SEYYİD NİZAMOĞLU

(ö. 1010/1601)

Halvetî-Sinânî şeyhi, şair.

Adı Seyfullah Kasım’dır. Yavuz Sultan Selim devrinde (1512-1520) Bağdat’tan İstanbul’a göç edip önce Kasımpaşa’da, daha sonra Silivrikapı’da bir tekke kuran Şeyh Seyyid Nizâmeddin Ahmed Efendi’nin oğludur. Doğum tarihi belli olmamakla birlikte ailesinin İstanbul’a gelişiyle Nizamoğlu’nun vefatı arasında seksen yıldan fazla bir süre geçtiği düşünülürse XVI. yüzyılın ilk yarısında İstanbul’da dünyaya geldiği tahmin edilebilir. Ailesi ve hayatı hakkında bilinenlerin önemli bir kısmı mensur Câmiu’l-maârif adlı eserinde verdiği bilgilere dayanmaktadır. Babası Şeyh Kasım, Zülfikar Mâzenderânî’nin halifesi sıfatıyla İstanbul’da tekke kurduğuna göre Seyyid Nizamoğlu ilk dinî-tasavvufî eğitimini babasından almış olmalıdır. Daha sonra eğitimini ilerletmesi için babası onu Halvetiyye’nin Sinâniyye kolunun kurucusu İbrâhim Ümmî Sinan’a gönderdi. Seyrü sülûkünü tamamlayınca şeyhi ona babası Seyyid Nizam’ın hâtırasını yaşatmak için Nizâmî tacı giydirdi. Ardından Silivrikapı dahilinde kendisi için inşa edilen Emîrler Tekkesi’nde irşad faaliyetine başlayan ve uzun yıllar burada irşadla meşgul olan Seyyid Nizamoğlu 1010 yılı Muharrem ayında (Temmuz 1601) vefat etti ve tekkesinin hazîresine defnedildi. Seyyid Nizamoğlu’nun Cüneyd isminde bir oğlu ile İsmihan adında bir kızı olduğu bilinmektedir. Kendisinden sonra Emîrler Tekkesi’nde oğlu Cüneyd postnişin olmuştur. Seyyid Nizamoğlu’nun bir diğer halifesi Hakîkîzâde Osman Efendi’dir. Eğrikapı civarındaki Hakîkîzâde Tekkesi’nin ilk şeyhi olan Osman Efendi, Olanlar şeyhi İbrâhim Efendi’nin Halvetî şeyhidir.

Seyyid Nizamoğlu’nun eserlerinde ilâhî aşk, Ehl-i beyt muhabbeti ve on iki imama bağlılık önemli bir yer tutar; birçok şiirinde bunları coşkun bir dille ifade etmiştir. “Bu aşk bir bahr-i ummandır buna hadd ü kenâr olmaz / Delîlim sırr-ı Kur’an’dır bunu bilende âr olmaz” beytiyle başlayan nihâvend ilâhisi bestelenerek tekke muhitlerinde yaygın biçimde okunagelmiştir. Sünnîliğin hâkim olduğu Osmanlı toplumunda irşad faaliyetinde bulunmasına rağmen, “Kim ister Mustafâ’dan bula izzet / İmâm-ı Ca‘fer’e kılsın itâat” veya, “Yetmiş iki milletin hiçbiri nâcî olmadı / Mezheb-i hak ister isen Ca‘ferî ol dâimâ” gibi beyitlerinde Ca‘ferî olduğunu açıkça belirtmiştir. Buna karşılık Câmiu’l-maârif adlı eserinde “Cemî‘-i Ehl-i sünnet ve’l-cemâat / Tarîki üzre olmaktır saâdet” gibi ifadelerinin yer almasını Abdülbaki Gölpınarlı takıyye olarak nitelendirmiştir. Vahdet-i vücûd düşüncesini coşkun bir dille ifade eden Seyyid Nizamoğlu’nun eserlerinde Hurûfîliğin tesiri de görülür. Ancak Hurûfîliği hiçbir zaman Nesîmî gibi temel doktrin haline getirmemiştir. Şiirlerinde haksızlık, adam kayırma, rüşvet ve ilmiye sınıfındaki bozulma gibi sosyal yaralara temas edip bunları eleştirmesi diğer tasavvuf şairlerinde görülmeyen önemli bir özelliktir.

