TIRNOVA

Bulgaristan’da tarihî bir şehir.

Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda Balkan dağlarının kuzey yamaçlarından çıkarak Tuna nehrine ulaşan Yantra suyunun taraçalı yamaçları üzerinde kurulmuştur. 1965 yılından beri adı Veliko Tărnovo’dur. Konumu bakımından Tırnova bütün Bulgaristan’ın en çarpıcı ve en ilgi çekici şehri durumundadır. Burası Osmanlı döneminde (1393-1878) Niğbolu sancağına bağlı bir kaza merkezi olup XVII ve XVIII. yüzyıllarda kalabalık müslüman Türk nüfusuna


sahipti. XX. yüzyılın ikinci yarısına ait literatürde Ortaçağ Bulgar şehri olarak Bulgar milliyetçiliği için “kutsal” bir yere dönüştürülmüş ve çok fazla yüceltilmiştir. Tırnova’nın tarihi, Roma dönemine kadar iner. Ancak şehir VII. yüzyılın başlarında ortadan kalkmıştır. 1946’dan beri yapılan kazı çalışmalarından çıkan ilk Bizans sikkelerinin üzerindeki tarihler İmparator Herakleios döneminde (610-641) sona erer. Bulunan Aleksios Komnenos’a (1081-1118) ait paraların çokluğu, buradaki yerleşmenin 400 yıldan daha eskiye gittiğine işaret eder.

Ortaçağ’larda Tırnova küçük, fakat kanlı bir geçmişe sahip bir devlet olan II. Bulgar İmparatorluğu’nun merkezi idi. XI. yüzyılda Yantra suyunun sarp kayalık ve kademeli yamaçları üzerinde etrafı çevrili, saldırıya uğraması imkânsız derin uçurumlardan oluşan bir istihkâm halindeydi. Bulgar çarlarının yaşadığı, Bulgar patriğinin oturduğu, önde gelen asillerin evlerinin bulunduğu kültürel bir merkez durumundaki şehir diğer Avrupa başşehirlerine oranla oldukça küçük kalıyordu. Burası üç parçaya bölünmüştü. Bunlar 12,80 hektarlık bir alanı kapsayan Tsarevets tepesi, 7,7 hektarlık Trapezitsa tepesi ve Yantra suyunun her iki yakasında bulunan bu tepeliklerin eteklerindeki dar bir alanda yer alan aşağı kasaba bölümleriydi. Her üç parça toplam 26,5 hektarlık bir alanı kaplıyordu. Her hektara 130 ile 150 kişilik bir nüfus düşeceği kabul edilirse toplam nüfusu 3800 ile 4200 arasında tahmin edilebilir (Köln veya Novgrad’da 45.000). XV ve XVI. yüzyıl Osmanlı Tırnovası daha da küçüktü, ancak 1580’de tekrar XIV. yüzyıldaki seviyesini yakalamıştır.

Tırnova, 790-791 (1388-1389) yıllarında Vezîriâzam Çandarlı Ali Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun kış seferi sırasında çatışma olmadan ele geçirildi. Osmanlı vasalı Çar Şişman Ivan’ın affedilmesinin ardından Tırnova tekrar kendisine teslim edildi. Bununla birlikte dört yıl sonra Yıldırım Bayezid uzun ve şiddetli geçen bir kuşatmanın arkasından şehri tekrar zaptetti (17 Haziran 1393). Bu olay esnasında Tsarevets tepesindeki pek çok bina yıkıldı ve asilzadelerin bir bölümü ortadan kaldırıldı. Bulgar kilisesinin başı olan Patrik Evtimi, öğrencisi Grigori Tsamblak’ın belirttiğine göre padişahtan büyük itibar gördü, ancak daha sonra sürgün edildi. Aynı şekilde Tırnova nüfusunun bir bölümü şehirden çıkarıldı, yerlerine Türk göçmenleriyle Rumlar yerleştirildi. Yıldırım Bayezid, Tsarevets Kalesi’nde küçük bir askerî birlik bıraktı. Burada yer alan kilise camiye dönüştürüldü, şehirde bir zâviye (ardından medrese) inşa ettirildi. Pek çok Bulgar sanatçısı, kilise önderi ve yazarı şehri terketti. Bir bölümü Tuna nehrini geçerek sığındığı Eflak’ta resim, edebiyat ve mimarinin gelişimine büyük katkıda bulundu.

