TİLİMSÂNÎ, Şâbbüzzarîf

(الشاب الظريف التلمساني)

Şemsüddîn Muhammed b. Afîfiddîn Süleymân b. Alî el-Kûmî et-Tilimsânî (ö. 688/1289)

Suriyeli Arap şairi.

10 Cemâziyelâhir 661 (21 Nisan 1263) tarihinde doğdu. Cezayir’deki Tilimsân şehrinin batı kesiminde yerleşmiş Kûme kabilesine mensuptur. Meziyetleri ve zarif hareketleri dolayısıyla “Şâbbüzzarîf” (kibar genç) lakabıyla tanındı. Babasına nisbetle İbnü’l-Afîf diye anılır. Afîfüddin Süleyman VII. (XIII.) yüzyılın ortalarında Tilimsân’dan Kahire’ye göç etmiş, burada evlenmiş ve oğlu Şemseddin Muhammed bu şehirde doğmuştur. Babasının Dımaşk’ta vergi işlerinde görev alması üzerine Tilimsânî 665-670 (1267-1271) yıllarında ailesiyle birlikte Kahire’den ayrılıp Dımaşk’a geldi ve hayatını burada geçirdi. İçinde bulunduğu ilim ve kültür ortamının yardımıyla kısa zamanda yetişme imkânı buldu ve erken yaşta edebî hayata başladı. İlk hocası aynı zamanda mutasavvıf ve şair olan babası Afîfüddin’dir. Dımaşk’ta babasıyla birlikte Muhyiddin b. Şeref en-Nevevî’den onun Şâfiî fıkhına dair Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn adlı eserini okudu, Nevevî her ikisine de icâzet verdi. Ancak babasını övdüğü bir şiirine dayanılarak Tilimsânî’nin bu eseri ondan okuduğu da söylenmektedir (Dîvân, kaside nr. 95). Yine şiirlerinde övdüğü tarihçi ve fakih İsmâil b. Ahmed İbnü’l-Esîr el-Halebî; kadı, edip ve tarihçi İbn Abdüzzâhir ile Kādî Muhyiddin Muhammed b. Ya‘kūb İbnü’n-Nehhâs da faydalandığı hocaları arasında yer alır.

Tilimsânî, döneminin önde gelen şahsiyetleriyle görüştü ve onlar için methiyeler yazdı. Bunların başında Mısırlı edip, şair ve kadı İbn Abdüzzâhir, Emîr Alemüddin ed-Devâdârî, Başkadı Hüsâmeddin el-Hanefî er-Râzî, Hama sahibi el-Melikü’l Mansûr Seyfeddin Muhammed ve Şam Valisi Nâsırüddin Muhammed b. İftihâr el-Harrânî gelmektedir. Şairin çağdaşları ve özellikle Şam bölgesindeki edipler Tilimsânî’nin şiirini takdir ve ilgiyle takip etmekle birlikte onu kıskananlar kendisini eleştirmeye başladı, hatta övdüğü kişilerin huzurunda küçük düşürmeye çalıştı, zaman zaman moralini bozup ümitsizliğe sevketti. Ayrıca babası, yaşayış tarzından ve şiirlerinde yer alan bazı hafifliklerinden memnun kalmadığı için ağır eleştiriler içeren öğüt niteliğinde bir şiir yazdı (Ömer Mûsâ Bâşâ, s. 245). Sıkıntılı ve mücadeleli bir hayat geçiren Tilimsânî 14 Receb 688 (3 Ağustos 1289) tarihinde Dımaşk’ta vefat etti ve burada Sûfiye Kabristanı’na defnedildi. Kısa bir süre önce kardeşini kaybeden, arkasından tek oğlunun ölümüyle sarsılan Afîfüddin Süleyman her ikisi için acı ve âdeta ateş dolu bir mersiye yazmıştır (Safedî, III, 135).

Daha çok müzikalitesi yüksek, kısa ve hafif aruz bahirlerini kullanan Tilimsânî’nin


çağın şiir anlayışı gereği yoğun bedîî süslerle ördüğü, lafız ve mâna inceliklerine sahip şiirlerinin büyük bir kısmı medih, gazel ve hamriyyât temalarındadır. Bu özellikleri sebebiyle şiirleri kolay ezberleniyor ve hâfızalardan çabuk silinmiyordu. Çok güçlü bir tasvir kabiliyeti vardı. Hem göze hem gönüle hitap eden tasvirleri fil dişinden yapılmış bibloları andırıyordu. Methiyelerinin çok abartılı olduğu, hatta kabul edilebilir sınırları aştığı, ancak gazellerinde ve hamriyyâtında hiçbir şairi taklit etmeyip özgün bir tavır sergilediği kaydedilir. Bu şiirlerinde olumsuz yönleri dahil bütün hayatını tasvir etmiş ve çağdaşı olan bazı kimselerden bahsetmiştir. Genç yaşına rağmen etrafında onun metodunu ve sanatını takip eden bir şairler halkası meydana gelmiştir. Dinî ve tasavvufî heyecanın, yer yer felsefî düşüncelerin yer aldığı şiirlerinde babasından aldığı geniş kültürün etkisiyle dinî ve tasavvufî terimleri çok kullandığı, insan ve kâinat üzerinde durduğu, insanı bir resme benzetip kâinatın ruhu olarak telakki ettiği görülmektedir. Tilimsânî bir haz denizi gibi algıladığı hayattan âzami derecede zevk almak gerektiğini ifade etmekte, dolayısıyla hazcı Epiküryen bir felsefeyi benimsediği anlaşılmaktadır. Bu anlayışın sonucu olarak içki vb. şeylerin haram sayılmadığı, çünkü Allah’ın zararlı olan şeyleri yaratmayacağı gibi iddialar ortaya atmıştır (Ömer Mûsâ Bâşâ, s. 266-267). Onun dikkat çeken bir yönü de Memlükler döneminde yaşamasına rağmen Araplığına vurgu yapması ve hiçbir Memlük sultanını övmemesidir.

