TEKABÜL

(التقابل)

Karşı olma anlamında mantık terimi.

Sözlükte tekābül “iki şeyin birbirine karşı olması; aynı açıdan, aynı zamanda ve aynı konuda bir araya gelmemesi” demektir (Fârâbî, Kitâbü’l-Maķūlât, I, 118; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Maķūlât, s. 241). Mantıkçılar varlık-yokluk gibi çatışkıların (antinomi) dışında dört tür karşı oluştan söz eder. Bunlar görelilik (izâfet), aykırılık (tezat), yoksunluk (adem) ve sahip olma (mülk), olumlu (mûcibe) ve olumsuz (sâlibe) terimleriyle ifade edilir. Bu karşı oluşlardan ilk üçü zihin dışındaki varlıklara ilişkindir. Olumluluk-olumsuzluk ise sûrî (formel) bir karşı olma durumudur, bu bakımdan bir yargının zihindeki anlamıdır (Fârâbî, Şerĥu’l-Ǿİbâre, s. 200-201; İbn Hazm, IV, 180). Karşı oluşun ilki sayılan göreliliğe baba ile oğul arasındaki ilişki örnek verilebilir. Biri diğerini ortadan kaldırmamakla birlikte birinin varlığı diğerinin varlığını gerekli kılar. Eğer biri diğerinin varlığını ortadan kaldırıyorsa ona aykırılık (tebâyün) denir. Çünkü doğaları birbirine aykırıdır ve “birinin bulunması diğerinin olmaması” anlamında birbirinin zıddıdır (İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Maķūlât, s. 244). Bunlar ak -(gri)- kara ve sıcak -(ılık)- soğuk gibi iki aykırı şey arasında üçüncü bir nitelik bulunan, çift-tek ve ölü-diri gibi aralarında bir orta nitelik bulunmayan aykırılık diye iki türlüdür. İbn Hazm aralarında orta nitelik bulunan aykırılığa “mütezad”, bulunmayana “münâfî” (tenâfî) adını vermektedir (et-Taķrîb, IV, 178-179).

Gözün görmemesiyle görme yeteneğini taşıması şeklindeki karşı oluş yoksunluk-sahip olma tarzındaki karşı oluş kapsamında değerlendirilir. Bir şeyin doğasından sahip bulunması gereken nitelikten yoksun olması veya o niteliğin sonradan yitirilmesi yoksunluk sayılır; bu niteliğin kazanılması ise melekedir (Fârâbî, Kitâbü’l-Maķūlât, I, 118; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Maķūlât, s. 244, 245, 249, 253). Olumlu ve olumsuz şeklindeki karşı oluş ise “at-at değil” örneğindeki gibi basit, “Zeyd attır, Zeyd at değildir” ifadesi gibi birleşik olmak üzere ikiye ayrılır. Olumlu-olumsuzun basit karşı oluşunda doğru yahut yanlış olma söz konusu değilken birleşikte bu durum dikkate alınır. Bir önermenin karşı olma durumu sadece zihnî kavramlar için geçerlidir (İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Maķūlât, s. 242). Olumlu ve olumsuz ifadelerin birleşikteki karşı oluşu önermeler arası karşı oluş demektir. Önermelerin karşı oluşunda niteliğin (olumlu-olumsuz) yanı sıra nicelik de (tümel, tikel, tekil) dikkate alınır. Dolayısıyla niceliği belirsiz (mühmel) iki önerme arasında bir karşı oluştan söz edilemez (Behmenyâr b. Merzübân, s. 79).

Önermeler arasında üç tür karşı oluş vardır. Bunlar çelişki, karşıtlık ve alt karşıttır. Ayrıca iki önerme arasında altık veya içerme ilişkisi vardır ki bu İbn Sînâ’ya göre karşı oluşa dahil değildir. Önermeler arası üç karşı oluşun açılımı şöyledir: Nitelikleri ve nicelikleri ayrı iki önerme birbirinin çelişiğidir. Tümel olumlunun çelişiği tikel olumsuz, tikel olumsuzun çelişiği tümel olumludur. Hangisinin doğru olduğu bilinsin veya bilinmesin zorunlu olarak ikisinden birinin doğru, diğerinin yanlış olması gerekir (İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Maķūlât, s. 258-259). Nitelikleri ayrı iki tümel önerme birbirinin karşıtıdır. Bunların doğruluğu maddesine göredir; madde zorunlu olunca tümel olumlu doğru, tümel olumsuz yanlıştır. Madde imkânsızsa tümel olumsuz yanlış, diğeri doğrudur. Madde mümkünse ister olumlu ister olumsuz olsun ikisinden biri doğru, diğeri mutlaka yanlıştır.


