevazi ölçüde sivri kemerli nişli taçkapı avluya bir eyvanla bağlanır. Güneyde sivri beşik tonozlu dershane-mescid eyvanı vardır. İki kat halindeki talebe odaları beşik tonozlarla örtülüdür.

BİBLİYOGRAFYA:

İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler, II, İstanbul 1347/1929, s. 74-75; M. Çağatay Uluçay - İbrahim Gökçen, Manisa Tarihi, İstanbul 1939, s. 89-90; M. Çağatay Uluçay, Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar, İstanbul 1940-46, I-II, tür.yer.; İbrahim Gökçen, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, İstanbul 1946-50, I, 183-190, 212-213; II, 14-15, 152; Ali Kızıltan,


Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler, İstanbul 1958, s. 100-103; Oktay Aslanapa, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı (14. Yüzyıl), Ankara 1977, s. 39-40; a.mlf., Türk Sanatı, Ankara 1990, s. 345-346; Hakkı Acun, Manisa’da Türk Devri Yapıları, Ankara 1999, s. 32-66; Akdeniz’de İslâm Sanatı-Erken Osmanlı Sanatı-Beyliklerin Mirası (haz. Gönül Öney), İstanbul 1999, s. 86-88; Keşfi Karadanışman, Manisa Tarihi Eser ve Kitabeleri, Manisa, ts., s. 2-6; Nusret Köklü, “Saruhanlılar Devrinde Manisa (4)”, Manisa, sy. 7 (1984), s. 7-11.

M. Baha Tanman




Maraş Ulucamii. Câmi-i Atîk, Câmi-i Kebîr, Süleyman Bey Camii, Alâüddevle Bey Camii isimleriyle de anılır. Yapının esası, Dulkadıroğulları Beyliği döneminde Süleyman Bey tarafından 846-858 (1442-1454) yılları arasında yaptırılmış, daha sonra oğlu Alâüddevle Bozkurt Bey zamanında 907’de (1501-1502) tamir edilmiştir. Buna ait kitâbe taçkapı üzerinde yer almaktadır. Camiyle ilgili 906 (1500), 2 Receb 911 (29 Kasım 1505) ve 14 Muharrem 916 (23 Nisan 1510) tarihli vakfiyeler bulunmaktadır. Çarşıda çıkan bir yangın neticesinde zarar gören cami 1194’te (1780) onarılmış, 1270 (1853-54), 1314 (1897), 1945 ve sonrasında da çeşitli onarımlar geçirmiştir. 1275’te (1858-59) inşa edilen muvakkithâne 1945 yılında yıktırılmıştır.

Enine dikdörtgen alanda mihraba dik yedi nefli plana sahip olan caminin kuzeyinde son cemaat yeri ve camiden ayrı bir minaresi mevcuttur. Yapının önündeki çarpık planlı avlu yakın zamanda ortaya çıkmıştır. Pâyelerin taşıdığı sivri kemerli açıklıklı son cemaat yerinde açıklıklar camekânla kapatılmıştır. Sola kaydırılan ve mihrap ekseninde bulunmayan kapı diğer açıklıklardan daha yüksek tutulmuş, altta basık kemerli açıklıklı, üstte basık kemerli ve üçgen alınlıklı biçimde düzenlenmiştir. Önceleri ahşap kirişli toprak damla örtülen son cemaat yeri ahşap tavanlı ve kiremit çatılı yapılmıştır. Tavandaki ahşap kirişlerde ve etek kısmında kalem işi süslemeler vardır. Düzgün kesme taşın kullanıldığı köşeleri sütunçelerle yumuşatılan taçkapı yüksektir ve sivri kaş kemer altında mukarnaslı yaşmaklıdır. Üstte iki satır halinde 907 tarihli tamir kitâbesi görülmektedir. Mukarnasın altında iki kartuş içinde kelime-i tevhid yazısı ve arada es-mâ-i hüsnâdan meydana gelen düğümlü madalyonlu bir düzenleme yer almaktadır.

Moloz taş malzemeyle inşa edilen camide yer yer kesme taş malzeme de kullanılmıştır. Beden duvarlarında bulunan ahşap hatıllar cephede hareketliliği sağlamakta, pencerelerin alt ve üst lentolarını oluşturmaktadır. Beden duvarlarındaki dikdörtgen açıklıklı pencereler eğimli araziden dolayı doğu yönünde bir, diğer cephelerde altlı üstlü iki sıra halindedir. Batı ve doğu pencerelerde süslemeli metal şebekeler dikkat çekicidir. Harimde nefler dikdörtgen kesitli iki sıra kesme taş pâyeye oturan sivri kemerlerle ayrılmaktadır. Neflerin üstü içten ahşap tavanla, dıştan kiremit kaplı meyilli bir çatıyla örtülüdür. Harim mekânının ortasında enine dikdörtgen bir alanda yükseltilmiş, bol pencereli ikinci bir çatı yer almaktadır. Doğu yönünde eğimli araziden kazanılan, harimden 3 m. kadar yüksekteki hafif çarpık planlı mahfil bodur sütunlara oturan beş sivri kemerli açıklıklı olarak düzenlenmiştir. Bey mahfili şeklinde düzenlendiği tahmin edilen bu bölüme doğu cephesinin kuzey köşesinde açılan bir kapıdan ve harimin kuzeydoğu köşesindeki merdivenlerle ulaşılmaktadır.

Alçı mihrap mukarnaslı bir çerçeve ile sınırlanmış olup mukarnaslı kavsaralıdır. Mihrap nişinde sivri kemerli üç küçük niş görülür. Yapının orijinal ahşap minberi XVIII. yüzyılın ikinci yarısındaki yangında zarar görmüş, sadece iki parçası günümüze ulaşmıştır. Kitâbesine göre 1317 (1899-1900) yılında Muhammed Esad tarafından yaptırılan bugünkü minber ceviz ağacındandır ve sedef kakmalıdır. Harimin kuzey duvarında taçkapının batı tarafında yer alan müezzin mahfili ile harimin batı tarafında boydan boya uzanan mahfil önceleri ahşapken yakın zamanda betonla yeniden yapılmıştır. Son cemaat yerindeki kapıdan ulaşılan batıdaki mahfilin 1194 onarımında inşa edildiği kapı üzerindeki kitâbesinde belirtilmektedir. Son cemaat yeri önünde yapıdan bağımsız konumdaki kesme taş minare kare bir kaide üzerinde altta sekizgen, ortada silindirik ve üstte onikigen gövdelidir. Şerefe altı stilize mukarnaslı ve rozetlidir. Her cephede rozetlerin arasında mavi-beyaz renkte sır altı tekniğinde tabaklar mevcuttur. Taş korkuluklar kırık kemerli ikişer nişle süslenmiş olup üstlerinde geometrik ajurlu ahşap şebekeler bulunmakta, şebekeler arasındaki ahşap dikmeler üstteki çatıyı taşımaktadır. Minarenin alt kısmı orijinal olmakla birlikte onikigen kesitli üst kısmı ve yukarısı 1264 (1848) yılında yeniden inşa edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

VGMA, Defter, nr. 590, s. 106, sıra nr. 98; Defter, nr. 608, s. 78, sıra nr. 94; Defter, nr. 1966, s. 150, sıra nr. 166; Hamza Gündoğdu, Dulkadırlı Beyliği Mimarisi, Ankara 1986, s. 37-41; a.mlf., “Dulkadirli Cami Minareleri”, I. Kahramanmaraş Sempozyumu: 6-8 Mayıs 2004, İstanbul 2005,


II, 778-779; Yaşar Baş - Rahmi Tekin, Maraş Vakıfları (Dulkadirli ve Osmanlı Dönemi), Konya 2007, s. 83-92; Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri Kahramanmaraş 46, Ankara 2007, I, 289-318; M. Zafer Bayburtluoğlu, “Kahraman Maraş’ta Bir Grup Dulkadiroğlu Yapısı”, VD, sy. 10 (1973), s. 237-241; İbrahim Solak, “916 H./1510 M. Tarihli Alaüddevle Bey Vakfiyesi”, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 15, Konya 2006, s. 523-537.

Ahmet Vefa Çobanoğlu




Mardin Ulucamii. On altı değişik kitâbe taşımasına ve hakkında hayli bilgi bulunmasına rağmen inşa tarihi tam olarak aydınlanmamıştır. Minarenin kaidesinde 572’de (1176-77) Diyarbekir Meliki II. Kutbüddin İlgazi tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Caminin doğusunda avlu duvarı üzerindeki kitâbede ise 582 (1186) tarihi ile Artuklular’dan Hüsâmeddin Yavlak Arslan’ın adı geçmektedir. Başka bir yapıdan getirildiği sanılan Selçuklu dönemine ait kitâbe parçası dışındaki diğer kitâbeler daha sonraki tamirlerle ilgilidir. 803’teki (1400-1401) Timur istilâsında zarar gören ve bir minaresi yıkılan yapı Akkoyunlu ve Memlükler zamanında onarılmış, Osmanlı döneminde 1178 (1764-65), 1287 (1870), 1303 (1886) ve 1306 (1889) yıllarında yenilenmiştir. Bugünkü durumunu 1967-1968’de alan caminin XII. yüzyılın son çeyreğinde yapıldığı kabul edilir.

