TEVRAT

(التوراة)

Kur’ân-ı Kerîm’de yahudilerin kutsal kitabına verilen ad.

Tevrât kelimesinin kökü Arap dilcilerine göre verâ fiilidir; ancak vezin kalıbıyla ilgili ihtilâf vardır. Basra ekolüne göre bu kelime “fev‘ale” vezninden vevrât (ووراة) olup birinci vav tâ harfine dönüşmüştür; çünkü bu vezin Arap dilinde daha yaygın kullanılır (Tâcü’l-Ǿarûs, “vry” md.; Lisânü’l-ǾArab, “vry” md.). Kûfe ekolü ise “tef‘ile” vezninden tevriye (تورية) olduğunu ileri sürmüştür (Tâcü’l-Ǿarûs, “vry” md.; Lisânü’l-ǾArab, “vry” md.; Zebîdî, X, 389). Tevrat kelimesini kıraat imamlarından bazıları “tevriye”, bazıları da “tevrât” şeklinde okumuştur (Fahreddin er-Râzî, VII, 159; Beyzâvî, I, 144). Buna karşılık bir kısım âlimler tevrat lafzının Arapça olmadığını ve kelimeye Arapça bir temel bulmaya çalışmanın gereksizliğini vurgulamıştır (Zebîdî, X, 389). Şiî müfessiri Muhammed Hüseyin Tabâtabâî bu lafzın İbrânîce’den geldiğini belirtmiştir (el-Mîzân, III, 9). Son dönem dilcilerinin çoğu tevratın İbrânîce torah kelimesinin Arapçalaşmış şekli olduğu kanaatindedir (Butrus el-Bustânî, I, 176; Ahmed Rızâ, I, 414). Bazı modern araştırmacılar


ise tevratı İbrânîce-Ârâmîce melez bir kelime diye nitelendirmektedir (EI² [İng.], X, 393). Yahudi geleneğinde tevrat “öğreti, doktrin, kılavuz, teori, hüküm, kanun, din” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu kelime, Hz. Mûsâ’ya verilen kitabın ismi olarak kullanıldığı gibi Tanah (Ahd-i Atîk), Mişna, Talmud ve rabbilere (yahudi din âlimi) ait bütün eserler için de kullanılmaktadır. Yahudi geleneğine göre bu külliyat Hz. Mûsâ’ya Sînâ’da vahyedilmiş ve öğretilmiştir (Berakot, 5a; Beba Metzia, 59b; Megillah, IV/1). Ancak tevrat kelimesi kutsal kitap söz konusu olduğunda Ahd-i Atîk’in ilk beş kitabını ifade etmektedir.

Tevrat’ın rulo halindeki el yazması nüshasına Sefer Torah, kitap halindeki nüshasına Humaş Torah (Hamişa Humşey Torah: esfâr-ı hamse) denmektedir. Humaş’ta Ahd-i Atîk’in Peygamberler (Neviim) bölümünden “haftara” denilen ekler bulunmaktadır. Tevrat’ın her iki nüshası da beş kitaptan oluşmaktadır. Bunlar vahye dayandırılan geleneksel sırasıyla Tekvîn (Bereşit), Çıkış (Şemot), Levililer (Vayikra), Sayılar (Bemidbar) ve Tesniye’dir (Dıvarim). Bu kitaplarda yaratılıştan Hz. Mûsâ’nın vefatına kadar geçen dönemde cereyan eden olaylar kronolojik sırayla anlatılmakta, dinî, hukukî ve ahlâkî ahkâm ayrıntılı biçimde verilmektedir. Tevrat’ın kitapları arasında üslûp birliği yoktur. Tekvîn ve Tesniye normal bir metin özelliği gösterirken Çıkış, Levililer ve Sayılar vahiy üslûbu taşımaktadır. Tekvîn’de Hz. Mûsâ’dan önceki olaylar hikâye edilmiştir. Tesniye, Hz. Mûsâ’nın kendi tecrübesinin bir ürünü gibi kaleme alınmıştır. Hz. Mûsâ bu kitabın 1-4. bablarında Mısır’dan çıkışlarını, geçtikleri ve konakladıkları yerleri anlatıp önceki olayların bir özetini yapmaktadır. 5-29. bablarda İsrâiloğulları’nın uyması gereken kanunlar bildirilmekte, 30. bab ile 31. babın yarısına kadar olan kısımda İsrâiloğulları’na tavsiyelerde bulunulmaktadır. 32. babda Hz. Mûsâ’nın bir ilâhisi, 33. babda bir duası yer almakta, 34. ve sonuncu babda vefatı ve defni anlatılmaktadır.

Sefer Torah, Yahudilik’te ve yahudi hayatında büyük kutsallığa sahiptir. Sinagoglarda mihrabın yerini tutan kutsal bölmede saklanır. Üzeri şekil ve yazılarla süslenmiş iyi cins bir kumaş kılıfla örtülüdür. Pazartesi, perşembe, sebt ve aybaşı ile bayram ve oruç günlerinde buradan çıkarılır ve kürsüye konularak ehil bir okuyucu tarafından ilgili parçalar okunur. Sinagogdaki yeni yazılmış bir Sefer Torah en az üç defa hata kontrolü yapıldıktan sonra sinagog dışına çıkarılır. Sefer Torah’ın ehil yazıcılar tarafından yazılması gerekir. Hattat yahudi şeriatına çok sıkı bağlı olmalıdır. Yazım işine başlamadan önce dinî kurallara göre hazırlanmış temizlenme havuzuna dalarak temizlenmeli ve niyetinin Allah rızasını kazanmak olduğunu belirtmelidir. Yazım sırasında bir örnek nüsha kullanmalı, her kelimeyi bu nüshadan okuyarak sesli şekilde telaffuz etmeli, tek bir harfi dahi kendi ezberinden yazmamalıdır. Yazı malzemesi olarak “koşer” (kaşer) kuralına uygun biçimde hazırlanmış hayvan derisi, siyah mürekkep ve kamış kullanmalıdır. Kurallara uygun yazılmayan Sefer Torah geçersiz sayılır. Tevrat’ın yazımıyla ilgili kurallar, Bâbil Talmudu’na sonradan eklenen Soferim ve Sefer Torah bölümlerinde ayrıntılı biçimde açıklanmaktadır.

