TEFSÎRÜ’l-CELÂLEYN

(تفسير الجلالين)

Celâleddin el-Mahallî’nin (ö. 864/1459) yarım bırakıp Celâleddin es-Süyûtî’nin (ö. 911/1505) tamamladığı Kur’ân-ı Kerîm tefsiri.

Celâleddin el-Mahallî, ömrünün sonlarına doğru başladığı Tefsîrü’l-Ķurǿân’ın yarısını yazdıktan sonra vefat etmiş, öğrencisi Celâleddin es-Süyûtî 1 Ramazan 870 (17 Nisan 1466) tarihinde başladığı çalışmasını kırk günde tamamlamış ve eser Tefsîrü’l-Celâleyn (iki Celâl’in tefsiri) adıyla ün kazanmıştır. “Lübbü’t-tefâsîr” (tefsirlerin özü) diye anılan eser çok okunan tefsirlerden biri olma özelliğini günümüzde de korumaktadır. Tefsîrü’l-Celâleyn çok muhtasar şekilde yazılmış olup yapılan sayımlara göre Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle tefsirdeki harflerin sayısının birbirine eşit, Müddessir sûresinden sonra ise tefsir kısmındaki harflerin biraz daha fazla geldiği tesbit edilmiştir (Keşfü’ž-žunûn, I, 445). Tefsirin hangi yarısının kime ait olduğu hususunda kaynaklarda farklı rivayetler vardır. Kâtib Çelebi’nin de içinde bulunduğu birçok müellife göre Bakara sûresinden İsrâ sûresine kadar olan kısmı Mahallî, daha sonraki kısmı Süyûtî yazmıştır; Fâtiha sûresi de Süyûtî tarafından tefsir edildiği için eserin sonuna konulmuştur (a.g.e., a.y.; Kaysî, s. 78; Bilmen, II, 596). Ancak bu görüşün gerçekle ilgisi yoktur. Zira bizzat Süyûtî’nin mukaddimede ve İsrâ sûresine ait tefsirin sonunda belirttiğine göre Mahallî, Kur’ân-ı Kerîm’i Kehf sûresinden başlayıp Nâs sûresine kadar tefsir etmiş, ardından Fâtiha sûresinin tefsirine başlamış, fakat ömrü yetmediğinden eserini bitirememiştir. Süyûtî de Bakara sûresinden İsrâ sûresinin sonuna kadar gelen sûreleri tefsir etmiş ve Mahallî’ye ait olan Fâtiha’yı tefsirin sonuna koymuştur (Cemel, I, 7; Ahmed b. Muhammed es-Sâvî, IV, 626).

Eser dil, üslûp ve ihtisar bakımından bir bütünlük arzeder; bazı kelimelerin açıklamasında görülen az sayıdaki değişiklikten başka temelde önemli bir fark yoktur. Meselâ “sırât-ı müstakīm” ibaresini Mahallî “cennete götüren yol” (Meryem 19/36), “senden önceki peygamberlerin de yolu olan tevhid yolu” (Yâsîn 36/4); Süyûtî ise “İslâm dininin yolu” (el-Bakara 2/142) ve “hak yol” (el-Bakara 2/213); “ruh” kelimesini Mahallî “insanın içine işlemesiyle onu hayat sahibi kılan latif bir cisim” (es-Secde 32/9; Sâd 38/72), Süyûtî “bedenin kendisiyle canlandığı şey” (el-İsrâ 17/85) diye açıklamıştır. Sade bir dille yazılan Tefsîrü’l-Celâleyn’de âyetler, ilâhî maksadın ayrıntılar içinde kaybolmasına meydan vermeyecek biçimde kısa ve anlaşılır bir üslûpla tefsir edilmiştir. Bir dirâyet tefsiri olan eserde izlenen metot Süyûtî tarafından mukaddimede şöyle açıklanmıştır: Allah’ın kelâmından anlaşılanı zikretmek, tercih edilen görüşe dayanmak, gerekli görülen yerlerin i‘rabını yapmak, meşhur kıraatlerdeki farklılığa dikkat çekmek ve bütün bunları özlü biçimde vermek. Tefsîrü’l-Celâleyn’in kaynakları arasında Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı, Tabersî’nin MecmaǾu’l-beyân’ı, Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîĥu’l-ġayb’ı, Kādî Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teǿvîl’i, Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin el-Baĥrü’l-muĥîŧ’i ile Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Hâkim’in hadis mecmuaları zikredilebilir.

