SEYYİDLER

Delhi’de hüküm süren bir İslâm hânedanı (1414-1451).

Sultan Fîrûz Şah Tuğluk’un (1351-1388) emîrlerinden Melik Nasîrülmülk Merdan Devlet’in üvey oğlu Melik Süleyman’ın oğlu Seyyid Hızır Han tarafından kurulmuştur. Dönemin tarihçisi Yahyâ Sirhindî, Mültanlı Sühreverdî şeyhi Seyyid Celâleddin Hüseyin el-Buhârî’nin Melik Süleyman’ın seyyid olduğunu ima etmesi ve Hızır Han’ın bir seyyidin mânevî niteliklerine sahip olması sebebiyle hânedan mensuplarının kendilerini “Seyyidler” diye tanıttığını kaydeder. Ancak diğer çağdaş kaynaklarca teyit edilmeyen bu iddia şüpheyle karşılanmalıdır.

Son Tuğluklular döneminde Mültan valisi olan Hızır Han anlaşmazlık yüzünden 798’de (1395-96) azledildi. Timur, Kuzey Hindistan’ı ele geçirince başşehir Delhi’nin yanı sıra Dipalpûr (Diopâlpûr) ve Mültan eyaletlerinin idaresini Hızır’a verdi (801/ 1398-99). Hızır Han bu sayede Delhi Sultanlığı’na hâkim olmak için mücadele eden rakiplerine karşı üstünlük sağladı. Acodhan, Sirhind, Mîvât, Delhi ve Düâb’da birkaç çatışmadan sonra Sîrî’ye girdi ve 15 Rebîülevvel 817’de (4 Haziran 1414) Delhi Sultanlığı tahtına çıktı. Hızır Han’ın yedi yıl süren saltanat döneminin hemen tamamı eyaletlerde çıkan isyanları bastırmakla geçti. Veziri Melikü’ş-Şark Tâcülmülk ile çıktığı seferler neticesinde Katehar hâkimi Raca Har Singh, Etâve hâkimi Raca Sâbir, Gvâliyâr, Kampil Hinduları, Mîvât bölgesi halkı itaat altına alınarak vergiye bağlandı. Togan Reis’in Sirhind’de çıkardığı büyük isyan da bastırıldı. 1416’da Nâgevr’i kuşatan Gucerât Sultanı I. Ahmed, Hızır Han’ın harekete geçmesi üzerine Dhar şehrine çekildi, böylece bölgedeki Cihayin şehri de Hızır’ın hâkimiyetine girdi. Hızır Han, 821’de (1418) düzenlediği bir seferle Bedâûn’u bağımsız hareket eden Mehâbet Han’ın elinden aldı. 1419’da Callandar’ın dağlık bölgesinde ayaklanan Sâreng Han, üzerine gönderilen Melik Sultanşah Lûdî kumandasındaki orduyla çarpışmayıp dağlara kaçtı. 1420’de tekrar ayaklanan Togan, Sirhind’i yağmaladıktan sonra Satlec ırmağını geçip Khokar reisi Casrat’ın yanına gitti. Sâreng Han 1420’de Togan Reis’e katıldı, ancak Togan onu bir süre hapsettikten sonra öldürttü. Hızır Han batıda Mültan’dan doğuda Kannevc’e, kuzeyde Himalayalar’ın eteklerinden güneyde Mâlvâ sınırlarına kadar bütün bölgeyi Delhi Sultanlığı’nın idaresinde yeniden birleştirmek için yoğun çaba harcadıysa da kesin bir sonuç elde edemedi. Bunda, Timurlular’a bağlı kalması sebebiyle Türk ve Afganlı askerler tarafından sevilmemesinin etkisi büyüktür. Timur ve oğlu Şâhruh adına hüküm süren, “râyât-ı a‘lâ” lakabıyla yetinip sultan unvanını almayan Hızır Han 17 Cemâziyelevvel 824’te (20 Mayıs 1421) vefat etti.

