TİHÂME

(تهامة)

Arabistan’ın Kızıldeniz sahilindeki dar kıyı ovası.

Kuzeyde Akabe körfezinden başlayarak güneyde Yemen’de Aden’e kadar hemen hemen kesintisiz biçimde devam eder. Doğu sınırı Kızıldeniz’e paralel Serât sıradağ silsilesinden oluşur; alçak kıyı şeridi kuzeyde dar şekilde başlayarak güneye doğru genişler ve bazı kesimlerde genişliği 80-100 kilometreye kadar ulaşır. Sözlükte “kötü koku, aşırı sıcaklık, durgun rüzgâr” anlamına gelen tihâme kelimesi bu kıyı şeridi için “yüksek bölge” mânasındaki Necid’in karşıtı olarak “alçak bölge” anlamında kullanılmıştır. Bölgeye Gavr (çukurluk) adı da verilmektedir. Tihâme, Bâbil İbrânîcesi gibi diğer bazı Sâmî dillerinde “denizin derinliği” ve “kötü koku” mânasına gelir, Sebe kitâbelerinde ise “düzlük, ova” anlamında geçer (EI² [İng.], X, 481). Tihâme, kuzeydeki başlangıç noktasından Lîs’e kadar uzanan kısmı Hicaz Tihâmesi, Lîs ve Cîzân arasında merkezi Ebhâ olan Asîr Tihâmesi ve Cîzân’dan Bâbülmendeb’e kadar uzanan, merkezi Zebîd olan Yemen Tihâmesi şeklinde üç kısma ayrılır. İslâm coğrafyacıları tarafından Arabistan’ın dört (veya beş) coğrafî bölgesinden biri diye gösterilmiştir. Bölgenin kuzey kesimi Suudi


Arabistan, daha az yer tutan güney kesimi Yemen Cumhuriyeti sınırları içinde kalır.

Sıcak ve kurak iklimin hâkim olduğu, doğal bitki örtüsü açısından çöl ve çölümsü bozkır görünümündeki Tihâme coğrafî bakımdan farklılık arzetmektedir. Gerideki dağlara doğru basamak basamak yükselir ve genellikle yeni tortullardan meydana gelir. Cidde, Yenbu‘, Cîzân, Hudeyde, Mehâ, Kahme ve Şükayk gibi liman bölgeleri dışında Kızıldeniz kıyıları daha çok mercan kayalıklarıyla kaplıdır ve gemiler için tehlikelidir. Sahilden içeriye doğru farklı bozkır tipleri yer almaktadır. Kuzeyde taşlık bozkırı, güneye doğru tuzlu bozkır ve kumlu çöl bozkırı hâkimdir. Bozkır bitkilerinin yetişmesine uygun kıyı arazileri kaktüs, kâfur, çivit gibi kıyı ve yarı sahra bitkileriyle kaplıdır. Serât dağlarına yakın yüksek ve dağlık toprakları daha bol yağış aldığından tarıma elverişlidir. Özellikle kuzeyden güneye doğru Mevza‘, Heys, Harad, Mevr, Surdud, Sehâm, Rima‘, Risyân, Gayl ve Zebîd gibi vadilerde darı, susam, karpuz, muz, mango, hurma ve pamuk gibi ürünler yetiştirilir. Tihâme, Serât dağlarından batıya doğru akan, ancak denize ulaşmayan derelerin suladığı vadileri dolayısıyla önemli bir tarım bölgesidir (Stone, I, 286-287). Yemen Tihâmesi şehirlerinden olan Cüreş, İslâm öncesinde yarımadanın belli başlı tarım merkezleri arasında sayılmaktaydı (İbn Hişâm, s. 1081; Taberî, III, 131). Tarımın yanı sıra bölgenin başlıca iktisadî faaliyetleri balıkçılık, denizcilik, belli ölçüde inci ve sünger avcılığı idi (Stone, I, 287). Suriye ile Yemen arasındaki ticareti sağlayan iki ana yoldan biri olan ve Hadramut-Tihâme-Hicaz üzerinden Suriye’ye ulaşan ticaret yolu sebebiyle Tihâme ticarî bakımdan büyük önem taşıyordu. İslâm öncesinde Arabistan’ın meşhur panayırlarından Hubâşe, Yemen Tihâmesi’nde kuruluyordu. Hz. Peygamber’in Hatice ile yaptığı ticarî iş birliği sırasında buraya da gittiği bildirilmektedir (Taberî, II, 281).

