SATUK BUĞRA HAN

(ö. 344/955)

Karahanlılar’ın ilk müslüman hakanı (942-955).

IX. yüzyılın sonlarında doğdu. Karahanlı Hükümdarı Bezir Arslan Han’ın oğludur. Adı kaynaklarda Satuk, Satık, Şebk ve Çanak olarak geçmekte, bugünkü Uygur Türkçesi’nde Sutuk veya Satuk şeklinde kullanılmaktadır. “Deve aygırı” anlamına gelen Buğra unvanının VIII. yüzyılın ilk yarısından itibaren Kâşgar’ın batısında Fergana ve çevresindeki Göktürkler’in vârisleri tarafından kullanıldığı bilinmektedir.

Satuk’un doğduğu yıllarda babası Bezir Arslan Han, Uygurlar’ın yıkılmasının (840) ardından bazı boyların Karahanlı topraklarına göç etmesinin süregelen etkileriyle ve ülkede boylar arasında yurt tutmak için girişilen iç kavgalarla uğraşmaktaydı. Tarâz’da (Talas) bulunan kardeşi Kadır Han Oğulçak ise ülkenin batısından sorumlu hânedan mensubu olarak Sâmânîler’le ilişkileri düzenliyordu. Sâmânî Emîri İsmâil b. Ahmed karşısında yenilgiye uğrayıp (280/893) Kâşgar tarafına çekilen Kadır Han Oğulçak, Sâmânîler’le mücadeleyi buradan yönetmeye başladı. 291 (904) yılında Sâmânîler’in denetimindeki Mâverâünnehir’e bir intikam seferi düzenlendi. Bu dönemde, Sâmânîler’in iç meselelerinden yararlanma düşüncesiyle Sâmânî ailesine mensup Ebû Nasr b. Mansûr’un iltica talebini kabul ederek kendisine Kâşgar yakınlarındaki Artuç beldesini tahsis etti.

Bezir Arslan Han’ın 303 (915-16) yılı civarında ölümü ve Balasagun’da Karahanlı tahtına II. Arslan Han’ın çıkması üzerine Satuk annesiyle birlikte Kâşgar’a gidip amcası Kadır Han Oğulçak’a sığınmak zorunda kaldı. Amcası adına vergi tahsil etmek üzere Kâşgar yakınlarındaki Artuç’a giden Satuk, burada Tezkire-i Satuk Buğra Han’da kuvvetli bir âlim ve Üveysî bir kutub olarak tanıtılan Ebû Nasr b. Mansûr ile tanıştı. Ebû Nasr’ın inşa ettirdiği caminin etrafında oluşan bu küçük ticaret şehrinde namaz kılanları görünce İslâm hakkında ilk bilgileri Ebû Nasr’dan aldı. Onun ve Nîşâburlu Ebü’l-Hasan Muhammed b. Süfyân el-Kelemâtî gibi âlim ve sûfîlerin telkinleri sonucunda müslüman oldu. İbnü’l-Esîr, bir gece rüyasında gökten inen bir kişinin ona Türkçe olarak, “Müslüman ol ki dünyada ve âhirette esenlik bulasın” dediğini ve sabah olunca Müslümanlığı kabul ettiğini herkese açıkladığını kaydeder (el-Kâmil, XI, 82). Târîhu Kâşgar ve Tezkire-i Satuk Buğra Han’da yer alan menkıbevî kayıtlara göre Satuk on iki yaşında müslüman olmuş, İslâm’ı öğrenip hânedan mensuplarını gizlice İslâm’a davet etmiş, yirmi beş yaşına geldiğinde amcası Kadır Han Oğulçak’a (tezkireye göre üvey babası Hârun Buğra Han) karşı mücadeleye girişip Kâşgar’ı ele geçirmiştir. Ancak Satuk’un böyle bir girişimi gerçekleştirmek için on iki yıl beklemesi ve bunu Kadır Han Oğulçak’tan gizleyebilmesi pek mümkün görünmemektedir. Mücâhid ve gazi unvanlarıyla anılan Satuk’un Müslümanlığı kabulü Türk-İslâm tarihinde bir dönüm noktası oluşturur. 308 (920) yılında (932, 940 veya 945 yılları da rivayet edilir) gerçekleşen bu olayın ardından Abdülkerim adını alan Satuk, amcası Kadır Han ile mücadeleye girişerek İslâmiyet’in Karahanlılar’ın batıdaki topraklarında yayılması için çalıştı. Bu amaçla müslüman olmayan Türkler’le uzun süre mücadele etti. Satuk, Fergana gazilerinin ve kendisi gibi müslüman olan bazı hânedan mensuplarının desteğiyle Tabgaç Balık ve Atbaşı’nı, ardından Kâşgar’ı ele geçirdi ve amcasını bertaraf ederek Buğra Han unvanı aldı.

