TİBYÂN TEFSİRİ

Ayıntâbî Mehmed Efendi’nin (ö. 1111/1699) Kur’ân-ı Kerîm’in ilk Türkçe matbu tefsiri olan eseri.

Mehmed b. Hamza ed-Debbâğ Ayıntab’da doğdu. Ayıntâbî ve Sivâsî nisbeleriyle, ayrıca Tefsirî Mehmed Efendi lakabıyla anılır. Temel ilimleri memleketinde tahsil etti. Âmid, Trablusşam, Dımaşk ve Kahire gibi şehirlerde bulundu. Yirmi yaşında iken Sivas’a yerleşti ve kırk yılı bulan öğrenim hayatını burada tamamladı. Aklî ilimleri Ali b. Muhammed el-Gûrânî ve Zeynelâbidîn b. Muhyiddin el-Gûrânî’den tahsil etti. Nûreddin eş-Şebrâmellisî gibi hocalardan tefsir ve hadis okudu. Ayrıca Sivas’ta müftülük yapan Ayıntâbî’nin talebeleri arasında Kazâbâdî, Saçaklızâde Mehmed Efendi, Tosyalı Mustafa b. Ali el-Hayrî ve Darendereli Hamza Efendi gibi isimler bulunmaktadır (Arpa, s. 21-24). Ayıntâbî, tefsirinin mukaddimesinde Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendi’nin kendisini huzur dersleri için İstanbul’a çağırdığını, bu derslerden birinde Sultan IV. Mehmed’in Kur’an’ı Türkçe’ye tercüme ve tefsir etmesini istediğini, kendisine dört adet tefsir ve on lugat kitabı hediye ettiğini belirtir. Bunun üzerine Ayıntâbî, Hıdır b. Abdurrahman el-Ezdî’nin et-Tibyân fî tefsîri’l-Ķurǿân adlı eserini esas alarak iki yıl içinde tercüme-telif karışımı bir eser hazırladı, müellif hattından birini padişaha


sundu, diğerini halkın okuması için vakfetti. Eserden bahseden kaynakların tamamına yakını telif tarihini 1110 (1698) olarak gösterir; IV. Mehmed 1099’da (1687) tahttan indirilmiş ve 1104’te (1693) vefat etmiştir. Buna göre ya müellif eserini IV. Mehmed’e takdim edememiştir veya 1698 tarihi yanlıştır. Ayıntâbî, İstanbul’da 1662-1669 yılları arasında bulunduğuna (Nafiz Rıdvan-Uzunçarşılı, s. 136-137), eserin telifine IV. Mehmed’in isteğinin hemen ardından başlayıp iki yılda tamamladığına ve hükümdara takdim ettiğine göre (Tercüme-i Tefsîr-i Tibyân, I, 4) tefsirin bu yıllarda kaleme alınmış olması kuvvetle muhtemeldir. Nakşibendî tarikatına mensup olan Ayıntâbî, Sivas’a dönmek isteyince oradaki Şifâiye Medresesi’nde görevlendirildi. 1100 (1689) yılında da Şeyhülislâm Debbağzâde Mehmed Efendi Medresesi’ne tayin edildi. Ayıntâbî 22 Rebîülevvel 1111 (17 Eylül 1699) tarihinde Sivas’ta vefat etti (Şeyhî, II, 158). Kabri Kabakyazısı Mezarlığı’nda iken I. Dünya Savaşı sırasında Ağa Camii hazîresine nakledilmiştir. Müellifin Tibyân Tefsiri dışında Ĥâşiyetü Envâri’t-tenzîl lil-Beyżâvî, Ĥâşiye Ǿalâ şerĥi Ĥâşiyeti’l-Ħayâlî li’l-ǾAķāǿidi’n-Nesefî, Ĥâşiye Ǿalâ Ĥâşiyeti Mîr Ebi’l-Fetĥ, Ĥâşiye Ǿalâ Zâdi’l-mütezevvicîn fî şerĥi Žuhri’l-müteǿehhilîn, Ĥâşiye Ǿalâ Ĥâşiyeti’s-Seyyid Ǿalâ Şerĥi Muħtaśari İbni’l-Ĥâcib ve Risâle fi’l-manŧıķ gibi eserleri vardır (eserleri için bk. Arpa, s. 24-26).

Tibyân Tefsiri mukaddimesinde Tercüme-i Tibyân şeklinde adlandırılmış ve Tercüme-i Tefsîr-i Tibyân, Tefsîr-i Tibyân adlarıyla da anılmıştır. Eserde başta Ferrâ el-Begavî, Kādî Beyzâvî ve Fahreddin er-Râzî’nin tefsirleri olmak üzere birçok kaynaktan faydalanılmış, yer yer Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin Tenbîhü’l-ġāfilîn ve Bustânü’l-Ǿârifîn’i, Süyûtî’nin el-İtķān’ı, Gazzâlî’nin İĥyâǿsı ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûĥâtü’l-Mekkiyye’si gibi tefsir dışı kaynaklara başvurulmuştur (kaynakları için bk. a.g.e., s. 34-40; İyibilgin, s. 27-42). Böylece Ezdî’nin dirâyet ağırlıklı eseri rivayet ağırlıklı bir tefsire dönüşmüştür. Ayıntâbî yer yer Ezdî’nin görüşlerini terkederek kendi görüşünü ön plana çıkarmıştır. Meselâ Ezdî müteşâbih âyetlerin te’vilini yalnız Allah’ın bildiğini söylerken (et-Tibyân, vr. 46b) Ayıntâbî ilimde derinleşmiş olanların da bunları bilebileceğini savunmuştur (Tercüme-i Tefsîr-i Tibyân, II, 241). Yine Ezdî’nin eserinde yer alan lugavî ve nahvî tahliller, îcâz, belâgat, edebî sanatlar ve kıraat farklılıkları gibi hususlar tercümeye alınmamıştır.

