SER

(سر)

Türk devletlerinde bazı isimlerin önüne gelerek meslek ve unvan ifade eden kelime.

Farsça’da “baş” mânasında olup “başkan, reis” anlamına da gelen kelime Türkler tarafından İslâmiyet’ten önce de kullanılmıştır. Nitekim İslâm öncesinde Kıpçak reislerinden bazısının unvanı “ser-cenkşi” idi. Karahanlılar’da “ser-hayl” (kervan ve kafile başı) tabiri geçer. Moğollar’da Cengiz Han ordusunda ileri karakol niteliğindeki mukavemet noktalarına “ser-i pul” denir. Anadolu Selçukluları’nda ordu kumandanına “ser-leşker” (subaşı) adı verilirdi. Serin Arapça’sı olan re’s veya reîs ile de birçok kelime elde edilmiştir.

Osmanlılar’da ser ile yapılmış, devletin saray, merkez ve taşra teşkilâtlarında, özellikle askerî yapıda kullanılmış çok sayıda birleşik kelime mevcuttur. Bunlar arasında “çalgıcıbaşı, orkestra şefi” veya “karakol, öncü asker” anlamında ser-âhenk; “ordu kumandanı, serdar” anlamında ser-asker; “bostancıbaşı” anlamında ser-bostânî; “çavuşbaşı” anlamında ser-çavuş; “taşradaki sekbanların veya gönüllü olarak sefere katılanların başı” anlamında ser-gerde veya ser-çeşme; “bir zümrenin başı” anlamında ser-defter; “gönüllü fedai asker” anlamında serdengeçti; “hekimbaşı” anlamında ser-i etıbbâ veya ser-tabib; “kapıcıbaşı” anlamında ser-bevvâbân; “ekmekçibaşı” anlamında ser-habbâz sayılabilir. Sınır başı veya boyu için ser-had, saray terzilerinin başı için ser-hayyâtîn, hazinedarbaşı için ser-hâzin, başmâbeynci için ser-karîn veya ser-kurenâ, başkâtip için ser-kâtib, kâğıtçıbaşı için ser-kırtâsî tabirleri kullanılırdı. Kilercibaşıya ser-kilarî, Mevlevî âyinlerinde sâzendelerin şefine ser-kudûmî, el yazması eserlerin ilk sayfalarında bulunan süslü başlığa ser-levha, Hassa Mimarlar Ocağı’nın başına ser-mi‘mârân, başyazara ser-muharrir, saray müneccimlerinin âmirine ser-müneccimîn, Yeniçeri Ocağı’nın çorbacıları olan orta ve bölükbaşılara ser-piyâdegân, başa giyilen her türlü başlığa ser-pûş, Yeniçeri Ocağı zâbitlerinden sekbanbaşıya ser-sekbânân, avcıbaşıya ser-şikârî, turnacıbaşıya ser-turnaî, zağarcıbaşıya ser-zağarî, kuyumcubaşıya ser-zergerân, zurnacıbaşıya ser-zurnaî denirdi. “Serân” biçiminde çoğulu da olan ser kelimesiyle daha pek çok kavram yapılmıştır (Pakalın, III, 175 vd.). Osmanlılar’da zaman zaman ser yerine Türkçe baş kelimesi de kullanılmış. Bunlardan başvekil veya başbakan gibi birçoğu hâlâ devam etmekte, kelimenin sonuna getirilerek yapılan onbaşı, yüzbaşı ve binbaşı gibi kelimeler de günümüz Türkçe’sinde varlığını korumaktadır (bk. BAŞ).

BİBLİYOGRAFYA:

Steingass, Dictionary, s. 664-667; Eyyûbî Efendi Kānûnnâmesi (nşr. Abdülkadir Özcan), İstanbul 1994, s. 17, 21, 22, 46, 51, 54, 56; Hezârfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-beyân fî Kavânîn-i Âl-i Osmân (haz. Sevim İlgürel), Ankara 1998, tür.yer.; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, tür.yer.; a.mlf., Saray Teşkilâtı, tür.yer.; a.mlf., Merkez-Bahriye, tür.yer.; İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1992, s. 264; Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara 1993, I, 224; Erdoğan Merçil, Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara 2000, s. 60-61; Mehmet Kanar, “Farsça’da SER Kelimesi”, ŞM, VIII (1998), s. 47 vd.; Cl. Huart, “Ser”, İA, X, 502; Pakalın, III, 175 vd.

Abdülkadir Özcan