SİNÂNİYYE

(السنانيّة)

Halvetiyye tarikatının İbrâhim Ümmî Sinan’a (ö. 976/1568) nisbet edilen bir kolu.

Tarikatın kurucusu İbrâhim Ümmî Sinan’ın Bursalı, Prizrenli veya Karamanlı olduğuna dair farklı rivayetler bulunmaktadır; ancak Bursalı olma ihtimali daha kuvvetlidir. İstanbul’da medrese tahsili gördükten sonra Karaman’a giden Ümmî Sinan, Halvetiyye tarikatının dört ana kolundan biri olan Ahmediyye’nin kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin’in halifelerinden İzzeddin Karamânî’ye intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamlayıp hilâfet aldı. Bazı kaynaklarda mürşidinin Kasım Lârendî (Kasım Çelebi, ö. 941/1534 [?]) olduğu da kaydedilmektedir (Atâî, s. 63; Sarı Abdullah Efendi, s. 142; Tomar-Halvetiyye, s. 99). Ümmî Sinan bir süre Manisa ve Uşak çevresinde irşad faaliyetinde bulundu. Ardından İstanbul’a dönerek 958 (1551) yılında Topkapı ile Şehremini arasında bugünkü Arpa Emini mahallesi Kanlı Bostan sokağında yaptırdığı, kendi adıyla anılan tekkede irşad faaliyetini sürdürdü ve burada vefat etti. Cenaze namazı Fâtih Camii’nde kılındıktan sonra naaşı tekrar buraya getirilirken yolda zuhur eden mânevî bir işaret üzerine Eyüp’e götürülüp halifelerinden Nasuh Efendi’nin Otlukbayır / Düğmeciler semtinde yaptırdığı tekkeye defnedildi. Vefatına “şeyhullah” (976) ibaresi tarih düşürülmüştür. 300 kadar halife yetiştirdiği kaydedilen Ümmî Sinan’ın en tanınmış halifesi Ehl-i beyt muhabbetini terennüm ettiği şiirleriyle meşhur, Seyyid Nizamoğlu diye tanınan Seyyid Seyfullah Efendi’dir. Sinâniyye, esas olarak İstanbul’da açtığı üç tekkede tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar faaliyet göstermiş, bazı Sinânî şeyhleri diğer tarikatlara ait tekkelerde şeyhlik görevinde bulunmuştur. Tarikat XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Balkanlar’da da yayılmıştır.

Bazı kaynaklarda Kanûnî Sultan Süleyman tarafından inşa ettirildiği bildirilen Şehremini’ndeki tekkede Ümmî Sinan’ın vefatının ardından kızı Âbide Hatun’un eşi ve Sinan’ın halifesi Mîr Ali Alemdâr 998 (1590) yılına kadar meşihat makamında bulunmuş, daha sonra Âbide Hatun’un damadı Halepli Şerif Mehmed Efendi (ö. 1023/1614) ve Şerif Mehmed Efendi’nin oğlu Ced Hasan Efendi (ö. 1088/1677) uzun yıllar şeyhlik yapmışlardır. Tekkenin meşihatı babadan oğula intikal suretiyle Hüseyin Hüsâmeddin Efendi (ö. 1147/1734), Mustafa Efendi (ö. 1180/1766), Hasan Efendi (ö. 1210/1795) şeklinde devam etmiştir. Aile dışından Nizâmî Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1213/1798) ve Gülşenî şeyhi Ali Efendi’nin (ö. 1219/1804) ardından Sinâniyye’ye de intisabı bulunan Şâbânî-Nasûhî şeyhi, şair Mustafa Zekâi Efendi (ö. 1227/ 1812) postnişin olmuştur. Ümmî Sinan Tekkesi bu dönemden itibaren Zekâî veya Zekâîzâde Tekkesi olarak anılmaya başlanmıştır. Tekkenin hazîresinde defnedilen Mustafa Zekâî Efendi halk tarafından Oruç Baba diye tanınmış, ramazanın ilk günü kabrinin çevresinde toplanılarak iftar etmek bir gelenek halini almıştır.

