TEF‘İLE

(التفعيلة)

Aruz vezinlerini oluşturan birimlerden her birine verilen ad.

Tef‘île, tef‘îl masdarına “birlik” anlamını ifade etmesi için teklik “tâ”sının veya masdardan bir birimin adı olmak üzere isim elde etmek için nakil “tâ”sının eklenmesiyle oluşmuştur. Nâkıs, mehmûzü’l-lâm, bazan da sâlim fiillerin tef‘îl masdarı olan “tef‘ile” (التَّفْعِلَةُ) ile karıştırılmaması gerekir; buradaki tâ ortadan düşen “yâ”nın yerine gelmiştir; “terbiye, teczie, tecribe” gibi. Yunan ve Latin şiirinde ölçü birimi bir uzun heceyi iki kısa hecenin izlediği “daktil” (parmak) tef‘ilesidir. Halîl b. Ahmed, Arap şiirinde mevcut aruz vezinlerini (bahirler) tesbit ederken bir gramerci olmasının da etkisiyle kelime vezinlerini tesbitte kullanılan “fǾl” (فعل) kökünden türetilmiş yapay kalıpları aruz bahirlerinin birimleri için ölçek olarak kullanmış, bu kelimeleri meydana getiren harflerin “لمعت سيوفنا” (kılıçlarımız parladı) klişesinde toplandığını belirtmiştir. Tef‘île tekil “tâ”sı ile bir tek birime tekabül ettiği gibi “tef‘îl” de cins ifadesiyle çoğul bildirdiğinden tef‘ilenin cins ve türlerine tekabül etmesi gerekir. Uygulamada daha çok tef‘île kelimesi kullanılmakla birlikte onun yerine tef‘îl de kullanılmaktadır. Yine “tef‘île” anlamında, her tef‘île aruz bahirlerini tesbitte birer ölçek sayıldığından “vezin” yahut “mîzân”, her tef‘île bahirlerin parçası olduğu için “cüz’”, tef‘îleler bahirlerin yapı taşları sayıldığından “rükn”, tef‘îleler bahirlere uygulanan birer örnek teşkil ettiği için “misâl” gibi terimler de kullanılmıştır. Bu ölçek birimlere “aruz tefâîli” denildiği gibi “arûz efâîli” de denir. Efâîl mübalağa bildiren “üf‘ûle”nin çoğulu olduğundan üf‘ûle tef‘îlenin eş anlamlısı olarak kullanılmıştır.

Tef‘ileler aruz vezinlerinin beytini teşkil eden müzikal lafzî yapılardır. Bir grup tef‘ilenin özel biçimde dizilmesinden ve tekrarından aruz vezinleri meydana gelir. Hece ölçüsünde esas olan bir şiirin mısralarındaki hece sayısının eşitliğidir. Aruz ölçüsünde ise hecelerin uzunluk ve kısalık bakımından ses değerlerinin eşitliği önemlidir. Bununla birlikte hece sayısının da eşitliği gereklidir. Söz konusu heceler birleşerek kalıplardan daha küçük birlikleri (tef‘ileler) teşkil eder. Tef‘ileler de “sebep” (ip), “veted” (vetid “kazık”) ve “fâsıla” (çadır bezi) adı verilen daha küçük ses birimlerinden meydana gelir. Şi‘rin oluşturduğu beyit (şiir evi) şa‘r beytine (kıl çadır) benzetildiğinden aruz ve kafiye ilminde birçok terim çadırla ilgili kelimelerden alınmıştır. Sebepler iki harften, vetidler üç harften, fâsılalar dört ve beş harften teşekkül eden alt birimlerdir. Bunlardan her birinin iki kısma ayrılmasından altı farklı şekil ortaya çıkar. İki harfin birincisi harekeli, ikincisi sâkinse hafif sebep, ikisi de harekeliyse sakîl sebep adı verilmiş, üç harfin ilk ikisi harekeli, sonuncusu sâkinse mecmû‘ vetid, birincisi ve üçüncüsü harekeli, ortadaki sâkinse mefrûk vetid denilmiş, ilk üç harf harekeli, dördüncüsü sâkinse küçük fâsıla, ilk dört harf harekeli, beşincisi sâkinse büyük fâsıla diye anılmıştır. Söz konusu altı ses grubunu Halîl b. Ahmed’in şu klişe cümlede topladığı kaydedilir: “لَمْ أَرَ عَلَى ظَهْرِ جَبَلٍ سَمَكَةً” (Dağın üzerinde hiçbir balık görmedim).