Satuk Buğra Han’ın Kâşgar’ın fethinden sonra aynı zamanda Kara Hakan unvanını kullanması hakanlığın merkezi Balasagun’u da ele geçirdiğini göstermektedir. Bununla birlikte bazı kaynaklarda onun Kara Han unvanıyla anılması yeni müslüman hânedanının ilk atası ve en yaşlısı olmasıyla izah edilmektedir. İslâm kaynaklarında Karahanlılar’ın merkezi Balasagun başta olmak üzere ülkenin doğusunda olup bitenleri aydınlatacak bir bilgiye rastlanmamaktadır. Tezkire-i Satuk Buğra Han’da yer alan bu konudaki bilgiler efsanevî niteliktedir. Onun doğudaki askerî faaliyetlerini Hoten, Isık Göl’ün doğu kıyıları ve Balasagun çizgisi olarak belirlemek mümkündür. 309 (921-22) yılında Cürcân Valisi Leylâ b. Nu‘mân ed-Deylemî’ye karşı Sâmânî hükümdarına yardıma giden ve onu Sekke denilen mevkide saklandığı bir evde yakalayıp Sâmânîler’e teslim eden Buğra (İbnü’l-Esîr, VIII, 125) muhtemelen Satuk Buğra Han ile aynı kişidir.

Sâmânî hükümdarı Nasr b. Ahmed’in amcazadesi İlyas b. İshak b. Ahmed onun hakanlığını tanımayarak isyan etti ve yenilerek Satuk Buğra Han’ın yönetimindeki Kâşgar’a sığındı. Ebû Nasr’dan sonra


Karahanlılar’a sığınan ikinci şehzade olan İlyas, Kâşgar’da muhtemelen Satuk’a tâbi olan Togan Tegin tarafından iyi karşılandı ve iki taraf arasında akrabalık bağı kuruldu. Ardından İlyas Mâverâünnehir’e bir sefer düzenledi, ancak başarılı olamayıp tekrar Kâşgar’a çekildi. Bir süre sonra Sâmânîler tarafından ikna edildi ve Buhara’ya döndü.

344 (955) yılında vefat edip Artuç’a defnedilen Satuk Buğra Han’ın kabri hâlâ ziyaretgâhtır. Birbirleriyle mücadele halinde olan Türk boylarını tek bir çatı altında toplamayı, Kara Hakan unvanını kullanarak Balasagun iktidarını ele geçirmeyi, Hoten ve Isık Göl’ün doğu kıyısında müslüman olmayan unsurlarla mücadeleyi sürdürmeyi, batıda Sâmânîler’le siyasî ittifaklar kurmayı hedefleyen Satuk Buğra Han’ın bu hedeflerin önemli bir kısmını gerçekleştirdiği söylenebilir.

Satuk Buğra Han’ın kişiliğini, İslâm dinini kabulünü ve İslâmiyet’i yaymak için gösterdiği fedakârlıklarla kerametlerini anlatan menâkıbnâme mahiyetindeki Tezkire-i Satuk Buğra Han İslâmî dönem Türk destanlarının en meşhurlarındandır. IX ve X. yüzyıllarda ortaya çıktığı anlaşılan bu mensur eserde Satuk Buğra Han’ın Hz. Peygamber’le mi‘racda karşılaşması, daha sonra dünyaya gelmesi ve o esnada gerçekleşen mûcizevî olaylar, ardından müslüman oluşu, İslâmiyet’i yayışı ve Karahanlılar’ın kâfirler karşısında kazandığı başarılar anlatılır. Arapça ve Farsça kelimelerin de yer aldığı destanda sade bir dil kullanılmıştır. İslâmî Türk destanları ile eski Türk destanlarının kırk arkadaş, at, av, mukaddes ihtiyar, mukaddes çocuk, mukaddes ışık gibi ortak kavramlarının yer aldığı eserde Türk tarihiyle İslâm inanışları menkıbevî tarzda birleştirilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 420; Tezkire-i Satuk Buğra Han, Özbekistan Fenler Akademisi Bîrûnî Şarkiyat Enstitüsü Ktp., nr. P66; İbnü’l-Fakīh, Kitâbü’l-Büldân (nşr. Yûsuf el-Hâdî), Beyrut 1416/1996, s. 642; Taberî, Târîħ, Beyrut 1407/1987, IV, 172; Sem‘ânî, el-Ensâb, X, 458-459; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 125; XI, 82; Cemâl-i Karşî, Mülĥaķātü’ś-Śurâĥ (nşr. V. Barthold, Turkestan v eqoxu Mongol’skogo naşestviya içinde), Petersburg 1898, I, 130; Molla Hacı, Buğra Hanlar Tezkiresi (nşr. Abdurrahim Sabit), Kaşgar 1988, s. 37; Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, İstanbul 1971, I, 268-269; M. F. Grenard, “Satuk Bugra Han Menkıbesi ve Tarih” (trc. Osman Turan), Selçuklular ve İslâmiyet, İstanbul 1980, s. 245-308; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1981, s. 321-323; a.mlf., “Buğra”, İA, II, 760; Hasan Köksal, Millî Destanlarımız ve Türk Halk Edebiyatı, İstanbul 1985, s. 58-60; Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilâtı, Ankara 2002, s. 8-9, 80-197; Abdülkerim Özaydın, “Türkler’in İslâmiyet’i Kabulü”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, IV, 257; a.mlf., “Karahanlılar”, DİA, XXIV, 405-406; Hamada Masami, “Le mausolée et le culte de Satuq Bughrâ Khân”, Journal of the History of Sufism, III, Paris 2002, s. 63-73.

Ömer Soner Hunkan