Tevrat’ta üç türlü bölümleme vardır. Bunlardan birincisi bab şeklindedir. Hıristiyan kaynaklı olan bu bölümleme usulünü XIII. yüzyılın başında Canterbury Başpiskoposu Stephan Longton ortaya koymuştur. XIV. yüzyılda yahudiler bu usulü benimsemiştir. Bu bölümlemeye göre Tevrat 187 babdan meydana gelmektedir. Tekvîn elli, Çıkış kırk, Levililer yirmi yedi, Sayılar otuz altı, Tesniye otuz dört babdır. Bablardaki cümlelerin dağılımı yahudi nüshası ile hıristiyan nüshası arasında bazan farklılık göstermekte, cümle numaraları birbirini tutmamaktadır. Yahudi kaynaklı iki bölümlemden ilki cümlelerin muhteva birliğine göre yapılır. Sînâ kaynaklı olduğuna inanılan söz konusu bölümleme usulüne Tevrat’ın yazımında titizlikle uyulması gerekir. Bu bölümleme cümleler arasında boş bir alan bırakmak suretiyle yapılır; hıristiyan nüshalarında ise aynı işlem paragraf şeklinde uygulanmaktadır. Yahudi kaynaklı bölümlemenin ikincisi haftalık okuma parçalarına göre yapılır. Buna göre Tevrat, her hafta sebt günlerinde okunmak üzere elli dört haftada hatmedilecek biçimde elli dört bölüme ayrılır. Aşkenaziler bölümlerin her birine “sidrah”, Sefaradlar ise “paraşa” derler. Tevrat’ın cümle ve harf sayısı hakkında kesin bir rakam verilmemektedir. Talmud’a göre Tevrat 5888 cümle ihtiva eder (Kidduşin, 30a). Çağdaş Tevrat uzmanlarının verdiği bilgiye göre ise cümle sayısı 5845’tir. Tevrat’ın harf sayısı hakkında verilen rakamlar 300.000 ile 400.000 arasında değişmektedir (JE, XII, 196).

Mûsâ’dan Önce Tevrat. Midraş türü yahudi kaynaklarına göre Tevrat dünyanın yaratılışından önce yaratılan yedi şeyden biridir (Bereşit Rabah, 1/4; Pirke de-Rabbi Eliezer, s. 10-11). Tevrat dünya yaratılmadan 974 nesil önce yaratılmış (Eliyahu Zuta, s. 10; Müslim’in el-CâmiǾu’ś-Śaĥîĥ’inde Tevrat’ın Hz. Âdem’den kırk yıl önce yaratıldığına dair bir rivayet bulunmaktadır [“Ķader”, 15]), dünyanın ve insanın yaratılışında Tanrı’ya danışmanlık yapmıştır (Pirke de-Rabbi Eliezer, s. 12-13). Tanrı, dünyanın yaratılmasından Tevrat’ın İsrâiloğulları’na verilişine kadar günün üçte birini Tevrat okumak ve onun yorumu olan Mişna çalışmakla geçirmiştir (Eliyahu Rabah, s. 14). Kaynaklarda Âdem, Nûh, İbrâhim ve Yûsuf’un Tevrat’ın bütün hükümleriyle amel ettiği zikredilmektedir (Megillah, I/11; Zohar, I/176b). Kur’an’da ise Tevrat’ın İbrâhim ve Ya‘kūb’dan sonra indirildiği belirtilerek bu rivayetten reddedilmektedir (Âl-i İmrân 3/65, 93).

Vahiy Şekli. İslâm müfessirleri Tevrat’ın bir defada (Zemahşerî, III, 287; M. Abdülazîm ez-Zürkānî, I, 52-53) levhalar halinde verildiğini belirtir (M. Hüseyin Tabâtabâî, XV, 209). Tevrat’ın vahiy şekli rabbiler arasında tartışmalıdır. Rabbilerden bazıları Tevrat’ın bir defada indiğini, bazıları ise çeşitli zamanlarda parça parça vahyedildiğini ileri sürmüştür (Hagigah, 6b; Sotah, 37b; Zebahim, 115b). Rabbilerin bu görüş ayrılıklarına rağmen Tevrat’ın bir defada Mûsâ’ya vahyedildiği anlayışı genel Rabbânî inancın esasını oluşturmuştur (Berakot, 5a; Megillah, IV/1; Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ehl-i kitap senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor …” [en-Nisâ 4/153] âyetiyle onların bu anlayışına işaret edilmektedir).

Yazılması. Hz. Mûsâ’nın Tevrat’ı yazıp yazmadığı tam olarak bilinmemektedir. Tesniye’de Mûsâ’nın Tevrat’ın sözlerini bir kitaba yazdığı ve bu kitabı ahid sandığı*nın yanına koyması için kohenlere teslim ettiği ifade edilmektedir (31/9, 25-26). Buna dayanarak Tevrat’ı Hz. Mûsâ’nın yazdığına inanılmaktadır. Deuteronomy Rabah’ta (IX, 9) ve İbn Meymûn’un (Maimonides) Mişne Tora (Giriş, 1) adlı eserinde Hz. Mûsâ’nın on üç Tevrat nüshası yazdığı, bunların on ikisini on iki kabileye verdiği, birini de ahid sandığının içine koyduğu zikredilmektedir. Bu rivayeti Ahd-i Atîk’in I. Krallar ve II. Tarihler kitapları doğrulamamaktadır. Bu kitaplarda Süleyman zamanında ahid sandığının açıldığı ve içinden iki levhadan başka bir şey çıkmadığı belirtilmektedir (I. Krallar, 8/9; II. Tarihler, 5/10). Buna göre ya asıl nüsha kaybolmuştur ya da kaynaklarda anlatılanlar gerçek değildir. Müslümanlarla yahudiler arasındaki tahrif tartışmalarını kapsamlı biçimde


inceleyen H. Lazarus-Yafeh on üç nüsha teorisinin müslümanlara karşı uydurulduğu kanaatine varmıştır (IX [1995], s. 85).