Oldukça serbest bir yöntem benimseyen Ayıntâbî çoğu zaman âyeti tefsir etme yerine tefsirî tercüme ile yetinmiştir. Tefsirde halkın seviyesini aşan ilmî tartışmalara girmekten kaçınmış, dil tahlillerine ve edebî sanatlara yer vermemiş, buna karşılık Ezdî’nin eserinde kısaca geçen, halkın ilgi duyacağı kıssaları uzunca anlatmış, bazı İsrâiliyat türü rivayetlere, günlük hayatla ilgili fıkhî konulara yer vermiştir. Sûrelerin faziletleriyle ilgili olarak Zemahşerî ve Beyzâvî’nin tefsirlerinde bulunan çoğu zayıf ve uydurma rivayetlerin benzerleri bu tefsire de alınmıştır. Eser “avamî” bir üslûpla yazıldığı için Osmanlı toplumunun dinî hayatına ve Kur’an anlayışına büyük ölçüde tesir etmiş, geniş halk kitlelerinden rağbet görmüş, Cumhuriyet’in ilânına kadar en çok basılan ve okunan tefsir olma özelliğini korumuştur. Arap harfleriyle ilk matbu tefsir olması, üslûbunun kolaylığı, muhtevasının Osmanlı toplumunun geleneksel İslâm anlayışıyla uyuşması ve muhtasar bir tefsir niteliği taşıması esere gösterilen rağbetin başlıca sebepleridir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabir ve Çankaya’da korunan kütüphanesindeki üç Kur’an çevirisinden birinin bu eserin 1317-1318 (1899-1900) tarihli baskısı olduğu belirtilmiştir (Cündioğlu, s. 167). Eser günümüzde de okunmakta, son dönemlerde Latin harfleriyle yapılan neşirleri bu ilgiye işaret etmektedir.

İsim, nisbe ve künyelerdeki benzerlik sebebiyle Bağdatlı İsmâil Paşa eserin Şeyhülislâm Debbağzâde Mehmed Efendi’ye (ö. 1114/1702) ait olduğunu zikrederken pek çok kütüphane kaydında Ayıntâbî Mehmed Münîb Efendi’ye (ö. 1823) nisbet edilmektedir. Çeşitli kütüphanelerde 100’ün üzerinde nüshası bulunan eser ilk defa Mısır’da basılmış (Kahire 1257, 1266, 1279), daha sonra İstanbul’da pek çok neşri yapılmıştır (baskıları için bk. Cunbur, s. 123; World Bibliography, s. 465-469; Arpa, s. 32-33). Ancak üzerinden uzun yıllar geçince dilinin ağırlığı ve üslûbu eleştiri konusu edilmiş (Ergin, V, 1928; Çantay, I, 6; Miras, II/38 [1949], s. 195), son baskısından elli yıl kadar sonra Süleyman Fâhir tarafından bazı sadeleştirme, kısaltma ve ilâvelerle birlikte Latin harfleriyle yayımlanmıştır (İstanbul 1956, 1963). Ahmet Davudoğlu tefsirin Süleyman Fâhir tarafından yapılan neşrini gözden geçirmiş ve bazı eklemelerle tekrar yayımlamıştır (I-IV, İstanbul 1980-1981, 1988). Eser üzerine yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapılmıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Hıdır b. Abdurrahman el-Ezdî, et-Tibyân fî tefsîri’l-Ķurǿân, Nuruosmaniye Ktp., nr. 244, vr. 46b; Ayıntâbî Mehmed Efendi, Tercüme-i Tefsîr-i Tibyân, İstanbul 1306, I, 3-4; II, 241; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, 158; Nafiz Rıdvan-İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Sivas Şehri Anadolu Türk Tarihi Tedkikatından, İstanbul 1346/1928, s. 136-137; Îżâĥu’l-meknûn, I, 140; Müjgan Cunbur, Kur’ân-ı Kerim’in Türk Dilinde Basılmış Tercüme ve Tefsirleri, Ankara 1961, s. 123; Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1977, V, 1928; Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul 1980, I, 6; World Bibliography of Translations of the Meanings of the Holy Qur’an (haz. İsmet Binark-Halit Eren), İstanbul 1406/1986, s. 465-469; Dücane Cündioğlu, “Matbû Türkçe Kur’ân Çevirileri ve Kur’ân Çevirilerinde Yöntem Sorunu”, 2. Kur’ân Sempozyumu: Tebliğler, Müzakereler (haz. Mehmet Akif Ersin v.dğr.), Ankara 1996, s. 167; Recep Arpa, Ayıntâbî Mehmed Efendi’nin Tibyân Tefsiri ve Osmanlı Toplumundaki Yorum Değeri (yüksek lisans tezi, 2005), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Orhan İyibilgin, Ayntâbî’nin Tercüme-i Tibyân Tefsiri’nin Muhteva ve Metod Bakımından Değerlendirilmesi (doktora tezi, 2008), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kâmil Miras, “Kur’an Tercümesi Hakkında Tarihi Hatıralar ve İlmî Hakikatler”, SR, II/38 (1949), s. 195.

Recep Arpa