Eyüp Düğmeciler’deki tekke Ümmî Sinan’ın kabrinin burada bulunması sebebiyle tarikatın âsitânesi olarak kabul edilmiştir. XVI. yüzyılın ortalarında Ümmî Sinan’ın halifelerinden Nasuh Efendi tarafından yaptırılan tekke 1826-1839 yılları arasında yenilenmiş ve bazı küçük bölümler ilâve edilmiş, XIX. yüzyılın son çeyreğinde esaslı bir onarım görmüştür. Tekkenin son şeyhi Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’da valilik yapan Yahyâ Galib Efendi’dir (Kargı, ö. 1942). Yahyâ Galib Efendi’nin Cumhuriyet’ten sonra burayı ikametgâh olarak kullanması tekkenin harap olmasını önlemiştir. İstanbul’da Ümmî Sinan adını taşıyan diğer bir tekke Şehremini’ndeki tekkenin hemen yakınında bulunmaktadır. Pazar Tekkesi adıyla da anılan bu tekke Ümmî Sinan’ın ilk halifesi Harîrî Mehmed Efendi tarafından kurulmuştur. Ümmî Sinan Tekkesi’nde görev yapan Ced Hasan, Hüseyin Hüsâmeddin ve Hasan efendiler bu tekkenin de şeyhlik görevini üstlenmişlerdir. Daha sonra Şumnulu Mehmed Sâlih Efendi ve oğlu Ahmed Zarîfî Efendi bu tekkede görev yapmışlardır.


Sinâniyye’ye bağlı diğer bir önemli tekke Silivrikapı sur içinde Seyyid Nizamoğlu tarafından kurulan Emirler Tekkesi’dir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında tesis edilen tekke XIX. yüzyılın ortalarına kadar Seyyid Nizamoğlu’nun soyundan gelen şeyhlerin tasarrufunda kalmıştır. Bu yüzyılda iki defa yangın geçiren ve yeniden yaptırılan tekke önce Kādiriyye’ye, ardından Şâbâniyye’ye intikal etmiştir. Tekkeden günümüze sadece Seyyid Nizamoğlu’nun açık türbesi ulaşmıştır.

Eğrikapı’da Yatağan Mescidi yakınındaki Hakîkîzâde Tekkesi, Seyyid Nizamoğlu’nun halifelerinden Hakîkîzâde Osman Efendi (ö. 1038/1628) tarafından kurulmuştur. Vefatından sonra burada postnişin olan halifesi Çuhadar Mehmed Efendi, Şehremini’ndeki Ümmî Sinan Tekkesi’nin şeyhi Ümmîsinanzâde Ced Hasan Efendi’nin mürşididir. Çuhadar Mehmed Efendi’nin vefatının ardından tekkenin postnişinliğini Osman Efendi’nin oğlu Mustafa Efendi üstlenmiştir. XVII. yüzyılın ikinci yarısında Halvetîliğin Şemsiyye koluna, XIX. yüzyılın sonlarında Nakşibendîliğe bağlanan tekkenin günümüze kadar yalnızca hazîresi gelmiştir. Lemezât-Hulviyye müellifi Cemâleddin Hulvî (ö. 1064/1654) tarafından Şehremini Ereğli mahallesinde Gülşenî Tekkesi olarak kurulan ve kurucusunun adıyla anılan tekkede Hulvî Efendi’den sonra Ümmî Sinan Tekkesi şeyhi Şerif Mehmed Efendi’nin oğlu Sinan Efendi görev yapmıştır. Hasan Efendi’nin 1203’te (1788) meşihattan feragat etmesine kadar geçen dönemde bu tekkede Gülşenîliğin yanı sıra Sinânîliğin de temsil edildiği anlaşılmaktadır. Hasan Efendi’nin ardından tekke önce Kādirîliğe, daha sonra Rifâîliğe bağlanmıştır.

