ŞEYMÂ

(الشيماء)

Şeymâ’ bint Hâris b. Abdiluzzâ es-Sa‘diyye

Hz. Peygamber’in sütkardeşi, kadın sahâbî.

Hz. Muhammed’in sütannesi Halîme’nin kızıdır. Kaynaklarda adı Huzâfe (Huzâka, Hızâka, Huzeyfe) veya Cüdâme (Cüzâme, Hızâme, Hıdâme, Hudâme) şeklinde zikredilmektedir. Ancak Şeymâ (Şemmâ) lakabıyla meşhur olmuş ve adı unutulmuştur. Şey-mâ’nın teyzesinin de aynı ismi ve lakabı taşıdığı, kendisine teyzesinin adının ve lakabının verildiği de söylenmiştir. Şeymâ’nın doğum tarihi zikredilmemekle birlikte emzirilmek üzere evlerine getirilen Hz. Muhammed’in bakımında annesine yardım ettiği bildirilmektedir. Buna göre Halîme’nin Hz. Muhammed’i Şeymâ ile birlikte emzirdiği şeklindeki rivayet (İbnü’l-Kelbî, s. 394) ihtiyatla karşılanmalıdır. Nitekim kaynakların çoğunda bir sütçocuğu bulmak için Mekke’ye giden Halîme’nin o sırada oğlu Abdullah’ı emzirmekte olduğu ve Hz. Muhammed’i onun sütüyle emzirdiği belirtilmektedir.

Kaynaklarda Şeymâ’nın Hz. Muhammed’e, onu gençlik ve olgunluk çağına ulaşmış kadri yüce bir insan olarak görmek istediğini dile getiren ninniler söylediği bildirilmekte ve bazı mısralar aktarılmaktadır. Şeymâ’nın hayatının, Hz. Muhammed’in bakımına yardımcı olduğu dört veya beş yılın ardından 8 (630) yılında Huneyn Gazvesi’nde esir düşmesine kadar geçen safhası hakkında bilgi yoktur. Hevâzin ve Sakīf kabileleriyle yapılan Huneyn Gazvesi’nde Hevâzin kabilesinden alınan esirler içinde bulunan Şeymâ, kendisini yakalayan askerlere Resûl-i Ekrem’in sütkardeşi olduğunu söyleyerek ona götürülmesini istedi. Resûl-i Ekrem doğru söylediğine dair bir delil isteyince ona çocukluk günlerinde omzunu ısırdığını hatırlatarak hâlâ farkedilen ısırık izini gösterdi. Bunun üzerine kendisini tanıyan Hz. Peygamber çok duygulandı ve göz yaşlarını tutamadı. Ardından ridâsını yere sererek onu oturttu ve dilerse kendi yanında kalabileceğini, dilerse kabilesine dönebileceğini belirtti. İslâm’ı kabul eden Şeymâ kabilesine dönmek istediğini söyleyince Resûl-i Ekrem ona birçok hayvanla birkaç köle vererek yurduna gönderdi. Resûlullah’ın verdiği Mekhûl adlı köle


ile bir câriyeyi Şeymâ’nın evlendirdiği ve Hevâzin kabilesi arasında bu ikisinin soyunun devam ettiği zikredilmektedir. Ayrıca Şeymâ’nın, daha önce bir müslümanı öldürdüğü için Hz. Peygamber tarafından katledilmesi emredilen ve kendisiyle birlikte yakalanıp Resûl-i Ekrem’in huzuruna getirilen Bicâd adlı şahsın affedilmesini sağladığı belirtilmektedir (Vâkıdî, III, 913; Şâmî, V, 490).

Şeymâ’nın Resûlullah’ın yanına getirilmesi, hemen savaşın ardından Resûlullah’ın kaçan düşmanın peşinden Tâif üzerine gitmesinden önce gerçekleşmişti. Hz. Peygamber bu esnada Şeymâ’ya ailesinden kimlerin hayatta bulunduğunu sormuş, Şeymâ anne ve babasının vefat ettiğini, kardeşleri Abdullah ve Üneyse ile amcasının sağ olduğunu söylemişti. Ya‘kūbî, Şeymâ’nın esirlerin serbest bırakılmasını Resûl-i Ekrem’den talep ettiğini ileri sürmekteyse de (Târîħ, II, 63) diğer kaynaklarda böyle bir bilgiye rastlanmamakta, bu husustaki görüşmeyi Şeymâ’nın amcası Ebû Servân (Burkân) es-Sa‘dî’nin yaptığı, onun başkanlığındaki Hevâzinli bir heyetin Hz. Peygamber’e gelerek İslâmiyet’i kabul ettiklerini söyleyip esirlerin bağışlanmasını istemeleri üzerine onların serbest bırakıldığı bildirilmektedir (İbn Sa‘d, I, 114-115; İbn Hacer, VII, 55-56). Şeymâ’nın ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir. Onun Abdullah ve Üneyse adlarındaki kardeşleri de müslüman olmuştu (DİA, XV, 338).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn İshak, es-Sîre, s. 25; İbnü’l-Kelbî, Cemhere (Nâcî), s. 394; Vâkıdî, el-Meġāzî, III, 913-914; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 161; II, 457-458; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 110-111, 113-115; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 63; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 157; III, 80-81; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, IV, 277-278, 344-345; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, Delâǿilü’n-nübüvve (nşr. Abdülmu‘tî Kal‘acî), Beyrut 1405/1985, I, 132; Süheylî, er-Ravżü’l-ünüf, II, 145; İbnü'l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (nşr. Halîl Me’mûn Şîhâ), Beyrut 1418/1997, V, 236, 251-252, 325; İbn Kayyim el-Cevziyye, Zâdü’l-meǾâd, I, 83; III, 475; İbn Kesîr, el-Bidâye, II, 273; IV, 363-364; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), I, 582-583; VI, 206; VII, 55-56, 551-552, 580, 730, 732-733; Şemseddin es-Sehâvî, el-Faħrü’l-mütevâlî fî meni’ntesebe ile’n-nebî mine’l-ħademi ve’l-mevâlî (nşr. Meşhûr b. Hasan b. Mahmûd Âlü Selmân), Küveyt 1423/2002, s. 50-51; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, V, 490; Nûreddin el-Halebî, İnsânü’l-Ǿuyûn, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), I, 167-171; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye, II, 62; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 41, 494; Asri Çubukçu, “Halîme”, DİA, XV, 338; Hüseyin Algül, “Hâris b. Abdüluzzâ”, a.e., XVI, 194-195.

Levent Öztürk