TEKELÜ

Safevî Devleti’nin kuruluşunda rol oynayan Türkmen aşiretlerinden biri.

Teke-ili diye anılan Antalya, Isparta ve Burdur yöresindeki konar göçer Türkmenler’in bir bölümünü teşkil eden Tekelüler XV. yüzyılda Safeviyye tarikatına bağlanan ilk gruplardandır. Safevî şeyhi Haydar, Tekelüler’in irşadı için Hasan Halife’yi göndermiş ve bu sayede kuvvetli bir mürid topluluğu meydana getirmiştir. Tekelüler’in bir kısmı daha Şeyh Haydar hayattayken Erdebil’de toplanmaya başlamış, Şah İsmâil’in ortaya çıkışı üzerine ona Erzincan yakınlarında katılan büyük gruplar içinde yer almışlardır. Başlarında Çuha Sultan, Şerefeddin Bey ve Yeğen Sultan gibi reislerin bulunduğu Tekelüler Şah İsmâil’in kurduğu devlete vücut vermişlerdir. Tekelü aşiretinden Saru Ali, Şah İsmâil’in mühürdarlık görevine kadar yükselmiş, 1506 yılında Kürt Sarım’ın isyanını bastırmakla görevlendirilmiş, yapılan savaşta öldürülmüştür. Yine bu aşiretten Burun Sultan ise Safevîler’in Meşhed hâkimiydi.

1511’de Antalya yöresinde bulunan Tekelüler, Hasan Halife’nin oğlu Şahkulu Baba Tekeli isyanına katıldılar. Şehzade Korkut’un hazinesini yağmaladıkları gibi Antalya ve çevresini tahrip ettiler. İsyanın bastırılması ve Şahkulu’nun ölümü üzerine Halife Baba’yı kendilerine reis seçerek İran’a yöneldiler. Erzincan yakınlarında Tebriz’den gelen bir ticaret kervanını yağmalayıp tüccarlarını katlettiler. Şah İsmâil bu sırada Horasan taraflarında bulunduğundan Anadolu’daki gelişmeleri takip edememişti. Tekelüler’in İran topraklarına girdiğini haber alınca gerçek niyetlerini öğrenmek için Tekelü Çuha Sultan’ı onları karşılamakla görevlendirdi. Bunların şahın hizmetine girmek için geldikleri anlaşılınca Şah İsmâil, Rey yakınlarında itaatlerini kabul etti. Ancak Şah İsmâil yolda kervana saldırmaları yüzünden Tekelü ileri gelenlerini öldürttü. Diğerlerini beyler arasında taksim edip birlikte hareket etmelerinin önüne geçti.

Şah İsmâil’in ölümünden sonra emîrülümerâlık makamı için ortaya çıkan çatışmalarda Tekelüler etkin roller oynadılar. Ustaclular ile Rûmlular arasındaki mücadeleler Tekelüler’in gücünü arttırdı. 1527’de Dîv Sultân-ı Rûmlû’nun öldürülmesinin ardından emîrülümerâlık makamını ele geçiren Tekelü Çuha Sultan kabilesinin reislerini önemli mevkilere getirdi. Onun han ve sultan unvanlarını daha çok kendi kabilesi arasında paylaştırması, önemli gelirleri olan bölgelere kendi adamlarını görevlendirmesi iç çekişmeleri ve kabilecilik taassubunu yeniden alevlendirdi. 1530’da Şah Tahmasb, Kenduman yaylağında iken Hüseyin Han Şamlû baskın yaparak Çuha Sultan’ı öldürdü. Tekelüler, Şamlular’ın üzerine yürüyüp çok sayıda Türkmen’i öldürdükten sonra Çuha Sultan’ın oğlu Kubad’ı emîrülümerâlık makamına getirmek istediler. Ancak bu defa Avşar, Ustaclu ve Dulkadır Türkmenleri’nin şiddetli muhalefetiyle karşılaştılar. Tahmasb da bunlara karşı durunca ağır bir yenilgiye uğrayıp Bağdat’a kaçtılar. Bu sırada Bağdat hâkimliği Tekelü Türkmenleri’nden Muhammed Han Şerefeddinoğlu’nda bulunuyordu. Muhammed Han, Bağdat’a gelen isyancılardan Kuduz Sultan başta olmak üzere Tekelü reislerini öldürtüp başlarını Tebriz’e gönderdi, diğerlerini itaati altına aldı. “Âfet-i Tekelü” şeklinde tarih düşürülen bu olayın ardından uzunca bir süre Tekelüler’in siyasal etkinliği görülmedi. Daha sonra Azerbaycan beylerbeyi Tekelü Ulama Han yeni bir siyasî çekişme başlattı. Emîrülümerâlık makamının Hüseyin Han Şamlû’ya geçmesine karşı çıkarak 1531’de 7000 kişiyle Tebriz’e yürüdü; fakat Şah Tahmasb’ın durumdan haberdar olup ordu yollaması üzerine savaşmaya cesaret edemedi ve Van Kalesi’ne çekildi. Burada iken Kanûnî Sultan Süleyman’ın davetini kabul ederek Osmanlı saflarına geçti. Ulama Han’ın Şiî inancında ısrarlı davranması Osmanlı bürokratları tarafından güvenilmezliğine yorulmuşsa da onun teşvikiyle Osmanlılar İran üzerine yürüdüler. Kendisine Bitlis hâkimliği verilen Ulama Han, Osmanlılar’ın desteğiyle Azerbaycan taraflarına akınlar yaptı, ancak hiçbir zaman tam başarı elde edemedi. Şah Tahmasb’ın maiyetindeki Tekelü reislerinden Gazi Han da Kanûnî’nin Irakeyn Seferi esnasında Osmanlılar’ın tarafına geçerek Ulama Han’a katıldı. Fakat bir müddet sonra pişman olup yeniden İran’a dönen Gazi Han’ı Tahmasb Azerbaycan beylerbeyiliğiyle görevlendirdiyse de Şirvan hâkimi Elkas Mirza’nın gazabına uğrayarak yolda öldürüldü.

