TAĞLİB (Benî Tağlib)

(بنو تغلب)

Adnânîler’e mensup bir Arap kabilesi.

Adnânîler’den Benî Rebîa’nın Benî Bekir b. Vâil gibi başlıca kollarından biridir. Kabileye adını veren Tağlib b. Vâil’in asıl isminin Disâr olduğu, düşmanlarına galip gelmesi yolundaki babasının temennisiyle Tağlib diye adlandırıldığı kaydedilir (İbn Hazm, s. 302). Bu kabileye nisbet edilenler Tağlebî (Tağlibî) şeklinde anılır. Ganm, Evs ve İmrân adlarında üç oğlu bulunan Tağlib’in soyu daha ziyade Ganm vasıtasıyla devam etmiştir. Bekir b. Hubeyb b. Amr b. Ganm’ın altı oğlu (Cüşem, Mâlik, Amr, Sa‘lebe, Hâris, Muâviye) ve onların soyundan gelenler kabilenin başlıca kollarını oluşturmakta, bunlara Arâkım denilmektedir. Benî Züheyr b. Cüşem, Benî Attâb b. Sa‘d b. Züheyr, Benî Şu‘be, Benî Hamdân kabilenin önemli alt kolları arasındadır. Başlangıçta Tihâme bölgesinde yaşayan Benî Tağlib zamanla Hicaz, Necid ve Bahreyn’e yayıldı. Daha sonra kuzeye doğru ilerleyip İslâm’dan sonra da devam eden bir süreçte Irak ve Suriye’nin yanı sıra el-Cezîre bölgesindeki Diyârırebîa’ya, özellikle Musul, Sincar ve Nusaybin çevresine göç etti. Böylece kabile, Bizans ve Sâsânîler’in yanı sıra onların müttefiki olan Gassânî ve Lahmîler’e komşu oldu. Bölgede genellikle Hıristiyanlık hâkim olduğundan Benî Tağlib mensupları diğer birçok Arap kabilesi gibi çoğunlukla bu dine girdiler. Araplar’ın en büyük ve güçlü kabilelerinden olan Benî Tağlib bilhassa Câhiliye döneminde savaşçılığı ve saldırganlığıyla meşhurdu.

Sâsânî İmparatoru II. Sâbûr (Şâpûr, 309-379), Suriye seferinde Benî Tağlib’e ait topraklara saldırarak çok sayıda esir alıp bunları Bahreyn, Dârîn ve çevresine nakletti (Taberî, II, 57). Kabile V-VI. yüzyıllarda Kuzey ve Orta Arabistan’da devlet kuran Kindeliler’in hâkimiyetine girdi ve Kinde Hükümdarı Hâris b. Amr’ın 525’te Hîre’yi egemenliği altına almasına yardımcı oldu.

Yemen hâkimiyetini kabul eden Rebîa ve Mudar kabileleri, Yevmü Hazâz adı verilen savaşta Benî Tağlib’in reisi Küleyb (Vâil) b. Rebîa ve meşhur savaşçısı Seffâh lakaplı Seleme b. Hâlid et-Tağlibî kumandasında kazandığı büyük galibiyetle Yemen hâkimiyetinden kurtuldular. Bu başarıda önemli rol oynayan Benî Tağlib reisi Küleyb b. Rebîa, Rebîa ve Mudar kabileleri tarafından lider olarak tanındı. Ancak zamanla yetkilerini aşan bazı davranışları yüzünden kabilelerin nefretini kazandı; kayınbiraderi ve Benî Bekir b. Vâil’in ileri gelenlerinden olan Cessâs b. Mürre tarafından öldürüldü. Zira Küleyb, Cessâs b. Mürre’nin teyzesi Besûs bint Münkız et-Temîmî’nin bir dişi devesini kendisine ait otlağa girdiği için yaralamıştı. Küleyb’in şair kardeşi Mühelhil’in ağabeyinin öcünü almak için harekete geçmesiyle Câhiliye devrinde Arap kabileleri arasında yaşanan savaşların (eyyâmü’l-Arab) en meşhurlarından biri olan Besûs savaşı başlamış oldu. Aralıklarla kırk yıl devam eden mücadele Yevmü tehâlükı’l-limem (Yevmü’t-tehâlük) adı verilen son savaşta Benî Bekir b. Vâil’in Benî Tağlib’e karşı kesin zafer kazanmasıyla sona erdi (525). Lahmî Kralı III. Münzir’in devreye girmesiyle iki taraf arasında Zülmecâz’da anlaşma yapıldı. 528 yılında Lahmî Kralı III. Münzir’e yenilen Kinde Hükümdarı Hâris b. Amr tahttan çekilip topraklarını dört oğlu arasında bölüştürdüğü sırada oğlu Şürahbîl’i Bekir b. Vâil, Seleme’yi de Tağlib kabilesine melik tayin etti. Hâris b. Amr’ın ölümünün ardından Şürahbîl ile Seleme arasında meydana gelen mücadelede her iki kabile kendi meliklerinin yanında birbiriyle savaştı. 530’da Kûfe ile Basra arasında Külâb denilen yerde yapılan ve Yevmü’l-Külâbi’l-evvel adıyla bilinen savaş Şürahbîl’in, Benî Tağlib mensubu Ebû Haneş Usaym b. Nu‘mân tarafından öldürülmesiyle sonuçlandı. Lahmîler yeniden Hîre’nin kontrolünü ele geçirince Tağlib kabilesi onlara destek verdi. İslâm’ın doğuş yıllarına yakın bir zamanda Benî Bekir b. Vâil ile Sâsânîler arasında cereyan eden ve Sâsânîler’in yenilgisiyle sonuçlanan Zûkār savaşında Benî Tağlib, Sâsânîler tarafında yer aldı.

