TEDBÎRÜ’l-MEDÎNE

(تدبير المدينة)

Felsefî metotla yazılmış ahlâk kitaplarında ülke yönetimini ve siyaset ahlâkını ifade eden terim.

Sözlükte tedbîr “bir kimsenin işini çekip çevirmesi, sonunu hesap etmesi” anlamına gelmektedir (Lisânü’l-ǾArab, “dbr” md.). Kur’ân-ı Kerîm’de aynı kökten değişik kelimeler yanında tedbîr masdarından bir fiil, Allah’ın evrende bütün varlık ve oluşları idare ettiğini belirtmek üzere “yüdebbirü’l-emr” şeklinde dört âyette geçmektedir (Yûnus 10/3, 31; er-Ra‘d 13/2; es-Secde 32/5). Tedbîr hadislerde de “yönetme” anlamında kullanılmıştır (Wensinck, el-MuǾcem, “dbr” md.). Bunlardan birinde, “Tedbir gibi akıl, sakınmak gibi vera‘ yoktur” buyurulur (İbn Mâce, “Zühd”, 24). Kelime, oldukça erken dönemlere ait eserlerde biri menzil ile birlikte “tedbîrü’l-menzil” (ev yönetimi), diğeri medîne ile birlikte “tedbîrü’l-medîne” (ülke yönetimi) şeklinde pratik ahlâkın iki alanını ifade etmektedir. Sistematik ahlâk kitaplarının çoğunda ferdî ahlâk ve aile ahlâkından sonra gelen siyaset ahlâkına dair üçüncü bölüm “tedbîrü’l-medîne” (tedbîrü’l-müdün) başlığını taşır. Ayrıca isminde bu kelimenin yer aldığı siyasete dair müstakil eserler yazılmıştır. Felsefenin bölümleri hakkında bilgi verilen kitaplarda amelî hikmetin üç bölümü tehzîbü’l-ahlâk, tedbîrü’l-menzil ve tedbîrü’l-medîne (tedbîrü’l-müdün, siyâsetü’l-medîne, siyâsetü’l-müdün, siyâse) biçiminde sıralanır. Bu başlıklar altında genellikle kişinin temel ihtiyaçlarını karşılama hususunda kendi kendine yeterli olmadığı gerçeğinden hareketle insanların birbirine ihtiyaç duyması ve toplumsal hayatın zorunluluğu, birlikte yaşamanın kuralları, devletin gerekliliği, yönetim ilkeleri, yönetenlerin ve yönetilenlerin hakları ve sorumlulukları, adalet, sevgi, dostluk gibi konular ele alınır.

Bu eserler yanında ilimler tasnifine dair kitaplarda ve bibliyografik kaynaklarda da tedbîrü’l-medîne hakkında bilgi yer almaktadır. Fârâbî Risâle fîmâ yenbaġī ... başlıklı eserinde (s. 60) felsefe kitaplarının uygulamaya ilişkin bölümlerini ahlâkın ıslahı, tedbîrü’l-müdün ve tedbîrü’l-menzil şeklinde sıralar. Muhammed b. Ahmed el-Hârizmî Mefâtîĥu’l-Ǿulûm’da (s. 80) amelî felsefenin bölümlerinden ahlâkı kişinin kendini yönetmesi (tedbîr), yakınlarının yönetilmesi (tedbîrü’l-menzil), toplumun ve ülkenin yönetilmesi (siyâsetü’l-medîne) şeklinde açıklar. İhvân-ı Safâ’nın Resâǿil’inde (I, 272-275) ilâhî ilimlerin dördüncüsü diye gösterilen siyasetin idarecilerin kendilerine tâbi olanlara uygulayacakları yönetim usullerine dair bilgileri içerdiği belirtilir. İbn Sînâ, ǾUyûnü’l-ĥikme’de (I, 13) pratik felsefenin üç ana bölümünü sıralarken tedbîrü’l-medîne yerine “el-hikmetü’l-medeniyye” terkibini kullanmış ve bu ilmin, insanların bedenlerine yarayacak şeylerle insan türünün devamını sağlayacak imkânları temin etmek üzere ortaklaşa gerçekleştirecekleri çabalar için nasıl bir iş birliği yapacaklarına ilişkin bilgilerden oluştuğunu ifade eder. Aynı müellif, Fî Aķsâmi’l-Ǿulûmi’l-Ǿaķliyye adlı risâlesinde (s. 73) amelî hikmetin siyasetle ilgili üçüncü bölümünün yönetim çeşitleri, erdemli ve erdemsiz toplumlar, bunların nasıl gelişeceği veya zeval bulacağı gibi konulara dair bilgileri içerdiğini belirtir; Eflâtun ve Aristo’nun siyasete ilişkin eserlerini bu alanın örnekleri arasında zikreder. Muhammed b. Mahmûd eş-Şehrezûrî Resâǿilü’ş-Şecereti’l-ilâhiyye’de amelî hikmetin ilk bölümünü “Tehźîbü’l-aħlâķ”, ikinci bölümünü “el-Ĥikmetü’l-menziliyye”, siyasetle ilgili üçüncü bölümünü “Siyâsâtü’l-müdün” başlıkları altında incelemiştir (II, 31-118). İbn Haldûn Muķaddime’de (s. 38) tedbîrü’l-medînenin, insan türünün ahlâk ve hikmetin gerektirdiği şekilde korunmasını ve yaşatılmasını sağlayan disiplinler olduğunu söyler. Taşköprizâde Miftâĥu’s-saǾâde’de (I, 406-413) hikmet-i ameliyyenin ilmü’l-ahlâk, ilmü tedbîri’l-menzil ve ilmü’s-siyâse şeklindeki geleneksel üçlü şemasına ilmü âdâbi’l-mülûkü de (yöneticilerin tecrübe ve sezgi sayesinde öğrendikleri hususlar) eklemiştir. İslâm düşünce tarihinde toplum ve devlet yönetimine dair müstakil eserler çoğunlukla “siyaset” başlığı altında yazılmıştır. Aralarında Eflâtun ve Pisagor gibi Grek filozoflarına ait kitapların da bulunduğu, çoğu günümüze ulaşmamış bu tür eserler hakkında kaynaklarda bilgiler yer almaktadır (meselâ bk. İbnü’n-Nedîm, s. 130, 144, 153, 166, 241, 306, 321, 353). Abbâsî Halifesi Me’mûn döneminde Hizânetü’l-hikme (Dârülhikme) denilen saray kütüphanesinin yöneticiliğini yapan ünlü mütercim, tabip ve şair Sehl b. Hârûn’un bugün elde bulunmayan eseri Kitâbü Tedbîri’l-mülk ve’s-siyâse adıyla kaydedilmiş (a.g.e., s. 133), İbn Sînâ’ya nisbet edilen Kitâbü’s-Siyâse Luvîs Ma’lûf tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.).

