SİMKEŞHÂNE

(سيمكخشانه)

Osmanlılar’da devlet emrindeki altın, gümüş ve sırma işlemecilerinin topluca çalıştığı yer.

Çok eski devirlerden beri bilinen altın ve gümüşten tel çekme sanatı İslâmî dönemde de varlığını sürdürmüş, “telkârî” denilen maden işçiliğinin ilk güzel örnekleri Emevîler devrinde ortaya çıkmıştır. Acemler’den alınan bu sanat için Farsça “tırâz” kelimesi (ipek ve sırma ile işleme, nakış ve süs) kullanılmıştır. Gerek Emevî gerekse Abbâsî hükümdarları altın ve gümüş tellerle süslenmiş kumaşlara büyük önem vermiş, saraydaki imalâthaneye “dârütırâz” denilmiştir. Kâbe örtüleri de tırâzdan imal edilirdi. Endülüs’te, tavâif-i mülûk ve diğer devletlerde de tırâz yapımı mevcuttur. Fâtımîler döneminde önemli bir sanayi şehri olan Kahire’de tırâz sanatı çok ilerlemiş, gerek burada gerekse İskenderiye ve Dimyat’ta devlet ricâlinin ve halkın giyecek ihtiyaçları için bir dikim evi (dârü’l-kisve) kurulmuştur. Memlükler döneminde ise gerekli tırâz kumaşların esnaftan sağlanması yoluna gidilmiştir. Altınla imal edilen bu kumaşlardan yapılmış elbiselere “müzerkeş” denirdi. Selçuklu sarayında da tırâz imalâthanesi vardı. Anadolu Selçukluları devrinde Denizli’nin “ak alemlü” kumaşları Avrupa’ya da ihraç ediliyordu. Daha İslâmiyet öncesinde tel çekme sanatının var olduğu İran’daki simkeşlik, Osmanlı simkeşliğiyle benzerlik gösterir.

Osmanlılar’da bu sanatın hangi tarihe kadar uzandığı tesbit edilememekle birlikte Fâtih Sultan Mehmed döneminde varlığına dair belgeler mevcuttur. Osmanlı tekstil sanayiinin yan kuruluşu olan simkeşliğin ilk defa nerede başladığı hakkında da kesin bilgi yoktur. Ancak İstanbul’da, Bursa’da ve Selânik’te simkeşhâne bulunduğu bilinmektedir. İstanbul Simkeşhânesi’ne ait en eski belge XVI. yüzyılın son çeyreğine aittir. Bu belgeye göre İstanbul Simkeşhânesi darphâne nâzırının gözetiminde fethin ardından tesis edilmiş, hassa simkeşleri ve halka yönelik imalât yapanlar diye iki kolda faaliyet göstermiştir. Aynı dönemde İstanbul’da ikisi müslümanların, ikisi zimmîlerin elinde olan dört iş yeri vardı. Simkeşlerle ilgili olarak zaman zaman fazla gümüş sarfiyatından kaçınılması yolunda fermanlar çıkarılmıştır.

İlk İstanbul simkeşhânesinin yeri hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak bazı araştırmalarda Binbirdirek Sarnıcı’nın bu işe tahsis edilmiş olabileceği veya XVIII. yüzyılda yapılan Çorlulu Ali Paşa Külliyesi’nin yerinde bulunabileceği ileri sürülür. İstanbul Simkeşhânesi XVII. yüzyıl başlarında günümüze de kısmen ulaşan Beyazıt’taki binasına taşınmıştır. Fâtih Sultan Mehmed zamanından kalma buradaki darphâne III. Ahmed döneminde Emetullah Gülnûş Vâlide Sultan’a temlik edilmiş, o da burayı vakıf giderlerine karşılık Simkeşhâne’ye (Sırmakeş Hanı) çevirtmiştir. Bu değişiklik sırasında binanın köklü bir onarımdan geçtiği, büyük bir kısmının yeniden inşa edildiği anlaşılmaktadır. İstanbul Simkeşhânesi kâgir yedi dükkânla tahtanî ve fevkanî 115 oda, bir mahzen, sim çekmek için bir dolap, gümüş ve altın madenlerinin eritildiği kalhâne, halâsa fırını denilen bir pota, su kanalları, mescid, sıbyan mektebi ve sebilden oluşmaktaydı. Ancak daha sonra


yapılan ilâvelerle Simkeşhâne’nin genişletildiği anlaşılmaktadır. Gerçekten zaman zaman onarımdan geçen İstanbul Simkeşhânesi’ne yeni dükkân ve odalar ilâve edildiği bilinmektedir.

