(التاء)

Arap alfabesinin üçüncü harfi.

Ebced tertibinde yirmi ikinci sırada yer alan harfin sayı değeri 400’dür. Türk alfabesinin yirmi dördüncü harfi olan te ince sesliler önünde “tâ”ya (ت), kalın sesliler önünde “tâ”ya (ط) tekabül eder. Fenike dilinde adı tavdır ve “işaret” anlamına gelir. İbrânîce ve Ârâmîce’ye aynı adla, Arapça’ya “tâ”, Yunanca’ya tau adıyla intikal etmiştir. Haç işareti biçimindeki hiyeroglif şeklinden gelişmiş olup zamanla artı işareti (+) biçiminde kesişen iki çizgi şeklini, daha sonra üst uzantısını kaybederek bugünkü biçimini (T) almış olmalıdır. Hiyeroglif, geç ve yeni Fenike, erken ve yeni Ârâmî, Yunan, Etrüsk ve Latin şekilleri arasında belirgin bir yakınlık görülmektedir. Arapça tâ şekli hiyeroglif oda planından doğmuş olan “bâ”nın (ب) bir türevi olmalıdır. Arapça’da tâ’ kelimesi “sağmal deve, deve sütü kabı; üzerinde yürünmesi kolay toprak” anlamlarına gelir (Halîl b. Ahmed, s. 28, 34).

“ت، د، ط” harflerinin mahreç sahası dil ucu ile üst ön dişlerin kökleridir. “ت” foneminin belirleyici sıfatları şiddet ve hemstir. Harfin telaffuzu sırasında dil ucunun diş köklerine iyice dayanması üzerine ses ve nefes akışının tam kesilmesinin ardından mahrecin birden açılmasıyla güçlü, patlamalı bir soluk akışı, cehrî olmayan hafif bir ses eşliğinde (hems) meydana gelir. Fonemin bu iki zıt özelliği onunla başlayan veya son bulan Arapça fiil masdarlarında “şiddet, kuvvet, sertlik” ile “incelik, zayıflık” şeklinde belirgin iki karşıt anlam yansıması olarak tesbit edilmiştir (Hasan Abbas, s. 55-59). İbn Sînâ “ت” fonemini, avuç içine (veya ele) parmakla ve güçlü biçimde çarpmaktan hâsıl olan sese eşdeğer görür (Meħâricü’l-ĥurûf, s. 26, 46). Modern standart telaffuzda “ت” fonemi hafif soluk akışıyla söylenen kapantılı, sert, titreşimsiz bir diş kökü ünsüzüdür.

Aslı Grekçe veya Latince olup Arapça’ya Ârâmîce yoluyla giren kelimelerdeki orijinal “ت” fonemi Arapça “ط” ile temsil edilmiştir. Yine Farsça’dan yapılan alıntılarda orijinal “ت” harfinin Arapça “ط” ile gösterildiğine sıkça rastlanır: Taberistân, Tûs, İstahr gibi. Bu durum Eski ve Yeni Farsça’da “ت” foneminin soluksuz bir ünsüz olduğunu gösterir. Modern Farsça’da “ت” fonemi Arapça’da olduğu gibi hafif soluklu bir ünsüzdür. İran’da Arap alfabesi kullanılmaya başlanınca “ت” fonemi “ت” için, “ط” harfi de Arapça’dan yapılan alıntılar için kullanılmıştır. Türk dilleri Arap harfleriyle yazıldığında ise genel olarak ince ünlüler eşliğinde “ت” harfi, kalın ünlüler eşliğinde “ط” harfi yazılmıştır.