Maddenin mümkün olduğu durumda ikisi birden yanlış olabilir, ancak ikisi birden doğru olamaz. Alt karşıt, biri olumlu diğeri olumsuz iki tikel önerme arasındaki karşı oluş ilişkisinden ibarettir. Zorunlu ve imkânsız, maddede doğrulukları karşıt önermeler gibidir. Ancak maddenin mümkün olduğu durumda biri doğru iken diğeri doğru olduğu gibi yanlış da olabilir; fakat ikisi birden yanlış olamaz.

İçerme veya altıklık ilişkisi, tümel olumlu ile tikel olumlu ve tümel olumsuz ile tikel olumsuz önermeler arasındaki ilişkiden ibarettir. Her üç maddede (zorunlu, imkânsız, mümkün) tümelin doğruluğu veya yanlışlığı tikelin de doğru veya yanlış olmasını gerektirir. Madde mümkün olduğu takdirde tikelin yanlış olması tümelin yanlış olmasını gerektirir, fakat tikelin doğru olması tümelin zorunlu olarak doğru olmasını gerektirmez, yani tümel doğru olduğu gibi yanlış da olabilir. Ancak çelişik önermelerin doğruluk yorumu önermelerin sûreti dikkate alınarak yapılırken karşıt, alt karşıt ve altıkta önermelerin maddesi göz önüne alınmadan yalnızca sûretinden hareketle doğruluğu belirlenemez (Aristo, Kitâbü’l-Ǿİbâre, I, 118-120; Fârâbî, Şerĥu’l-Ǿİbâre, s. 61, 65, 70, 73, 194, 221-222; İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ: Yorum Üzerine, s. 43, 47, 61).

BİBLİYOGRAFYA:

Aristo, Kitâbü’l-Maķūlât (en-Naśśü’l-kâmil li-Manŧıķi Arisŧû içinde, nşr. Ferîd Cebr), Beyrut 1999, I, 76-78, 82-85; a.mlf., Kitâbü’l-Ǿİbâre (a.e. içinde), I, 118-120; İbnü’l-Mukaffa‘, el-Manŧıķ (İbn Bihrîz, Ĥudûdü’l-manŧıķ içinde, nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1357 hş., s. 36-43, 45; Fârâbî, Şerĥu’l-Ǿİbâre (nşr. W. Kutsch - S. Marrow), Beyrut 1986, s. 61, 65, 68, 70, 73, 194, 200-201, 221-222; a.mlf., Kitâbü’l-Maķūlât (el-Manŧıķ Ǿinde’l-Fârâbî içinde, nşr. Refîk el-Acem), Beyrut 1986, I, 118-121; a.mlf., Kitâbü’l-Ǿİbâre (a.e. içinde), I, 149-153; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Maķūlât (nşr. Ahmed Fuâd el-Ehvânî), Kahire 1959, s. 241-242, 244-245, 247-249, 253, 258-259; a.mlf., Kitâbü’ş-Şifâ: Yorum Üzerine (trc. Ömer Türker), İstanbul 2006, s. 40-48, 60-61; a.mlf., en-Necât (nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1364 hş., s. 24-25; İbn Hazm, et-Taķrîb li-ĥaddi’l-manŧıķ (Resâǿilü İbn Ĥazm el-Endelüsî içinde, nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1983, IV, 178-181, 200-201; Behmenyâr b. Merzübân, et-Taĥśîl (nşr. Murtazâ Mutahharî), Tahran 1996, s. 78-80; Esîrüddin el-Ebherî, Keşfü’l-ĥaķāǿiķ fî taĥrîri’d-deķāǿiķ (nşr. Hüseyin Sarıoğlu), İstanbul 2001, s. 83-86; Ali b. Ömer el-Kâtibî, eş-Şemsiyye (nşr. Mehdî Fazlullah), Dârülbeyzâ 1998, s. 218; İlhan Kutluer, “Semerkandî, Muhammed b. Eşref”, DİA, XXXVI, 477.

Ali Durusoy