Tefsîrü’l-Celâleyn’de Kur’an’ın Kur’an’la ve sünnetle açıklanması metodundan büyük ölçüde yararlanılmış, hadisler bazan mânen rivayetle verilmiş, bazan da bilinen hadislere atıfta bulunulmuştur. Âyetlerin nüzûl sebeplerinin belirtildiği eserde çoğu zaman, “Sebebin özel olması hükmün genel olmasına engel değildir” prensibi uygulanırken zaman zaman nüzûl sebebine dayanılarak âyetlerin özelleştirildiği görülür (Zeydî, V [1974], s. 133; VIII [1977], s. 397). Tefsirin en başta gelen özelliği kelimelerin eş anlamlılarıyla ve hemen hemen âyetlerdeki kalıplarıyla açıklanmasıdır. Müelliflerin aynı zamanda dilci olmaları eserlerine de yansımış, sarf ve nahivle ilgili açıklamalara bolca yer verilmiştir. Yer yer kelime ve cümlelerin i‘rabı yapılmış, bu durumda anlamlar nahiv kaidelerine göre değil nahiv kaideleri onlara tâbi kılınarak verilmiştir (a.g.e., VIII [1977], s. 370). Farklı kıraatlere dikkat çekilen eserde kıraat imamlarının isimleri zikredilmeden kıraat farklılıklarının mânaya yansıması üzerinde durulmuş, bunlardan kaynaklanan çeşitli i‘rab şekillerine işaret edilmiş, zaman zaman şâz kıraatlere de temas edilmiştir. Her iki müfessir ahkâm âyetlerinin tefsirinde fıkhî birikimlerini ortaya koymuş ve açıklamalarda mensubu bulundukları Şâfiî mezhebini öne çıkarmıştır. Neshin kabul edildiği eserde Kur’an’ın Kur’an’la ve Kur’an’ın sünnetle neshine yer verilmiştir (meselâ bk. en-Nisâ 4/33; el-Bakara 2/180). Tefsirde bazı müteşâbih âyetler te’vil edilmiş, bunların bir kısmı Selef’in anlayışına aykırı olmakla eleştirilmiştir (Zeynû, s. 3-82). Hurûf-ı mukattaa hakkında ise, “Bunlardan murat olunanı en iyi Allah bilir” denilerek bu konuda Selef âlimlerinin yolu izlenmiştir. Müstakil bir âyet sayıldığı halde besmelenin tefsiri yapılmamış ve besmelenin herkes tarafından bilindiği kaydedilmiştir (Cemel, IV, 616). Tefsîrü’l-Celâleyn bazı açılardan eleştirilmiştir. Bunların başında bazı gereksiz ayrıntılara ve İsrâiliyat’a yer verilmesi gelmektedir. Tefsirin her iki müellif tarafından yazılan kısımlarında bu tür örneklere rastlanmaktadır (el-Bakara 2/248, tâbût ve bakıyye; el-Hac 22/52, garânîk kıssası; en-Neml 27/23, Sebe melikesi; el-Ahzâb 33/37-38, Zeyneb kıssası; Sâd 38/23-24, Hz. Dâvûd’a muhakeme için gelen iki hasmın kıssası; et-Tahrîm 66/11, Firavun’un müslüman hanımının kıssası).

Tefsir öğretimi için uygun bir metin olması dolayısıyla yaygınlık kazanan Tefsîrü’l-Celâleyn üzerine çeşitli hâşiyeler yazılmıştır. Bedreddin Muhammed b. Muhammed el-Kerhî’nin MecmaǾu’l-baĥreyn’i (nüshaları için bk. el-Fihrisü’ş-şâmil, IX, 2360-2363), Ali el-Kārî’nin Cemâleyn’i (nüshaları için bk. a.g.e., IX, 2384-2389; eserin çeşitli bölümleri 2006’da Muhammed Münkız Asîl, 2007’de Ahmed Ali el-Huzeyfî ve aynı yıl Abdülkādir Nâsır eş-Şeyh tarafından Medine’deki el-Câmiatü’l-İslâmiyye’de ve 2009’da Mebrûk el-Hânî tarafından Trablusşam’daki Câmiatü’l-cinân’da yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır), Süleyman b. Ömer el-Cemel’in el-Fütûĥâtü’l-ilâhiyye’si (kenarında Tefsîrü’l-Celâleyn olduğu halde, Kahire 1275, 1282, 1283, 1287, 1293, 1308; eser üzerine Abdülfettâh Hıdır Ezher’de doktora çalışması yapmıştır, Menûfiye 1996) ve Ahmed b. Muhammed es-Sâvî’nin tasavvuf ağırlıklı Ĥâşiyetü’s-Sâvî Ǿalâ Tefsîri’l-Celâleyn’i (Dehli 1284; Mısır 1303, 1318, 1345) bunlardan bazılarıdır (diğer hâşiyeler için bk. Brockelmann, GAL, II, 114, 145; Suppl., II, 179-180; Bilmen, II, 597).