لَمْ أَرَ عَلَى ظَهْرِ جَبَلِنْ سَمَكَتَنْ

büyük küçük mefrûk mecmû‘ sakıl hafif

fâsıla fâsıla vetid vetid sebep sebep

0////0////0/0////0/

Aruz yazısında harekeli harfler eğik çizgi (/), sâkin harfler de sıfırla (0) gösterilir. Ayrıca kısa heceler nokta (.) veya (v) ya da (u) gibi işaretlerle, uzun heceler de tire çizgisiyle (-) belirtilir. Örnek olarak “müstef‘ilün” tef‘ilesi iki hafif sebep, bir mecmû‘ vetidden oluşur ve harf aruz işaretiyle (0//0/0/) şeklinde, hece aruz yazısıyla (-˘-) biçiminde gösterilir.

مُستفعلن -> مُسْ تَفْ عِلُنْ

0//0/0/

mecmû‘ hafif hafif

vetid sebep sebep

İki harfli birimlere sebep (ip) denilmesi kendilerine ârız olan zihaf (harf düşmesi, eklenmesi, sâkin kılınması) yoluyla değişime uğramasındandır; tıpkı ipin kopması, bağlanması, uzatılıp kısaltılması gibi. Üç harfli birimlere vetid (kazık) adı verilmesi ârız olan zihaftan etkilenmeden sabit kalmaları sebebiyledir. Aynı şekilde birinci mısraın sonuna ve beytin ortasına gelen tef‘ileye aruz


(orta direk) denilmesi çadırın ortasına dikilen ana direk, beytin sonundaki tef‘ileye darb (benzer, kurulma) adı verilmesi, aruz direğine benzeyen bir direk olması ya da şiir beytinin (evin) kurulup tamam olmasını ifade etmesiyle ilgilendirilmiştir.

Halîl b. Ahmed, öncelikle aruz kalıplarının teşekkülünde esas olan ve belli sayıda tekrar edilmesiyle aruz vezinlerini meydana getiren dört asıl tef‘ile tesbit etmiş, daha sonra bunları sebep, vetid ve fâsıla bölümlerinin ters çevrilmesiyle meydana gelen altı fer‘î tef‘ile şeklinde yapay kalıp olarak toplam on tef‘ile icat etmiştir. İkisi beş harfli (humâsî), sekizi yedi harfli (sübâî) olan bu tef‘ileler şöyledir:

Aslî tef‘ileler mecmû‘ veya mefrûk vetidle, fer‘î tef‘ileler hafif sebeple başlamaktadır. “Mefâîlün” ile “fâilâtün”ün ikişer fer‘î tef‘ilesi bulunmaktadır: “Fâilâtün”-“fâi lâtün”, “müstef‘ilün”-“müstef‘i lün”ün farkı sebep-vetid dizilimi bakımındandır: “فاعلاتن” hafif sebep (فا) + mecmû‘ vetid (علا) + hafif sebep (تن)den oluşurken “فاع لاتن” mefrûk vetid (فاع) + hafif sebep (لا) + hafif sebep “تن”den meydana gelmektedir. Aynı şekilde “مستفعلن” iki hafif sebep + bir mecmû‘ vetidden oluşurken “مستفع لن” hafif sebep + mefrûk vetid + hafif sebepten meydana gelmektedir. Bu ikilemin önemli bir sonucu vardır. “Sebeplerin ikinci harflerinde yapılan değişiklikler” anlamındaki zihaf kuralına göre “فاعلاتن”ün ilk elifi hafif sebebe ait olduğundan düşerek (ħabn) “فعلاتن”e dönüşebilirken “فاع لاتن”de ilk elif mefrûk vetide ait olduğu ve zihaf da vetidlere dahil bulunmadığı için düşürülemez. Aynı şekilde “مستفعلن” kalıbının “fâ”sı hafif sebebe ait olduğundan zihaf (tayy) kuralı gereği düşerek “مستعلن”e dönüşebilirken “مستفع لن”de fâ mefrûk vetide ait bulunduğundan düşürülemez.

Zemahşerî şiir binasının esasını sebep ve vetidlerin teşkil ettiğini, bir sakīl sebeple bir hafif sebepten fâsıla suğrânın, bir sakīl sebeple bir mecmû‘ vetidden fâsıla kübrânın meydana geldiğini, bunların birleşiminden ikisi beş harfli, altısı yedi harfli olmak üzere sekiz temel tef‘ilenin teşekkül ettiğini, bunların belirli miktarda tekrarlarından da aruz kalıplarının (bahir/vezin) meydana geldiğini ifade etmiştir. Bu sekiz temel tef‘ileden harf düşürme, harf ekleme ve harekeliyi sâkin kılma şeklinde görülen illet ve zihaf kaidelerinin uygulanmasıyla “feûlün”den altı, “fâilün”den iki, “müstef‘ilün”den on bir, “mefâîlün”den yedi, “fâilâtün”den on bir, “müfâaletün”den sekiz, “mütefâilün”den on beş, “mef‘ûlâtü”den on bir fer‘î tef‘ile üretilmiştir (el-Ķusŧâs, s. 25-46; Zeyn Kâmil el-Huveysikî, s. 24-71).