Bu alanın en dikkate değer kaynaklarından biri, Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed


İbn Ebü’r-Rebî‘in Sülûkü’l-mâlik fî tedbîri’l-memâlik adlı kitabıdır. Bir kısım araştırmacılar, Kahire’de yapılan taşbaskı nüshasında (1286) müellifin kitabını Abbâsî Halifesi Mu‘tasım-Billâh’a (833-842) ithaf ettiğini belirtmesi, ayrıca metinde (s. 96) Mu‘tasım’dan bahsedilmesinden hareketle eserin bunun zamanında yazıldığını savunurken bazıları da -o dönemle ilgili kaynaklarda eserin adının geçmemesi, üslûp ve muhteva özellikleri gibi gerekçelerle- metindeki Mu‘tasım isminin bir istinsah hatası olup gerçekte Müsta‘sım-Billâh (1242-1258) olması gerektiğini ileri sürmüştür (tartışmalar için bk. Sülûkü’l-mâlik, neşredenin girişi, [Temhîd], s. 7-33, 50-51; “Mülhak [1]”, s. 223-225; M. Celâl Şeref - Ali Abdülmu‘tî Muhammed, s. 205-209). Kâtib Çelebi kitabın Mu‘tasım-Billâh için yazıldığını belirtmekte, Brockelmann da bu görüşe katılmaktadır (GAL, I, 230; Suppl., I, 372). Ancak eseri neşreden Nâcî et-Tikrîtî, Paris Bibliothèque Nationale’deki yazma nüshada halifenin isminin Müsta‘sım-Billâh şeklinde geçtiğini tesbit etmiştir (Sülûkü’l-mâlik, neşredenin girişi, [Temhîd], s. 7, dn. 3; anılan nüshadaki ilgili sayfanın tıpkıbasımı için bk. a.g.e. “Mülhak [2]”, s. 231). Dört bölümden (fasıl) oluşan Sülûkü’l-mâlik’in mukaddime mahiyetindeki birinci bölümünde ebedî kurtuluş için ruhun temizlenmesi ve güzel davranışlarda bulunulması gerektiği belirtilmekte, insanın diğer varlıklardan üstün olmasını sağlayan erdemler sıralanmaktadır. İkinci bölümde ahlâkın belli başlı konuları işlenmiştir. Akla uygun yaşama ve bunun için yapılması gereken şeylere dair üçüncü bölümün baş tarafında geniş bir ilimler tasnifi yer almaktadır. Ev yönetimi ve aile ahlâkının incelendiği bölümün sonunda bazı siyasal konulara da yer verilmiştir. Burada insanların çeşitli ihtiyaçları sebebiyle şehirlerin doğduğu belirtilmektedir. Ancak bir arada yaşama çatışmaları ortaya çıkardığından Allah haksızlıkların önlenmesi için kanunlar koymuştur. Devletin dört temel dayanağı vardır: Yönetici, halk, adalet ve tedbir. Müellif iyi bir yönetici olmanın şartlarını, halk tabakaları ve bunların toplumdaki işlevlerini, halkın yönetici karşısındaki hakları ve sorumluluklarını, adaletin gerekliliğini anlattıktan sonra yönetimin ilkelerini halkın korunması, ülkenin imarı, ordunun idaresi ve maliyenin iyi yönetilmesi şeklinde sıralar. Eser hikmetli sözler ve öğütlerle sona erer.