İlki Delhi’de olmak üzere (1211/1796) Kur’ân-ı Kerîm’in ve çeşitli tefsirlerin kenarında yahut şerh ve hâşiyeleriyle birlikte çok sayıda baskısı yapılmıştır (Kalküta 1256; Kahire 1280; Kahire 1302, el-Fütûĥâtü’l-ilâhiyye ve Tefsîru İbn ǾAbbâs ile birlikte; Kahire 1303, 1308, el-Fütûĥâtü’l-İlâhiyye ve Ebü’l-Bekā el-Ukberî’nin İmlâǿü mâ menne bihi’r-raĥmân’ı ile Süyûtî’nin Müfahhamâtü’l-Ķurǿân’ı kenarında; Bombay 1282; Delhi, ts.). Muînüddin el-Îcî’nin CevâmiǾu’t-tibyân’ı ve Ukberî’nin et-Tibyân’ı ile birlikte bulunan Tefsîrü’l-Celâleyn, Sabri Muhammed Mûsâ ve Muhammed Fâyiz Kâmil’in yanı sıra (Beyrut, ts.) Ebû Fâris ed-Dahdâh (Beyrut 2000) tarafından neşredilmiştir. Eser Türkçe’ye (Tefsîr-i Celâleyn: Celâleyn Tefsiri Tercümesi [Ali Rıza Kaşeli v.dğr., I-III, İstanbul 1997]; Kelime Anlamlı Celâleyn Tercümesi [Taha Alp v.dğr., I-V, İstanbul 2005]) ve İngilizce’ye (trc. Feras Hamza, Tafsir Al-Jalalayn, Fons Vitae [Louisville], 2008) çevrilmiştir. Abdürraûf es-Sinkilî’nin (ö. 1105/1693 [?]) ilk Malayca Kur’an tefsiri kabul edilen Tercümânü’l-müstefîd’inin (I-II, İstanbul 1302) aslını Tefsîrü’l-Celâleyn’den yapılmış kısmî tercümeler oluşturur (Riddell, s. 49, 146). Eser üzerine İbrâhim Muhammed Ebû Süleyman Taħrîcü eĥâdîŝi’l-merfûǾa fî Tefsîri’l-Celâleyn (1403, Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi) ve Abdurrahman Altuntaş Celâleyn Tefsiri ve Metodu (2004, Ankara Üniversitesi) başlıklı birer yüksek lisans tezi hazırlamıştır (ayrıca bk. SÜYÛTÎ [Tefsirciliği]).

BİBLİYOGRAFYA:

Mahallî - Süyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn (nşr. Abdülkādir el-Arnaût), Beyrut 1994; Ahmed b. Muhammed Edirnevî, Ŧabaķātü’l-müfessirîn (nşr. Süleyman b. Salâh el-Hizzî), Medine 1417/1997, s. 296; Keşfü’ž-žunûn, I, 445; Cemel, el-Fütûĥâtü’l-ilâhiyye, Beyrut, ts. (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), I, 7; IV, 616; Ahmed b. Muhammed es-Sâvî, Ĥâşiye Ǿalâ Tefsîri’l-Celâleyn, Kahire, ts. (Mektebetü Dâri ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), IV, 626; Brockelmann, GAL, II, 114, 145; Suppl., II, 179-180; Kāsım el-Kaysî, Târîħu’t-tefsîr, Bağdad 1385/1966, s. 78; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul 1974, II, 596-597; el-Fihrisü’ş-şâmil: Maħŧûŧâtü’t-tefsîr (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1987, VI, 1566-1666; IX, 2360-2363, 2384-2389; X, 2763-2779; Muhammed b. Cemîl Zeynû, Tenbîhât mühimme Ǿalâ Ķurrati’l-Ǿayneyn Ǿalâ Tefsîri’l-Celâleyn, Kahire 1410, s. 3-82; P. G. Riddell, Islam and the Malay-Indonesian World, London 2001, s. 49, 146; Kāsıd Yâsir ez-Zeydî, “Menhecü’l-Celâleyn fî tefsîri’l-Ķurǿân”, Âdâbü’r-Râfideyn, V, Musul 1974, s. 15-150; VIII (1977), s. 367-405; Ali Akpınar, “Celâleyn Tefsîri ve Müellifleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, II, Sivas 1998, s. 181-198.

Ali Akpınar