Çarşı içindeki yapılar arasında kalan cami, kuzeyinde revaklı avlusu bulunan mihraba paralel üç nefli, dikdörtgen planlı bir şemaya sahiptir. Meyilli arazi üzerinde kurulduğundan kıble yönü doldurularak önü dört payanda ile desteklenen duvarla takviye edilmiştir. Avluya doğudan ve batıdan iki kapıyla girilmektedir. Sade mimariyle ele alınan kapı açıklığının ardından eyvan biçiminde ve birer sivri kemerle avluya açılan çapraz tonozlu mekânlara geçilir. Avlunun etrafında sıralanan değişik plan ve mimaride yapılar farklı zamanlarda ortaya çıkmıştır. İlk yapıda avluyu üç taraftan çeviren revaklı ve iki katlı mekânlar mevcuttu. Ancak doğu ve batı kanatları sonradan tek beşik tonozlu odalar şeklinde düzenlenmiştir. Doğudaki bölüm kuzeyde minare kaidesine kadar uzanmakta ve ortadan bir kapıyla avluya açılmaktadır. Cephede on üç satırlık nesih kitâbe ile duvarın her iki yüzünde konsolları birleştiren küçük kaş kemerli bir saçak frizi dikkati çeker. Kuzey köşesinde minarenin kaidesine çıkılan taş bir merdiven vardır. Batıdaki mekânın kuzeyine küçük bir eyvan açılmış, eyvanın önü zamanla örülerek iki katlı hale getirilmiş ve müftülük binası olarak kullanılmıştır. Avlunun kuzeyinde pâye ve kemerlere yaslanan çapraz tonozlu bir revak arkasında sıralanan hücreler yer almaktadır. Kubbeli ana mekânın karşısında içinde selsebili olan küçük bir eyvan bulunmaktadır. Şadırvanın arkasında Osmanlı dönemi onarımını gösteren yedi satırlık kitâbe mevcuttur. Eyvanın batısından itibaren revakların önü kapatılarak Şâfiîler mescidi haline getirilmiştir. Eyvanın bitişiğindeki sivri kemerli bir kapıyla girilen mescidin batıya doğru kaymış ve dışa taşırılmış yarım daire planlı mihrap nişi ile avluya bakan beş penceresi vardır. Mescid ve revaklı bölümün üzeri ikinci kat odaları şeklinde değişik amaçlarda kullanılmaktadır.

Caminin harim kısmına avludan dört kapıyla geçilmektedir. Kuzey duvarının kapılar arasında kalan bölümü yarı yükseklikte ikinci bir duvarla kaplanmış, kapı kemerleri de son tamirde camekânla kapatılmıştır. Düz taş örgülü kuzey cephesinde ana giriş mekânlarına bakan iki pencere ile ortada sathî mihrap nişi yer alır. Her iki pencerenin yanında Akkoyunlu dönemine ait sekiz ve onar satırlık nesih kitâbeler bulunmaktadır. Dikdörtgen kesitli kalın pâyelerle mihraba paralel üç nefe ayrılan harimin sivri kemerlerle yükseltilen iç mekânı beşik tonozludur. Kıble duvarında beş pencere görülen yapıda mevcut olmayan asıl mihrap önü iki nef genişliğinde bir kubbeyle örtülmüştür. “T” şeklinde dört pâye ile kıble duvarına yaslanan tromp geçişli kubbe kuzeyde tek, yanlarda ikişer kemerle desteklenmiştir. Dört pencereli sekizgen kasnak üzerinde yer alan kubbe dıştan dilimli bir forma sahiptir. Caminin ana mihrabı derin oyulmuş iki kademeli yüksek bir niş şeklinde düzenlenmiştir. Üzeri geç döneme ait kalem işi bitki süslemeli sivri kemerle çevrilen birinci kademeyi yine sivri kemerli ve istiridye yivli kavsaraya sahip ikincisi takip eder. En dışta, testere dişi motifli iki diziyle sınırlanan dikdörtgen çerçeve ile üzerindeki üçgen alınlık ve çelenk motifiyle alışılmamış bir mihrap kompozisyonu sergilemektedir. Artuklu dönemi mihrabı bu garip süslemelerle yok edilmiştir. Daha uzun olan batı kanadındaki ikinci mihrap da yarım daire planlı nişiyle geç dönemden kalmadır. Ahşap minber büyük ölçüde yenilenmiştir. Kapı çerçevesinde Artuklu Hükümdarı Dâvud’un adı yazılıdır.


Aynalıklar geometrik çerçeveli bitki motifleriyle bezenmiştir.

Avlunun kuzeydoğu köşesinde bulunan minarenin uzun kare kaidesinin üst bölümü ile silindirik gövdesi sonradan yapılmıştır. Kaide, kitâbelerin yer aldığı seviyeden itibaren yatay bir silme ile kesilerek daraltılmıştır. İkinci kademeden yine yatay silmelerle pabuç kısmına geçilmektedir. Güney cephesinde kaval silmeli sathî bir Bursa kemeri içinde satrançlı kûfî harflerle yazılmış kabartma kitâbe ile üzerinde yapımla ilgili iki ayrı nesih kitâbe mevcuttur. Yüksek pabuç, köşelerde altlık ve başlıklarıyla zarif süslemeli sütunçelere yaslanan kademeli silmeli sivri kemerlerle sonuçlanmakta, her yüzünde kemer içlerinde satrançlı kûfî harflerle kabartma olarak yazılmış kelime-i tevhid panoları görülmektedir. Batı cephesinde bu panonun altında iri nesih harfli bir kitâbe daha bulunmaktadır. Avludan dar bir merdivenle kaide üzerindeki minare kapısına çıkılır. Kapının iki yanında geometrik geçme motifli süslemeleriyle kalın sütunçeler iri bitki örnekli başlıklar taşımaktadır. Bunlara yaslanan sivri kemer asma yaprağı ve üzüm salkımlarıyla bezenmiş, etrafı aynı formda kademeli silme kemerlerle kuşatılmıştır. Kemer içine yerleştirilmiş 1306 (1889) tarihli nesih kitâbe yer almaktadır. Silindirik gövde içlerinde kitâbeler görülen kaval silmeli yatay şeritlerle üç süsleme kuşağına ayrılmıştır. Altta içi yazıyla doldurulmuş damla motifleri, ortada sathî nişler arasında yine yazı dolgulu madalyonlar, en üstte silmelerle oluşturulan değişik niş örnekleri işlenmiştir. Mukarnas altlıklı şerefeden sonra gelen sathî nişlerle teşkilâtlandırılmış sekiz köşeli petek üstte dilimli bir külâhla örtülmüştür.

BİBLİYOGRAFYA:

J. S. Buckingham, Travels in Mesopotamia, London 1827, I, 338-339; W. F. Ainsworth, Travels and Researches in Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea and Armenia, London 1842, II, 114 vd.; Kâtib Ferdi, Mardin Mülûk-i Artukiyye Târihi (nşr. Ali Emîrî), İstanbul 1331, s. 25 vd.; M. van Berchem, Inschriften aus Syrien, Mesopotamien und Kleinasien, Leipzig 1909, nr. 100, 102-104; Gabriel, Voyages, s. 20-24; J. Sauvaget, “Inscriptions arabes”, a.e., s. 291-294; İbrahim Artuk, Artuk Oğulları Tarihi, İstanbul 1944, s. 96-98; Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, İstanbul 1969, s. 107; Ara Altun, Mardin’de Türk Devri Mimarisi, İstanbul 1971, s. 29 vd.; a.mlf., Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul 1978, s. 61-75, 271; a.mlf., “Mardin Ulu Camii ve Çifte Minareler Üzerine Birkaç Not”, VD, sy. 9 (1971), s. 191-200; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı II, İstanbul 1973, s. 9-10.

Abdüsselâm Uluçam




Milas Ulucamii (bk. AHMED GAZİ CAMİİ)




Niğde Ulucamii (bk. ALÂEDDİN CAMİİ)




Niksar Ulucamii. Tokat’ın Niksar ilçesinde XII. yüzyılın ortalarında inşa edilen Dânişmendli camii (bk. DÂNİŞMENDLİLER [Mimari]).