Babasının yerine geçen Mübârek Şah isyankâr bir tavır sergileyen Katehar ve Kampil Hinduları’na karşı seferler düzenledi (1425). Etâve, Mültan, Bayâna, Gvâliyâr ve Mîvât’taki gelişmeler hükümdarlığı boyunca onu rahatsız etti. Khokarlar’ın lideri Casrat’ın isyanı Mübârek Şah’ı uzun süre uğraştırdı. Casrat, Moğollar’la birlikte Dipalpûr ve Lahor’u yağmaladı, Bhakkar ve Sivistan’ı istilâ etti. Mübârek Şah bu amaçla Mültan ve Lahor’da birer ordugâh kurdu. Sonunda Casrat, Lahor Valisi Melik Sikender Tuhfe ve Kalanor racası Gālib’in birleşik orduları tarafından mağlûp edildi (831/1428). Mübârek Şah aynı yıl Cavnpûr Şarkī Sultanı İbrâhim ile Çandvar’da yaptığı savaşı da kazandı. İbrâhim birçok kayıp vererek ülkesine geri döndü. Ardından Seyyid Sâlim’in Türk memlüğü Pulad’ın Teberhind’de isyan ettiği haberi geldi. Mübârek Şah’ın askerleri karşısında tutunamayan Pulad yakalanarak idam edildi (836/1432-33). Mübârek Şah, daha sonra Kâbil’deki Moğol emîrlerinden Sür‘atmış’ın oğlu Şeyh Ali’nin Bhakkar ve Sivistan’a düzenlediği akınla uğraşmak zorunda kaldı. Şeyh Ali, Mübârek Şah’ın ordusunun Ravi ırmağını geçip ilerlemekte olduğunu öğrenince kaçmayı tercih etti. Şeyh Ali’nin yeğeni Emîr Muzaffer’in ordusu mağlûp edilerek Lahor yeniden ele geçirildi (Şevval 836 / Mayıs-Haziran 1433).

Mübârek Şah, 9 Receb 837’de (19 Şubat 1434) cuma namazına gitmek için hazırlanırken veziri Melik Serverülmülk ve adamları tarafından düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü. Aynı gün emîrler, melikler, imamlar, seyyidler, halk, ulemâ ve kadıların onayı ile yeğeni Muhammed Şah b. Ferîd b. Hızır tahta çıktı. Muhammed Şah, biat merasiminin ertesi günü yüksek dereceli emîrler ve memlükleri çağırıp bazılarını öldürttü, bazılarını hapsettirdi. Böylece Mübârek Şah’ın katillerinin birçoğunu ortadan kaldırmış oldu. Ancak bir süre sonra baş gösteren olaylar kontrolden çıkınca bazı âlimler ve kumandanlar Mâlvâ Sultanı I. Mahmûd Şah Halacî’yi yönetimi devralması için Delhi’ye davet ettiler. Bunun üzerine Muhammed Şah, Afgan kumandan Behlûl-i Lûdî ve askerlerini Sâmâne’den yardıma çağırdı. Tuğlukâbâd önlerinde yapılan savaşta Mahmûd Şah Halacî, Delhi’nin fethinin kolay olmayacağını anladı ve Muhammed Şah’ın barış teklifini kabul ederek ülkesine geri döndü. Dönüşü sırasında Behlûl-i Lûdî onun bazı ağırlıklarını yağmaladı. Durumdan memnun olan Muhammed Şah, Behlûl’ü resmen oğlu ilân etti ve kendisine “hân-ı hânân” unvanını verdi, Dipalpûr ve Lahor vilâyetlerinin idaresini ona devretti. Muhammed Şah daha sonra onu Khokarlar’ın


âsi lideri Casrat’ı cezalandırmakla görevlendirdi (845/1441-42). Ancak Behlûl hedefini değiştirip Delhi üzerine yürüyünce Muhammed Şah’ın otoritesi iyice sarsıldı. Muhammed Şah’ın 847’de (1443) ölümü üzerine oğlu Alâeddin Âlem Şah tahta çıkarıldı.