Kanûnî Sultan Süleyman’ın Bağdat üzerine yürüdüğü haberi alınınca Şah Tahmasb, Bağdat hâkimi olan Tekelü Muhammed Han Şerefeddinoğlu’na haber gönderdi ve şehri terketmesini istedi. O da bütün erzakı ve su kuyularını tahrip ettikten sonra Tebriz’e döndü. Şah Tahmasb kendisini oğlu Muhammed Mirza’nın lalası sıfatıyla Herat valiliğine gönderdi. Muhammed Han burada iken Safevî Devleti içinde hiçbir etkinliği kalmayan Tekelü Türkmenleri’nin yeniden toparlanmasını sağladı. Tekelüler, Özbekler’le yapılan pek çok savaşta Muhammed Han’ın kuvvetleri arasında yer aldı. Onun ölümünün ardından Herat hâkimliği oğlu Kazak Sultan’a verildi (1556). Özbekler’e karşı başarı elde eden Kazak Sultan, Herat’ta bağımsız hareket etmeye başlayınca Tahmasb onun üzerine ordu göndermek zorunda kaldı. Kazak Sultan’ın 1564’te ölümüyle Tekelüler’in siyasî nüfuzu tamamen kırıldı. Zamanla ellerindeki bütün dirlikleri kaybettiler. 1596 yılında Âmül Kalesi’ni ele geçiren Tekelüler’in kaleyi teslime yanaşmamaları üzerine Şah Abbas bütün Tekelüler’in görüldükleri yerde öldürülmesini emretti. Böylece Tekelüler, Safevî Devleti’nin hizmetinden bütünüyle tasfiye edilmiş oldu.

BİBLİYOGRAFYA:

Nizamşâhî, Târîħ-i Elçi-yi Nižâmşâh (nşr. M. Rızâ Nâsırî - K. Haneda), Tahran 1379 hş., s. 7, 55, 93, 105, 108, 112; Gaffârî, Cihânǿârâ (nşr. Müctebâ Minovî), Tahran 1343 hş., s. 285-286; Tahmasb, Teźkire (nşr. Emrullah Safevî), Tahran 1363 hş., s. 3-5, 9-15; Hasan-ı Rûmlû, Aĥsenü’t-tevârîħ (nşr. Abdülhüseyin Nevâî), Tahran 1357 hş., s. 61, 164, 165, 168, 218; Abdî Beg Şîrâzî, Tekmiletü’l-aħbâr (nşr. Abdülhüseyin Nevâî),


Tahran 1369 hş., s. 45, 50, 68-71; Bûdâk Münşî Kazvînî, Cevâhirü’l-aħbâr (nşr. Muhsin Behrâm Nejâd), Tahran 1378/2000, s. 123, 128, 129, 149-164,167, 171, 173, 174, 176-182, 188, 196, 200, 243; Târîħ-i Ķızılbâşân (nşr. Mîr Hâşim Muhaddis), Tahran 1361 hş., s. 27-29; İskender Bey Münşî, Târîħ-i Âlemǿârâ-yı ǾAbbâsî (nşr. M. İsmâil Rıdvânî), Tahran 1377 hş., I, bk. İndeks; Tâhir Vahîd, Târîħ-i Cihânǿârâ-yı ǾAbbâsî (nşr. Saîd Mîr M. Sâdık), Tahran 1383 hş., s. 40-48, 52, 73, 92, 101, 107, 138; Faruk Sümer, Safevî Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, Ankara 1976, s. 46, 47, 90-92, 144, 169-172; Mirzâ Bey Cünâbedî, Ravżatü’ś-Śafeviyye (nşr. Gulâm Rızâ Tabâtabâî Mecd), Tahran 1378 hş., s. 411 vd.; M. C. Şehabeddin Tekindağ, “Şah Kulu Baba Tekeli İsyanı”, BTTD, sy. 3 (1967), s. 35 vd.

Tufan Gündüz