İslâm’ın zuhurunda kuzeyde Huzâa, güneye doğru Ezd ve Kinâne’nin çeşitli kolları, Ak, Eş‘ar, Devs gibi kabileler Tihâme bölgesinde oturuyordu. Hâşimoğulları ile Huzâa’nın bazı kolları arasındaki dostluk antlaşması dolayısıyla Huzâa’dan bazı kişiler ilk müslümanlar arasında yer aldı. Huzâa’nın kollarından Eslemliler’in büyük çoğunluğu Uhud Gazvesi sırasında müslüman olmuştu. Hz. Peygamber’in Huzâa’nın Büdeyl, Büsr ve Amr kollarına yazdığı mektupta, kendilerini Tihâme halkı içinde en çok takdir ettiği ve akrabalık yönünden kendine en yakın bulduğu kabileler şeklinde tavsif ettiği görülmektedir (Vâkıdî, II, 750-751; İbn Sa‘d, I, 272). Huzâa’nın kollarından Benî Mustaliķ, Kureyş’le ittifakı bulunan kabileler topluluğu (Ehâbîş) içerisinde yer almıştı. Bu kabilelerin Uhud ve Hendek savaşlarında Mekke ordusunun önemli bir kısmını teşkil ettiği zikredilmektedir (Taberî, III, 500, 570). Yemen Tihâmesi’nde yaşayan Devs kabilesinden Tufeyl b. Amr ed-Devsî, Mekke devrinin ilk yıllarında Hz. Peygamber ile görüşüp müslüman oldu. Ardından kabilesine dönerek Devsliler’i İslâm’a davet etti. Önceleri zorluklarla karşılaştıysa da onun gayretiyle Devsliler arasında Müslümanlık yayıldı. Tufeyl, 7 (628) yılında yetmiş seksen müslüman aile ile birlikte Medine’ye geldi. Eş‘arîler’in İslâmî dönemde tarih sahnesine ilk çıkışı da 7. yıla rastlar. Yaklaşık elli kişilik bir heyet müslüman olduğunu bildirmek için Medine’ye gitmek üzere denize açıldı. Fakat gemileri fırtına yüzünden Habeşistan’a sürüklenince buradaki muhacirlere katıldı. Ca‘fer-i Tayyâr ve arkadaşlarıyla birlikte Medine’ye geldi.

