ŞEHÎD-i SÂNÎ

(الشهيد الثاني)

Zeynüddîn b. Alî b. Ahmed el-Cübaî el-Âmilî (ö. 966/1559 [?])

Şiî âlimi.

13 Şevval 911 (9 Mart 1506) tarihinde Lübnan’ın güneyindeki Cebeliâmil’de bulunan Cüba‘ (Cübaulhalâve) beldesinde doğdu. Haksız yere öldürüldüğü için “Şehîd-i Sânî”, ayrıca babası gibi İbnü’l-Hücce (İbnü’l-Hâcce) olarak anılır. İlk öğrenimini babasından aldı. 925’te (1519) babasının ölümü üzerine Lübnan’ın güneydoğusunda bulunan ve o dönemde önemli bir ilim merkezi sayılan Meysülcebel’e giderek burada çeşitli hocalardan yaklaşık sekiz yıl süreyle ders aldı. Daha sonra Lübnan’da Zahle şehrinin kuzeydoğusundaki Kerekinûh’ta öğrendiklerini geliştirme fırsatı buldu. Kayınpederi Abdülâlî el-Mîsemî, Hasan el-A‘recî, Şemseddin Muhammed b. Mekkî ed-Dımaşkī, Hüseyin el-Cürcânî, Şehâbeddin İbnü’n-Neccâr el-Hanbelî, Nâsırüddin el-Melkânî, Muhammed b. Nehhâs, Abdülhamîd es-Senhûrî ve Muhammed Abdülkādir eş-Şâfiî başta gelen hocalarıdır. 934 (1528) yılında Cüba‘a döndü. Burada fetva vermenin yanı sıra öğretim ve vâizlik görevlerini sürdürdü. İki defa gittiği Dımaşk’ta bir yıl kaldıktan sonra tekrar memleketine geldi. 942’de (1535) Sünnî âlimleriyle fikir alışverişinde bulunmak ve bilgilerini ilerletmek amacıyla gittiği Mısır’da yaklaşık bir buçuk yıl kalıp Şehâbeddin Ahmed b. Hamza er-Remlî’den icâzet aldı. Ardından hac görevini yerine getirmek için Mekke’ye gitti. Ertesi yıl Cüba‘a döndü. İki yıl sonra Irak’ta bulunan imamlara ait kutsal mekânları ziyaret edip 948’de (1541-42) Kudüs’e geçti. Aldığı davet üzerine İstanbul’a gitmek için yola çıktı ve 17 Rebîülevvel 952 (29 Mayıs 1545) tarihinde üç buçuk ay kalacağı İstanbul’a ulaştı. Asıl maksadının Ba‘lebek’teki bir medresenin öğretim kadrosunda görev almak olduğu anlaşılmaktadır. Bu tür görevlere yapılacak tayinlerde mahallin kadısından Anadolu kazaskerliğine arzda bulunarak söz konusu kişiye izin verilmesi gerekirken Zeynüddin, böyle yapmayıp on değişik ilme dair bir risâlesini takdim etti. Kazasker Muhammed b. Kutbüddin Muhammed onun ilmî seviyesinden oldukça etkilendi ve Dımaşk yahut Halep’te seçeceği bir medresede hocalık yapabileceğini belirtti. Ancak Zeynüddin, Ba‘lebek’teki Nûriyye Medresesi’nde görevlendirilmeyi tercih etti. Evrakı tamamlandıktan sonra ikinci defa Irak’a giderek kutsal mekânları ziyaret etti ve 953 yılı Safer ayı ortalarında (Nisan 1546) yeni görevine başladı. Bu medresede İslâmî ilimlerle ilgili diğer dersleri yanında fıkıh derslerini İmâmiyye fıkhı dahil olmak üzere beş mezhep çerçevesinde okutmaya başladı. Başta damadı Nûreddin Ali b. Hüseyin el-Âmilî el-Cizzînî olmak üzere Hür el-Âmilî’nin babasının dedesi Muhammed b. Hüseyin el-Hür el-Âmilî, İbnü’l-Ûdî diye bilinen Muhammed b. Ali el-Âmilî, Bahâeddin el-Âmilî’nin babası Hüseyin b. Abdüssamed el-Âmilî gibi şahsiyetlerin yetişmesinde büyük payı oldu. Son üç öğrencisi İstanbul ve Kahire seyahatlerinde kendisine refakat etmiştir.