Eserleri. 1. Dîvân. Tilimsânî erken yaşta çok şiir yazmış ve hayatta iken kendi el yazısıyla divanını oluşturmuştur. Divanı çok beğenilip ilgi görmüş, kısa zamanda tanınmıştır. Safedî’den naklen İbnü’l-Furât, hocası Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin de Tilimsânî’nin kendi hattıyla yazılmış divanını gördüğünü ve çok beğendiğini kaydetmektedir (Târîħ, VIII, 85). Ancak bu divan günümüze kadar gelmemiştir. Mevcut divanın Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin asıl divandan yaptığı seçmelerden oluştuğu kaydedilmektedir (Dîvân, neşredenin girişi, s. 11-12). Onun, şairliğini beğenen birçok arkadaşının şiirlerini topladığı ve alfabetik biçimde düzenlemeye çalıştığı tahmin edilmektedir (Ömer Mûsâ Bâşâ, s. 248-249). Divanın çeşitli baskıları yapılmış (Kahire 1274, 1281, 1308; Beyrut 1885, 1891, 1325/1907), ilmî neşri ise Şâkir Hâdî Şükr tarafından gerçekleştirilmiştir (Necef 1387/1967; Beyrut 1405/1985). Nâşir, Ebû Hayyân el-Endelüsî nüshasına bazı kaynaklarda rastladığı şiirlerini de eklemiş, böylece eser 373 parça ve 2247 beyti bulmuştur. Nâşir Tilimsânî’nin başka kaynaklardan derlediği şiirlerini ayrıca neşretmiştir (“Mâlem yünşer min şiǾri’ş-Şâbbi’ž-žarîf”, el-Mevrid, VII/3 [Bağdat 1978], s. 221-238). Divanı Selâhaddin el-Hevvârî de yayımlamıştır (Beyrut, ts. [Dârü’l-kütübi’l-Lübnânî]). 2. Maķāmâtü’l-Ǿuşşâķ. Diyalog şeklinde yazılan edebî nesir denemesidir. Tilimsânî babasını memnun etmek için yaptığı bu çalışmada kendi hayatını anlatmış, mukaddimesinde bahçeler arasındaki bir gezintide tabiatı ve gördüğü kadınları tasvir etmiş, edebiyat, şiir ve hitabetten bahseden bir grubu, bunlar arasındaki üç âşık genci ve aşklarını anlatmıştır. Söz konusu üç gencin her biri için ayırdığı bölüme “makāme” adını vererek yazıyı bir mukaddime ve üç bölümden oluşturmuştur. Maķāmâtü’l-Ǿuşşâķ, Muhammed b. Yûsuf et-Tel‘afrî divanıyla birlikte (Beyrut 1310/1892) ve Muhammed Selîm el-Ünsî’nin tashihiyle (Beyrut 1311/1893) neşredilmiştir. Eser ayrıca Tihâmî eş-Şerîkī tarafından yüksek lisans tezi olarak tahkik edilip Fransızca’ya çevrilmiştir (1983, Vehrân Üniversitesi [Cezayir]). 3. Maķāmetân: a) Feśâĥatü’l-mesbûķ fî melâĥati’l-maǾşūķ, b) el-Maķāmetü’l-Hîtiyye ve’ş-Şîrâziyye (Ahlwardt, VII, 539). 4. Ħuŧbetü taķlîd. Bir göreve tayiniyle ilgili alaylı bir üslûpla yazılmış hitâbedir (Brockelmann, GAL, I, 300). 5. MecmûǾu’r-resâǿil ve’l-mesâǿil. Şairin bazı risâlelerini kapsayan bu mecmuayı P. Nwyla yayımlamıştır (“MecmûǾu’r-resâǿil ve’l-mesâǿil”, Mecelletü’l-MaǾhedi’l-Ferensî li’d-dirâsâti’ş-Şarķıyye, XXX [Dımaşk 1978], s. 127-145).

BİBLİYOGRAFYA:

Şâbbüzzarîf et-Tilimsânî, Dîvân (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Beyrut 1985, neşredenin girişi, s. 5-21; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, II, 44; Safedî, el-Vâfî, III, 129-136; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât, Bulak 1299, I, 228; II, 263, 422; İbnü’l-Furât, Târîħ (nşr. K. Züreyk-Neclâ İzzeddin), Beyrut 1939, VIII, 85-86; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, V, 149-150; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, VII, 381; VIII, 29; Keşfü’ž-žunûn, II, 1786; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, VII, 708-709; Ahlwardt, Verzeichnis, VII, 539; Ahmed el-İskenderî v.dğr., el-Mufaśśal fî târîħi’l-edebi’l-ǾArabî, Kahire 1936, II, 190; Brockelmann, GAL, I, 300; Suppl., I, 458; C. Zeydân, Âdâb, III, 129-130; Ömer Mûsâ Bâşâ, Târîħu’l-edebi’l-ǾArabî: el-ǾAśrü’l-Memlûkî, Dımaşk-Beyrut 1409/1989, s. 241-274; F. Krenkow, “Tilimsânî”, İA, XII/1, s. 286; J. Rikabi, “İbn al-ǾAfīf al-Tilimsānī”, EI² (İng.), III, 697.

Zülfikar Tüccar