Bulgar tarihçiliğinde Osmanlı fethinden sonra Ortaçağ Bulgar Krallığı’nı hatırlatır şekilde her şeyin acımasızca ve sistemli biçimde ortadan kaldırıldığından söz edilir, böylece Bulgar millî kimliğinin yok edilmesinin hedeflendiği belirtilir. Tsarevets tepesindeki saraylar, evler ve kiliseler gerçekten yıkılmıştı. Ancak 1185’te II. Bulgar İmparatorluğu’nun ilân edildiği yerdeki Aziz Demetrios Kilisesi, 1230’da Büyük Çar II. Ivan Asen’in Klokotnitsa’da Bizanslılar’a karşı elde ettiği zaferin anısına inşa ettirdiği Yantra’daki Kırk Şehid Kilisesi Manastırı iç sütunlarındaki oldukça önemli kitâbelerle birlikte günümüze kadar ayakta kaldı. Ayrıca tahta geçmesi ve tanınması sebebiyle Çar Kaloyan (1195-1206) tarafından yaptırılan Aziz Peter ve Paul kiliseleri de mevcuttur. Peter ve Paul kiliselerini Yıldırım Bayezid katedral vazifesi görmeleri için Patrik Evtimi’e verdi ve Osmanlılar’ın son dönemine kadar Bulgarlar’ın elinde kaldı. Aziz Georg Kilisesi gibi Çar Ivan Aleksander’ın inşa ettirdiği Aziz Demetrios Kilisesi de hıristiyanlara bırakıldı. Kırk Şehid Kilisesi Manastırı XVIII. yüzyılın sonuna kadar varlığını korudu. Eğer Osmanlı Devleti Bulgar kimliğine ve kültürüne karşı gerçekten imha planı yürütmüş olsaydı son derece önemli olan bu millî sembollerin ayakta kalması imkânsızlaşırdı.

XV. yüzyılın ilk yarısında Yıldırım Bayezid’in oğulları arasındaki iç savaştan sonra Tırnova yeniden imar edildi ve İslâmî bir şehir niteliğine büründü. Bu süreç II. Murad zamanından kalma güçlü devşirme beylerinden biri olan, 1435’te tek kubbeli zarif bir cami, iki mescid, imaret, medrese, mektep, hamam, kervansaray, Yantra üzerine bir köprüyle pek çok dükkân ve su değirmeni yaptıran Fîruz Bey b. Abdullah tarafından hızlandırıldı. Bu binaların tamamı Tırnova yakınlarında ikisi Türkler, ikisi Bulgarlar’la meskûn dört zengin köyün vergi geliriyle desteklenmişti. Kaledeki cami dışında diğer bütün binalar eski kalenin güneyinde Yantra nehri boyunca uzanan açık alanda yer almıştır. Şehrin gelişmesi 1444’te Haçlı ordusunun bir bölümünce Tırnova’ya yapılan saldırı neticesinde durakladı, ancak Haçlılar Tsarevets Kalesi’ni alamadılar. Bu hadiseye şahit olan Hans Mehrgast, Macar Kralı Vladislav’ın Tırnova’yı yağmalaması için 500 kişilik bir müfreze gönderdiğini, fakat müfrezenin Türk savunmacıları tarafından büyük bir kayba uğratıldığını belirtir. Aynı şekilde bu döneme ait Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehmed Hân’da kralın Tırnova Kalesi’nin kuşatılması ve acımasızca ele geçirilmesi yolunda emir verdiği, bu amaçla iki birlik gönderdiği anlatılır. 1444 yılından itibaren şehirde bir buçuk asırdan daha fazla bir süre huzur ve refah hâkim oldu.

