TARTÛS

(طرطوس)

Suriye’de Akdeniz kıyısında tarihî bir şehir.

Antartus (Antarsus), Antarados, Konstantia, Tortosa (Tortouse) adlarıyla da anılan Tartûs, Suriye’nin sahil kesiminde kıyı çizgisinin 2 km. kadar yakınında bulunan Ervâd adasının karşısında yer alır. Bundan dolayı şehre Grekçe Antarados (Ervâd’ın karşısı) adı verilmiştir. Eskiçağ’da Ervâd adasının bir kolonisi şeklinde kuruldu. Milâttan sonra 346’da Bizans İmparatoru Konstantios tarafından yeniden inşa edildi. Şehir Hz. Ömer zamanında Ubâde b. Sâmit kumandasındaki İslâm kuvvetleri tarafından 17 (638) yılında ele geçirildi. Yerli halk şehri terketti, bu yüzden Tartûs uzun süre iskân edilmeden kaldı. Suriye Valisi Muâviye, Hz. Osman’ın halifeliği döneminde burada yeni bir müstahkem şehir kurdu; Kıbrıs ve Ervâd adasının fethinin (28/649, 33/654) ardından iktâ tahsis ettiği askerleri buraya yerleştirdi (Belâzürî, s. 190). Ya‘kūbî yanlış olarak Anzarzûs şeklinde kaydettiği Tartûs’ta Kindeliler’in yaşadığını söyler (el-Büldân, s. 162). İbn Havkal şehrin Humus’a bağlı bir kale olduğunu ve etrafının taştan yapılmış surlarla çevrili bulunduğunu, Hz. Osman’a ait mushafın da burada muhafaza edildiğini kaydeder (Śûretü’l-arż, s. 176-177). İbn Hurdâzbih de Tartûs’un (Antartus) Humus arazisi içinde yer aldığını belirtir (el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 76). Kudâme b. Ca‘fer, Tartûs’tan Cünd-i Humus’a bağlı bir şehir diye bahseder (el-Ħarâc, s. 188). Şerîf el-İdrîsî, Tartûs’un Suriye sahillerinde Humus’a iki merhale mesafede müstahkem surlarla çevrili küçük bir ticaret merkezi olduğunu, şehrin çok güzel çarşılarında canlı bir ticaret hayatının hüküm sürdüğünü söyler (Nüzhetü’l-müştâķ, I, 375; II, 644). İdrîsî, Tartûs’taki ünlü Meryem (Mâriyâ) Kilisesi’ni yanlışlıkla Ervâd adasında gösterir (a.g.e., II, 644). Yâkūt el-Hamevî, şehrin adının Taratûs şeklinde okunması gerektiğini ve VII. (XIII.) yüzyılın ilk çeyreğinde Haçlılar’ın elinde bulunduğunu kaydeder (MuǾcemü’l-büldân, IV, 33-34). Ebü’l-Fidâ ise kendisinden önceki coğrafyacıların verdiği bilgileri tekrarlamakla yetinir. İbn Fazlullah el-Ömerî, Tartûs’un VIII. (XIV.) yüzyılda Trablus’a (Trablusşam) bağlı olduğunu belirtir (et-TaǾrîf, s. 259). Kalkaşendî’nin verdiği bilgilerden şehrin IX. (XV.) yüzyılda da Trablus’a bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır (Śubĥu’l-aǾşâ, IV, 148).

İbn Havkal, çağdaşı Bizans İmparatoru Nikephoros Phokas’ın 357-358 (968-969) yıllarında gerçekleştirdiği Suriye seferi sırasında Tartûs şehrini de kuşattığını, ancak kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlandığını ve imparatorun buradan uzaklaştığını zikrederken (Śûretü’l-arż, s. 176-177) Yahyâ b. Saîd el-Antâkî, 10 Zilhicce 357 (5 Kasım 968) tarihinde Trablus önlerine gelen imparatorun dokuz günlük bir kuşatmanın ardından Arka’yı ele geçirdiğini ve daha sonra diğer sahil şehirleri üzerine yürüdüğünü, Hısnıcebele ve Merakıye ile birlikte