Siirt Ulucamii. İnşa tarihi kesin şekilde bilinmemektedir. Yapıldıktan kısa bir müddet sonra harap olan yapı 523’te (1129) Irak Selçuklu Hükümdarı Mugīsüddin Mahmûd b. Muhammed Tapar, 658’de (1260) atabeglerden Mücâhid İshak tarafından tamir ettirilerek genişletilmiş, yanına bir medrese ilâvesiyle külliye haline getirilmiştir. Osmanlı döneminde caminin doğu kanadındaki medrese hücreleri kaldırılmış, yerine iki nefli bir mescidle 1905’te bir saat kulesi inşa edilmiş, cami ve minare onarılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1957-1980 yıllarında tekrar elden geçirilen caminin ilk yapısından kubbeleri taşıyan orta ayaklarla minaresi kalmıştır. Zamanla doğuya doğru eğrilen minare de 1974-1975’te sökülüp yeniden inşa edilmiş ve yakın zamanda tekrar esaslı bir onarım görmüştür.

Kaynaklara göre ilk cami, eyvanla birleşen mihrap önü kubbeli yapısıyla Büyük Selçuklu mimarisinin plan şemasını sergiliyordu. Daha sonra mihrap önü kubbesinin iki yanına kubbeli iki mekânla eyvana dikey uzanan beşik tonozlu iki nef eklenerek transeptli enine gelişmiş bir cami haline getirilmiştir. Vakıflarca gerçekleştirilen restorasyonda yapı merkezinin asıl planına bağlı kalınarak yan kanatlarda ve çevrede yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Bugün zeminin ortalama 3,5 m. aşağısında kalan caminin etrafı avlu duvarıyla çevrilmiştir. Avluya kuzeyden geniş bir merdivenle inilmektedir. Dikdörtgen planlı camiye geçiş cepheden hafif dışa taşan basık kemerli bir kapıyla sağlanmıştır. Kapının bulunduğu eyvan mihraba dikey olarak uzanmaktadır. İkişer kemerle birbirine ve eyvana açılan kıble duvarına paralel neflerin üstleri beşik tonozla örtülmüştür. Bu mekân doğu ve batıda ikişer, kuzeyde altı pencereden ışık almaktadır. Bu bölümden birbirine kemerlerle bağlanmış, üstleri üç kubbeyle örtülü ön kısma geçilmektedir. İki yandaki dar uzun dikdörtgen hücreler vakıfların tamiri sırasında yapılmıştır.

Mihraba paralel yan yana üç kubbeden ortadaki diğerlerinden daha büyük tutulmuş,


kalın ayaklarla desteklenen tromp geçişli kubbeler sekizgen kasnak üzerine oturtulmuştur. Yeni yapıda pencere açıklıklarını çeviren sivri kemerlerle geometrik şekilli alçı şebekelerden başka süslemeye yer verilmemiştir. Kıble duvarındaki alçı mihraplar 1962’de inşa edilmiş olup önlerindeki yuvarlak sütunçe ve kemerleriyle yarım daire planlı nişlerden meydana gelmektedir. Ancak eyvanın iki yanında kubbeleri taşıyan orta ayaklardaki tâli mihraplar ilk yapıdan kalmadır. Restorasyon sırasında ortaya çıkarılan bu mihraplar süslemeleriyle birlikte günümüze ulaşmıştır. Aynı özelliği taşıyan mihrapların niş ve kavsaralarına kırmızı tuğla zemin üzerine yerleştirilmiş fîrûze ve lâcivert renkli çinilerden yıldız örnekli geometrik şekiller işlenmiştir. Dış çerçevedeki palmetler ve kûfî yazı kuşağı dökülmüştür. Asıl mihrapların da benzer kompozisyonlu mozaik çinilerle süslendiği sanılmaktadır. Caminin, Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilenen ceviz ağacından şahane minberi 611 (1214-15) tarihiyle sekiz sanatçı ve mütevelli adı taşıyan tek örnek durumundadır. Gerçek kündekârî tekniğiyle yapılan minberde beşgen ve beş köşeli yıldız çerçeveli bitki süslemeleri hâkimdir.

Vaktiyle caminin kuzeydoğu köşesine bitiştiği anlaşılan minare bugün camiden uzakta kalmıştır. 1975 restorasyonu sırasında dış kısmı muhafaza edilerek sökülmüş, temel, çekirdek, merdivenler ve iç duvarı betonla yeniden yapılmış ve süslemeleri üzerine monte edilmiştir. Yakın zamanda gerçekleştirilen restorasyonda minaredeki tuğla kaplamalar sökülüp düzenlenerek yeniden monte edilmiştir. Bu çalışmada sırlı tuğlalı motiflerde düzeltmeler yapılmış, eksik kısımlar tuğla olarak tamamlanıp üzerleri boyanmıştır. Minarenin kare planlı, dikdörtgen prizması şeklindeki kaidesi oldukça yüksek tutulmuştur. Kısa bir pabuçtan sonra silindir biçiminde devam eden gövde yukarıya doğru daralır. Kaide ince şeritlerle üç geniş süsleme kuşağına ayrılmıştır. Altta fîrûze sırlı tuğla dizileriyle elde edilen eşkenar dörtgen ve zikzak motifleri, kapı kemeri hizasında madalyon şeklinde kesilmiş yıldızlarla etrafındaki kollardan oluşan fîrûze mozaik çinili kuşak yer almaktadır. Üstte yine sırlı tuğla malzemenin şekillendirdiği geometrik süslemeler bulunmakta, alt kısımlarda kaidedeki örneklerin tekrar edildiği görülmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Oktay Aslanapa, Turkish Art and Architecture, London 1971, s. 94-95; a.mlf., Türk Sanatı II, İstanbul 1973, s. 4-5; a.mlf., Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 103; Şerare Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1972, s. 27-28; Gönül Öney, Türk Çini Sanatı, İstanbul 1976, s. 17, 27; a.mlf., “Anadolu’da Selçuklu ve Beylikler Devri Ahşap Teknikleri”, STY, III (1970), s. 136; Ömür Bakırer, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı, Ankara 1981, I, 417-422; a.mlf., “Anadolu’da XIII. Yüzyıl Tuğla Minarelerin Konum, Şekil, Malzeme ve Tezyinat Özellikleri”, VD, sy. 9 (1971), s. 338-339; Zafer Bayburtluoğlu, Anadolu Selçuklu Dönemi Sanatçıları, Erzurum 1988, s. 102-106; M. Zeki Oral, “Anadolu’da Sanat Değeri Olan Ahşap Minberler, Kitabeleri ve Tarihçeleri”, VD, sy. 5 (1962), s. 39-41; Ali Saim Ülgen, “Siirt Ulu Camii”, a.e., sy. 5 (1962), s. 153-157; İdris Köprülü - Uğur Ünaldı, “Siirt Ulu Camii ve Minaresi”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, sy. 5, Ankara 1983, s. 19-36.

Abdüsselâm Uluçam




Silvan Ulucamii. Diyarbakır’ın ilçesi Silvan’da (Meyyâfârikīn) 422’de (1031) bir caminin yapıldığı bilinmekle beraber günümüzdeki cami, kubbe eteğinde yer alan nesih kitâbeye göre Artuklu Emîri Necmeddin Alpı b. Timurtaş tarafından 547-552 (1152-1157) yılları arasında inşa ettirilmiştir. Güney duvarında doğu tarafında yer alan mihrap Eyyûbî döneminde 624’te (1227) yapılmış bir onarıma işaret etmektedir. 1911-1913 yıllarında büyük bir onarım daha geçiren yapının cephe düzenlemelerindeki değişiklikler sırasında bazı mimari öğelerin yeri değiştirilmiş, yeni pencere ve kapılar açılmıştır. 1964’te Vakıflar İdaresi tarafından müdahale gören caminin özgün durumu büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.