Bursa’da sırma imal edildiği ve bunun mîrî kârhânede yapılmış olmasından bu şehirde de bir simkeşhânenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu müessesenin ne zaman faaliyete geçtiği bilinmese de XVII. yüzyılda Bursa Simkeşhânesi’nin teşkilâtlı bir kurum olduğu kesindir. Esasta İstanbul Simkeşhânesi’ne bağlı olan Bursa’daki imalâthanenin kendi içerisinde idarî bir yapısı bulunmaktaydı. Bursa Simkeşhânesi XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar faaliyetini sürdürmüştür. Selânik Simkeşhânesi’nin de kuruluş zamanı tesbit edilememektedir. Ancak onun da XVII. yüzyılda faaliyette olduğu ve teşkilât bakımından diğer simkeşhânelere benzediği söylenebilir. Ne zaman kapandığı da bilinmeyen bu müessesenin aynı asırda zarar ettiği bilindiğine göre fazla uzun ömürlü olmadığı düşünülebilir.

Bunların dışında Osmanlı hükümdarlık sarayında bulunan ve “ehl-i hiref” denilen esnaf arasında da simkeş ve kılaptancılar bulunurdu. Sarayın sırma ve kılaptan ihtiyacı önceleri dışarıdan sağlanırken zamanla saray dahilinde karşılanmaya başlanmıştır. “Cemâat-i sîmkeşân-ı hâssa” denilen bu sanatkârların başında sersimkeş, kethüdâ ve ustabaşı gibi idareciler vardı.

Sırmakeş Hanı da denilen İstanbul Simkeşhânesi’nin giderleri III. Ahmed’in vâlidesi Emetullah Gülnûş Sultan tarafından kurulan vakıf gelirleriyle karşılanırdı. Fiilî idaresi mütevelli tarafından yürütülürdü. Simkeşhâne’deki oda ve dükkânların kira gelirleri önemli bir yekün tutardı. Başlangıçta Darphâne-i Âmire emini tarafından yönetilen Simkeşhâne muhtemelen XVII. yüzyılda mukātaaya çevrilmiş ve bunun da esasını sırma ve kılaptan imalinden elde edilen gelirler oluşturmuştur. Altın ve gümüş gibi değerli madenlerin Darphâne dışından temini yasaklanmıştı. Mukātaa gelirlerinin sarfedileceği yerler, dolayısıyla Simkeşhâne mâmullerinin satış yerleri ve sınırları belirli idi. 1677 yılında İstanbul Simkeşhânesi haseki sultanın hasları arasındaydı. İşlenen sırma, tel ve kılaptanlar İstanbul ve civarında tüketilir, Bursa ve diğer yerlerde üretilen mâmullerin İstanbul’da satışına müsaade edilmezdi. 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşında ve sonraki yıllarda Osmanlı maliyesinden Simkeşhâne de etkilenmiş, diğer bazı mukātaalar gibi bu kurum da esham uygulaması kapsamına alınmıştır. Ancak bundan beklenen olumlu sonuç elde edilemeden 1787’de Rusya ile, ertesi yıl Avusturya ile başlayan savaşlar maliyeyi daha da sarsmış, Simkeşhâne’nin durumu daha da kötüleşmiş, Darphâne’ye olan borçlarını ödeyemez duruma düşmüş, ilerleyen yıllarda gümüş temin edemez hale gelmiştir. Buna rağmen esham uygulaması kaldırılmamış ve zamanla kısmen de olsa istikrar kazanmıştır. Büyük bir mukātaa olan Simkeşhâne mukātaası XVIII. yüzyılda tel ve Bursa Simkeşhânesi mukātaası olarak ikiye ayrılmıştır.

Bu durumun en yüksek rütbeli âmiri Darphâne-i Âmire eminidir (nâzır). Bunun altındaki iki eminden biri doğrudan Simkeşhâne’nin, diğeri ise tel mukātaasının âmiri durumundaydı. Gerek Darphâne emini gerekse bunun altındaki görevliler defterdarın teklifiyle tayin edilirdi. Bunlar ücretlerini ya maaş şeklinde veya iltizam bedelinden artan mukātaa gelirinden alırlardı. Bazan hem maaş hem de üretilen malın imal ve satışından pay aldıkları olurdu. Eminlerin görev süresi genellikle bir-üç yıl arasında değişirdi. Simkeşhâne esnafı aslında otokontrol bir sisteme sahip olmakla birlikte eminin maiyetinde imalâtın düzenli yapılmasını sağlayan ve suistimalleri önleyen zâbitler de bulunurdu. Darphâne görevlisi olup Simkeşhâne’de üretilen malı teslim alan görevliye “sandukkâr” denirdi. Darphâne’den Simkeşhâne’ye verilen gümüşün hesaplarını tutan görevliye ise “tefe kâtibi” adı verilirdi. Simkeşhâne mukātaasının en önemli geliri burada çalışan esnafa satılan gümüşten alınan farktı. Ayrıca Darphâne dışından elde edilen ve koltuk halkası denilen gümüşü kullananlardan cezaen alınan “nezir”ler de önemli miktara ulaşırdı. Belli başlı Simkeşhâne giderlerini ise personel maaşları, emekli olanlara ve eshama verilenler oluştururdu.