Tartûs’u da zaptettiğini söyler (Târîħ, s. 131; krş. Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, s. 93). Şehir 384’te (994) Bizans İmparatoru II. Basileios tarafından alındı. Basileios harabe halinde olan Tartûs’u inşa ettirerek buraya Ermeniler’i iskân etti (Honigmann, a.g.e., s. 105). Tartûs 475 (1082-83) yılında Suriye Selçuklu Meliki Tâcüddevle Tutuş tarafından zaptedildi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu I. Süleyman Şah 477’de (1084) Suriye’deki Bizans hâkimiyetine son verdi ve Antakya ile beraber Tartûs’u da hâkimiyetine aldı. Aynı yıl Suriye Selçuklu Meliki Tutuş, Suriye’deki diğer bazı şehirlerle birlikte Tartûs’u da ele geçirdi. I. Haçlı Seferi sırasında Tartûs’un önemli bir liman şehri olduğunu farkeden Haçlılar burayı zaptetmek için harekete geçti. Toulouse Kontu Raymond de Saint Gilles, Arka şehrinde karargâh kurduğu sırada Raymond Plet ile Kont Raymond de Turenne’i Lazkiye ile Trablusşam arasındaki liman şehri Tartûs üzerine bir baskın yapmaya teşvik etti. Bunlar, 16 Şubat 1099’da karanlık basarken şehir önlerine gelip sayılarını fazla göstermek için sur boyunca ateş yaktılar. O sırada Trablus Emîri İbn Ammâr’a bağlı olan Tartûs’un valisi korkup gece yarısı deniz yoluyla şehri terketti. Ertesi sabah Haçlılar hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girdiler. Tartûs’un işgali Haçlı seferini büyük ölçüde takviye etti. Raymond burayı üs edinip Trablus’u aldı. Trablus Emîri Fahrülmülk Ebû Ali Ammâr, Tartûs’un Haçlılar’ın eline geçmesi üzerine Humus ve Dımaşk’tan askerî yardım istedi. Dımaşk ordusu 2000 askerle yardıma geldi. Humus ordusu da Emîr Yâhiz’in idaresinde sefere katıldı. Trablus, Dımaşk ve Humus askerlerinden oluşan kuvvetler Tartûs yakınlarında cereyan eden savaşta mağlûp oldular ve ağır kayıplar verdiler (22 Cemâziyelâhir 495/13 Nisan 1102). Çağdaş tarihçi Anna Komnena da Tartûs’un işgal edildiğini öğrenen Dımaşk atabeginin büyük bir ordu toplayıp Raymond’un üzerine yürüdüğünü, ancak onun bir savaş hilesiyle atabegi yendiğini kaydeder (Alexiad, s. 344). Tartûs, Devol Antlaşması’yla Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos’a verildi (Safer 502/Eylül 1108). Raymond’un ölümünden (Şâban 505/Şubat 1112) sonra yerine geçen çocuk yaştaki oğluna Antakya Prinkepsi Tankred yardımcı oldu. Buna karşılık Tartûs, Sâfisâ (Sâfitâ), Merâkıye ve Hısnülekrâd, Tankred’in idaresine bırakıldı (İbnü’l-Kalânisî, s. 289).

Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî 547 (1152) yılında Tartûs üzerine yürüdü ve şehri ele geçirdi. Ancak Kudüs Kralı III. Baudouin kısa bir süre sonra şehri zaptedip Templier (Dâviyye) şövalyelerine teslim etti (Runciman, II, 279). Şehir ardından tekrar Trablus Haçlı Kontluğu’nun hâkimiyetine geçti. Selâhaddîn-i Eyyûbî 1 Rebîülâhir 584’te (30 Mayıs 1188) Antakya prinkepsliğine karşı sefere çıktı. Antakya ile Kusayr (Altınözü) dışındaki bütün şehirleri ve Tartûs’u fethetti (Cemâziyelevvel 584/Temmuz 1188). Ancak burçlardan biri kolaylıkla ele geçirilirken Templier şövalyelerinin savunduğu diğer burcu ele geçirmekte zorlandı ve kuşatmayı kaldırdı. Şehri tahrip etti ve ayrılırken yıktığı Meryem Kilisesi daha sonra Haçlılar tarafından onarıldı. Şehir 598 (1202) depreminde zarar gördü. Trablus Haçlı Kontu Raymond, İsmâilîler’e ait Havâbî Kalesi’ne karşı düzenlediği sefer yüzünden Meryem Kilisesi’nde iken Bâtınîler tarafından 611’de (1214-15) öldürüldü (İA, XII/1, s. 25). Sicilya Kralı ve Alman İmparatoru II. Friedrich ile Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil Muhammed müslümanlarla Haçlılar arasındaki savaşlara son vermek amacıyla bir antlaşma yaptılar (28 Rebîülevvel 626/24 Şubat 1229). Trablus, Hısnülekrâd, Sâfisâ, Merkab ve Antakya ile beraber Tartûs bu antlaşmaya dahil edilmedi; müslümanlarla bu şehirlerin halkları arasında çıkacak bir savaşta imparator tarafsız kalacaktı.