Bugünkü Tevrat’ın Oluşum Süreci. Yahudi kaynaklarında Hz. Mûsâ’nın yazdığı söylenen Tevrat’ın tahrif edildiğine ilişkin pek çok bilgi vardır. Kaynaklara göre güneydeki Yahuda Krallığı’nın başına geçen Hz. Süleyman’ın oğlu Rehoboam ve kendisiyle birlikte bütün Yahuda halkı Tevrat’ı terketmiştir (II. Tarihler, 12/1). Daha sonra Yahuda krallarından Ahaz (m.ö. 736-716) Tevrat okumayı yasaklamış ve mâbeddeki Tevrat’ı mühürletmiş, Menasseh (m.ö. 687-642) Tevrat’tan Tanrı’nın isimlerini çıkarıp yerine putların isimlerini koydurmuş (Sanhedrin, 103b), Amon ise (m.ö. 642-640) Tevrat’ı yakmıştır. Menasseh’in zamanında Hz. Mûsâ’nın yazdığı söylenen ve mâbedde muhafaza edilen asıl nüsha kaybolmuştur (Albo, III/22). Kral Yoşiya döneminde (m.ö. 640-609) mâbedin tamiri sırasında tesadüfen ortaya çıkan Tevrat, Bâbil Kralı Buhtunnasr’ın (Nebukadnezzar) Yahuda topraklarına girip Kudüs’ü kuşatması üzerine mâbeddeki mahzene saklanmıştır. Kudüs Talmudu’ndaki rivayete göre Tevrat günümüzde hâlâ saklandığı bu yerde durmaktadır (Şekalim, VI/2). Bugünkü Tevrat’ı yazıcı-âlim Ezra ortaya çıkarmıştır. Bâbil sürgünü sonrasında Ezra, İsrâil topraklarında yaşayan yahudiler arasında tamamen unutulan Tevrat’ı sözlü yorumuyla birlikte yeniden oluşturmuştur (Sukkah, 20a). Talmud’a göre Ezra yeni Tevrat’ta bazı değişiklikler yapmıştır (Sanhedrin, 21b-22a; Şekalim, V/1). Bunun yanında Tevrat’ın yazılışıyla ilgili birtakım kurallar belirlenmiştir. “Masorah” denilen bu kurallar daha sonra ortaya çıkan masorah uzmanları tarafından geliştirilmiştir. “Ba’aley hamasorah” adı verilen bir grup haham milâttan sonra VI. yüzyılda Taberiye’de bu kuralları bir sisteme bağlamıştır. Masorah uzmanlarının sonuncusu X. yüzyılda yaşayan Aaron ben Aşer’dir. Bugünkü Tevrat’ın yazım şekli, büyük oranda Aaron ben Aşer tarafından tahminen milâttan sonra 950 yılında kaleme alınan ve Halep kodeksi diye bilinen nüshaya dayanmaktadır. İbn Meymûn, Mişne Torah adlı eserinde Aaron ben Aşer’in nüshasını esas aldığını söylemiş (Sefer Torah, VIII/4), onun bu açıklaması nüshanın bütün yahudi dünyasında genel kabul görmesini sağlamıştır. Masorah kuralları başlangıçta nesilden nesile sözlü olarak nakledilmiş, bunlar daha sonra Tevrat metinlerinin kenarlarına ve sonlarına kaydedilmiştir. Tevrat zaman zaman kaybolduğundan metin kenarına ve sonlarına yazılan bu masorah notları da yok olmuş ve unutulmuştur. Bu yüzden masorah kuralları her zaman aynı kalmamıştır. Bundan dolayı Talmud’daki Tevrat alıntıları bazan Tevrat’ta bulunana göre değişiklik göstermiştir. Bunun sebebi Talmud dönemindeki masorah kurallarının sonraki kurallardan farklı olmasıdır.

Versiyonları. Tevrat’ın biri yahudilere, diğeri Sâmirîler’e ait olmak üzere iki versiyonu vardır. Sâmirîler’e göre Sâmirî Tevrat nüshasının tarihi oldukça eskilere, Hârûn’un ikinci göbekten torunu Abişa’ya dayanmaktadır. Sâmirî tarihçisi Ebü’l-Feth’in verdiği bilgiye göre Finehas oğlu Abişa, İsrâiloğulları’nın Ken‘ân topraklarına hâkim oluşunun on üçüncü yılında Gerizîm dağındaki toplanma çadırının girişinde Tevrat’ı yazmıştır. Ebü’l-Feth’in bahsettiği Abişa nüshası Sâmirî Tevratı’nın ilk nüshası olup onun ifadesine göre kendi yaşadığı dönemde (XVI. yüzyıl) mevcuttu (The Kitāb al-Tārīkh, s. 44-45). XX. yüzyılın başlarında Nablus’taki Sâmirî cemaatinin başkanlığını yapan Haham Yaakov ben Aron da Abişa nüshasından bahsetmekte ve ayrıntılı bilgi vermektedir (Gaster, s. 191-192). Sâmirîler’in Tevrat’ı ile yahudilerin Tevrat’ı arasında yaklaşık 6000’e yakın farklılık vardır. Bunlardan bir kısmı iki topluluk arasında inanç farklılığı oluşturacak düzeydedir (bu farklar için bk. Sadaqa, HHT). Bu sebeple yahudilerle Sâmirîler birbirlerini tahrifle suçlamıştır (Sanhedrin, 90c; The Kitāb al-Tārīkh, s. 95-98).