Tırnova’nın nüfusuna ve yapılarına dair ilk bilgiler 884 (1479) tarihinden kalma bir defterde yer alır. Buna göre şehirde yirmi sekizi kalenin içerisinde olan 132 müslüman hânesi bulunmaktadır; hıristiyanlar ise 372 hânedir. Toplam 504 hânede %26’sı müslüman olan 2300 kişi civarındaki nüfusuyla Tırnova 1393 yılındaki durumuna henüz ulaşmamıştı. 922 (1516) tarihli tahrir defteri 1479 tahririne göre müslüman nüfusunda önemli miktarda bir artışı göstermektedir (BA, MAD, nr. 11, vr. 272b-279b). Buna karşılık hıristiyan hâne sayısında çok az bir yükselme oldu. Bu tarihte iki camisi ve altı mescidi bulunan dokuz müslüman mahallesi mevcuttu. Müslüman hâne sayısı 257, Ortodoks hıristiyanların hâne sayısı on bir papazla birlikte 397 idi. Bu durumda %36’sı müslüman 3300 ile 3500 arasında bir nüfusu vardı. Şehirde ayrıca Dubrovnik’ten gelmiş tüccarlardan yirmi beş kişilik bir Katolik grup bulunuyordu. Bu durum Tırnova’nın bir ticaret merkezi olarak önemini ortaya koyar.

1540’ta Tırnova, Hadım Süleyman Paşa’nın haslarına dahil edildi. Burada beş cami, on bir mahalle, altı mescid, bir imaret ve yine imareti olan Kavak Baba Zâviyesi vardı. 270 müslüman, 309 hıristiyan ve on sekizi Dubrovnikli tüccardan meydana gelen 847 hâne yaklaşık 4400 kişilik bir nüfusa sahipti (BA, TD, nr. 416, s. 511-524). Müslümanların sayısı kendi içindeki artış yanında mahallî Bulgar nüfusunun İslâmlaşmasıyla da yükselmişti. Bu şekilde müslüman olanların oranı %24 dolayındaydı. Yerli müslümanlar Tırnova’nın İslâmî yaşamına iyi uyum sağladı; pek çoğu iki imarette ya aşçı ya fırıncı ya müezzin ya da bir vakfın nâzırı olarak görev yaptı. 987’de (1579) Tırnova’daki müslüman ve hıristiyan nüfusu daha da arttı. Müslümanlar 294, hıristiyanlar 425 hâneye ulaştı; bununla birlikte müslümanların oranı %45’ten %36’ya geriledi (TK, TD, nr. 58, vr. 274a-279b). XVI. yüzyılın sonlarındaki


savaşların etkisiyle 1598’de Tırnova’daki hıristiyanlar isyan etti. Resmî Bulgar tarihlerine göre bu isyan kanlı bir şekilde bastırıldı, hıristiyanların üçte ikisi Osmanlı ordusu tarafından öldürüldü ve mahalleleri yerle bir edildi. Aslında, Tırnova’da kalan Niğbolu sancak beyi Hâfız Ahmed Paşa kumandasındaki Osmanlı vilâyet askerleri, isyan için değil âsi Eflak Voyvodası Mihal’in saldırısına karşı burayı korumak için şehirde bulunuyordu. Bunun yanında 1008 (1599-1600) tarihli Mufassal Cizye Defteri’ndeki kayıtlar herhangi bir isyan veya katliam olmadığını gösterir (BA, MAD, nr. 14290). Nitekim Tırnova’da cizye ödeyen 374 hıristiyan hânesi mevcuttu. 1580’de adı geçen mahalleler hâlâ yerindeydi ve meskûn durumdaydı. Onların dışında iki yeni hıristiyan mahallesi kurulmuştu. XVI. yüzyılın sonlarında cereyan eden bunalımların ardından kaledeki camiden (daha önce katedral) artık fazla söz edilmemektedir. Tsarevets’in eski kalesi terkedildi ve nüfusun çoğunluğu aşağıdaki yeni müslüman bölgelerine taşınmak zorunda kaldı.