Cami doğu-batı doğrultusunda yatık dikdörtgen planlı, mihraba paralel dört nefli ve mihrap önü kubbelidir. Kuzey cephesi üzerinde görülen izlerden (özellikle köşedeki kapı sövesi) yapının önünde bir avlunun olabileceği düşünülmektedir. Kesme taştan inşa edilen caminin cephelerinde farklı boyutlarda ve formlarda iki sıra pencere yer almakta, saçak hizasında küçük taş konsollara oturan bir silme bulunmaktadır. Kuzey cephesinde eksende iki sütunçeye oturtulan sade düzenlemesiyle mihrap, mihrabın iki yanında birer yuvarlak kemerli pencere, birer kapı ve ikişer dikdörtgen açıklıklı pencere ile simetrik bir düzenleme vardır. Doğudaki kapı oldukça süslüdür. Çift sütunlardan meydana gelen pilastırlar üzerinde yanlarda katlı konsollar ve silmeler, ortada dikdörtgen açıklıklı kapıyı çevreleyen geometrik kompozisyonlu söveler ve üstte kademeli silmelerden oluşan dilimli kemerli düzenlemeye sahiptir. Kemerin altında damla şeklinde bir madalyon, alınlıkta yuvarlak kemerli bir pencere mevcuttur. Batıdaki kapı sade olup dilimli kemerli alınlık altında benzer bir pencere yer alır. Cephede doğu ve batı yönünde kademeli silmelerden meydana gelen sövelere sahip dikdörtgen açıklıklı pencerelerin üzerinde


yüksek kabartma olarak ele alınmış dilimli kemerli bir dizi ve bunların üzerinde konsollu bir düzenleme bulunmaktadır. Bütün cepheyi kapladığı anlaşılan bu süslemenin doğu ucunda bir tonoz başlangıcı ve bir duvar izi görülmektedir. Batı ucunda bu düzenlemenin üzerinde küçük bir kapı vardır. Güney cephesinde mihrap önü kubbeli bölüme denk gelen kısımda dikdörtgen kesitli üç iri payanda yer almaktadır. Bunlardan mihrap nişi hizasındaki düz, diğer ikisi dilimli yarım kubbelerle sonlandırılmıştır. Mihrap önü kubbeli mekânın iki yanında güneye açılan iki kapı mevcuttur. Bu kapılar kuzeydeki kapılarla aynı eksendedir. Kapılardan doğudaki süslü olup silmelerle meydana getirilen üçgen alınlığını içten geometrik geçmeli bir bordür ve istiridye kabuğu motifli bir silme dolaşmakta, alınlığın ortasında bir rozet bulunmaktadır. Yanlarda başlıklı dalgalı pilastırlar üzerinde iki pencere yer alır. Sütunçeleri ve söveleri geometrik süslemeli kapının üzerinde silmelerin teşkil ettiği yuvarlak bir kemer vardır. Doğu ve batı cephesi süslemesiz olan yapıda kapı ve pencerelerde görülen form ve taş işçiliği bunların XX. yüzyılın başında ele alındığını göstermektedir.

Harimde mihraba paralel sivri kemerli dört nef bulunmaktadır. Bunlardan ikincisi ve dördüncüsü diğerlerine göre daha geniştir. Mihraba paralel üç nef mihrap önünde bir kubbeyle kesilmiştir. 13,50 m. çapındaki kubbe içten pâyelere oturan silmeli kemerler üzerinde iri mukarnas dolgulu tromplarla önce sekizgene, küçük sade tromplarla da onaltıgene oturmaktadır. Dıştan yüksek sekizgen kasnak üzerindeki kubbe kiremit kaplı piramidal bir çatıyla örtülüdür. Kasnağın her cephesine yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Mihrap önü kubbeli mekân kuzey, doğu ve batı yönlerinde ortada geniş, yanlarda dar üçer sivri kemerli açıklıkla neflere bağlanmıştır. Kuzeyde dördüncü nefin ortası kubbeli mekân genişliğinde üç çapraz tonozla örtülmüştür. Kubbe eteğinde bâninin ismini veren kitâbe yer almaktadır. Nefleri taşıyan pâyeler sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Yapının çöken nefleri ve kubbesi XX. yüzyıl başında yeniden yapılmıştır. İç mekânda geçirdiği onarımlar ve değişikliklere işaret eden izler bulunmaktadır.

Caminin kıble duvarında dört mihrap nişi vardır. Bunlardan ikisi doğu tarafında, biri orta eksende, diğeri batı tarafındadır. Doğu tarafındaki mihraplardan biri iki dikdörtgen bordür içinde mukarnas kavsaralı nişe sahiptir. Nişin içi bitkisel, geometrik süslemeler ve âyet kitâbeleriyle dolgulanmıştır. Nişi çevreleyen sivri kemer üçlü sütunçeler ve süslemeli başlıklara oturmakta olup kemer üzerinde rûmîli kıvrık dallı zeminde 624 (1227) tarihli celî sülüs Eyyûbî kitâbesi bulunmaktadır. Diğerinde ise geometrik süslemeli dikdörtgen bir bordür içinde halat silmeli, yuvarlak kemerli mihrap nişi sivri yivlerle hareketlendirilmiştir ve köşeliklerinde bitkisel süslemeler kullanılmıştır. Bu mihrabın Eyyûbî devrinde yapıldığını söyleyenler varsa da XV. yüzyıla tarihlendirenler de vardır. Orta eksende yer alan mihrap mukarnaslı olup XX. yüzyıl başında yeniden ele alınmıştır. Batıdaki mihrap niş ise diğerlerinden daha küçük ve sadedir. Yapıda yer alan taş minber de oldukça sadedir. Kuzeydoğu köşesinde yapıdan ayrı ele alınan minare yakın zamanda inşa edilmiştir. Kare gövdeli minare silmelerle üçe bölümlenmiş, üstte mukarnaslı bir silme üzerinde şerefe korkuluğu yer almıştır. Şerefeden sonra silindirik gövdeli devam eden minare koni biçiminde bir külâh ve alemle sonlanmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Oktay Aslanapa, Türk Sanatı II, İstanbul 1973, s. 7-8; Ara Altun, Anadolu’da Artuklu Devri Türk Mimarisinin Gelişmesi, İstanbul 1978, s. 44-60; a.mlf., Anadolu’da İlk Türk Mimarîsi: Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara 1991, s. 6-8; Aynur Durukan, “Mayyafarikin (Silvan) Ulucamisi”, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı (nşr. Doğan Kuban), İstanbul 2002, s. 96-102; Gülsen Baş, “Silvan Ulu Camii Mimari Süslemeleri”, X. Ortaçağ-Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu, Prof. Dr. H. Örcün Barışta’ya Armağan (3-6 Mayıs 2006), Bildiriler (haz. Muhammed Görür), Ankara 2009, s. 31-46; Süleyman Savcı, “Silvan’daki Tarihi Eserler”, Karacadağ, VI/65-66, Diyarbakır 1943, s. 6-8.

Ayşe Denknalbant




Sinop Ulucamii (bk. ALÂEDDİN CAMİİ ve MEDRESESİ)





Sivas Ulucamii. XII. yüzyıl içinde inşa edilen Dânişmendli camii (bk. DÂNİŞMENDLİLER [Mimari]).




Sivrihisar Ulucamii. Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde yer alır. Anadolu’nun en büyük ahşap sütunlu camilerinden biri olan mâbedin yapım tarihi kesin şekilde bilinmemektedir. Çeşitli yerlerinde bulunan kitâbelere göre yapı, ilk defa 629’da (1232) Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın saltanatında Emîr Cemâleddin Ali Bey tarafından inşa ettirilmiştir. 673’te (1274-75) III. Gıyâseddin Keyhusrev’in nâiblerinden Abdullah oğlu Emînüddin Mîkâil Bey’in yaptırdığı müdahaleyle bugünkü görünümüne kavuşan camiye 812’de (1409-10) bir minare eklenmiştir. Mihrabın da 843 (1439-40) yılındaki onarımda yerleştirildiği düşünülmektedir. 1192’de (1778) bir tamir daha geçiren cami 1956-1959 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

Doğu-batı doğrultusunda yatık dikdörtgen planlı caminin kuzey, doğu ve batı cephelerinde birer kapı bulunmaktadır. Kuzey kapısı mermer malzemeden inşa edilmiş olup yay kemerli kapısı üzerindeki üç satırlık sülüs kitâbenin iki yanında geometrik motifli birer kabara yer almakta, kitâbede Abdullah oğlu Mîkâil’in onarımından bahsedilmektedir. Doğu cephesindeki sade mermer söveli kapının üzerinde iki kitâbe ve kitâbelerin solunda stilize Mîkâil sembolü mermer bir levha görülmektedir. Kitâbelerden üstteki 843 (1439-40) tarihli, kare biçimli ve dört satırlık sülüs yazılı tamirat kitâbesi, alttaki ise 1192 (1778) tarihli, dikdörtgen biçimli ve on altı satırlık sülüs yazılı vakfiye kitâbesidir. Doğu cephesinde Sölpük Mescidi olarak adlandırılan, cepheden dışa taşkın birimin kapısının üzerinde buraya sonradan yerleştirildiği düşünülen ve yapının Emîr Cemâleddin tarafından 629’da (1232) yaptırıldığını belirten beş satırlık sülüs yazılı kitâbe mevcuttur. Batı cephesindeki kapı mermer malzemeden sade biçimde ele alınmış, kenarlarında zar başlıklı sütunçeler görülen kapı açıklığı üzerinde üç sıra mukarnas kullanılmıştır. Güney cephesinde alttakiler büyük, üsttekiler küçük, dikdörtgen açıklıklı çift sıra pencere bulunmaktadır. Batı cephesinde tek sıra pencere yer alırken kuzey cephe sağır bırakılmıştır.