Tercümeleri. Tevrat’ın milâttan önce III. yüzyılla milâttan sonra IV. yüzyılda klasik birçok dilde tercümesi yapılmıştır. Günümüze ulaşan bazı tercümelerden en meşhurları Yunanca Septuagint ve Ârâmîce Targum’dur. Tevrat’ın Ârâmîce birçok çevirisinin yapıldığı biliniyorsa da en meşhuru bir mühtedi olan Onkelos’un Targum Onkelos adlı çevirisidir. Bu çevirinin yahudi dinî hayatında önemli bir yeri vardır. Her cuma akşamı İbrânîce Tevrat’tan sonra bu çeviriden bir bölüm okumak gerekir (Berakot, 8a). Yunanca Septuagint Tevrat’ın bilinen nüshalarının en eskisi olup milâttan önce III. yüzyılda Mısır Ptolemy Hânedanlığı’ndan II. Ptolemy zamanında gerçekleştirilmiştir. Doğudan ve batıdan getirttiği kitaplarla İskenderiye Kütüphanesi’ni zenginleştiren II. Ptolemy, Tevrat’ı da bu kütüphaneye kazandırmak için Filistin’deki yahudi cemaatine bir heyet göndermiş ve kutsal metinleri Yunanca’ya tercüme edecek uzmanlar istemiştir. Heyetin içinde kardeşi Philocrates’e gönderdiği mektupta bu olayı anlatan Aristeas da vardır. Aristeas’ın belirttiğine göre Baş Kohen Eleazer on iki kabileden altışar kişi olmak üzere yetmiş iki kişi göndermiş, bunlar Tevrat’ı Yunanca’ya çevirmiştir. Yahudi kaynaklarına göre çevirmenler Septuagint’te on üç adet kasıtlı değişiklik yapmıştır (Megillah, 9a; Soferim, XI/1). Tevrat’ın bu tercümesine yetmiş iki kişi tarafından yapıldığı için Septuagint (yetmiş) denmiştir. Söz konusu tercüme Yunanca konuşan bütün cemaatler arasında yayılmıştır (Josephus, s. 376-378 [“Antiquities of the Jews”, XII/2:11-15]). Tevrat’ın Arapça’ya ilk çevirisinin Sura Akademisi’nin başkanı Saadiya Gaon tarafından X. yüzyılda yapıldığı kabul edilir. İslâm dünyasında Saîd b. Yûsuf el-Feyyûmî diye bilinen ve Mu‘tezilî görüşten etkilenen Saadiya, Arapça çeviride Tevrat’taki antropomorfik ifadeleri hafifletmeye çalışmıştır. Onun tercümesi Arapça konuşan yahudiler arasında kabul görmüştür. Sâmirîler ve Kopt kilisesi de Saadiya’nın çevirisini esas almıştır. Bu çevirinin ilk basımı 1546’da İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.

Tevrat’la İlgili Dogmalar. Tevrat’ın baştan sona bütün harf ve kelimeleriyle vahiyye dayandığı inancı klasik Yahudiliğin temel dogmalarındandır. Rabbânî kaynaklarından Mişna’da Tevrat’ın vahiy mahsulü olduğunu inkâr edenin âhirette yerinin bulunmayacağı belirtilmiştir (Sanhedrin, X/1). Saadiya Gaon, Tevrat’ın ilâhîliğini temel dogma saymıştır (The Book of Beliefs and Opinions, s. 335 [IX/4]). XII. yüzyılda İbn Meymûn tarafından teşkil edilen ve Ortodoks yahudilerinin âmentüsü kabul edilen on üç maddelik iman esaslarının sekizincisinde bugün yahudilerin elindeki Tevrat’ın Hz. Mûsâ’ya indirilen Tevrat olduğu vurgulanmıştır. İbn Meymûn’a göre mevcut Tevrat’ın her sözü Tanrı’ya aittir. Tevrat’ın tefsiri mahiyetindeki sözlü Tevrat da Tanrı’dan gelmiştir. Tevrat’ta vahye dayanmayan kelâmın bulunduğunu söyleyen kimse kâfirdir (Selections from the Arabic, s. 35-36). XIV. yüzyılda yaşayan Karai Rabbi Yisrael ben Samuel Ha-Magribî, Karâîler için tesbit ettiği iman esaslarında benzer ifadelere yer vermiştir. Ona göre Tanrı Tevrat’ı aracısız olarak Mûsâ’ya kelime kelime yazdırmıştır. Tevrat bütün yönleriyle sahihtir; onda hiçbir çelişki yoktur ve olduğundan şüphe edilemez. O neshedilmeyecek ve değiştirilmeyecektir. Onun


senedi kesintisiz ve sahihtir (Halkin, s. 151-152).

Tevrat’ta Nesih Meselesi. Rabbiler dogmaya rağmen Tevrat’ta neshin olup olmadığını tartışmıştır. Rabbi Simlaî’ye göre Hz. Mûsâ’ya 613 kanun verilmiş, fakat Dâvûd bunların sayısını on bire indirmiştir (Mezmûrlar, 15/2-5). Bu on bir kanunu daha sonra İşaya altıya, Mika üçe ve Amos bire indirgemiştir (Makkoth, 24a; Baba Batra, 24a; ayrıca bk. Albo, III/284). Talmud’un Şabbat bölümünde nakledilen bir rivayete göre ise Rabban Gamaliel’in kız kardeşi İma Şalom babasından kalan mirası almak için mahkemeye başvurur. Rabban Gamaliel, Tevrat’ın oğlun sağ olduğu durumlarda kızın miras alamayacağı hükmünü (Sayılar, 27/8) hatırlatır ve kız kardeşinin isteğine itiraz eder. Fakat hâkim sürgünden sonra Mûsâ’nın Tevrat’ının neshedildiğini, oğul ve kızın eşit miras hakkına sahip bulunduğunu bildiren yeni bir kitabın nâzil olduğunu söyleyerek itirazı reddeder (Sabbath, 116b).