1027 (1618) tarihli Sofya Cizye Defteri’nde şehirde 340 hıristiyan hânesinin bulunduğu kayıtlıdır. Hıristiyan nüfustaki bu yavaş düşüş, şehirde giderek büyüyen müslüman varlığın baskısından dolayıdır. 1640’ta bir Katolik piskoposu, Tırnova’nın Yunanca ve Bulgarca konuşan 2000 Ortodoks hıristiyan hânesine sahip olduğunu ve nüfuslarının 10.000’e ulaştığını belirtir. Ayrıca bunların sekiz kilisesi ve bir manastırlarının mevcut bulunduğunu ifade eder. Şehrin güneyindeki düz alanda kurulmuş Marnopole mahallesinde ikinci bir Katolik kilisesi ve 860 kişiden meydana gelen bir cemaat vardır. Bunların yanında 10.000 nüfusa sahip 2000 Türk hânesi ve yedi büyük cami mevcuttu. Bu rakamlar oldukça abartılı görünmekle birlikte şehirdeki müslüman-hıristiyan dengesi hakkında bir fikir verir. 1659’da Niğbolu’nun Katolik piskoposu olan Philip Stanislavov, Tarnovium Civitas adıyla kaydettiği Tırnova’yı ziyaret ederek burada Ortodoks kilisesinin bir başpiskoposluk makamı, bir Katolik kilisesinin yanında üç Ortodoks kilisesinin daha bulunduğunu yazar. Bulgarlar’ın hâne sayısı 700, Katolikler’in sadece on yedi idi ve bu sonuncuları Dubrovnik’ten gelen tüccarlardı. Yedi camisi olan Türkler 3000 kişiydi. 1071 (1660-61) tarihli bir rûznâmede Tırnova’nın Kavak Baba, Yıldırım Han, Seyyid Halil Kadı (ilk defa 1540 tarihli vakıf defterinden zikredilmiştir), Ali Paşa ve İlyas Kethüdâ adlı beş medresenin olduğu kayıtlıdır.

Aziz Georg Kilisesi ile Aziz Peter ve Paul Katedrali’nde mevcut yüksek kalitedeki freskler Tırnova’daki hıristiyan nüfusunun kültürel düzeylerini gösteren işaretlerdir. Fakat bu durum Tırnova’ya birkaç kilometre mesafede platodaki Arbanassi’nin (Arnavutköy) görkemli gelişimi sebebiyle gerilemiştir. Bulgar tarihlerine göre daha önce önemli bir kasaba olan bu yerde Arnavutluk’tan gelen Bulgarlar oturuyordu ve Bulgar çarlarının yazın dinlenme yerleriydi; bu mülkiyet daha sonra doğrudan padişah haslarına çevrildi. Gerçekte Arnavutköy, 1500 yılından kısa bir süre sonra Arnavutluk’tan gelen küçük bir yerleşimci grup tarafından kurulmuştu. 1516 tahririnde buranın hepsi Arnavut adı taşıyan dokuz hânelik bir köy olduğu dikkati çeker. Kasaba, Güney Arnavutluk’tan buraya pek çok yerleşimci getiren Vezîriâzam Rüstem Paşa’nın mülkü haline geldi. 1540 tarihli Vakıf Defteri’ne göre Arnavut adları taşıyanların hâne sayısı altmış üçe ulaşmıştı. Rüstem Paşa burayı imtiyazlı bir statü vererek derbentçi köyü yaptı ve ardından vakıf statüsüne geçirdi. Değişen statünün etkisiyle nüfusu arttı. 1540’ta toplam 166 hânesi varken 1579’da 271 ve 1642’de 408 hâneye yükseldi. 1770’te 1000 evin varlığından söz edilir. O tarihten itibaren burası Tırnova, Lofça, Rusçuk piskoposları ve Mısır’daki Sînâ dağında meşhur Saint Katerina’dan gelen temsilciler için yazlık durumundaydı. Arnavutköy’ün tüccarları İtalya, Polonya, Macaristan ve Rusya ile ticaret yapıyordu. 1787-1792 Türk-Rus savaşını izleyen karışık dönemde Kırcali âsileri tarafından yağmalandı ve kısmen tahrip edildi (1798). Günümüzde pek çok eski evin ve köşkün yanında XVI-XVII. yüzyıllar arasında inşa edilen ve genişletilen altı kilisesi, iki manastırı bulunmaktadır.

Arnavutköy’de olduğu gibi Tırnova civarında da çevre yerleşim birimleri gelişti ya da yeniden kuruldu. 1516’da Ljaskovets, Dolna Orjahovitsa ve Gorna Orjahovitsa adlı üç köyde toplam seksen iki hâne vardı. Ramazan 972’de (Nisan 1565) Kanûnî Sultan Süleyman üç köyü hass-ı hümâyun olarak kızı Mihrimah Sultan’a verdi. Bu köylerin nüfusu 1579’da âniden yükseldi, hâne sayısı 493’e çıktı. 1642’de 559 hâneye ulaştı. Pek çok hâne sahibi Arnavut adı taşımaktaydı. Yaylak-Arbanassi ile birlikte dört köy “Arnavut karyeleri” şeklinde tanındı. 1873’te bu üç vakıf köyü 1840 hâne ve 8977 kişilik nüfusuyla gerçek kasabalara dönüştü (Tuna Vilâyeti Salnâmesi 1290, s. 247). Tırnova’nın hemen güneyindeki Kilifarevo köyü de hızla gelişti (1516 yılında otuz üç, 1642’de 256, 1873’te 918 hâne). XVI. yüzyılın son çeyreğinde II. Selim Türbesi için (daha sonra III. Murad ve III. Mehmed) tahsis edilen zengin vakfın