955 (1548) yılında Cüba‘a dönen ve hayatının son yıllarını burada geçiren Zeynüddin mahallî rakiplerinden daima endişe ederek yaşadı. Kendisinin müctehidlik iddia eden bid‘atçı bir kişi olduğu yolunda ortaya atılan ve İstanbul’a kadar ulaştırılan şikâyetlerle karşı karşıya kaldı. Dönemin Sayda kadısı Ma‘rûf, onun sapık mezhepli (heretik) bir kişi olduğu şeklinde padişaha yahut aktif Şiî propagandası yaptığı gerekçesiyle Rüstem Paşa’ya şikâyet etmesi üzerine soruşturma yapılması için İstanbul’a götürülmesine karar verildi (Hasan-ı Rumlu, s. 406). 965 yılı başlarında (Ekim-Kasım 1557) Mekke’ye giden Zeynüddin burada yakalanıp kırk gün süreyle hapsedildikten sonra İstanbul’a götürüldü, ancak padişah ve sadrazamın huzuruna çıkarılmadan öldürüldü. Diğer bir rivayete göre ise Anadolu’ya ulaşınca muhafızı tarafından katledilmiştir. Kendisini öldüren muhafıza kısas uygulandığı rivayet edilir. Bu olay sebebiyle, Şîa arasında Şehîd-i Evvel diye anılan Muhammed b. Mekkî el-Âmilî’den 180 yıl sonra kendisine Şehîd-i Sânî denilmiştir. Ölüm tarihi 965 (1558) veya 966 (1559) olarak verilmektedir.

Eserleri. Âlim kişiliğinin yanında şair olan Şehîd-i Sânî’nin çoğu fıkıhla ilgili şerh ve hâşiye niteliğindeki eserlerinin sayısı yetmişi aşmaktadır. Bunların bir kısmı şunlardır: 1. Tefsîrü’ş-Şehîdi’ŝ-ŝânî. Besmelenin geniş bir açıklamasıyla Tevbe sûresinin muhâcirîn, ensar ve onlara tâbi olanların övgüsüne dair 100. âyetinin tefsirini ihtiva eder (Âgā Büzürg-i Tahrânî, IV, 327; AǾyânü’ş-ŞîǾa, VII, 143). 2. ed-Dirâye fî Ǿilmi muśŧalaĥi’l-ĥadîŝ (Necef 1960). 3. el-Bidâye fî Ǿilmi’d-dirâye. Şîa’nın önemli hadis usulü kitaplarından olup müellifi tarafından er-RiǾâye fî Ǿilmi’d-dirâye adıyla şerhedilmiştir (nşr. Abdülhüseyin Muhammed Ali Bakkāl, Kum 1406, 1408/1987). 4. Şerĥu’l-Bidâye fî Ǿilmi’r-rivâye. Muhteva bakımından bir önceki esere benzeyen kitabın birinci babı bir önceki eserin nâşiri tarafından yayımlanmıştır (Tahran 1402/1982). 5. Ĥaķāǿiķu’l-îmân (nşr. Mehdî er-Recâî, Kum 1409; ayrıca bk. Âgā Büzürg-i Tahrânî, VII, 31). 6. er-Ravżatü’l-behiyye fî şerĥi’l-LümǾati’d-Dımaşķıyye. Şehîd-i Evvel’in fıkıhla ilgili eseri üzerine yazılan bir şerh olup (I-II, Tebriz 1270, 1274, 1276, 1303; Tahran 1273, 1276, 1302; nşr. Abdullah es-Sebtî, Kahire 1378/1960;