Aruz vezinleri, bu temel tef‘ilelerden aynı tef‘ile veya iki farklı tef‘ilenin belirlenmiş miktarda tekrarıyla oluşturulmuştur. Sekiz defa tekrarıyla “feûlün”den mütekārib, “fâilün”den mütedârek, altı defa tekrarıyla “müstef‘ilün”den recez, “mefâîlün”den hezec, “fâilâtün”den remel, “mütefâilün”den kâmil, “müfâaletün”den vâfir bahirleri ortaya çıkmıştır. İkişer defa tekrarıyla “müstef‘ilün + mef‘ûlâtü”den serî‘ bahri, “müstef‘ilün + mef‘ûlâtü + müstef‘ilün”den münserih, “mef‘ûlâtü + müstef‘ilün + müstef‘ilün”den muktedab; üçer defa tekrarıyla “fâilâtün + müstef‘ilün + fâilâtün”den hafif, “müstef‘ilün” + iki “fâilâtün”den müctes, “müstef‘ilün + fâilâtün + müstef‘ilün”den muzâri; dörder defa tekrarıyla “feûlün + mefâîlün”den tavîl, “fâilâtün + fâilün”den medîd, “müstef‘ilün + fâilün”den basît bahirleri oluşturulmuştur (Zemahşerî, s. 47-51). Bu tef‘ile sayıları bahirlerin düzenli (sâlim) şekilleri içindir. Bahirlerin her mısrada bir tef‘ilesi eksiltilmiş “meczû”, tef‘ile sayısının yarısı eksiltilmiş “meştûr”, tef‘ile sayısının yarıdan fazlası eksiltilmiş “menhûk” adı verilen düzensiz biçimleri de vardır. Beytin, telaffuz edilen lafızlarının ait olduğu aruz kalıbını meydana getiren tef‘ile birimlerine uyarlanıp bölünme işlemine “taktî‘” denilmiştir (tef‘ilelerin uğradığı değişiklikler için bk. ZİHAF).

BİBLİYOGRAFYA:

Zemahşerî, el-Ķustâś (nşr. Fahreddin Kabâve), Beyrut 1410/1989, s. 25-51; İsnevî, Nihâyetü’r-râġıb (nşr. Şa‘bân Salâh), Beyrut 1410/1989, s. 82-88; Safâ Hulûsî, Fennü’t-taķŧîǾi’ş-şiǾrî ve’l-ķāfiye, Bağdad 1397/1977, s. 29-30; Celâl el-Hanefî, el-ǾArûż, Bağdad 1398/1978, s. 39-44; Mecdî Vehbe - Kâmil el-Mühendis, MuǾcemü’l-muśŧalaĥâti’l-ǾArabiyye fi’l-luġa ve’l-edeb, Beyrut 1979, s. 65; M. Saîd İsbir - Bilâl Cüneydî, eş-Şâmil, Beyrut 1985, s. 333-334; Abdülazîz Atîk, Ǿİlmü’l-Ǿarûż, Beyrut 1405/1985, s. 18-24; Abdullah Dervîş, Dirâsât fi’l-Ǿarûż ve’l-ķāfiye, Mekke 1407/1987, s. 22; Mîşâl Âsî - Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, el-MuǾcemü’l-mufaśśal fi’l-luġa ve’l-edeb, Beyrut 1987, I, 447; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, el-MuǾcemü’l-mufaśśal fî Ǿilmi’l-Ǿarûż ve’l-ķāfiye ve fünûni’ş-şiǾr, Beyrut 1411/1991, s. 196-197; M. Ali el-Hâşimî, el-ǾArûżü’l-vâżıĥ, Beyrut 1415/1995, s. 15-16; Zeyn Kâmil el-Huveysikî, el-ǾArûżü’l-ǾArabî, İskenderiye 1996, s. 24-71; Adnân Hakkī, el-Mufaśśal fi’l-Ǿarûż ve’l-ķāfiye ve fünûni’ş-şiǾr, Dımaşk 1421/2000, s. 12-17.

İsmail Durmuş