TEŞRΑ

(التشريع)

Kasidede asıl vezin ve kafiye sisteminin yanı sıra başka vezin ve kafiyelere de yer vermek anlamında bedî‘ terimi.

Sözlükte “ev yola açık olmak, sokak üzerinde bulunmak” anlamındaki şer‘ kökünden türeyen teşrî‘ “evi yol üzerinde kurmak, kapısını yola doğru açmak” demektir (Lisânü’l-ǾArab, “şrǾ” md.; Kāmus Tercümesi, “şrǾ” md.). Bedîî sanatlardan olan teşrî‘, “kasidenin asıl vezin ve kafiye sistemi yanında beyitlerin ortasında başka bir vezin veya vezinlere uygun düşecek şekilde iki veya daha çok kafiye düzeninin oluşturulması” şeklinde tanımlanır. Bu suretle kasidenin hem lafzî âhengi hem de anlam güzelliği arttırılmış olur ve kaside her kafiye düzenine göre müstakil şiir olma niteliğini korur. Teşrî‘ kök anlamıyla ilişkilendirilerek ana yola tâli bir yol ilâve etmeye benzetilmiştir. Ziyâeddin İbnü’l-Esîr ve İbn Hicce’ye göre teşrî‘ anlam eksenli olmaktan ziyade görsel içerikli bir sanattır ve


tekellüften uzak değildir (el-Meŝelü’s-sâǿir, III, 216; Ħizânetü’l-edeb, I, 269). İbnü’l-Esîr beyitlerin orta kesimini süsleyen teşrî‘ sanatını insan belini süsleyen kemere (vişâh) benzeterek tevşîh diye adlandırmıştır (el-Meŝelü’s-sâǿir, III, 216). İbnü’l-Ecdâbî teşrî‘ türünü ilk ele alan âlimlerdendir ve bu sanata teşrî‘ yanında zü’l-kafiyeteyn ismini vermiştir (Süyûtî, s. 155). Harîrî, hem asıl vezin ve kafiye hem tâli vezin ve kafiye sistemine uyan kasideler nazmetmek suretiyle bu türle ilgili ilk örnekleri veren ediplerden olmuştur (Maķāmât, s. 192-194). İbn Ebü’l-İsba‘, sözlük anlamı ile terim anlamı arasındaki ilişkiyi farkedemediği yahut garipsediği için bu sanata şeklî benzerliği esas alarak tev’em (ikiz) demiştir (Taĥrîrü’t-Taĥbîr, s. 502). Bahâeddin es-Sübkî, ǾArûsü’l-efrâĥ’ta (Şürûĥu’t-Telħîś, IV, 461) söz konusu kavramın dinî hükümlerle irtibatlı kullanılmasının teamül olarak kutsiyet kazandığını, dolayısıyla edebî sanatla irtibatlandırılmasının uygun olmayacağını ifade etmiştir. Yahyâ b. Hamza el-Müeyyed-Billâh el-Alevî bu tür şiire teşrî‘ denilmesindeki etimolojik ilgiyi, beyitlerin ortasına konan kafiye düzeniyle dinleyici ve okuyucuya asıl kafiyeye ulaşmada bir yol açılmış olması şeklinde açıklamıştır (eŧ-Ŧırâz, III, 70).

Harîrî’nin yirmi üçüncü makāmesini teşkil eden el-Maķāmetü’ş-şiǾriyye’de yer alan ve şu beyitlerle başlayan kasidesi türün en güzel örneklerindendir (s. 192-194):

يا خاطب الدنيا الدنيّة إنّها

شرّك الرّدي، وقرارة الأكدار

دارّ متى ما أضحَكتْ في يومها

أبكتْ غدا، بُعْداً لها من دار

غاراتها لا تنقضي وأسيرها

لا يُفتَدى، بجلائل الأخطارِ

(Ey alçak dünyanın tâlibi olan kişi, dünya dediğin yer/Helâkın tuzağı, keder ve sıkıntıların merkezidir//Öyle bir yurt ki bir gün güldürecek olsa/Hemen ertesi gün ağlatır, olmaz olsun böyle yurt//Ölüm baskınlarının ardı arası kesilmez, esir ettikleri de/Değerli mallarla fidyesi ödense kurtarılamaz). Burada kasidenin tamamı kâmil bahrinin maktû vezninden müstakil bir şiirken, “er-redâ/gadâ/lâ-yüftedâ”nın oluşturduğu ara kafiyede durulup kesilmesi halinde kâmil bahrinin meczû vezninde müstakil bir şiir olabilmektedir (İbn Ebü’l-İsba‘, s. 523; Şürûĥu’t-Telħîś, IV, 462). Kadîm şairlerden Ahtal’ın uzun “Lâmiyye”sinde birkaç beyit teşrî‘ sanatına uygundur (Dîvân, s. 248):