Harim ahşap sütunlarla mihrap duvarına paralel altı nefe ayrılmıştır. Sütunlar ahşap konsollarla kirişlere bağlanmış olup üst örtü ahşap tavandır. Ortaya yakın yerde küçük bir aydınlık feneri vardır. Yapı dıştan kiremit kaplı kırma çatıyla örtülüdür. Ahşap sütunlarda kazıma tekniğinde baklava, palmet, zikzak ve halat motifleri bulunmaktadır. Mihrabın önündeki iki sütunda korint üslûbunda devşirme başlıklar kullanılmış, gövdelerinde oyma ve kabartma olarak yine palmet, baklava, hayat ağacı, halat, zikzak gibi motifler yer alırken ayrıca kırmızı, yeşil ve siyah renklerde kalem işiyle süslenmiştir. Harimdeki diğer sütunların bazılarında da devşirme başlıklar ve kaideler vardır. Harimin doğusunda yerden yükseltilmiş korkuluklarla harim mekânından ayrılan Sölpük Mescidi bulunmaktadır. Harimin kuzey ve batı cephelerinde çıkışları ahşap merdivenlerle sağlanan ahşap kadınlar mahfili görülmektedir.

1339-1440 yılındaki onarımda camiye yerleştirildiği ileri sürülen mihrap kalıpla yapılmış alçı süslemelidir. Beş sıralı mukarnaslı yaşmaklı ve köşeleri sütunçeli mihrap nişi geometrik yıldız geçmeli kompozisyonla dolgulanmıştır. Nişi çevreleyen geometrik kompozisyonlu geniş bordürün iki yanında üzüm salkımları ve dallarından meydana gelen bitkisel süslemeli, sülüs yazılı ikişer bordür yer almaktadır. Geniş geometrik kompozisyonlu bordürde üstte iki, yanda ve tepede dokuz dilimli birer kabara vardır. 643 (1245-46) tarihli olduğu belirtilen minber özgün minber değildir ve 1924’te yıkılan Sivrihisar Kılıç Mescidi’nden buraya getirildiği düşünülmektedir. Minberin gövdesinde ve kapı kanatlarında kündekârî, korkuluklarında ajurlu süslemeler kullanılmış olup taht bölümünün üzeri kırık piramidal bir külâhla örtülüdür. Korkuluklarda altıgenlerden meydana gelen ajurlu geometrik süslemeli panoları ortadan ikiye bölen şeritler üzerinde içleri rûmî ve palmetlerle dolgulanmış sekizgenler bulunmaktadır. Aynalıklarda iç içe geçmiş kırık şeritlerin oluşturduğu kare çerçevelerde dört kollu yıldızla altıgen ve baklavadan geometrik süslemeler kullanılmıştır; bunların içleri de rûmî ve kıvrık dallardan meydana gelen kompozisyonla dolgulanmıştır. Taht kısmının iki yanındaki kare panolarda sekizgenlerden teşekkül eden ajurlu geometrik geçmeler vardır. Minber kapısını üç yönden Âyetü’l-kürsî yazılı bir şerit çevrelemektedir. Sivri kemerli açıklığı örten kapı kanatları kıvrık dal, rûmî ve palmet süslemeli üçer dikdörtgen panodan oluşmuştur. Üstteki panolardan doğudakinde usta olarak Mehmed oğlu Hasan ismi geçmektedir. Minare caminin güneydoğu köşesinde Sölpük Mescidi’ne bitişik, dışa taşkın, kesme taştan kare kaide ve sekizgen pabuçluk üzerinde yer almaktadır. Tuğladan silindirik gövdeli, altı mukarnas dolgulu, tek şerefeli ve külâhlı minare, kaidesi üzerindeki iki satırlık kitâbeye göre Taymış oğlu Hacı Habib tarafından 812 (1409-10) yılında inşa ettirilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Aptullah Kuran, “Anadolu’da Ahşap Sütunlu Selçuklu Mimarisi”, Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 179-186; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı II: Anadolu Selçuklularından Beylikler Devrinin Sonuna Kadar, İstanbul 1973, s. 73-74; Erol Altınsapan, Sivrihisar’da Türk Mimarisi (yüksek lisans tezi, 1988), SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü;


a.mlf., “Sivrihisar’da Selçuklu Eserleri”, Eskişehir 1. Selçuklu Eserleri Semineri Bildirileri, Eskişehir, ts. (Eskişehir Valiliği Yayınları), s. 23-27; a.mlf., “Sivrihisar’da Selçuklu Devri Şehir Dokusu”, Eskişehir 2. Selçuklu Eserleri Semineri Bildirileri, Eskişehir 1990, s. 21-46; a.mlf., Ortaçağ’da Eskişehir ve Çevresinde Türk Sanatı, Eskişehir 1999, s. 35-47; a.mlf. - Canan Parla, Eskişehir Selçuklu ve Osmanlı Yapıları I: Günyüzü, Mihalgazi, Mihalıççık, Sarıcakaya, Seyitgazi, Sivrihisar, Eskişehir 2004, s. 292-311; K. Otto-Dorn, “Die Ulu Dschami in Sivrihisar”, Anadolu: Anatolia, sy. 9, Ankara 1967, s. 161-168.

Ayşe Denknalbant




Tire Ulucamii. Caminin kuzeydeki kapısı üzerinde yer alan 1287 (1870) tarihli onarım kitâbesinde Aydınoğlu Cüneyd Bey (1405-1426) tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Kuzey-güney doğrultusunda gelişen eğimli bir arazi üzerinde kare planlı bir yapıdır. Arazinin topografik durumu yapının mimarisini etkilemiş, bu sebeple zemine dolgu yapılmış, yan girişlerden kuzey yönüne doğru uzanan kısım ve son cemaat yerinin tabanı doldurulmuştur. Dıştan tamamıyla sıvandığı için duvar işçiliğinin belli olmadığı yapıda ana girişin bulunduğu kuzey cephesinde köşelerde pâye, ortada direkler üzerinde taşınan, düz çatı ile örtülü bir son cemaat yeri mevcuttur. Silindirik gövdeli tuğla minare harimle son cemaat yerinin birleştiği kuzeydoğu köşedesindedir. Caminin doğu, batı ve güney cephelerinde iki sıra halinde yuvarlak kemerli pencereler görülür. Yapının kuzeydeki kapısının dışında doğu ve batıda sade birer kapısı daha vardır. Yapının üzeri kiremit kaplı, çift eğimli kırma bir çatı ile örtülüdür. Doğudan ve batıdan hafif içerlek biçimde ana mekâna bitişen ve zeminden yükseltilen son cemaat yerine bir merdivenle çıkılmaktadır. Ortadaki desteklerden en sağdaki üzerinde yer alan kalem işi 1340 (1921-22) tarihli kitâbe son cemaat yerinin onarımıyla ilgilidir. Bugün görülen destekler sonradan onarım sırasında konmuştur. Kuzeydeki kapıdan girilerek ulaşılan iç mekân son derece yalın bir görünüşe sahiptir. Dikdörtgen kesitli kalın on altı pâyeden meydana gelen destekler üzerine oturan yuvarlak kemerler mekânı mihraba dik beş nefe böler. Mihrap önünde kubbe yoktur. Süsleme özelliğinin bulunmadığı iç mekânda mukarnas sıralı basit mihrap nişi dikkat çeker.