Arap dilinde harf ve isim (zamir) olarak “tâ”nın birçok çeşidi ve işlevi vardır. Yazılış bakımından açık (ت) ve yuvarlak (ة) olmak üzere ikiye ayrılır. Sadece kelime sonlarında çeşitli işlevler için bulunan yuvarlak “ة” duruş halinde “hâ”ya (ه) dönüştüğü için bu adla da anılır. Açık tâ ise duruşta ve geçişte değişime uğramayıp fonetik değerini korur. Yuvarlak tâ daha çok isim ve sıfatların sonunda dişil eki fonksiyonunda bulunur; ancak dişil bir isme sıfat olarak kullanılan faûl, mif‘âl, mif‘îl, faîl, mif‘al vezinlerindeki mübalağa sıfatları eril olarak gelir: “امرأةٌ صبورٌ” gibi. Bu kalıplar dişili gösteren bir isim gibi kullanılırsa “ة” alır: “قابلتُ صبورةٌ” gibi. Söz konusu tâ kadınlara özgü sıfatlara da gelmez: “حاملٌ حائِضٌ مُؤضعٌ” gibi. Cins isimlerine ve masdarlara tekil için “ة” gelir: “جَوْزٌ” (ceviz cinsi) → “جوزة” (bir tek ceviz); “أَكْلٌ” (yemek) → “أكلة” (bir kere yemek) gibi. Sıfat ve masdarlardan isim elde etme (nakil) “tâ”sı olarak da gelir: “حَسَنٌ” (güzel) → “حَيَنَةٌ” (iyilik, güzellik) gibi. Bazı ism-i fâil ve mübalağa sîgalarında abartı için gelir: “راوية، علاّمة، لحّامة” gibi. Nisbet (mensubiyet) ifadesi için müntehe’l-cumû‘ sîgasına “ة” gelir: “أشعريّ => أشاعر => أشاعرة” gibi.

Baştan, ortadan veya sondan düşen vav ve “yâ”dan bedel olarak gelir:

“كُرَةٌ (كُرَوٌ)، صِفة (وصف)، إقامة (إقوام)” gibi. İsmin başka dilden alıntı olduğunu bildirmek üzere çoğuluna “ة” gelir: “جَوْرَبٌ => جواربة” gibi. Fiâl, fuûl veznindeki cemilerde çoğulluğu pekiştirmek için gelir: “فَحْلٌ => فُحول => فحولة”, “حَجَرٌ => حجارٌ =>حجارة” gibi. Sayılan öğenin eril olduğunu göstermek üzere 3-10 arası sayılara “ة” gelir: “ثلاثةُ رِجالٍ” gibi.

Açık tâ mâzi fiilin sonunda “تَ، تِ، نُ” ve türevleri şeklinde muhatap, muhatabe ve mütekellimde özne zamir (isim), gāibe sonunda dişil alâmeti harf (تْ) olarak gelirken muzâri fiilin gāibe, muhatap ve muhatabe sîgalarının başında muzâri harfi (تـ) olarak bulunur. Bir görüşe göre “أنتَ، أنتِ” ve türevlerinde “أنْ” zamir, “تَ” ve “تِ” ise hitap harfidir. Cemi müennes sâlim eki “ات” olarak gelir. Yemin “vâv”ından bedel olarak ve daha çok “Allah” lafzıyla taaccüp bildiren yemin harf-i cerri olarak kullanılır: “تااللهِ” gibi. Bunun diğer isimlerle kullanılması nâdirdir. Üçlüyü dörtlü, dörtlüyü beşli köke (sülâsî, rubâî, humâsî) çevirmek için ilhak “tâ”sı olarak getirilir: “عَنْكَبُوت (ع ن ك ب => ع ن ك ب ت) عِفرِيت (ع ف ر => ع ف ر ت)” gibi. “İftiâl” kalıbına işteşlik (müşâreket), dönüşlülük ve abartı gibi mânalar yüklemek için tâ gelir: “اِقتتل” (savaştı), “اِجتمع” (toplandı), “اِكتسب” (çok kazandı) gibi. İlk harfi “صـ ضـ ظـ ط” kalın harflerinden biri olan fiilin iftiâl kalıbında tâ “ŧâ”ya döndüğü gibi ilk harf “د، ذ، ز” ise dâl “tâ”ya dönüşür: “صَبر =>اِصتبر => اِصطبر”, “ذكر => اِذتكر => اِذدكر/اِذكر” gibi. İlk harf “أ، و، ي” ise bu harfler “tâ”ya idgam edilir: “وَحد => اِوْتحد => اِتّحد” gibi. Açık tâ timsâl, tibyân, melekût, ceberût vb. kelimelerinde zâit olarak gelirken takvâ (vķy), takıyye (vķy), Tevrat (vry), tücâh (vch), uħt (uħv), bint (bny) gibi kelimelerde vâv veya “yâ”dan bedeldir.