Simkeşhâne esnafının önemli bir kısmı Simkeşhâne’de çalışmakla birlikte bir kısmının iş yeri dışarıdaydı. Merkezde çalışanların önemli bir kısmını, Darphâne’den sağlanan 100’er dirhemlik altın ve gümüş çubuklarını sırma ve kılaptan yapımı için elverişli hale getiren sağıcı esnafı teşkil ederdi. Simkeş denilen esnaf ise dokumacılıkta kullanılabilecek nitelikte tel çeken zümreyi oluştururdu. Bunların sayısı zaman içinde değişmiş ve sağıcılık gibi ihtisasa dayalı esnaf ortaya çıkmıştır. Kılaptancı esnafı Simkeşhâne’nin önemli bir zümresini teşkil ederdi. Bunların başlıca görevi “kollâb” denilen eğirme çıkrığıyla gümüş telin ipek üzerine sarılmasından elde edilen ipi imal etmekti. Bunlar da mutlaka Simkeşhâne’de bulunan esnaf zümresindendi. Şeritçiler, bükmeciler, kangalcılar, haffâflar ile altın ve gümüş dışında demir vb. madenden tel çekip sırma ve kılaptan imal eden yalancı simci esnafı Simkeşhâne dışındaki simkeş esnafını oluştururdu. Simkeşhâne’ye bağlı esnaf kolları diğer Osmanlı esnafıyla benzer bir teşkilâta sahipti. Esnafın denetimi, kurumun yönetimi simkeşbaşı, kethüdâ, yiğitbaşı, ustabaşılar ve ihtiyar usta denilen tecrübeli ustalarla sağlanırdı. Mukātaa, vakıf ve esnaf gruplarından oluşan Simkeşhâne karışık bir yapıya sahipti. Dolayısıyla devletin önemle üzerinde durduğu işletmelerin başında gelirdi. Bu bakımdan para politikasının etkilenmemesi, mukātaanın sürekliliğinin sağlanması, tüketicinin korunması gibi sebepler yüzünden otokontrol müessesesi dışında bir de üst kontrol müessesesi oluşturulma ihtiyacı duyulmuştu. Bu amaçla da altın ve gümüşün Darphâne-i Âmire dışından sağlanmasının yasaklanması;


mâmullerin kullanımının teşviki; satışın tekelde toplanması; mâmullerde standardizasyon ve işe devamın temin edilmesi gibi tedbirlere başvurulmuştur.

Simkeşhâne’de yapılacak imalât için öncelikli olarak altın, gümüş, kömür gibi malzemelerle hadde, kal ocağı ve çıkrıktan ibaret aletlere ihtiyaç vardı. Malzemenin hazırlanması için sim ve altının eritilmesi, ipeğin bükülmesi ve boyanması gerekirdi. İmalât aşamasında ise çeşitli türlerde tel çekilmesi ve kılaptan sarılması işlemleri gelirdi. Elde edilen teller başta resmî elbiseler olmak üzere serâser, kemha ve diğer telli kumaşlarla ev eşyalarının imalinde kullanılırdı. Simkeşhâne mâmullerinin satılmasında belli kurallar vardı. Meselâ İstanbul’a bağlı olmakla birlikte ayrı bir emin tarafından yönetilen Bursa Simkeşhânesi’nin mâmulleri İstanbul’da pazarlanamazdı.