Camiye dair en eski bilgilere Evliya Çelebi’de rastlanır. Evliya Çelebi’nin bahsettiği 766 (1364-65) ve 1088 (1677) tarihli iki kitâbe bugün mevcut değildir. Caminin tarihini aydınlatacak önemli bir bilgiye, zamanında yapıya bitişik konumdaki Alihan Medresesi’nin günümüzde caminin son cemaat yeri dış duvarına konmuş olan 755 (1354) tarihli inşa kitâbesinde rastlanır. Burada camide görev yapacak imamların medresenin müderrisleri arasından seçildiği ve bu uygulamanın uzun zamandan beri devam ettiği şeklindeki ifade ve medresenin bitişik konumu caminin medreseden daha önce ya da onunla birlikte yapılmış olabileceğini düşündürür. Bu durumda yapının Aydınoğlu Cüneyd Bey döneminden önceye tarihlenmesi ihtimali ortaya çıkar. Belki de söylendiği gibi kiliseden dönüştürülen ya da kilise temellerinin üzerine inşa edilen bu ilk caminin yıkılması veya yenilemeye ihtiyaç duyulmasından ötürü yerine Cüneyd Bey zamanında ikinci cami yapılmıştır. Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği kitâbe caminin bu ilk inşa dönemine ait olabilir. 1932 yılındaki yangında caminin ahşap çatısı zarar görmüştür. Mevcut kitâbelerden caminin Osmanlı döneminde iki onarım geçirdiği bilinmektedir. Bunlardan 1870’teki onarımın genel olduğu ve yapının özellikle dış cephelerinde farkedilen bir değişikliğe yol açtığı anlaşılmaktadır. 1921-1922 onarımı son cemaat yeriyle ilgilidir. Kapılar, pencereler ve son cemaat yeriyle birlikte yapının dış görünümünde son dönem mimarisinin izleri hâkimdir. Buna zaman içinde Cumhuriyet dönemi onarımlarıyla meydana gelen değişiklikleri de eklemek gerekir. Netice olarak ilk inşasının XIV. yüzyılın ilk yarısına kadar inmesi muhtemel olan Tire Ulucamii, Osmanlı döneminde özellikle XIX. yüzyıldaki onarımlarla özgün karakterini yitirerek önemli değişimlerle günümüze ulaşabilmiştir. Caminin yalnızca iç bölümdeki mukarnaslı basit mihrap nişi ve kısmen de minaresinin yapım özellikleriyle Aydınoğlu dönemine uygunluk taşıdığı söylenebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 163; R. M. Riefstahl, Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mimarisi (trc. Cezmi Tahir Berktin), İsanbul 1941, s. 27; Faik Tokluoğlu, Tire Tarihi ve Turistik Değerleri, İstanbul 1957, s. 15; Himmet Akın, Aydınoğulları Tarihi Hakkında Bir Araştırma, Ankara 1968, s. 113-114; İnci Aslanoğlu, Tire’de Camiler ve Üç Mescit, Ankara 1978, s. 24-26; a.mlf., “Tire Beylik Dönemi Camileri -Çağdaş Beylik Örneklerle Kıyaslamalı Bir Değerlendirme-”, Türk Kültüründe Tire (haz. Mehmet Şeker), Ankara 1994, s. 89-96; Tuncer Baykara, “Türk Şehircilik Geleneğinde Tire”, a.e., s. 9-19; Necmi Ülker, “Tire’de Osmanlı Dönemi Türk Kitâbeleri”, a.e., s. 97-112; Selda Kalfazade, Anadolu’da Aydınoğlu Devri Mimarisi (doktora tezi, 1996), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 136-146.

Selda Kalfazade




Tokat Ulucamii. Tokat’ın merkezinde kendi adıyla anılan mahallede (Camiikebir) yer alır. Bir deprem veya yangın neticesinde harap olan Selçuklu yapısı 1090 (1679)


yılında aslına sâdık kalınarak yeniden yapılmıştır. Bu yenilemeye ait kitâbe cümle kapısı üzerinde bulunmaktadır. İlk yapının Dânişmendliler tarafından XII. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır. Bugünkü yapının da ilkinin temelleri üzerinde yapıldığı düşünülmektedir. Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilen yapı 22,5 × 28 m. ölçüsünde dikdörtgen bir plana sahiptir ve üstü ahşap çatı ile örtülüdür. Kuzey cephesi kalenin yer aldığı tepenin yamacına yaslanmıştır. Güneydoğu köşesi önünden geçen yol sebebiyle pahlanmış olup güney kenarına klasik özelliklere sahip bir çeşme, doğu ve batı kenarlarına da birer son cemaat mahalli yerleştirilmiştir. Birer mihrap nişi ile şekillenen bu son cemaat yerlerinden doğudaki kare, batıdaki yuvarlak taşıyıcılara oturan sivri kemerlerin taşıdığı ahşap çatılara sahiptir. Ortaya yakın konumda camiye açılan basık kemerli kapılar bulunmaktadır. Kapıların iki yanında altta dikdörtgen, üstte yuvarlak kemerli açıklıklara sahip ikişer pencere yer almaktadır. Doğu duvarına kâgir zarif bir kuşevi yerleştirilmiştir.

Harim kısmı, mihraba dik iki sıra halinde yerleştirilmiş sekiz iri ayağa oturan sivri kemerlerle kıbleye dik üç nefe ayrılmıştır. Bunlardan ortadaki nef yanlardaki neflere göre daha geniş tutulmuştur. Arka kısımda ahşap taşıyıcılara sahip “U” şeklinde bir mahfil mevcuttur. Mermer mihrabın son derece sade tasarımına karşılık minberin itinalı ahşap işçiliği dikkat çekicidir. Ancak ahşap süslemenin asıl güzel uygulamaları caminin tavanında yer almaktadır. Yanlarda düz çıtalarla oluşturulan kompozisyonlar orta nefte bu defa renkli çıtalarla oluşturulan içleri boyalı geometrik taksimatlarla zengin bir görünüm sergilemektedir. Caminin nefleri ayıran ayak ve kemerlerin yüzeyleriyle kemer köşelerinde görülen kalem işi süslemeler dönemine ait olup iri madalyonlu kompozisyonlara sahiptir. Kırmızı ve yeşil zemin üzerinde beyaz renkte bitkisel süslemeler çinilerde görülen kompozisyonlarla yakın benzerlik göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ersal Yavi, Tokat, İstanbul 1986, s. 79; Yaşar Erdemir, “Tokat Yöresindeki Ahşap Camilerin Kültürümüzdeki Yeri”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu: 2-6 Temmuz 1986 (haz. S. Hayri Bolay v.dğr.), Ankara 1987, s. 298-300; Ali Osman Uysal, “Tokat’taki Osmanlı Camileri”, a.e., s. 356-360; Mehmet Mercan - Mehmet Emin Ulu, Tokat Kitabeleri, Ankara 2003, s. 86-87; Ali Açıkel - Abdurrahman Sağırlı, Osmanlı Döneminde Tokat Merkez Vakıfları-Vakfiyeler, Tokat 2005, I, 233, 247, 256, 353, 428.

İsmail Orman




Urfa Ulucamii. Urfa çarşı merkezinde Haşimiye ile Sarayönü caddesi arasında yer almaktadır. Caminin yerinde V. yüzyılın ilk yarısına kadar bir sinagog bulunurken buraya daha sonra Mor Stefanos adlı bir kilise yapılmıştır. Kırmızı renkli mermer sütunlarından dolayı Kızıl Kilise diye de bilinen yapının yerine şehrin fethinden sonra cami inşa edilmiştir. İnşa tarihi kesin olarak bilinmeyen caminin kilisenin ana mekânına mı yoksa avlusuna mı yapıldığı tam belli değildir. Cami, kiliseye ait mevcut kırmızı sütunların kullanılmasından dolayı Mescidü’l-hamrâ, Kızıl Cami, Câmiu’l-hamrâ, Câmiu’l-ahmer gibi adlarla da anılmıştır.

Camide mevcut dört onarım kitâbesi yapının inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Ancak caminin inşa tarihine ilişkin önemli bir referans noktası, yapının doğu duvarına bitişen ve daha önce inşa edildiği tahmin edilen Eyyûbî Medresesi’nin 586 (1190) tarihli inşa kitâbesidir. Bu bilgi, bölgede Eyyûbîler’den önce egemenlik kuran Zengîler’in camiyi yaptırmış olduğunu düşündürmektedir. Özellikle Nûreddin Mahmud Zengî’nin, XII. yüzyılın ikinci yarısında Urfa Ulucamii ile benzer plan özelliği gösteren ve doğal âfetler sonucu harap olan Halep Ulucamii’ni aslına uygun biçimde yeniden yaptırması bu fikri kuvvetlendirmektedir. Bir başka görüş caminin Artuklu devrinde 497 (1104) yılında inşa edildiği yönündedir. Urfa Ulucamii ile ilgili bilinen en eski belge Hasan b. Alâeddin adında bir emîrden bahseden 786 (1384) tarihli vakfiyedir. Avlunun batı kapısındaki 1096 (1685) tarihli kitâbe ise caminin Ali Paşa tarafından tamir edildiği bilgisini vermektedir. Son cemaat yerinde harim mekânına açılan kapıların


üzerinde 1193 (1779), 1194 (1780) ve 1287 (1870) tarihli üç kitâbe yer almaktadır. Bunlardan 1194 (1780) tarihli kitâbede caminin Hacı Fîrûz Bey tarafından onarıldığı yazılıdır. 1287 (1870) tarihli kitâbe ise Urfa Evkaf müdürü Mustafa Efendi’nin yaptırdığı şadırvanla ilgilidir.