أهي الصريمة منك، أُمّ مُحَلَّم

أم ذا الدّلاّل، فطال ذاك دلالا

ولقد عملت إذا العشار تروّحتْ

هدّجّ الرّئال، تكَبُّهُنّ شمالا

أنّا نُعجّل بالعبَيط لضيْفنا

قبلُ العيالٍ، ونقتل الأبطالا

(Ey Ümmü Muhallem, bu senin davranışın ayrılık ve hicran mı yoksa bir naz ve işve mi; böylesi uzun naz ve işve!//Sen de bilirsin ki kuzey rüzgârının estiği çetin anlarda, on aylık gebe develer devekuşu yavrularının hızlı ve çevik adımlarla koşması gibi akşam vakti aç vaziyette eve döndüklerinde bile//Semiz ve sağlıklı hayvanlarımızı kesip çoluk çocuktan önce misafirlerimize ikram etmekte gecikmeyiz, [cenk zamanı geldiğinde] kahraman kimselerle vuruşmaktan geri kalmadığımız gibi). Burada beyitlerin tamamı kâmil bahrinin maktû vezninde müstakil bir şiirken orta kafiyede (delâl/riâl/ıyâl) kesilmesi halinde aynı bahrin meczû vezninde müstakil şiir olmaktadır (İbn Ebü’l-İsba‘, s. 503; Alevî, III, 72).

Teşrî‘ sanatının iki kafiye düzeninde gelen şiir örnekleri daha yaygın olmakla birlikte üç, dört ve daha fazla kafiye düzenine göre şekillendirilmiş örnekleri de vardır. Bunun için özellikle recez bahri tercih edilmiş, birinci kafiye bahrin menhûk veznini, ikinci kafiye meştûr veznini, üçüncü kafiye meczû veznini, dördüncü kafiye recez bahrinin tam veznini teşkil etmiştir. Harîrî’nin şu beyitleri recezin anılan vezinlerine uygun biçimde yedi kafiye düzenine göre kurulmuştur:

جُودي، على المستَهْتِرِ، الصّبّ، الجَوِي

وتَعطفي، بوصالهِ، وتَرَحمي

ذا المبتلي، المتفكر، القلبِ، الشّجي

ثمّ اكشفي، عن حاله، لا تَظلمي

(Lutfet hakkındaki dedikodulara aldırmayan gözü yaşlı, bağrı yanık âşığına/Lutfet de vuslatını, merhametini esirgeme ondan//Şu derd-i gama müptelâ, aşk derdiyle gönlü üzgün ve efkâr yüklü âşığına/Sonra perişan halini sor, zulmetme ona). Burada şiir “râ” kafiyesinde kesilirse recezin menhûk vezninden müstakil bir şiir, “bâ” kafiyesinde kesilirse recezin ahaz meştûr vezninde, “yâ” kafiyesinde kesilirse recezin meştûr vezninde, “fâ” kafiyesinde kesilirse recezin meczû vezninde, “hâ” kafiyesinde kesilirse bağımsız birer şiir özelliğini korumaktadır (Şürûĥu’t-Telħîś, IV, 462-463).

BİBLİYOGRAFYA:

Ahtal, Dîvân (nşr. Râcî el-Esmer), Beyrut 1413/1992, s. 248; Harîrî, Maķāmât, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 192-194; Ziyâeddin İbnü’l-Esîr, el-Meŝelü’s-sâǿir (nşr. Ahmed el-Havfî - Bedevî Tabâne), Kahire, ts. (Dâru nehdati Mısr), III, 216-217; İbn Ebü’l-İsba‘, Taĥrîrü’t-Taĥbîr (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1416/1995, s. 499-503, 523; Şürûĥu’t-Telħîś, Kahire 1937, IV, 460-463; Yahyâ b. Hamza el-Alevî, eŧ-Ŧırâzü’l-müteżammin li-esrâri’l-belâġa, Beyrut 1402/1982, III, 70-72; İbn Hicce, Ħizânetü’l-edeb (nşr. Selâhaddin el-Hevvârî), Sayda 1426/2006, I, 268-271; Süyûtî, Şerĥu ǾUķūdi’l-cümân, Kahire 1358/1939, s. 155; İbn Ma’sûm, Envârü’r-rebîǾ fî envâǾi’l-bedîǾ (nşr. Şâkir Hâdî Şükr), Necef 1388/1968, V, 353; Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, Nefeĥâtü’l-ezhâr, Beyrut 1404/1984, s. 173-174.

Halil İbrahim Kaçar