parçası oldu ve imtiyazlı statüye kavuştu. Trjavna kasabası derbend köyü olarak sultanın emriyle 1565 Nisanında kuruldu (BA, MD, nr. 6, s. 453); 1579’da kırk hâne nüfusu vardı. Kilifarevo gibi burası da türbelerin vakfına dahil edildi ve hızlı bir gelişme gösterdi. 1607’de 123, 1647’de 341 hâneye sahipti. Yarım yüzyıl içerisinde büyüyerek nüfusu 260’tan 1700’e çıktı. Tırnova civarında Osmanlı zamanında yeni inşa edilen, Bulgar kültür ve edebiyatı açısından önemli bir merkez hüviyetinde Kilifarevski, Preobraaenski ve Azize Troitsa adlı üç büyük manastır bulunuyordu.

1686’da Osmanlılar’ın Macaristan’ı ve Erdel’i kaybettiği, hıristiyan müttefik ordusunun Balkanlar’ın içlerine doğru girmeye çalıştığı dönemlerde Tırnova’daki hıristiyanların Osmanlılar’a karşı ikinci bir isyan düzenledikleri kabul edilmiştir. Bu isyan gerçek bir eylem olmaktan ziyade birtakım plan ve komploların ürünüdür. 1102 (1691) tarihli bir kayıtta hıristiyan nüfusu 348 nefer diye gösterilmiş, ancak Tırnova’daki 234 neferin orada yerleşik nüfusa ait bulunmadığına dair notlar düşülmüştür. Nitekim en az yirmi beş nefer Tuna boyundaki Rahova köyünden, bir düzine Vidin’den, yine aynı miktarda Lofça’dan (Lovets) ve sancak merkezi Semendire’den gelmişti. Birkaç kişi güneydeki Filibe’den buraya ulaşmıştı (BA, MAD, nr. 4023). Nüfus hareketliliği buranın ekonomik gücüne işaret eder. Bu kayıtta şehirde çoğu tüccar olan on üç neferlik bir Ermeni grubu gösterilmiş, bunların cemaatleri zamanla büyümüştür.

1710’da hazırlanan bir vakıf tahrir defterine göre Tırnova II. Mustafa ve III. Ahmed’in annesi Gülnûş Emetullah Sultan vakfı durumundaydı. Bu sırada Tırnova’da 506 müslüman, 411 hıristiyan erkek nüfusu vardı, her iki grubun aile ölçeği ise çok küçüktü. Bu rakamlara göre şehrin %55’i müslüman olan 3000 ile 3200 civarında bir nüfusu bulunmaktaydı. XVIII. yüzyılda Tırnova’da nüfus daha da arttı. 1164 (1751) tarihli Mufassal Avârız Defteri’nde 886 hânesi olan on dört müslüman, 314 hânesi bulunan yedi hıristiyan mahallesi kaydedilmişti. Nüfus 5500 ile 5700 civarındaydı (BA, KK, nr. 2813). Defterdeki kayıtlar mahallî hıristiyan nüfusu içinde İslâmlaşma eğilimine de işaret eder. Tırnova müslümanlarının %15’inin mühtedi olduğu tahmin edilebilir. Aynı yüzyılda Tırnova şehri ve civarında ipekçilik yapılmaya başlandı. 1710’da Tırnova’da ve şehir yöresindeki yayla köylerinin çoğunda ipek üretimi yaygınlaştı. Ayrıca şarap üretimi şehrin ekonomisinin temelini teşkil ediyordu. Öte yandan 1178 (1765) yılından kısa bir süre önce Ali Efendi, Tırnova’da yeni bir kütüphane kurdu (BA, Cevdet-Maarif, nr. 402). Bu yüzyılın sonunda Kırk Şehid adlı meşhur kilise kullanılmaz hale gelince zâviyeye dönüştürüldü. 1851 yılına ait bir belge burasının Halvetî dervişlerine tahsis edildiğini göstermektedir.