nşr. Muhammed Kelânter, Tahran 1380/ 1961) bunun üzerine de birçok şerh ve hâşiye yazılmıştır. 7. Mesâlikü’l-efhâm fî tenķīĥi ŞerâǿiǾi’l-İslâm. Muhakkık el-Hillî’ye ait eserin şerhidir (I-II, Tahran 1267-1268, 1273, 1282, 1285, 1310-1312; Tebriz 1267, 1285; Tahran, ts., taşbaskı). Hüseyin b. İbrâhim el-Kazvînî eseri metniyle birlikte MeǾâricü’l-aĥkâm adıyla şerhetmiştir. 8. Esrârü’ś-śalât (nşr. Muhsin Akīl, Beyrut 1410/1990). 9. et-Tenbîhâtü’l-Ǿaliyye. Namaz esnasında yapılması gereken kalbî amelleri ele alan bir eserdir (nşr. Sefeuddin el-Basrî, Meşhed 1413/1371 hş.). 10. Keşfü’r-raybe fî aĥkâmi’l-ġaybe. İmâmiyye Şîası’nda gaybetle ilgili hükümlere dair bazı karşı görüşlerin reddine dairdir (Necef 1963). 11. Münyetü’l-mürîd fî edebi’l-müfîd ve’l-müstefîd. Eğitim ve öğretimde hoca-talebe münasebetleriyle ilgili hacimli bir eserdir (Tahran 1307, Muhakkık el-Hillî’nin Risâle fi’t-teyâsür fi’l-ķıble ve İbnü’l-Mutahhar el-Hillî’nin Ravżü’l-Ǿinân’ı ile birlikte; nşr. Rızâ el-Muhtârî, Kum 1409/1989). 12. Müsekkinü’l-fuǿâd Ǿinde faķdi’l-aĥibbe ve’l-evlâd. el-MeǾâlim müellifi Hasan’ın dışındaki çocuklarını kaybettiğinde bu durumda olan bir kimsenin dinen yapması gereken hususları anlattığı eseridir (Beyrut 1412/1991). Şehîd-i Sânî bu eserini Müberridü’l-ekbâd fî muĥtaśari Müsekkini’l-fuǿâd adıyla özetlemiştir (eserlerinin bir listesi için bk. Ali Sâdıkī Gulâmî, s. 55-70).

BİBLİYOGRAFYA:

Hasan-ı Rûmlû, Aĥsenü’t-tevârîħ: A Chronicle of the Early Safawis (nşr. ve trc. C. N. Seddon), Baroda 1931-34 → Tahran, ts. (Kitâbhâne-i Şems), s. 406; Hür el-Âmilî, Emelü’l-âmil (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Necef-Bağdad 1385/1965, I, 85-91, 154; İbn Usfûr el-Bahrânî, Lüǿlüǿetü’l-Baĥreyn (nşr. M. Sâdık Âl-i Bahrülulûm), Necef 1386, s. 28-36; Abdullah Efendi el-İsfahânî, Riyâżü’l-Ǿulemâǿ ve ĥiyâżü’l-fużalâǿ (nşr. Ahmed el-Hüseynî), Kum 1401, II, 365-386; Mirza Muhammed b. Süleyman et-Tünükâbünî, Ķıśaśü’l-Ǿulemâǿ, Tahran 1396, s. 180-190; Ebû Ali el-Hâirî, Müntehe’l-maķāl fî aĥvâli’r-ricâl, Tahran 1300, s. 141-142; Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât (nşr. Esedullah İsmâiliyyân), Kum 1391, III, 352-387; Brockelmann, GAL, II, 425; Suppl., II, 449-450; Müderris-i Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, Tahran 1367, II, 367-373; Âgā Büzürg-i Tahrânî, eź-ŹerîǾa ilâ teśânîfi’ş-ŞîǾa, Beyrut 1403/1983, IV, 327; VII, 31; AǾyânü’ş-ŞîǾa, VII, 143-158; M. Rızâ el-Hakîmî, Târîħu’l-Ǿulemâǿ Ǿabre’l-Ǿuśûri’l-muħtelife, Beyrut 1403/1983, s. 285-294; Abbas el-Kummî, el-Künâ ve’l-elķāb, Beyrut 1403/1983, I, 368-369; a.mlf., el-Fevâǿidü’r-Rażaviyye, Tahran 1367/1948, s. 186-192; Ömer Ferruh, MeǾâlimü’l-edebi’l-ǾArabî fi’l-Ǿaśri’l-ĥadîŝ, Beyrut 1985, I, 333-344; Ali Sâdıkī Gulâmî, eş-Şehîdü’ŝ-ŝânî Zeynüddîn el-CübaǾî el-ǾÂmilî (trc. ve nşr. Kemâl es-Seyyid), Kum 1415/1995, s. 50-70; E. Kohlberg, “al-Ѕћahīd al-Tānī”, EI² (İng.), IX, 209-210.

Mustafa Öz