Memlük Sultanı I. Baybars’ın 666’da (1268) gerçekleştirdiği Suriye seferi sırasında Tartûs’u elinde tutan Templier şövalyeleri çeşitli hediyeler sunup 300 müslüman esiri serbest bırakarak sultanın gönlünü aldılar. Sultan Baybars 10 Cemâziyelâhir 669’da (24 Ocak 1271) Haçlılar üzerine yeni bir sefere çıktı. Bu sefer esnasında Haçlılar, Tartûs’u barış yoluyla teslim ettiler ve hıristiyanların hâkimiyetindeki topraklara çekildiler (Thorau, s. 204). Memlük Sultanı Kalavun’un Moğollar’ın Haçlılar’la ittifakını önlemek için Haçlı kontlarıyla yaptığı, on bir yıl sürecek antlaşmaya Templier şövalyelerinin reisi William de Bellejoca da imza atmıştı. Halîl b. Kalavun, Akkâ’yı fethettikten sonra aralarında Tartûs’un da bulunduğu bütün Suriye sahillerini Haçlılar’dan temizledi (690/1291). Fakat Ervâd adasından gelen Templier şövalyeleri 700-702 (1300-1302) yıllarında Tartûs’ta kaldılar. Muhammed b. Kalavun 702’de (1302-1303) şehri şövalyelerden geri almayı başardı. Bu tarihten itibaren Tartûs, Trablus nâibinin idaresinde küçük bir idarî birim olarak kaldı. Kıbrıs Kralı I. Pierre 1367-1369 yıllarında donanmasıyla Ervâd ve Tartûs’a saldırdı, sahildeki şehirleri ele geçirdi.

1516’da Suriye toprakları Osmanlı hâkimiyetine girdi. Tartûs XIX. yüzyılda Beyrut vilâyetinin Trablusşam sancak ve merkez kazasına bağlı 2481 kişinin yaşadığı bir nahiye merkezi olup kasabada iki cami, bir kilise, üç hamam ve eski bir kale bulunmaktaydı (Kāmûsü’l-a‘lâm, IV, 3009-3010). 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının ardından Tartûs Suriye’nin en önemli ticaret limanlarından biri haline geldi. 1970 yılı sonlarından itibaren Tartûs, Suriye’nin mühim bir vilâyet (muhafaza) merkezi oldu. 1981’de şehirde 52.589 kişi yaşıyordu. Bu sayı 2003’te 85.772’ye, 2010 yılı başlarına ait tahminlere göre 98.000’e çıktı. Sâfisâ, Deriküş, Şeyhbedr, Banyas ve Tartûs adlı beş idarî birimden oluşan muhafazanın 1981’de 443.290 olan nüfusu 2009 yılında 689.000 kişiye ulaştı. Muhafazaya bağlı dokuz nahiye, yirmi altı belde ve 860’tan fazla köy ve mezraa vardır.