Cami, kıble duvarına paralel gelişen dikdörtgen bir harim mekânı ile düz bir örtü sisteminde mihrap önü kubbesiyle Ortaçağ yapım prensiplerine uygun bir kütle tasarımına sahiptir. Harim, kıble duvarına paralel dikdörtgen kesitli iki sıra düzgün kesme taş pâye ile üç sahna ayrılmıştır. Harim mekânında pâyelerin teşkil ettiği birimlerin üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. Yapının kıble ekseninden doğuya kaydırılan mihrabının önünde sivri kemerler üzerinde tromplarla geçişi sağlanan bir kubbe yer almaktadır. Mihrabın sağındaki taş minber orijinal değildir. Harim mekânında taşıyıcı unsur niteliğinde çok sayıda pâye kullanılması mekândaki bütünlüğü etkilerken tavan yüksekliğinin az olması da basık bir hava etkisi bırakmaktadır. Kuzeyde sivri kemerli açıklıklara sahip on dört birimli son cemaat yeri dikdörtgen kesitli düzgün kesme taş pâyeler üzerinde çapraz tonozlarla örtülüdür. Son cemaat yerinden harime geçişi sağlayan, bugün ikisi kapatılmış yedi giriş vardır.

Caminin kuzeyinde içinde minare, hazîre, bir kuyu ve yapıya sonradan eklenen bir şadırvanın bulunduğu, yapının iki katı genişliğinde bir avlusu vardır. Sekiz sütun üzerine oturan yuvarlak kemerli onaltıgen kasnaklı şadırvanda fıskıyeli onaltıgen su havuzu yer almaktadır. Eski kilise yapısının çan kulesi olduğu tahmin edilen sekizgen planlı minare kesme taştan inşa edilmiştir. Avlunun kuzey duvarına bitişik durumdaki minare bugün saat kulesi olarak da kullanılmaktadır. Avludaki hazîrede Nakşibendiyye tarikatının Hâlidiyye kolunun kurucusu Hâlid el-Bağdâdî’nin küçük oğlu Şehâbeddin Ahmed’in türbesi ve şehrin Haçlı Kontluğu’ndan geri alınması sırasında şehid düşen bazı kumandanların mezarlarının bulunduğu rivayet edilmektedir. Camideki yapı malzemesi ve işçilik incelendiğinde son cemaat yeri ile harim mekânının batı ve doğu yönlerindeki birer sıranın yapıya sonradan eklendiği anlaşılmaktadır. Yapı bölgeden çıkarılan Urfa taşıyla inşa edilmiştir. Camideki yegâne süsleme unsuru mihrap önü kubbesine geçiş öğesi olarak kullanılan tromplardaki mütevazi taş işçiliğidir.

BİBLİYOGRAFYA:

Oktay Aslanapa, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi: Başlangıcı ve Gelişmesi, Ankara 1991, s. 12-14; A. Cihat Kürkçüoğlu, Şanlıurfa Camileri, Ankara 1993, s. 10-14; a.mlf., “Urfa Mimari Eserlerine Genel Bir Bakış”, Uygarlıklar Kapısı Urfa, İstanbul 2002, s. 116-117; Mahmut Karakaş, Şanlıurfa Mezar Taşları, Şanlıurfa 1996, s. 148; Murat Uçkun, Ortaçağ Urfası’nda Mimari Eserler: 476-1517 (yüksek lisans tezi, 2002), Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 21-26; Abdullah Ekinci, Ortaçağ’da Urfa (Efsane,Tarih, İnanç, Bilim ve Felsefe Kenti), Ankara 2006, s. 298-300; Edessa’dan Urfa’ya (ed. Mehmet Çelik), Ankara 2007, II, 408-412; Aynur Durukan, “Şanlıurfa Ulu Camii”, Kültür ve Sanat, IV/14, Ankara 1992, s. 8-10.

Fatma Kuş




Uşak Ulucamii. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak külliye bünyesindeki bir çeşmeye aitken yapının giriş kapısı üzerine sonradan yerleştirildiği kabul edilen Şâban 822 (Ağustos-Eylül 1419) tarihli sülüs hatlı Arapça kitâbe caminin tarihlendirilmesine ışık tutmuştur. Bu kitâbeye göre yapının Germiyanoğlu II. Yâkub Bey’in ikinci saltanatı esnasında (1402-1429) Kavşid (Koşud ?) oğlu Hasan oğlu Mehmed Bey tarafından inşa edildiği kabul edilmektedir. XIX. yüzyılda gerçekleştirilen onarımlarda camiye bir son cemaat yeri eklenmiş ve minaresi yeniden yapılmıştır. Cami 1970’te Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce tamir ettirilmiştir.

Moloz taşla inşa edilen yapı bugün kare bir alana oturmakta olup mihrap önünde büyükçe bir kubbe, bunun önünde tonozlu bir birim ve iki yanda üçer kubbeden meydana gelen bir üst örtüye sahiptir. Üst


örtüyü teşkil eden kubbeler sekizgen kasnaklıdır. Beş birimli öndeki son cemaat yeri pâyelerin taşıdığı sivri kemerler üzerinde sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür. Son cemaat yerinde mihrap ekseninde ve pahlanmış köşelerde girişler bulunmaktadır. Yatık dikdörtgen planlı harim dört pâye ile üç bölüme ayrılmıştır. Geniş tutulan orta aksta önde sivri beşik tonoz örtülü bir birimle mihrap önünde merkezî kubbeli bir birim yer alır. Yanlarda farklı boyutlarda üçer kubbeli birim mevcuttur. Büyük sivri kemerler üzerine oturan ve pandantiflerle geçişi sağlanan kubbeli birim kuzey yönünde büyük sivri kemerle tonozlu birime, daha alt seviyede ikişer küçük sivri kemerli açıklıkla yanlara bağlanmaktadır. Harime biri son cemaat yerinde, diğer ikisi yan cephelerde olmak üzere üç kapıyla geçilmektedir. Kuzeyde mihrap eksenindeki kapı diğerlerinden daha geniştir ve yuvarlak kemerli bir açıklığa sahiptir. Kapının etrafı tek sıra mukarnaslı bir frizle çevrelenmiştir. Kapı kanatları demirdir. Harim tek sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Harim mekânında kubbe, pandantifler, kemerler ve pâyelerde “C-S” kıvrımlı iri yaprak motiflerinden oluşan barok özellikli süslemeler bulunmaktadır. Kesme taş malzeme ile ele alınan mihrap geniş bir bordür içerisinde mukarnaslı ve yarım daire nişlidir. Mihrap nişinde iki yana açılan perde motifi görülmektedir. Ahşap minber ise tamamen yenidir. Caminin batı cephesinde kıbleye yakın bir konumda yer alan minare kesme taştan kare bir kaide üzerinde tuğladan silindirik gövdeli, tek şerefeli ve kurşun külâhlıdır. Minareye geçiş caminin içinden sağlanmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Kasım İnce, Uşak’ta Türk Mimarisi, Isparta 2004, s. 19-23; Ali Osman Uysal, Germiyanoğulları Beyliği’nin Mimari Eserleri, Ankara 2006, s. 193-199; Mahmut Akok, “Uşak Ulu Camii”, VD, sy. 3 (1956), s. 69-72, rs. 1-2; Erdem Yücel, “Uşak’ta Türk Devri Yapıları”, TTOK Belleteni, XXX/309 (1971), s. 10-12.

İsmail Orman




Van Ulucamii. Eski Van şehrinin ortasında yer alan yapı günümüze harabe şeklinde ulaşmıştır. Caminin kitâbesi ya da vakfiyesi yoktur. 1970-1973 yıllarında yapıya ait kazıları yürüten Oktay Aslanapa kazıda ortaya çıkarılan tonoz yıkıntıları, duvar süslemeleri, harç cinsi ve tekniğinden yola çıkarak camiyi Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yûsuf’un saltanatında 1389-1400 yıllarına tarihlendirir. Ahlatşahlar döneminde inşa edilmiş olduğunu belirtenler de vardır. 1655’te yapıyı ziyaret eden Evliya Çelebi, Van Ulucamii yanında bir de medresesinin olduğunu belirtir. Caminin 1913 yılında yayımlanan fotoğrafları eldeki en eski fotoğraflardır ve cami o tarihte de harabe durumundadır.

Tesbitlere göre 22,30 × 26,30 m. ölçülerinde dikdörtgen planlı yapı günümüze kadar temel seviyesinde duvarları ve kısmen minaresiyle gelebilmiştir. Mihrap önünde birbirine sivri kemerlerle bağlanmış 9 m. çapında kubbe ile diğer kısımlar sekizgen pâyeler tarafından taşınan, kuzeyde üç, doğu ve batıda iki sıra halinde yıldız tonozlarla kapatılmıştır. Doğu duvarı üç kademe halinde güneye doğru genişler. Yapı doğuda beş, güney ve batıda dörder, kuzeyde üç adet büyük pencere ile aydınlatılmıştır. Kuzeybatıda dışa taşkın minare kaidesi görülür. Zeminden yaklaşık 2,90 m. yukarıya uzanan kaide 4,61 m. çapındaki silindirik minareye geçişi sağlar. Minarenin kuzey yönüne mazgal penceresi açılmıştır. Bugün minarenin külâhı ve kapısı yıkık vaziyettedir. Ancak 1911’de şerefesinin ayakta olduğu ve şerefeye geçişin mukarnaslarla sağlandığı bilinmektedir.