1828’de Max Thielen’in el kitabında “Tirnava” şeklinde belirtilen şehrin Niğbolu sancağına bağlı olup bir tarafı müslüman-Türk, diğer tarafı Rum, Ermeni ve yahudilerden meydana gelen iki mahalleye ayrıldığı, sekiz camisi, birkaç Rum kilisesi, sinagogları ve hamamları bulunan bir kasaba olduğu ifade edilir. Şehir 8000 kişilik bir nüfusa sahipti. 1800 yılında Hacı Ali Ağa şehrin Türk tarafının merkezine avlusunda yedi hücresi, ayrı bir kütüphanesi olan kubbeli bir cami inşa ettirdi. Bu yüzyılda şehir daha büyük bir hızla gelişti ve üstün bir refaha ulaştı. Vilâyet idaresinin yeniden düzenlenmesi esnasında Tırnova, Tuna vilâyetine bağlı sancak merkezi haline getirildi. Yeni kiliselerin ve köşklerin yanında yeni yapılan pek çok idarî bina ortaya çıktı. 1286 (1869) tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi, Tırnova’yı 453 köyü ve %41’i müslüman 175.900 nüfusu bulunan bir sancak şeklinde tasvir eder. Şehirde ise 3091 hâne, yirmi bir cami, on dört kilise, yedi medrese, dört tekke, üç hamam ve 1056 dükkân mevcuttu. 1290 (1873) salnâmesi şehrin nüfusunu %45’i müslüman 15.000 kişi civarında gösterir. 1875 yılının ilk yarısında Tırnova-Yanbolu demiryolu hattı tamamlandı. 24 Haziran 1877 tarihinde Doksanüç Harbi esnasında Rus ordusu Tırnova’yı ele geçirdi. Türk nüfusunun büyük bölümü şehirden kaçtı. Dağ köylerindeki pek çok Bulgar’ın şehre yerleşmesine rağmen nüfustaki düşüş sürdü. 1877’de sadece 688’i Türk olan 11.314 kişilik nüfusa geriledi. 1895’te Kurşunlu Cami Külliyesi yıktırıldı, kütüphanesindeki zengin kitap koleksiyonu ortadan kayboldu. 1913’te korkunç bir deprem şehri yerle bir etti ve pek çok tarihî bina ciddi şekilde zarar gördü, camiler yıkıldı. Ortaçağ’dan kalma Aziz Demetrios ile Aziz Peter ve Paul kiliseleri, yarım yüzyıldan fazla bir zamanda muhteşem duvar resimli süslemeleriyle birlikte çürümeye terkedildi.