Tartûs halkının büyük çoğunluğu müslümanlardan meydana gelir; az sayıda Ortodoks hıristiyan vardır. Tarım şehir halkının önemli geçim kaynağıdır; bunun yanında el sanatları, zeytinyağı sanayii ve balıkçılık gelişmiştir. Şehirde canlı bir ticaret hayatı vardır. Irak’tan gelen petrol boru hattı Tartûs Limanı’na ulaşmaktadır. Tartûs, Lazkiye’den sonra Suriye’nin ikinci büyük limanı olmakla beraber bazı yıllarda (meselâ 1979) liman trafiğinin Lazkiye’yi geçtiği görülür. Tartûs’ta bulunan katedral gotik mimarinin İslâm ülkelerinde rastlanan en gösterişli yapılarından biridir. İbrâhim Adî Türbesi kare planlı, üzeri dilimli kubbe örtülü, küçük ölçekte bir Osmanlı makam türbesidir. Osmanlı hamamı büyük oranda yenilenmiştir. Ortaçağ’da Tartûsî nisbesiyle meşhur birçok âlim arasında Ebû Abdullah Hüseyin b. Muhammed el-Mukrî, Kādî Ebü’l-Fazl Abbas b. Ahmed el-Havâtimî, Ebû Sehl Muhammed b. Hârûn el-Mutarrizî, Hâfız Ebû


Bekir Muhammed b. Îsâ et-Temîmî, Reîs Ebû Muhammed Ubeydullah b. Yahyâ ve Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed zikredilebilir (Sem‘ânî, VIII, 233-234).

BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 190; Ya‘kūbî, el-Büldân (nşr. M. Emîn Dannâvî), Beyrut 1422/2002, s. 162; İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 76; Kudâme b. Ca‘fer, el-Ħarâc (Zebîdî), s. 188, 298; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 176-177; Yahyâ b. Saîd el-Antâkî, Târîħ (ed. L. Şeyho v.dğr.), Beyrut 1909, s. 131; İbnü’l-Kalânisî, Târîħu Dımaşķ (Zekkâr), s. 187, 289; Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâķ, Beyrut 1409/1989, I, 375; II, 643-644; Sem‘ânî, el-Ensâb, VIII, 233-234; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), IV, 33-34; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 492-493; X, 121, 344; XII, 7; Ebü’l-Fidâ, Taķvîmü’l-büldân (nşr. J. T. Reinaud - M. G. de Slane), Paris 1840, s. 229, 253; İbn Abdülhak el-Bağdâdî, Merâśıdü’l-ıŧŧılâǾ Ǿalâ esmâǿi’l-emkine ve’l-biķāǾ (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Beyrut 1373/1954, I, 125; II, 884; İbn Fazlullah el-Ömerî, et-TaǾrîf bi’l-muśŧalaĥi’ş-şerîf (nşr. Semîr ed-Dürûbî), Kerek 1413/1992, s. 259; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, IV, 146, 148, 177, 236; VII, 354; XIV, 65; A. Komnena, Alexiad: Malazgirt’in Sonrası (trc. Bilge Umar), İstanbul 1996, s. 344; Guy le Strange, Palestine under the Moslims, Boston 1890, s. 36, 352, 369, 394-395, 544; R. Dussaud, Topographie historique de la Syrie antique et médiévale, Paris 1927, s. 91, 98, 119, 121-125, 512; N. Elisséef, Nūr ad-Dīn, Dama 1967, I, 237; II, 424, 472-473, 616, 659, 687; E. Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1970, s. 93, 105, 108, 121, 127; a.mlf., “Tartûs”, İA, XII/1, s. 24-26; a.mlf. - [C. E. Bosworth], “Ŧarŧūs”, EI² (İng.), X, 309-310; Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983, s. 104, 133, 254; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 78, 212; a.mlf., Sultan Baybars ve Devri (1260-1277), İstanbul 2009, s. 122, 125, 130-132, 140-144; W. Müller-Wiener, el-ĶılâǾ eyyâme’l-ĥurûbi’ś-Śalîbiyye (trc. M. Velîd el-Cellâd), Dımaşk 1984, s. 61-62; Coşkun Alptekin, Dımaşk Atabegliği (Togteginliler), İstanbul 1985, s. 17-18, 26; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, 279; ayrıca bk. İndeks; P. Thorau, The Lion of Egypt: Sultan Baybars I and Near East in the Thirteenth Century (trc. P. M. Holt), London-New York 1992, s. 167-168, 190, 204-205, 234; Birsel Küçüksipahioğlu, Trablus Haçlı Kontluğu Tarihi, İstanbul 2007, s. 50-51; Kāmûsü’l-a‘lâm, IV, 3009-3010; Abdülkerîm Halîme, “Ŧarŧûs”, el-MevsûǾatü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 2005, XII, 552-554.

Abdülkerim Özaydın