Cami asıl önemini zengin süslemelerinden alır. Kazıdan çıkarılarak Van Müzesi’n-de sergilenen parçalarda bitkisel, geometrik desenler, bunların aralarındaki yazı kuşakları, kabaralar, derz motifleri ve üç dilimli süsleme kemerleri bulunmaktadır. Yapı ayrıca yoğun biçimde alçı süslemeye sahipken çini görülmez. Camide tuğla ve alçı birlikte kullanılmış, doğal renklerinin yanı sıra sarı, yeşil, kırmızı ve mavi renk boyalı görsel etki yükseltilmiştir. Yapının kademeli sivri kemerin çevrelediği cümle kapısında üstte yıldız kompozisyonu, bunun altında kûfî harflerle yazılmış kitâbe kuşağı yer alır. Mihrap önündeki kubbenin içi her biri ayrı geometrik motifler taşıyan mukarnaslarla doldurulmuştur. Mukarnaslara geçişi sağlayan köşe dolguları ve üst örtüyü meydana getiren tonozların iç bükey yüzeylerinin çok çeşitli bitkisel kompozisyonlarla bezendiği görülmektedir. Yapının diğer birimleri gibi mihrabı da parçalar halinde günümüze ulaşmıştır. Van Müzesi’ne kaldırılan bu parçalar elverişsiz koşullar yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bachmann’ın yayımladığı fotoğraflar ve G. Schneider’in çizimleri esas alınarak kazı sırasında çıkan parçaların tesbiti mümkün görülmektedir. Tuğla ve alçı ile hazırlanmış mihrap dış cepheye dikdörtgen biçiminde taşar. Malzeme ve süsleme yönünden İran’daki Büyük Selçuklu camileri ile benzerlik gösterir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), IV, 121; W. Bachmann, Kirchen und Moscheen in Armenien und Kurdistan, Leipzig 1913, s. 69-74; Abdüsselam Uluçam, “Eski Vanda Selçuklu İzleri”, IV. Millî Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri


(25-26 Nisan 1994), Konya 1995, s. 53-67; a.mlf., Ortaçağ ve Sonrasında Van Gölü Çevresi Mimarlığı I-Van, Ankara 2000, s. 28-34; a.mlf., “Eski Vandaki Mimari Anıtlar”, Kültür ve Sanat, sy. 32, Ankara 1996, s. 19-24; Faiz Demiroğlu, “Vanda Ulu Cami”, İkinisan Gazetesi, sy. 119, Van 07 Mart 1958; a.mlf., “Vanda Ulu Cami”, a.e., sy. 120, 08 Mart 1958; G. Schneider, “Rekonstruktionen Seldschukischer Moscheen”, STY, II (1968), s. 134-141; Oktay Aslanapa, “1970 Van Ulu Camii Kazısı”, a.e., IV (1971), s. 1-15; a.mlf., “Kazısı Tamamlandıktan Sonra Van Ulu Camii”, a.e., V (1973), s. 1-25; Selçuk Mülayim, “Van Ulu Camii Süsleme Özellikleri”, Erdem, VI/16, Ankara 1990, s. 231-234; Mehmet Top, “Van Mihrapları”, Dünyada Van, sy. 11, Van 1998, s. 16-19.

H. Banu Konyar




Zile Ulucamii. Tokat’ın Zile ilçesinde yer almaktadır. Nasuh Paşa Camii adıyla da tanınan yapının son cemaat mahallinde bulunan ve ilk yapıya ait olan inşa kitâbesinden, Selçuklu Sultanı III. Gıyâseddin Keyhusrev’in saltanatı esnasında 665 (1266-67) senesinde Muhammed Zalûlî b. Ebû Ali tarafından yaptırıldığı anlaşılmakta ve Sadrazam Nasuh Paşa’nın Zile voyvodalığı sırasında (1611-1614) onun sağladığı maddî imkânlarla tamir edildiği bilinmektedir. Bu tamire ait kitâbe de son yenileme esnasında inşa kitâbesinin altına yerleştirilmiştir. XX. yüzyılın başlarında harap duruma gelen yapı yıktırılarak yerine bugünkü cami inşa edildiğinden ilk yapının mimarisi hakkında bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Zile Kaymakamı Süleyman Necmi Bey’in girişimi ve yöre halkının yardımlarıyla 1909’da yaptırılan bugünkü yapı kesme taştan inşa edilmiştir. Kare planlı olan yapı yüksek sekizgen kasnağa oturan tromplu kubbe ile örtülüdür. Köşelerdeki yüksek tutulmuş sekizgen gövdeli ağırlık kuleleri de kubbe ile örtülmüştür. Harimi pandantiflerle geçişi sağlanan üç kubbe ile kuzeye doğru genişletilen caminin önünde üç bölümlü son cemaat mahalli yer alır. Dört mermer sütun üzerinde ortada ikisi mukarnaslı, yanlarda diğer ikisi baklavalı başlıklara oturan yuvarlak kemerli açıklıklı son cemaat yerinin üstü pandantiflerle geçişi sağlanan üç kubbe ile örtülüdür. Orta bölümde yer alan taçkapının tasarımında renkli taş panolar, iri silmeler ve mukarnas taklidi düzenleme dikkat çekicidir. Geniş bir niş içine alınan kapı kemeri üzerinde ve yan duvarlarda yenilemeye ait tarih kitâbeleri yer almaktadır. Nişin iki köşesi koyu renkli mermer sütunçelerle yumuşatılmıştır. Ahşap kapı kanatları iri madalyonlu üçer aynalı olarak düzenlenmiş, bitkisel dekorlu bordürle çevrelenmiştir. Üstteki iki aynayı ayıran yüzeyde kûfî kitâbeler mevcuttur.

Eklektik etkiler taşıyan dış cephede, dolanan konsol dizili saçakta ve alt pencereleri çevreleyen kaş kemerli çökertme çerçeveler dışında süsleme bulunmamaktadır. Üst sırada yuvarlak kemerli üçlü pencerelere sahip yapıda yüksek kasnağın her yüzünde yuvarlak kemerli ikişer pencere açılmıştır. Son cemaat yerindeki taçkapı dışında iki yanda yer alan yuvarlak kemerli kapıların üstleri yarım kubbe ile örtülü ahşap saçaklarla zenginleştirilmiştir. Harimde merkezî kubbeyi kuzey yönünde taşıyan iki serbest pâye kare kesitli olup köşeleri ve altlı üstlü çevresi kaval silmelerle yumuşatılmıştır. Kesme taş malzemeyle yapılan mihrap üç yönde kıvrık dallı, bitkisel süslemeli geniş bir bordürle sınırlandırılmıştır. Nişin iki yanında ikişer burmalı sütunçe yer almaktadır; bunların başlıkları bir konsolla birleştirilerek üstlerine birer ışınsal düzenleme işlenmiştir. Geometrik kompozisyonlu geniş bir bordür içinde iki yanı rozetli mihrap âyeti bulunmaktadır. Mukarnaslı mihrap nişi altta kaş kemerli sathî nişlerle yedi kenarlı olarak yapılmıştır. Geç dönem özelliklerini yansıtan kesme taştan minber oldukça sadedir. Kaş kemerli kapı açıklığı üzerindeki alınlıkta kabarık iri bir çiçek, yan aynaların ortasında birer kabara, alt kısımlarda kabarık çiçek, çarkıfelek motifleriyle alternatif biçimde yerleştirilmiş dilimli kemerli ve ajurlu açıklıklarla sathî nişler işlenmiştir. Geçiş açıklığı dilimli kemerli olup yuvarlak kemerli açıklıklı köşk kısmı piramit bir külâhla örtülmüştür. Caminin yenilenen minaresi de eklektik tarzdadır ve hafif içbükey yüzeylere sahip onaltıgen şeklinde düzenlenmiştir. Bu çokgen düzenleme şerefede ve petek kısmında aynen devam ettirilmiş ve alemli armudî bir kubbecikle sonlandırılmıştır.


BİBLİYOGRAFYA:

Ersal Yavi, Tokat, Niksar, Zile, Artova, Erbaa, Turhal, Reşadiye, Almus, İstanbul 1986, s. 165; Semra Meral - Yusuf Meral, Her Yönüyle Zile, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 23, 25; Halit Çal, “Zile Ulu Câmisi”, Sanat Tarihi Dergisi, VII, İzmir 1994, s. 27-52.

İsmail Orman - Ahmet Vefa Çobanoğlu