Özellikle 1960’tan sonra Tırnova çok geniş arkeolojik kazılara, çok kötü yenileme çalışmalarına yahut Tsarevets tepesindeki kalıntıları bir “Ortaçağ Disneylandı”na ve Bulgar milliyetçiliğinin mâbedine çevirecek olan çok kaba restorasyonlara şahit oldu. Buna karşılık Osmanlı mirası bu ideolojik ortamda kendine hiç yer bulamadı. Kalıntıları tamamen ortadan kaldırıldığı gibi kitaplarda da göz ardı edildi. 1990’ların sonlarında yetişen genç Bulgar şarkiyatçıları şehrin geçmişindeki mânevî hayatla ilgili pek çok önemli çalışma yayımladı. Sadece şehrin eski banliyölerinde kerpiçten ve ahşaptan mütevazi bir cami bugüne kadar ayakta kalabildi ve az sayıdaki müslüman-Türk cemaatine hizmet vermeye devam etti. Günümüzde Bulgaristan’ın önemli bir turizm merkezi olan Tırnova aynı zamanda el sanatları, ticaret ve sanayi merkezi niteliğindedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân (nşr. Halil İnalcık-Mevlûd Oğuz), Ankara 1978, s. 46-47; M. F. Thielen, Die Europäische Turkey, Ein Handwörterbuch, Wien 1828, s. 284; Tuna Vilâyeti Salnâmesi 1290, s. 247; C. Jireček, Das Fürstenthum Bulgarien, Wien 1891, s. 398-406; B. Filov, Die Altbulgarische Kunst, Bern 1919, s. tür.yer.; έ. Čankov, Geografski Rečnik na Balgarija, Sofia 1939, s. 464-466; E. Turdeanu, La littérature bulgare du XIVe siècle et sa diffusion dans les pays roumains, Paris 1947, tür.yer.; S. Bossilkov, Tarnovo, gradat i negovoto izkusstvo, Sofia 1960; a.mlf., Tarnovo, Die Stadt und ihre Kunst, Sofia 1960; Antike und Mittelalter in Bulgarien (ed. J. Irmscher-V. Beševliev), Berlin 1960, s. 272-278; Tsarevgrad Tarnov, Dvoretsat na balgarskite tsare prez vtorata balgarska darήava (ed. K. Miyatev v.dğr.), Sofia 1973; K. Miyatev, Die Mittelalterliche Baukunst in Bulgarien, Sofia 1974, s. 124-144; G. Čavrăkov-K. Tančev, Balgarski Manastiri, Sofia 1978, s. 104-112, 138-139, 142-149; Lyuben Praškov, Tsarkvata Roήdestvo Hristovo v Arbanasi, Sofia 1979; M. Staynova, Osmanskite biblioteki v Balgarskite zemi XV-XIX vek, Sofia 1982, s. 143-147; A. Popov-Velizar Velkov, Kulturata na srednovekovniya Tarnovo, Sofia 1985; G. Tsamblak, “Eulogy to Euthemeios, Patriarch of Turnovo by Gregory, Archbishop of Russia”, Monumenta Bulgarica: A Bilingual Anthology (trc. Thomas Butler), Ann Arbor 1996, s. 281-285; S. Părveva, “έaviyeto Kavak Baba i čārkvata Sv. Četiridešet Măčenitsi”, Mjusjulmanskata Kultura po Balgarskite Zemi (ed. R. Gradeva-S. Ivanova), Sofia 1999, s. 324-408; K. Mutafova, “Središte na Islamskiya Mistitsizăm v Starata Stolitsa Tărnovo”, a.e., s. 409-450; Z. Genova, “Ošte Vednăή za Tsărkvata Sv. Četirideset Măčenitsi i nejnata sădba prez stoletiyata na Osmansko vladičestvo”, a.e., s. 451-458; K. Škorpil, “Plan na starata bălgarska stolitsa V. Tărnovo”, Izvestiya na Balgarskoto Arheologičesko Druήestvo, I, Sofia 1910, s. 120-146; P. Miyatev, “Les monuments Osmanlis en Bulgarie”, RO, XXIII (1959), s. 7-28; A. Zajaczkowski, “Materialy do epigrafiki osmánsko-Tureckiej z Bulgarii”, a.e., XXXVI/2 (1963), s. 7-47; N. Angelov, “Srednovekoviyat grad Tărnovo spored izvorite ot 12-14 vek i dosegašnite arheologičeski razkopki”, Izvestiya na Muzeya v Tarnovo, II, Sofia 1964, s. 1-18; M. Kemal Özergin, “Eski Bir Rûznâme’ye Göre İstanbul ve Rumeli


Medreseleri”, TED, sy. 4-5 (1973-74), s. 263-290; A. Popov, “Obitelite na Tsarevets prez XII-XIV v.”, Vekove, V (1977), s. 35-40; V. A. Mutafov, “Za etničeskiya, socialniya i stopanskiya oblik na selo Arbanassi prez 17. vek”, Glasnik Etnografskog Muzeja u Beogradu, V, Beograd 1979, s. 83-95; M. Kiel, “Zur Gründung und Frühgeschichte der Stadt Trjavna in Bulgarien”, Münchner Zeitschrift für Balkankünde, VII-VIII, München 1991, s. 191-218; K. Totev-I. Čokoev, “Istorija na proučavaneto na nekropol na Tarnovskata tsarkva Sv. Četiridešet Măčenitsi”, Izvestiya na Istoričeski Muzej Veliko Tarnovo, XI, Veliko Tarnovo 1996, s. 165-174; Ayşe Kayapınar, “İki Balkan Şehri Tırnova ve Vidin’de Türkler”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 9, Bolu 2004, s. 117-141; Svetlana Ivanova, “Tirnowa”, EI² (İng.), X, 547.

Machıel Kıel