Literatürde siyaset konuları genellikle felsefe ve fıkıh kitaplarında ele alınmış, kelâmda özellikle devlet başkanlığı (imâmet) meselesi tartışılmıştır. Öte yandan Gazzâlî ve İbn Haldûn gibi düşünürler eserlerinde siyasete ağırlık vermiştir. İbnü’l-Mukaffa‘, Câhiz, İbn Kuteybe, Keykâvus, Nizâmülmülk gibi müelliflerce oluşturulan zengin edep literatüründe siyaset geniş yer tutar (bk. SİYASET). Konunun tedbîrü’l-medîne vb. başlıklar altında işlenişi muahhar dönem ahlâk ve siyaset kitaplarında görülür. Bilindiği kadarıyla ilk defa Nasîrüddîn-i Tûsî, Aħlâķ-ı Nâśırî’sinin “Tehźîb-i Aħlâķ” başlıklı birinci bölümüne “Tedbîr-i Menâzil” ve “Siyâset-i Müdün” başlığıyla iki bölüm eklemiştir. Eserin son bölümünü yazarken Tûsî’nin Fârâbî yanında Gazzâlî ve İbn Miskeveyh’in düşüncelerinden yararlandığı anlaşılmaktadır. Ardından gelen Celâleddin ed-Devvânî’nin Aħlâķ-ı Celâlî’si, Adudüddin el-Îcî’nin Aħlâķ-ı ǾAdudiyye’si, Cemâleddin Aksarâyî’nin Ahlâk-ı Cemâlî’si, Kınalızâde Ali Efendi’nin Ahlâk-ı Alâî’si, Muhyî-i Gülşenî’nin Ahlâk-ı Kirâm’ı gibi kitaplarda da bu plan uygulanmıştır. Kınalızâde’nin eserinde büyük ölçüde Tûsî’nin görüşleri tekrar edilmişse de bazı siyasal ve toplumsal konular “Tedbîrü’l-menzil” bölümüne alınmıştır (Oktay, s. 423-428).

BİBLİYOGRAFYA:

M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “dbr” md.; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 130, 133, 144, 153, 166, 224, 241, 306, 321, 350, 353, 423, 424; Fârâbî, Risâle fîmâ yenbaġī en yüķaddem ķable teǾallümi’l-felsefe (el-MecmûǾ içinde), Kahire 1325/1907, s. 60; Muhammed b. Ahmed el-Hârizmî, Mefâtîĥu’l-Ǿulûm, Kahire 1342/1923, s. 80; İhvân-ı Safâ, Resâǿil, Beyrut 1376/1957, I, 274-275; İbn Sînâ, ǾUyûnü’l-ĥikme (nşr. Hilmi Ziya Ülken, Resâǿilü İbn Sînâ içinde), Ankara 1953, I, 13; a.mlf., Manŧıķu’l-meşriķıyyîn, Kum 1405, s. 7-8; a.mlf., Fî Aķsâmi’l-Ǿulûmi’l-Ǿakliyye (TisǾu Resâǿil içinde), İstanbul 1298, s. 73; a.mlf., Kitâbü’s-Siyâse (nşr. Luvîs Ma‘lûf, el-Meşriķ içinde), IX/21 (1906), s. 967-973; Gazzâlî, İĥyâǿ, II, 24, 31, 34; Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed İbn Ebü’r-Rebî‘, Sülûkü’l-mâlik fî tedbîri’l-memâlik (nşr. Nâcî et-Tikrîtî), Beyrut 1403/1983, s. 95-98; ayrıca bk. neşredenin girişi (Temhîd), s. 7-33, 50-51, “Mülhak [1]”, s. 223-225, “Mülhak [2]”, s. 231; Muhammed b. Mahmûd eş-Şehrezûrî, Resâǿilü’ş-Şecereti’l-ilâhiyye fî Ǿulûmi’l-ĥaķāǿiķi’r-rabbâniyye (nşr. M. Necip Görgün), İstanbul 2004, II, 31-118; İbn Haldûn, Muķaddime, Beyrut 1402/1982, s. 38; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, I, 406-413; Keşfü’ž-žunûn, II, 1000; Brockelmann, GAL, I, 230; Suppl., I, 372; M. Celâl Şeref - Ali Abdülmu‘tî Muhammed, el-Fikrü’s-siyâsî fi’l-İslâm, İskenderiye 1982, s. 205-209; Mahmut Kaya, İslâm Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi, İstanbul 1983, s. 302-303; Ayşe Sıdıka Oktay, Kınalızâde Ali Efendi ve Ahlâk-ı Alâî, İstanbul 2005, s. 423-428; W. Heffening - [G. Endress], “Tadbīr”, EI² (Fr.), X, 53-54.

Mustafa Çağrıcı