Tevrat’a Yöneltilen Eleştiriler. Tevrat içeriği ve üslûbu bakımından pek çok eleştiriye uğramıştır. Tevrat’ı içeriği bakımından eleştiren ilk yahudi kral Menasseh’tir. Tevrat’ın vahiy mahsulü olduğunu inkâr edip Hz. Mûsâ’nın yazdığını iddia eden Menasseh onun içeriğiyle alay etmiştir. Hz. Mûsâ’nın, “Lotan’ın kız kardeşi Timna idi” (Tekvîn, 36/22); “Ve Timna Eliphaz’a câriye idi” (Tekvîn, 36/12); “Ve Ruben buğday biçme günlerinde gitti ve tarlada lüffah meyveleri buldu” (Tekvîn, 30/14) gibi saçma şeylerden başka yazacak şey bulamadığını söylemiştir (Sanhedrin, 99b). Muhtevasından hareketle Tevrat’ı eleştiren ve onun vahiy mahsulü oluşunu reddeden bir başka yahudi Hivi el-Belhî’dir. Tevrat hakkındaki sözleri dolayısıyla Rabbânî yahudilerinin kendisine Hivi el-Kelbî dedikleri Belhî, Tevrat’ı 200’e yakın noktada tenkit etmiştir (Davidson, s. 23-26). Heretiklerin yanında rabbiler arasında da Tevrat’ı eleştirenler olmuştur. Bazı rabbilere göre Tevrat’ın yazımında kronolojik sıra bakımından yanlışlıklar vardır. Midraş Rabbah’ta Tevrat’ta bu türden on yanlışın bulunduğu bildirilmektedir (Ecclesiastes Rabbah, I/11). Rabbiler, kronolojik düzensizliklerin yanında Tevrat’ta bazı edebî hataların ve bilgi yanlışlıklarının yer aldığını söylemiştir. Hz. Nûh’un oğullarının yaşları hakkında Tekvîn’de (11/10) verilen bilgileri tahkik eden rabbiler, Sâm’ın yaşının Tevrat’ta verilenden iki yaş daha fazla olması gerektiğini ileri sürmüştür (Sanhedrin, 69b). Karâî İsmâil el-Ukberî, Tekvîn’deki (4/8), “... Ve Kain (Kābil) kardeşi Hevel’e (Hâbil) dedi” ifadesinin eksik olduğu kanaatindedir. Ona göre bu ifade, “Kalk, kıra gidelim” şeklinde tamamlanmalıdır. Çıkış’taki (20/15), “Ve bütün halk sesleri gördü” ifadesinin aslı da “Ve bütün halk sesleri işitti” olmalıdır; çünkü ses görülmez, işitilir. Tekvîn’deki cümle de (46/15) hatalıdır. Bu cümlede Hz. Ya‘kūb’un çocuklarının sayısı verilmekte, “Kızları ve oğulları hepsi otuz üç idi” denilmektedir. Ukberî’ye göre Tekvîn’de adları belirtilen Ya‘kūb’un çocuklarının sayısı otuz üç değil otuz ikidir (Kirkisânî, I/15:1; Tevrat’taki bu hatayı İbn Hazm da farketmiştir [el-Faśl, I, 143-150]). Endülüs yahudilerinden Abraham ben Ezra (İbn Ezra), Tevrat üzerine yazdığı tefsirde bu kitaptaki tarihî ve edebî yanlışlıklara işaret etmiştir (Friedlander, IV, 60-67). İbn Ezra’nın bu tesbitleri yahudi filozofu Baruch Spinoza’ya ilham vermiştir. Eleştirileri dolayısıyla 1656’da Amsterdam’da herem (aforoz) cezasına çarptırılarak yahudi cemaatinden atılan Spinoza, Tevrat’ı iç ve dış metin tenkidine tâbi tutmuştur. Ona göre Tevrat’ın tamamının Hz. Mûsâ tarafından yazılmış olması mümkün değildir (A Theologico Political Treatise, s. 121-125). Aydınlanma filozoflarından Moses Mendelssohn vahyi kabul etmekle birlikte Tevrat’ın tamamının vahye dayanmadığını ileri sürmüştür. Ona göre vahiy statik değil gelişme gösteren bir sürece sahiptir. Yahudilik, dogması bulunmayan bir dindir; dinî ideallere ulaşmak için vahye ihtiyaç yoktur; akıl bunun için yeterlidir (Jerusalem, s. 137-138). Aydınlanma’nın bilimsel verileri altında Tevrat’ı değerlendiren Mendelssohn’un bu görüşleri, daha sonra gelen reform yanlısı rabbiler tarafından bir adım daha ileri götürülmüştür. Mendelssohn’un takipçilerinden biri olan ve Kur’an’ın kaynakları üzerine doktora tezi hazırlayan Abraham Geiger, Sînâ kaynaklı sabit ve değişmez vahiy anlayışına karşı gelişme gösteren vahiy anlayışını savunmuştur. Ona göre vahiy bilimin keşifleri ve akıl sahibi insanın buluşlarıyla sürekli yenilenmektedir (Judaism and Its History, s. 39-48). Tevrat bu anlayış çerçevesinde ilk gelişmelerin bir kaydıdır, fakat artık önemini yitirmiştir. Onun kendi dönemine ait mûcizevî hikâyeleri bugün için ilkel mitolojidir (Bamberger, s. 280-281). Mendelssohn’u takip eden reformist çevrelerde henüz Darwinizm’in tanınmadığı yıllarda modern bilimin verileri ışığında Tevrat’ı tenkit çalışmaları başlamıştır. 1858’de Bernhard Felsenthal, Tevrat’ın harfiyen doğru olmadığını söylemiş, 1869 Philadelphia Hahamlar Konferansı’nda mûcizevî hikâyelerin Tevrat’tan çıkarılmasını teklif etmiştir. Tevrat’ın hikâyelerini insan ürünü ilkel mitoloji olarak gören David Einhorn ile Kaufman Kohler de Tevrat’taki birçok hata ve çelişkiye dikkat çekmiştir. Darwinizm’i şiddetle savunan Emil Hirsch daha da ileri gitmiş, Tevrat’ın vahye dayanmadığı gibi Hz. Mûsâ tarafından da yazılmadığını iddia etmiştir (Cohen, IV/2 [1984], s. 124). Reformist hahamların Tevrat’a ilişkin bu görüşlerinden bir kısmını, reformistlerle Ortodokslar arasında orta bir yol benimseyen muhafazakâr hahamlar da kabul etmiştir. Muhafazakâr teologlardan Jacob Agus’a göre muhafazakârlık Tevrat’taki her harfin ve her ifadenin Tanrı tarafından söylendiği anlayışını öğretmez. Tevrat, Tanrı kelâmı içerir, fakat ayrıntılı emirler açık lafzî şekilleriyle Tanrı’nın kelâmı değildir (Understanding American Judaism, s. 203). David Blumenthal, Rabbânî Matan Torah (Tevrat’ın verilişi) dogmasını eleştirdiği bir yazısında Tevrat’ın Tanrı tarafından Sînâ’da verilmediğini, onun bütününün Mûsâ’ya vahyedildiğine yönelik bir kaydın Tevrat’ta yer almadığını söylemektedir (XXXI/2 [1977], s. 63).