Eserleri. Seyyid Nizamoğlu’nun manzum eserleri bir külliyat halinde basılmıştır (İstanbul 1288, 1326). Mehmet Yaman tarafından yeni harflerle yayımlanan külliyatta (İstanbul 1976) şu eserler yer almaktadır: 1. Mi‘râcü’l-mü’minîn. Abdestin ahlâkî yorumlarını ihtiva ettiği için Vudûiyye adıyla da bilinen eserde abdest esnasında el, yüz, baş ve ayaklardan kirleri giderirken kalpten de dünya sevgisi ve mâsivâyı çıkarmak gerektiği vurgulanır. Eserin sonunda “Silsile-i Tarîkat” ve “Silsile-i Nesebiyye” adlı iki manzume vardır. Osmanlı Müellifleri’nde bunlar müstakil iki eser gibi gösterilmiştir. 2. Câmiu’l-maârif. Başta gazel tarzında on şiir, bir kıta ve iki beyitten sonra mesnevi tarzında es-mâ-i hüsnâyı anlatan bir risâledir. Sonunda bazı tasavvufî şiirlerle atvâr-ı seb‘aya dair yedi şiir vardır. Osmanlı Müellifleri’nde atvâr-ı seb‘a ayrı bir risâle olarak kaydedilmiştir. 3. Şeref-i Siyâdet. Yedi kıta, on bir gazel tarzında şiir, iki beyit, dört mesnevi ve bir terkipten meydana gelmiştir. Hemen her şiirde seyyidliğin şerefinden, zamane âlimlerinin seyyidlere saygı göstermediğinden, Ehl-i beyt’in uğradığı zulümlerden söz edilir. 4. Ma‘denü’l-maârif. Bazı âyet ve hadislerin tasavvufî açıdan şerhedildiği eserde, vahdet-i vücûddan, tasavvufî hakikatlerden ve mürşidin gerekliliğinden bahsedilir. 5. Esrârü’l-ârifîn. Mesnevi ve gazel tarzındaki şiirlerle Hz. Peygamber’in soyunu sevmekle ilgili hadislerden meydana gelen eserde ilâhî aşk, vahdet ve mârifet konuları işlenir. 6. Seyr-i Sülûk. Seyyid Nizamoğlu’nun tasavvuf yolunda kalbine doğan ilhamlarla söylediği devriye türünde altmış beş beyitlik bir şiirdir. 7. Divan. 200’e yakın gazelle üç murabba, üç müseddes, sekiz tercî‘, bir terkip, iki mesnevi, beş kıta ve on yedi beyitle elli iki adet hece vezniyle yazılmış şiirden oluşur.

Mensur eserleri de şunlardır: 1. Câmiu’l-maârif (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2335). On bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Seyyid Nizam, Merkez Efendi, Yâkub Efendi, Emîr Efendi, Sarhoş Bâlî Efendi, Keşfî Muslihuddin Efendi, Şeyh Gazanfer ve İbrâhim Ümmî Sinan gibi devrin önemli mutasavvıflarının hayatları ve kerametleri anlatılmış, sonraki bölümlerde tevhidin faziletleri, dünyanın kınanması, Kur’an’ın fazileti, kader, ölüm, virdlerin faziletleri ve ay tutulması gibi konulara yer verilmiştir. 2. Risâle-i Tâc-ı Nizâmî (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2171, vr. 1a-8a). Tâcnâme adıyla da bilinen eserde genel olarak tarikat taçları ve özellikle Seyyid Nizam’ın giydiği taçtaki on dört yeşil terk ve on dört beyaz elifin sembolik anlamları üzerinde durulmuştur. 3. Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd. Bir risâle halinde (baskı yeri ve tarihi yok) ve Tercüme-i Reşehât kenarında (İstanbul 1291, s. 382-401) basılan eser Bilal Kemikli tarafından bugünkü harflerle yayımlanmıştır (“Sûfî Şair Seyyid Seyfullah’ın Vahdet-i Vücûda Dâir Risâlesi”, KAM, XXX/3 [Temmuz 2001], s. 84-93). Müellif, vahdet-i vücûd ve varlık mertebelerini anlatırken bu mertebelerin üç, beş ve yedili tasniflere tâbi tutulduğunu, Abdülkerîm el-Cîlî’nin kırklı tasnife gittiğini ve esasında varlık mertebelerinin sonsuz olduğunu anlatır. Risâle tevhîd-i ef‘âl, tevhîd-i sıfât ve tevhîd-i zât konularıyla sona erer. Âdâb-ı Menâzil adlı mensur eserin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasının (Hacı Mahmud Efendi, nr. 4525) başında yer alan iki kaydın birinde eser Seyyid Nizamoğlu’na, diğerinde babasına nisbet edilmekte, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki


nüshada ise (TY, nr. 4176) Seyyid Nizam’a ait gösterilmektedir. Eser muhtemelen babasına aittir. Seyyid Nizamoğlu’nun bazı ilâhileri Enfî Hasan Ağa, Yeniköylü Hâdi Bey ve Şikârîzâde Ahmed Efendi tarafından bestelenmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Seyyid Nizamoğlu, Câmiu’l-maârif, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2335, vr. 3a-6a, 11b-14b; a.mlf., Risâle-i Tâc-ı Nizâmî, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 2171, vr. 2b-3b; Harîrîzâde, Tibyân, II, vr. 142a-143b; Mehmed Tevfik, Mecmûatü’t-terâcim, İÜ Ktp., TY, nr. 192, vr. 19a; Osmanlı Müellifleri, I, 26, 58-59, 81-82; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuş - Ali Yılmaz), İstanbul 2006, III, 306-313; IV, 257-261; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşi), s. 30, 65; Abdülbâki Gölpınarlı, “Seyyid Seyfullah (Nizamoğlu)”, TDl., XIX/207 (1968), s. 405-413; Necdet Tosun, “Seyyid Nizâmoğlu Seyfullah: Hayatı ve Eserleri”, İLAM Araştırma Dergisi, II/1, İstanbul 1997, s. 153-164; İsmail Erdoğan, “Seyyid Seyfullah Kâsım Efendi (ö. 1010/ 1601) ve Miftâh-ı Vahdet-i Vücûd Adlı Risâlesi”, Tasavvuf, sy. 8, Ankara 2002, s. 47-61.

Necdet Tosun