Hicretin 9. yılında (630) Medine’ye gelip Hz. Peygamber’le görüşen ve bir kısmı müslüman olan on altı kişilik Benî Tağlib heyeti hıristiyan kalmak isteyen Benî Tağlibliler’e izin verilmesini istedi. Resûl-i Ekrem çocukların vaftiz edilmemesi şartıyla bu isteği kabul etti (İbn Sa‘d, I, 316). Tağlib kabilesi, Resûlullah’ın vefatının ardından el-Cezîre bölgesinde peygamberlik iddiasında bulunan ve anne tarafından Tağlib’e mensup olduğu rivayet edilen Secâh’ı destekledi. Irak ve Suriye fetihlerinde Sâsânî ve Bizans orduları safında savaşan hıristiyan Arap kabileleri arasında Benî Tağlib de bulunmaktaydı. Hâlid b. Velîd, 12 (634) yılında Enbâr’ı fethettikten sonra Sâsânî kuvvetlerine destek veren Nemir, Tağlib ve İyâd kabilelerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Ayrıca Suriye’ye doğru ilerlerken Rebîa b. Büceyr kumandasında toplanan bazı mürted Benî Tağlib mensuplarının üzerine yürüyüp ele geçirdiği ganimet ve esirleri Hz. Ebû Bekir’e gönderdi. Hz. Ömer döneminde el-Cezîre bölgesi fethedilince burada yaşayan Tağlibliler hıristiyan kalmak şartıyla antlaşmaya razı oldular, ancak kendilerini küçültücü buldukları cizyeyi ödemek istemediler. Benî Tağlib’in Bizans’a katılması ihtimalini dikkate alan Hz. Ömer, diğer gayri müslimlere yapılan uygulamalardan farklı olarak bu kabileden cizye yerine zekât nisbetinin iki katı vergi alınmasını istedi. Ayrıca kabile mensuplarının çocuklarını vaftiz ettirmemeleri ve içlerinden müslüman olmak isteyenlere engel olmamaları şart koşuldu. Sıffîn Savaşı’nda Muâviye b. Ebû Süfyân taraftarları arasında bazı Tağlibliler de vardı. Muâviye’nin şairi Kâ‘b b. Cuayl et-Tağlibî bunlardandı.

Genellikle Emevî yanlısı olan Benî Tağlib mensupları Harre Savaşı’nda (63/683) Yezîd b. Muâviye’nin, Mercirâhit Savaşı’n-da (64/684) Mervân b. Hakem’in ordusunda yer aldı. Yemenî ve Mudarî Arap


kabileleri arasındaki mücadelede bir süre Benî Kelb’e karşı Kayslılar’ı destekleyen Benî Tağlib, Kelbîler’in yenilmesinden sonra Kayslılar’la ihtilâfa düştü. Galibiyetin el değiştirdiği birkaç savaşın ardından bölgede yaşayan göçebe ve yerleşik Benî Tağlibliler, İbn Hevber kumandasında Haşşâk nehri kenarında bir araya geldiler. Benî Tağlib’in üstünlüğüyle sonuçlanan savaş (70/689) Yevmü’l-Haşşâk (Yevmü’l-Arâkım, Yevmü Sincâr) adıyla bilinmektedir. Daha sonra Kayslılar ile Benî Tağlib arasında Musul topraklarında Dicle’nin batı yakasında kalan Kuheyl mevkiinde yapılan şiddetli savaşta Tağlibliler yenildi (Belâzürî, Ensâb, V, 313-331; İbnü’l-Esîr, IV, 309-322).