Doküman Teorisi. Tevrat hıristiyan çevrelerinde de eleştirilmiştir. Katolik Richard Simon, Spinoza’nın tesbitlerinden hareket ederek 1678’de Histoire critique du vieux Testament adlı ilk tenkit çalışmasını yayımlamıştır. Simon eserinin birinci bölümünde Tevrat’ın İbrânîce metninde yapılan değişiklikler üzerinde durmuş ve Tevrat’ın tamamının Hz. Mûsâ’ya ait olamayacağını delilleriyle ispat etmeye çalışmıştır. Simon bu görüşleriyle daha sonra geliştirilecek olan doküman teorisinin de ilk tohumlarını atmıştır. XVIII. yüzyılda Alman rahibi H. B. Witter ile Alman profesörü J. G. Eichorn ve Fransız tıp doktoru Jean Astruc, Tevrat’ta iki farklı kaynak tesbit etmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren bu iki kaynak teorisi daha da geliştirilip dört kaynak teorisi ortaya atılmıştır. Buna göre Tevrat’ta yer alan farklı tanrı isimleri, üslûp ayrılığı, tekrarlar, çelişkiler, anakronizm ve parantez içi açıklayıcı cümleler göz önünde bulundurularak Tevrat’ın dört farklı kaynaktan derlenip meydana getirildiği ileri sürülmüştür. Bunlar, J (Yahvist), E (Elohist), D (Deuteronmy) ve P (Priestly Code) metinleri olarak adlandırılmıştır. Doküman teorisi Alman bilim adamı Julius Wellhausen’la doruk noktasına ulaşmıştır.