Aksaray’da Sofular Hamamı civarında Sünbül Sinan’ın halifelerinden Kefeli Alâeddin Ali (ö. 970/1562) tarafından yaptırılan tekkede Sinânî şeyhlerinden Mehmed Müstakim Efendi (ö. 1121/1709) bir süre postnişinlik yapmıştır. Tophane’deki Kādirî Âsitânesi postnişinlerinden Şerif Abdurrahman Efendi (ö. 1123/1711) Ced Hasan Efendi’nin damadı ve halifesidir. Bu dönemde başlayan Kādirî-Sinânî yakınlaşması daha sonra devam etmiştir. Beykoz’daki Süleyman Efendi Tekkesi, Sinânî şeyhi Süleyman Efendi (ö. 1159/1746) tarafından kurulmuş, bu tekkede Gülşenî ve Rifâî şeyhleri görev yapmıştır (Zâkir Şükrü, s. 78). Ced Hasan Efendi’den hilâfet aldıktan sonra Şehremini’ndeki Mimar Acem Tekkesi’ne postnişin olan Habîbî İsmâil Efendi’nin (ö. 1090/1679) Mevlevîliğe de intisap ettiği belirtilmektedir. Sinâniyye’den hilâfet almış olan Tekirdağlı Muslihuddin Mustafa’ya (ö. 1099/1688) Muslihiyye, Kayserili Ahmed Zührî’ye de (ö. 1157/1744) Zühriyye adıyla iki kol nisbet edilmektedir. İstanbul dışında Kütahya’da XV. yüzyılda kurulan Balıklı Tekkesi’ne Ümmî Sinan’ın halifelerinden Şeyh Muslihuddin postnişin olmuş ve 1072’de (1661-62) vefat edince buraya defnedilmiştir. XVII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren burası Muslihuddin Tekkesi adıyla anılmıştır.

Balkanlar’da ilk Sinânî tekkesi Üsküp’te XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde tesis edilmiştir. Osmanlı döneminde Kosova ve Makedonya bölgesinde üçü Üsküp, ikisi Prizren’de olmak üzere on adet Sinâniyye tekkesi mevcutken 1912’den sonra ikisi Prizren, biri Üsküp, biri de Kosova’da (Mitroviça) dört tekke tesbit edilmiştir (Popovic, Turcica, XXI-XXIII [1991], s. 90-91). Prizren’deki Malkoç Baba Tekkesi’nin günümüzde faal olduğu belirtilmektedir. Kosova ve Makedonya’daki tekkelerde haftada bir defa (cuma günü) zikir yapılmaktadır. Ekrem Hakkı Ayverdi, Yunanistan’da (Serez) bir Sinânî tekkesi bulunduğunu kaydetmiştir (Avrupa’da Osmanlı Mi‘mârî Eserleri IV, s. 283). Sinâniyye, Halvetîliğin diğer kolları gibi devranî zikir usulünü benimsemiştir. Beyaz ve sarı çuhadan yapılan Sinânî tacı dört terkli ve kırk dallı, pamuklu kırk dikişli olup destarları siyah ve yeşildir. Tacın asaba denilen yan yüzeyine cüneydî destar sarılır.

BİBLİYOGRAFYA:

Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 63; Sarı Abdullah Efendi, Semerâtü’l-fuâd, İstanbul 1283, s. 142-143; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 156-157, 187, 224; Harîrîzâde, Tibyân, II, vr. 142a-143b; Osmanlı Müellifleri, I, 20-21, 58-59; Yahyâ Âgâh b. Sâlih el-İstanbulî, Mecmûatü’z-Zarâif Sandûkatü’l-Maârif: Tarikat Kıyafetlerinde Sembolizm (haz. M. Serhan Tayşi - Ülker Aytekin), İstanbul 2002, s. 101-104; Tomar-Halvetiyye, s. 99-101; Hüseyin Vassâf, Sefîne, IV, 245-280, 287-288; a.mlf., “İbrâhim Ümmî Sinan Hazretleri”, Cerîde-i Sûfiyye, sy. 107, İstanbul 1333/1330, s. 138-139; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşi), s. 29, 37, 78; Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri IV, s. 283; N. Clayer, Mystiques, état et société: Les halvetis dans l’aire balkanique de la fin du XVe siècle à nos jours, Leiden 1994, s. 172-174, 265-266; a.mlf. - A. Popovic, “Osmanlı Döneminde Balkanlardaki Tarikatlar”, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler (haz. Ahmet Yaşar Ocak), Ankara 2005, s. 247-266; A. Popovic, “Les derviches balkaniques II: Les sinanis”, Turcica, XXI-XXIII, Paris 1991, s. 83-113; Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (17. Yüzyıl), İstanbul 2001, s. 137-151; Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 144-150; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 198-204; Azmi Bilgin, “Ümmî Sinan”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla Eyüpsultan Sempozyumu VI: Tebliğler, İstanbul 2003, s. 48-51; M. Baha Tanman, “Alâeddin Mescidi ve Tekkesi”, DBİst.A, I, 176; a.mlf., “Pazar Tekkesi”, a.e., VI, 235-236; a.mlf., “Seyyid Nizam Tekkesi”, a.e., VI, 544-545; a.mlf., “Sinanîlik”, a.e., VII, 6-7.

A. Azmi Bilgin