XVIII. yüzyıl sonlarına doğru, özellikle 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı ve sonrasında Simkeşhâne büyük bir krize girmiştir. Yeterli gümüşün sağlanamaması kaçakçılığı körüklemiş, bu da mukātaa gelirlerinin düşmesine sebep olmuştur. Simkeşhâne, Darphâne’ye olan yüklü miktardaki borcunu ödeyemez duruma düşmüş, birçok esnaf iş yerlerini kapatmak zorunda kalmış, koltukçuluk faaliyetleri artmıştır. XIX. yüzyılda ise simkeşlik sanatının cazibesini yitirmesi üzerine simkeş esnafı başka işlere yönelmeye başlamıştır. Sultan Abdülaziz döneminde kurulan Islâh-ı Sanâyi Komisyonu’nun çalışmaları çerçevesinde simkeş ve kılaptancı esnafının talepleri üzerine Simkeşhâne’nin ıslahı hususunda girişimlerde bulunulmuş, 1866’da kurulması kararlaştırılan Simkeşler Şirketi sayesinde Simkeşhâne’nin tekrar faaliyete geçirilmesi düşünülmüş, 1867’de Simkeşhâne tamir edilmiş ve giriş kapısının üst kısmına Ali Rızâ Efendi hattıyla, “Sîmkeşhâne-i Âmire” yazılı bir levha konulmuştur. Simkeşhâne’nin faaliyetini düzensiz de olsa XX. yüzyıla kadar sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Ancak bu asrın başlarında simkeş esnafı dağılmış, zamanla harabe haline gelen Simkeşhâne, İstanbul’un işgali esnasında İngilizler tarafından kapatılmıştır. 1930’lu yıllarda binanın rölövesi çıkarılmış, fakat gelişigüzel bir şekilde esnafa kiralanmıştır. 5 Mart 1956 tarihinde mühürlenen Simkeşhâne’nin daha sonraki yıllarda Beyazıt-Aksaray yolunun genişletilmesi esnasında üç cephesi yıkılmış, sadece arka cephesi bırakılmıştır. Yapılan onarımlarla mevcut bina 1981 yılında kütüphaneye çevrilmiş olup halen İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Eski binanın cephesinde vaktiyle yer alan ve 1957’de ortadan kaldırılan Emetullah Gülnûş Vâlde Sultan Sebili’nin yerine yakın zamanda kötü bir taklidi yapılarak monte edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MD, nr. 3, 492, hk. 1460; BA, Cevdet-Darphane, nr. 760, 1138, 1140, 1546, 1614, 1740, 2189, 2446; BA, Cevdet-Belediye, nr. 443, 5318; BA, KK, Evâmir-i Mâliyye Defteri, nr. 2306, 2471, 2472, 2475, 2476, 7224; BA, Darphane Defterleri, nr. 1153, 1154; BA, D.BŞM, nr. 2385; BA, D.BŞM, ISS, nr. 20556; BA, İrâde-Meclis-i Mahsûs, nr. 1498; TSMA, D. nr. 7027, 7028, 7029, 7268, 7768, 8851; TSMA, nr. E 6845, 7166; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 413; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 565; Takvîm-i Vekāyi‘, sy. 860, İstanbul 29 Şâban 1263; Ahmed Refik [Altınay], On Altıncı Asırda İstanbul Hayatı (1553-1591), (İstanbul 1917), İstanbul 1988, s. 70-71, 115-116, 132; Hikmet Turhan Dağlıoğlu, 1558-1589: On Altıncı Asırda Bursa, Bursa 1940, s. 30, 94; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 464; H. E. Wulf, The Traditional Crafts of Persia: Their Development, Technology and Influence on Eastern and Western Civilizations, Cambridge 1966, s. 42-43; Corcî Zeydân, Târîħu’t-temeddüni’l-İslâmî, Beyrut 1967, I, 146; Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul 1986, s. 103,109; Rifat Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, Ankara 1988, s. 103; P. Lecomte, Türkiye’de Sanatlar ve Zenaatler (trc. Ayda Düz), İstanbul, ts. (Tercüman Gazetesi), s. 76; Himmet Taşkömür, Osmanlı İmparatorluğunda Simkeşlik ve Tel Çekme: XV-XIX. Yüzyıllar Arası (yüksek lisans tezi, 1990), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Halil İnalcık, “Bursa Şer‘iyye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed’in Fermanları”, TTK Belleten, XI/44 (1947), s. 697; Haluk Y. Şehsuvaroğlu, “Simkeşhane”, TTOK Belleteni, XII/ 169 (1956), s. 3-4; K. Pamukciyan, “Darphane Ne Zamandan Beri Topkapı Sarayı Dahilindedir?”, a.e., XII/175 (1956), s. 7-8; Yekta Ragıp Önen, “Fatih’in Yaptırdığı İlk Darphane”, a.e., XII/176 (1956), s. 45; Halil Sahillioğlu, “Bir Mültezimin Zimem Defterine Göre XV. Yüzyıl Darphane Mukataaları”, İFM, XXIII/1-2 (1963), s. 146-147; a.mlf., “XVII. Yüzyıl Ortalarında Sırmakeşlik ve Altın-Gümüş İşlemeli Kumaşlarımız”, BTTD, sy. 16 (1968), s. 48-53; İlhan Öz, “Beyazıt Simkeşhane Yapısı Restorasyonu, Theodossius Takı ve Hasan Paşa Hanı’nın Sorunları”, Ayasofya Müzesi Yıllığı, sy. 10, İstanbul 1985, s. 50-53; A. Grohmann, “Tırâz”, İA, XII/1, s. 235-249; Gönül Cantay, “Simkeşhane”, DBİst.A, VI, 561.

DİA