Benî Tağlib mensuplarının bir kısmı Emevîler ve Abbâsîler döneminde vali ve kumandan tayin edildi. Son Emevî halifesi II. Mervân döneminde Hişâm b. Amr b. Bistâm et-Tağlibî, Musul ve el-Cezîre valisi idi. Hişâm, Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından 151 (768) yılında Sind valiliğine gönderildi. Halife Mehdî-Billâh devrinde Bistâm b. Amr et-Tağlibî, Sind ve ardından Azerbaycan valiliğine getirildi. 177 (793) yılında Bizans topraklarına düzenlenen seferin kumandanı Abdürrezzâk b. Abdülhamîd et-Tağlibî idi. 197 (813) yılında Halife Emîn tarafından Musul valiliğine tayin edilen Hasan b. Ömer b. Hattâb et-Tağlibî bir süre sonra Cizre şehrini kurdu. Me’mûn döneminde şair Amr b. Külsûm’ün soyundan gelen Tavk b. Mâlik, Diyârırebîa valiliğine getirildi. Oğlu Mâlik b. Tavk b. Mâlik, Vâsiķ-Billâh ve Mütevekkil-Alellah devirlerinde Dımaşk ve Ürdün valiliği yaptı ve Rahbe şehrini kurdu. 261’de (875) Hıdır b. Ahmed et-Tağlibî, Halife Mu‘temid-Alellah Ahmed b. Ca‘fer tarafından Musul valiliğine tayin edildi. Benî Tağlib’e mensup olup III. (IX.) yüzyılda Musul’a yerleşen Hamdânîler, Abbâsîler’e vali ve kumandan olarak özellikle Hâricîler ve Karmatîler’e karşı mücadelede önemli hizmetlerde bulundular. Hamdânîler, IV. (X.) yüzyılda Musul ve çevresiyle Kuzey Suriye’de hüküm süren bir hânedan kurdular. Benî Tağlib kabilesinden çok sayıda şair yetişmiştir. Küleyb b. Rebîa’nın kardeşi Mühelhil, Amr b. Külsûm, Câbir b. Hüney et-Tağlibî, Kâ‘b b. Cuayl, Ahtal, Kutâmî, Külsûm b. Amr el-Attâbî ve Ebû Firâs el-Hamdânî bunlar arasındadır. Benî Tağlib ile aynı adı taşıyan Benî Tağlib b. Hulvân kabilesi Araplar’ın Kahtânîler koluna mensuptur. Meşhur Kelb kabilesi Benî Tağlib b. Hulvân’ın önemli kollarındandır (İbn Hazm, s. 452).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Ħarâc (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Kahire 1397, s. 129-130; İbnü’l-Kelbî, Cemhere (Nâcî), s. 564-575; Ma‘mer b. Müsennâ, Eyyâmü’l-ǾArab ķable’l-İslâm (nşr. Âdil Câsim el-Beyâtî), Beyrut 1407/1987, II, 29, 45, 165, 489, 579, 605; Nasr b. Müzâhim, VakǾatü Śıffîn (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1401/1981, s. 486, 549; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 316; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 202, 234, 249-250, 255, 300, 370; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 108, 144, 160, 260-263, 355; a.mlf., Ensâb, V, 313-331; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 57; III, 269, 376-377, 383-384; VII, 439; VIII, 33, 123, 140, 255; ayrıca bk. İndeks; İbn Düreyd, el-İştiķāķ, s. 335-339; Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî, Şerĥu’l-ķaśâǿidi’s-sebǾi’ŧ-ŧıvâli’l-Câhiliyyât (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1993, s. 369-371; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, VIII, 280 vd.; XI, 52 vd.; İbn Hazm, Cemhere, s. 302-307, 452; Sem‘ânî, el-Ensâb, III, 61-63; Ahmed b. Muhammed b. İbrâhim el-Kurtubî, et-TaǾrîf fi’l-ensâb ve’t-tenvîh li-źevi’l-aĥsâb (nşr. Sa‘d Abdülmaksûd Zalâm), Kahire 1990, s. 115-118; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 309-322; Kalkaşendî, Nihâyetü’l-ereb, Beyrut 1405/1984, s. 175-177, 405-406, 408, 410; M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr., Eyyâmü’l-ǾArab fi’l-Câhiliyye, Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), s. 46, 109, 142-168; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, IV, 489-500; Ömer Rızâ Kehhâle, MuǾcemü ķabâǿili’l-ǾArab, Beyrut 1402/1982, I, 120-123; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), IX, 398-399; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul 1989, s. 150-161; Irfan Shahid, Byzantium and the Arabs in the Sixth Century, Washington 1995, I/1, s. 648; Selmân es-Safvânî, Târîħu’l-ĥurûbi’l-ǾArabiyye beyne Bekr ve Taġlib (nşr. M. Zeynühüm M. Azeb - Âişe et-Tihâmî), Kahire 1998; H. Kindermann, “Taglib”, İA, XI, 620-627; M. Lecker, “Taҗћlib b. Wāǿil”, EI² (İng.), X, 89-93.

Casim Avcı