İslâm Geleneğinde Tevrat. Kur’an’da Tevrat çoğu İncil’le birlikte olmak üzere on altı âyette on sekiz defa geçmektedir. Bu âyetlerden Tevrat’ın İsrâiloğulları’na indirilen bir kitap olduğu anlaşılmakla birlikte hangi peygamber vasıtasıyla verildiği meselesi açık değildir. İncil’in Îsâ’ya, Zebûr’un Dâvûd’a vahyedildiği belirtilirken Tevrat’ın vahyedildiği peygamber ismi zikredilmemiştir. Müfessirlerin hemen hiçbiri bu konu üzerinde durmamıştır. Müfessirler muhtelif âyetlerde Hz. Mûsâ’ya verildiği belirtilen kitabı (el-Bakara 2/53, 87; el-En‘âm 6/154; Hûd 11/17, 110; el-İsrâ 17/2; el-Mü’minûn 23/49; el-Furkān 25/35; el-Kasas 28/43; es-Secde 32/23; es-Sâffât 37/117; Fussılet 41/45; el-Ahkāf 46/12), suhufu (en-Necm 53/36; el-A‘lâ 87/19), elvâhı (el-A‘râf 7/145, 150, 154) ve furkānı (el-Bakara 2/53; el-Enbiyâ 21/48) Tevrat şeklinde yorumlamıştır (ayrıca bk. NÂMÛS; SİFR). Kur’an’da Tevrat’ın Hz. Mûsâ’nın adıyla birlikte zikredilmemesinin sebebi Medine’deki yahudilerin bu kelimeyi geniş anlamda kullanmaları olabilir, bu kullanım yahudi geleneği için de geçerlidir. Rivayetlerden anlaşıldığına göre Medine ve civarındaki yahudiler Tevrat’ı bütün Ahd-i Atîk’e teşmil etmekteydi (bundan Zebûr’u hariç tutmuş olabilirler; zira yahudi şairi Semmâk, Tevrat yanında Zebûr’dan da söz etmektedir [İbn Hişâm, III, 180]). Yahudilerin bu anlayışı muhtemelen Kâ‘b el-Ahbâr ile Vehb b. Münebbih kanalıyla İslâm geleneğine geçmiştir. Abdullah b. Abbas, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Selâm, Kâ‘b el-Ahbâr, Vehb b. Münebbih kaynaklı rivayetlerde genellikle bütün yahudi kaynakları Tevrat kelimesiyle tanımlanmaktadır (krş. İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 135). İbn Sa‘d’ın eŧ-Ŧabaķāt’ında yer alan bir rivayette (VII, 445-446) Kâ‘b şöyle demektedir: “Babam bana Tevrat’tan bir kitap yazmış ve onunla amel etmemi söylemişti. Diğer kitapları da mühürlemiş ve mühürlerini açmamam konusunda benden söz almıştı. İslâm’ın zuhurunda nefsim bana, ‘Belki baban birtakım bilgileri senden gizlemiştir’ dedi. Ben de mühürleri açıp Tevrat’ın diğer kitaplarını okudum. Böylece Hz. Muhammed ve ümmetinin vasıflarını orada bizzat gördüm ve müslüman oldum.” Eğer bu rivayet doğruysa Kâ‘b’ın babasının Tevrat’tan istinsah edip ona teslim ettiği kitap Ahd-i Atîk’in ilk beş bölümü, mühürleyip sakladığı kitaplar ise midraş türü yahudi kaynaklarıdır. Hadis kitaplarında Tevrat Kur’an için de kullanılmakta ve Kur’an’dan “Tevrâten hadîseten” şeklinde söz edilmektedir. Süyûtî, Kur’an’a Tevrat ve İncil isimlerinin verildiğini, fakat artık bu isimleri kullanmanın câiz kabul edilmediğini belirtmektedir (el-İtķān, I, 165). Yahudi kutsal metinleri söz konusu olunca hadis kaynaklarında Tevrat’la bazan Ahd-i Atîk’in ilk beş kitabı (Müslim, “Ĥudûd”, 28), bazan da tamamı (Nesâî, “Sehiv”, 89) kastedilmektedir. İbn Kayyim el-Cevziyye’nin işaret ettiği gibi Tevrat daha genel anlamda da kullanılmıştır (Hidâyetü’l-ĥayârâ, s. 135). Bununla birlikte Tevrat’ın Hz. Mûsâ’ya verilmiş bir kitap olduğu hadis kaynaklarında açıkça belirtilmektedir (Buhârî, “Tevĥîd”, 19; Müslim, “Ĥudûd”, 28). İlk dönem İslâm ulemâsı, muhtemelen hadis kaynaklarının etkisinde kalarak Tevrat’ı bütün yahudi metinlerini kapsayacak biçimde kullanmıştır. Nitekim Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Selef ulemâsından çoğunun Tevrat’ı Ehl-i kitap nezdinde okunan kitaplar için genel ad olarak kullandığını veya Tevrat’ın bundan daha umumi bir lafız olduğunu söyler (el-Bidâye, VIII, 531). İbn Kesîr’in bu tesbiti Tevrat’la ilgili tefsir rivayetlerinde açıkça görülmektedir. Zemahşerî’nin tefsirinde naklettiğine göre Tevrat yetmiş deve yükü hacminde indirilmiştir. Sadece bir bölümünü baştan sona okumak tam bir yıl sürmektedir. Bundan dolayı Tevrat’ın tamamını sadece Hz. Mûsâ, Yeşu, Üzeyir ve Îsâ okuyabilmiştir (Keşşâf, II, 157-158). Burada sözü edilen Tevrat bütün yahudi kaynaklarını kapsamaktadır. Tevrat inmeden önce İsrâil’in (Ya‘kūb) kendi nefsine haram kıldığının dışında bütün yiyecekler İsrâiloğulları’na helâldi (Âl-i İmrân 3/93; krş. Tekvîn, 32/32). Allah, Tevrat’ta İsrâiloğulları için cana can, göze göz, dişe diş … karşılığında kısası farz kılmıştır (el-Mâide 5/45; krş. Çıkış, 21/23-25; Levililer, 24/19-21; Tesniye, 19/21). Kur’ân-ı Kerîm içinde hidayet ve nur bulunan Tevrat’ı tasdik eder (el-Bakara 2/41; el-Mâide 5/48; el-Ahkāf 46/12). Onu Allah’ın indirdiğini, içinde Allah’ın hükümlerinin bulunduğunu, kendilerini Allah’a teslim etmiş peygamberlerin ve âlimlerin yahudilere onunla hükmettiklerini bildirir; yahudileri Tevrat’ın içindekilerle amel etmeye (el-Mâide 5/43-44) ve Tevrat’ta vasıflarını buldukları peygambere iman etmeye çağırır (el-A‘râf 7/157). Tevrat’la amel etmeyenler kitap yüklü merkeplere benzetilir (el-Cum‘a 62/5) ve onunla amel etmedikçe hiçbir değerlerinin olmayacağı bildirilir (el-Mâide 5/68). Tevrat’ın Hz. Îsâ’ya da öğretildiği (el-Mâide 5/110), onun tarafından içeriğinin tasdik edildiği (Âl-i İmrân 3/50; el-Mâide 5/46) vurgulanır. Bu âyetlerde Tevrat’ın bir ahkâm kitabı olduğuna işaret edilmektedir. Buna göre Kur’an’daki Tevrat’la Ahd-i Atîk’in ilk beş kitabının kastedildiği anlaşılmaktadır. Zira bu beş kitapta peygamber kıssalarının yanında bir kısmına Kur’an’da işaret edilen ahkâm âyetleri bulunmaktadır. Tevrat ile Kur’an arasında hem ahkâm âyetleri hem kıssalar bakımından büyük benzerlik vardır. Tevrat’taki bazı konular Kur’an’da farklı bir üslûpla yer almaktadır. Tevrat kronolojik sırayla düzenlenmiş bir tarih kitabı niteliği taşıdığından hadiseler birbiriyle bağlantılı şekilde anlatılmakta, yer, zaman ve şahıs isimlerine çokça yer verilmektedir. Kur’an’da ise amaç tebliğidir ve kıssalar sistematik biçimde anlatılmamaktadır. Hadis kaynaklarında yer alan, “Tevrat’ı getirip yaydılar” ifadesinden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber zamanında yahudilerin elinde rulo halinde Tevrat nüshaları vardı; yahudi din adamları bu ruloları yayarak okurlardı (Buhârî, “Menâķıb”, 26). Ebû Dâvûd’un es-Sünen’inde mevcut bir rivayete göre (“Ĥudûd”, 62) Resûl-i Ekrem yahudilere ait bir medreseyi (Beytülmidrâs) ziyareti sırasında Tevrat’a saygı göstermiş, ona ve onu vahyedene iman ettiğini söylemiştir. Diğer taraftan müslümanları uyarmış, yahudilerin Tevrat’tan verdikleri bilgileri ne doğrulamalarını ne de reddetmelerini, sadece, “Allah’a ve O’nun indirdiklerine iman ettik” demelerini öğütlemiştir (Buhârî, “Tevĥîd”, 51; “Tefsîr”, 11). Tevrat’ın tahrifi meselesi müslüman âlimlerin Ehl-i kitaba karşı üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr’in naklettiğine göre müslüman âlimler bu hususta ihtilâfa düşmüş ve üç farklı görüş ortaya çıkmıştır. Bazıları Tevrat’ın tamamının lafız ve mâna bakımından tahrif edildiğini ileri sürmüştür. Aksi kanaate sahip olanlara göre ise tahrif ve tebdil Tevrat’ın lafzında değil tefsirinde meydana gelmiştir. Üçüncü bir grup Tevrat’ın lafzının pek az kısmının tebdil edildiği, asıl tebdil ve tahrifin tefsirinde meydana geldiğini söylemiştir (el-Bidâye ve’n-nihâye, III, 78-82; ayrıca bk. TAHRİF).