Mekke fethinin ardından Hz. Peygamber, 9 (630) yılında Tihâme’de yaşayan Benî Has‘am üzerine Kutbe b. Âmir kumandasında bir seriyye gönderdi. Devs, Eş‘ar, Ezd gibi bölge kabileleri Medine’ye heyet yollayarak İslâm’ı kabul ettiler. Daha sonra bölgeye gönderilen valilerin idare ettiği Yemen Tihâmesi’ndeki kabileler, Resûlullah’ın sağlığında peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Esved el-Ansî’ye destek verdiler. Hz. Ebû Bekir döneminde Benî Ak ve Eş‘ar kabileleri gibi bölgenin güney taraflarındaki bazı kabileler tekrar irtidad olaylarına katıldıysa da itaat altına alındılar. Bu tarihten sonra Hicaz Tihâmesi ve Asîr Tihâmesi’nin tarihi genellikle Hicaz bölgesinin tarihiyle iç içedir. Yemen Tihâmesi’nde Abbâsîler döneminden itibaren bazı hânedanlar kuruldu veya bölge bazı büyük devletlerin hâkimiyeti altına girdi. Halife Me’mûn zamanında Yemen Tihâmesi’nde karışıklık ortaya çıktı. Eş‘ar ve Ak kabilelerinin çıkardığı isyanlar kontrol altına alınamadı. Bunun üzerine Emevîler’in meşhur valilerinden Ziyâd b. Ebîh’in torunlarından Muhammed b. Abdullah b. Ziyâd vali olarak tayin edildi ve önemli bir askerî birliğin başında bölgeye gönderildi (203/818). Halifenin emriyle idarî merkez olarak Zebîd şehrini kuran Muhammed üç yıl içinde bölgeyi Hadramut’a kadar hâkimiyet altına aldı. İsmen Abbâsî hilâfetine bağlılığını sürdüren Muhammed’in kurduğu Ziyâdîler’le birlikte (818-1018) Yemen Tihâmesi bölgesinde müstakil hânedanlar dönemi başladı. Ziyâdîler’in yıkılışının ardından bölge sırasıyla Necâhîler, Süleymânîler, Hemdânîler ve Mehdîler’in (1159-1174) elinde kaldı. 1174-1229 yılları arasında Eyyûbîler’in hâkimiyetinde olan bölgede Resûlîler ve Tâhirîler (1454-1517) hüküm sürdü. Bu devletlerin genellikle Zebîd’i başşehir edinmeleri sebebiyle şehir yaklaşık dört asır boyunca Tihâme’nin kültür ve ilim merkezi rolünü üstlendi. XVI. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılan Tihâme, XVIII. yüzyılda bölgede Vehhâbîliğin yayılması yüzünden isyanlara ve siyasî istikrarsızlıklara sahne oldu. 1840’ta Suûdîler’in kontrolüne giren Tihâme 1849’da Osmanlılar tarafından geri alındı. Yemen’in 1918’de bağımsızlığına kavuşmasının ardından Yemen Tihâmesi Yemen topraklarına dahil edilirken tartışılan bir siyasî bölgeye dönüşen Asîr Tihâmesi, Mayıs 1934’te imzalanan Tâif Antlaşması ile Suudi Arabistan topraklarına katıldı.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ġvr”, “thm” md.leri; Tâcü’l-Ǿarûs, “ġvr”, “thm” md.leri; Vâkıdî, el-Meġāzî, II, 722, 750-751; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), Dımaşk-Beyrut 1424/2003, s. 1081; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 272, 304, 321-359; II, 117, 162; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 281; III, 22, 130-131, 134-136, 230-231, 313-328, 500, 570; Hemdânî, Śıfatü Cezîreti’l-ǾArab (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva‘ el-Hivâlî), Riyad 1397/1977, s. 58-59, 98-100; Bekrî, MuǾcem, I, 203; Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâķ, Beyrut 1409/1989, I, 136-156; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), II, 74-75; G. R. Smith, “Politische Geschichte des islamischen Jemen bis zur ersten türkischen Invasion”, Yemen, Frankfurt 1987, s. 136-154; a.mlf., “Studies on the Tihāmah”, JRAS, sy. 1 (1986), s. 30-39; a.mlf., “Tihāma”, EI² (İng.), X, 481-482; Francine Stone, “Tihâme”, el-MevsûǾatü’l-Yemeniyye, Beyrut 1412/1992, I, 286-289; Abdurrahman Hadramî, “Tihâme fi’t-târîħ”, el-İklîl, I/2, San‘a 1980, s. 41-82; Gaysân b. Ali, “Bilâdü Tihâme ve’s-Serât münźü fecri’l-İslâm ĥatte’s-seneti’ŝ-ŝâniye Ǿaşere li’l-hicre”, el-Mecelletü’t-târîħiyyetü’l-Mıśriyye, XXXVIII, Kahire 1995, s. 43-65; A. Grohmann, “Tihâme”, İA, XII/1, s. 280-282; Settâr Avdî, “Tihâme”, DMBİ, XVI, 437-440.

Elnure Azizova