Kur’an kıraatinde “tâ”nın kendisine ve “ثـ ج، د، ذ، ز، س، ش، ص، ض، ط، ظ” harflerine idgamı câiz görülmüştür: “ت ث => ث: كما بَعِدت ثمود => كما بعد يّمود”, “ت د => د: أُجيبتْ دَعوتَكما => أُجيبَ دَّعوتكما” (Hûd 11/95; Yûnus 10/89) gibi (diğer örnekler için bk. ez-Zâriyât 51/1; el-İsrâ 17/97; Yûsuf 12/19; es-Sâffât 37/8; en-Nûr 24/4; en-Nisâ 4/56, 90; el-Âdiyât 100/1; Âl-i İmrân 3/72; en-En‘âm 6/146; Yûsuf 12/83).

Ayrıca bunlardan “ث، ج، د، ذ، ط، ل” harflerinin “tâ”ya idgamı câiz görülmüştür:


“ث ت => ت: حديثِ تَعجَبون => حد يتَعجبون”, “ج ت => ت: ذي المعارجِ تَعرج => ذي المعارِتَّعرج” (en-Necm 53/59; el-Meâric 70/3-4; diğer örnekler için bk. el-Bakara 2/256; Âl-i İmrân 3/152; el-Mülk 67/3; el-Mâide 5/28).

Arap dilinde tâ harfi ŝ, ħ, d, ź, r, z, s, ş, ś, ż, ŧ, Ǿ, f, ķ, k, l, m, n, h, v, y harfleriyle lugavî ibdâle girerek çok sayıda eş anlamlı veya yakın anlamlı kelimenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. T/Ŝ: tevb/ŝevb (geri dönmek); T/Ħ: metn/meħn (cimâ etmek); T/D: celt/celd (vurmak); T/Ź: hett/heźź (söylemek); T/R: śat‘/śar‘ (yere yıkmak); T/Z: naĥîte/naĥîze (tabiat, asıl); T/S: tûs/sûs (öz); T/Ş: tevķ/şevķ (can atmak); T/Ś: lıśt/lıśś (hırsız); T/Ż: terĥ/żarĥ (yarmak); T/Ŧ: ġatt/ġaŧŧ (batırmak); T/Ǿ: nevt/nevǾ (sallanmak); T/F: maĥtid/maĥfid (asıl); T/Ķ: sebt/sebķ (geçmek); T/K: Ǿıtr/Ǿıkr (asıl); T/L: ateh/aleh (delilik), T/M: teaś/meaś (ağrımak); T/N: atş/anş (eğmek), T/H: tibriye/hibriye (konak); T/V: tükele/vükele (kaygısız); T/Y: terbît/terbiye (eğitmek).

BİBLİYOGRAFYA:

Halîl b. Ahmed, el-Ĥurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Kahire 1969, s. 28, 34; Sîbeveyhi, el-Kitâb (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, III, 228, 464, 554; IV, 239, 240, 433; İbnü’s-Serrâc, el-Uśûl fi’n-naĥv (nşr. Abdülhüseyin el-Fetlî), Beyrut 1405/1985, III, 206-207, 269-272, 400, 422-423, 432-434; Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, el-İbdâl ve’l-muǾâķabe ve’n-nežâǿir (nşr. İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1381/1962, s. 40-43, 54-56; Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Kitâbü’l-İbdâl (nşr. İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1379/1960, I, 94-153; İbn Cinnî, Sırru śınâǾati’l-iǾrâb (nşr. Hasan Hindâvî), Dımaşk 1405/1985, I, 145-170; İbn Sînâ, Meħâricü’l-ĥurûf (nşr. ve trc. Pervîz Nâtil Hânlerî), Tahran 1333, s. 17-18, 26, 40, 46; Saymerî, et-Tebśıra ve’t-teźkire (nşr. Fethî Ahmed Mustafa Aliyyüddin), Dımaşk 1402/1982, II, 848-859, 939-941; Naim Hâzım Onat, Arapça’nın Türk Diliyle Kuruluşu, İstanbul 1944, I, 53, 129, 169, 170, 171, 173-175, 306-307; İbrâhim Enîs, el-Eśvâ-tü’l-luġaviyye, Kahire, ts. (Mektebetü nehdati Mısr), s. 53, 119-123; Azîze Fevvâl Bâbestî, el-MuǾcemü’l-mufaśśal, Beyrut 1413/1992, I, 317-326; Hasan Abbas, Ħaśâǿiśü’l-ĥurûfi’l-ǾArabiyye, Dımaşk 1998, s. 55-59; F. C. de Blois, “Tāǿ et Ŧāǿ”, EI² (Fr.), X, 1.

İsmail Durmuş