BİBLİYOGRAFYA:

Tehźîbü’l-luġa, “vry” md.; Butrus el-Bustânî, Muĥîtü’l-muĥîŧ, Beyrut 1870, I, 176; İbn Hişâm, es-Sîre (nşr. Mecdî Fethî), Tanta 1995, III, 180; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VII, 445-446; Ya‘kūb el-Kirkisânî, Kitâbü’l-Envâr ve’l-merâķıb (nşr. L. Nemoy), New York 1939, I/15:1; İbn Hazm, el-Faśl, I, 143-150; Zemahşerî, el-Keşşâf (Kahire), II, 157-158; III, 287; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb,


Tahran, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), VII, 159; Moses Maimonides, Mishneh Torah (trc. P. Birnbaum), New York 1974, Sefer Torah, VIII/4; ayrıca bk. tercüme edenin girişi, s. 1; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Kahire 1388, I, 144; İbn Kayyim el-Cevziyye, Hidâyetü’l-ĥayârâ fî ecvibeti’l-yehûd ve’n-naśârâ (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā), Kahire 1407/1987, s. 135; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1417-18/1997, III, 78-82; VIII, 531; Yosef Albo, Sefer ha-İkarim (ed. ve trc. Isaac Husik), Philadelphia 1946, III, 22, 284; The Kitāb al-Tārīkh of Abu’l-Fath (nşr. ve trc. P. Stenhouse), Sidney 1985, s. 44-48, 95-98; Süyûtî, el-İtķān (Bugā), I, 165; Saadia Gaon, The Book of Beliefs and Opinions (trc. S. Rosenblatt), New Haven-London 1976, s. 335 (IX/4); R. Simon, A Critical History of the Old Testament, London 1682; F. Josephus, The Complete Works (trc. W. Whiston), Nashville 1998, s. 376-378 (“Antiquities of the Jews”, XII/2:11-15); M. Friedlander, Essays on the Writings of Abraham Ibn Ezra, London 1877, IV, 60-67; Selections from the Arabic Writings of Maimonides (ed. I. Friedlander), Leiden 1909, s. 35-36; I. Davidson, Saadia’s Polemic Against Hiwi el-Belhî: A Fragment Edited from Genizah MS, New York 1915, s. 23-26; Pirke de-Rabbi Eliezer (ed. G. Friedlander), London 1916, s. 10-13; K. Kohler, Jewish Theology: Sistematically and Historically Considered, New York 1918, s. 46; M. Gaster, The Samaritans: Their History, Doctrines and Literature, London 1925, s. 191-192; M. Abdülazîm ez-Zürkānî, Menâhilü’l-Ǿirfân, Kahire, ts., I, 52-53; B. de Spinoza, A Theologico Political Treatise (trc. R. H. M. Elwes), New York 1951, s. 121-125; Ahmed Rızâ, MuǾcemü metni’l-luġa, Beyrut 1377/1958, I, 414; B. M. Casper, An Introduction to Jewish Bible Commentary, London 1960, s. 37; Avraham Sadaqa-Ratson Sadaqa, Hamisheh Humshei Torah, Tel Aviv 1964, I-VIII; A. Suelzer, “Modern Old Testament Criticism”, The Jerome Biblical Commentary (ed. R. E. Brown v.dğr.), London 1968, II, 596; M. Mendelssohn, Jerusalem and other Jewish Writings (der. ve trc. A. Jospe), New York 1969, s. 137-138; B. J. Bamberger, The Story of Judaism, New York 1970, s. 280-281; J. H. Hayes, Introduction to the Bible, Philadelphia 1971, s. 28; J. B. Agus, “The Conservative Movement”, Understanding American Judaism (ed. J. Neusner), New York 1975, s. 203; Tanna de be Eliyahu (trc. W. G. Braude-I. J. Kapstein), Philadelphia 1981, Eliyahu Zuta, s. 10; Eliyahu Rabah, s. 14; A. S. Halkin, “A Karaite Creed”, Studies in Judaica, Karaitica and Islamica (ed. S. R. Brunswick), Ramat-Gan 1982, s. 151-152; M. Hüseyin Tabâtabâî, el-Mîzân, Beyrut 1983, III, 9; XV, 209; Mesakhtot Kıtanot, London 1984 (Soferim, XI/1); A. Geiger, Judaism and Its History, New York 1985, s. 39-48; N. T. Lopes Cardozo, The Infinite Chain: Torah, Masorah and Man, Jerusalem 1989, s. 37; R. E. Friedman, Kitabı Mukaddes’i Kim Yazdı? (trc. Muhammet Tarakçı), İstanbul 2005, s. 18-44; H. Hirschfeld, “Mohammedan Criticism of the Bible”, The Jewish Quarterly Review, XIII, Philadelphia 1901, s. 222-240; D. R. Blumenthal, “Revelation: A Modern Dilemma”, Conservative Judaism, XXXI/2, New York 1977, s. 63; N. W. Cohen, “The Challenges of Darwinism and Biblical Criticism to American Judaism”, Modern Judaism, IV/2, Oxford 1984, s. 124; H. Lazarus-Yafeh, “Tahrif and Thirteen Torah Scrolls”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XIX, Jerusalem 1995, s. 85; a.mlf., “Tawrāt”, EI² (İng.), X, 393-395; M. Schloessinger, “Hiwi Al-Balkhi”, JE, VI, 429-430; L. Blau, “Torah”, a.e., XII, 196; J. Horovitz, “Tevrat”, İA, XII/1, s. 219-221; A. M. Habermann, “Saadiah (Ben Joseph) Gaon”, EJd., XVII, 612.

Baki Adam