Cavnpûr Sultanlığı’nın baskısı ve kumandanların vefasızlığı Âlem Şah’ı zor durumda bıraktı. 1447’de tahttan feragat edip veziri Hamîd Han’ı Delhi’de bırakarak daha önce valilik yaptığı Bedâûn’a yerleşti. Hamîd Han’ın daveti üzerine başşehir Delhi’de iktidarı ele geçiren Behlûl-i Lûdî (855/ 1451) Âlem Şah’ın 883’te (1478) ölümüne kadar Bedâûn’da hüküm sürmesine rıza gösterdi. Sultan Hüseyin Şarkī bir süre sonra Bedâûn’u Cavnpûr Sultanlığı’na kattı. Böylece Mültan’da bir beylik olarak tarih sahnesine çıkan Seyyidler Bedâûn’da sona erdi. Âlem Şah’ın soyundan gelen aileler sonraki yıllarda Bedâûn’da Hızır-Hânî Seyyidler diye anıldı.

Seyyidler hânedanı dönemi Delhi Sultanlığı’nda merkezî idarenin sona erdiğinin kesin bir göstergesidir. Hükümdarların siyasî etki alanı Delhi ve civarındaki 320 km²’lik bir alandan ibaretti, buyrukları ise yalnızca Delhi’den Pâlem’e kadar geçerliydi. Düzenledikleri sayısız seferlerin birçoğunun kendi itaatsiz idarecileri üzerine olması Seyyidler’in yönetiminin kabul görmediğini gösterir. Hükümdarlar valilerden daha fazla bir yetkiye sahip değildi. Sikke Timur ve oğlu Şâhruh adına basıldığı gibi hutbe de onlar adına okunuyordu. Hükümdarlık sembolü olan hil‘atler ve bayraklar Herat’tan gönderilirdi. Seyyid hükümdarları Timurlular’a düzenli şekilde yıllık vergi ödemekteydi. Mübârek Şah ve halefleri paralarında “nâib-i emîrü’l-mü’minîn, halîfe-i emîrü’l-mü’minîn” unvanlarını kullanmışlardır. Bu da kuvvetli bir ihtimalle Şâhruh’un kendisini halife ve diğer müslüman hükümdarların hâkimi olarak tanıtma tutkusundan kaynaklanıyordu.

Ülkede siyasî istikrarı sağlayamamış olmalarına rağmen Seyyid hükümdarları yeni şehirler kurmak için çalışmışlardır. Hızır Han Hızırâbâd’ı ve Mübârek Şah, Cemne (Cumna) ırmağı kıyısında Mübârekâbâd’ı tesis etmiştir. Mübârek Şah kurduğu şehri müstahkem hale getirmiş ve kendisi için bir türbe yaptırmıştır. Alâeddin Âlem Şah’ın da Bedâûn eyaletindeki Alâpûr’u iskân ettiği rivayet edilmektedir. Seyyidler döneminden günümüze yalnızca “makbere mimarisi” olarak adlandırılan elliden fazla büyük türbe ulaşmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Şerefeddin Ali Yezdî, Zafarnāma (trc. H. M. Elliot - J. Dowson, The History of India içinde), Delhi 1990, III, 498 vd.; Yahyâ b. Ahmed es-Sirhindî, The Tārīkh-i Mubārakshāhī (trc. K. K. Basu), Karachi 1977, s. 187-251; Ebü’l-Fazl el-Allâmî, The Âǿîn-i Akbarî (trc. H. Blochmann), Delhi 1989, II, 312; Nizâmeddin Ahmed Herevî, Ŧabaķāt-ı Ekberî, Kalküta 1913, I, 134 vd.; Abdülkādir el-Bedâûnî, Muntakhabu-t-tawārīkh (trc. G. S. A. Ranking), Delhi 1989, I, 375 vd.; Seyyid Ahmed Han, Âŝârü’ś-śanâdîd, Cavnpûr 1904, s. 25-26; N. Wright, The Coinage and Metrology of the Sulŧāns of Dehli, New Delhi 1974, s. 231-242; E. Thomas, The Chronicles of the Pathan Kings of Dehli, Amsterdam 1981, s. 326-340; K. A. Nizami, “Sayyids”, CHIn., V, 630-640; a.mlf., “Sayyids”, EI² (İng.), IX, 118-120; Enver Konukçu, “Hindistan’daki Türk Devletleri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1988, IX, 445-447.

S. Haluk Kortel