ŞAHHÂM

(الشحّام)

Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Abdillâh b. İshâk eş-Şahhâm el-Basrî (ö. 270/883 [?])

Basra Mu‘tezilesi ileri gelenlerinden, kelâm ve tefsir âlimi.

Hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamakla birlikte Basra’da doğduğu, küçük yaştan itibaren çevresindeki ilmî muhitten etkilendiği, Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf başta olmak üzere Mu‘tezile âlimlerinden faydalandığı bilinmektedir. İsminden de anlaşılacağı üzere bir dönem iç yağı ticaretiyle uğraştı. Genç yaşta Basra’da ve Bağdat’ta katıldığı ilim meclislerinde yaptığı münazaralardaki başarısıyla dikkat çekti. Hocası Ebü’l-Hüzeyl’in ölümünden (235/ 849) sonra Basra Mu‘tezilesi’nin lideri sıfatıyla hayatının sonuna kadar ders okuttu. Mu‘tezile’nin itikadî bir mezhep haline gelmesinde önemli katkıları oldu. Yetiştirdiği talebeler Mu‘tezile ekolünün gelişmesine ve güçlenmesine hizmet etti. Öğrencileri arasında Ebû Ali el-Cübbâî gibi meşhur âlimler bulunmaktadır (İbnü’l-Murtazâ, el-Münye ve’l-emel, s. 5-6; Ali Sâmî en-Neşşâr, I, 410, 451). Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf’ın ardından cedel metodunu uygulama konusunda ün yapan ve Mu‘tezile’nin yedinci tabakasına mensup olan Şahhâm, Abbâsî Halifesi Vâsiķ-Billâh zamanında Dîvânü’l-harâc’da görev yaptı. Ölüm tarihiyle ilgili farklı rivayetler bulunmakla birlikte tercih edilen görüşe göre 270 (883) yılında Basra’da vefat etti.

Şahhâm’ın eserleri günümüze ulaşmadığından görüşlerinin bir kısmını Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ve Abdülkāhir el-Bağdâdî gibi Sünnî müelliflerin yanı sıra Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât ve Kādî Abdülcebbâr gibi Mu‘tezile âlimlerince yapılan nakillerden öğrenilmektedir. Şahhâm’a göre âlem yaratılmıştır, ancak Allah her şeyi ezelî olarak bilir, ma‘dûm da bir “şey”dir. Şey varlık sahasına gelmeden önce de şey niteliğini taşıyordu. Müteahhirîn Mu‘tezile âlimlerinin çoğunun benimsediği bu görüşün ilk defa onun tarafından ele alındığı kabul edilir (EI2 [İng.], IX, 202-203). Şahhâm’a ve bazı Bağdat Mu‘tezilîleri’ne göre bir şeyin var oluşu esnasında nitelendirilmesi imkânsız bulunan hareketli, mümin, kâfir gibi özelliklerle var olmadan önce de nitelendirilmesi mümkün değildir. Ancak birleşik cisim (müellef) var oluş halinde bunlarla nitelendirilir. Şahhâm böyle bir ayırımı Allah’ın sıfatlarının tasnifi için yapmıştır. Buna göre mürîd, mütekellim, adl gibi sıfatlar fiilîdir (Eş‘arî, s. 505).

Şahhâm’a göre Mu‘tezile’nin genel kanaatine aykırı olarak bir fillin iki fâil (kādir) tarafından meydana getirilmesi câizdir. Ancak öğrencisi Cübbâî bu görüşü benimsememiştir. Abdülkāhir el-Bağdâdî, bazılarının Şahhâm’ın bu düşüncesiyle Sıfâtiyye (Ehl-i sünnet) arasında benzerlik kurduğunu, halbuki onun bu sözüyle iki fâilden her birinin bir tek fiili bedel yoluyla (bir nevi iştirak) meydana getirmesini câiz gördüğünü belirtir. Sıfâtiyye ise fiillerin oluşmasında iki yaratıcı (Allah-insan) kabul etmeyip Allah’ın fiiline “halk”, kulun fiiline “iktisap” demiştir (el-Farķ, s. 178; krş. Eş‘arî, s. 199, 549-550). Şahhâm’a göre Allah âlemdeki varlık ve olayları yaratmadan önce de biliyordu. Yine Allah her şeyi başlangıçta bir sıfata büründürerek takdir etmiş ve onu bu sıfatla bilmiştir. Ancak nesne ve olaylar Allah tarafından yaratılmadan söz konusu sıfatla anılmaz. Buna bağlı olarak


filân için mümin, filân için kâfir denemez. Eş‘arî ve İbn Hazm gibi âlimler, Şahhâm’ın bu görüşünü eleştirerek, kendi içinde tutarsız olduğunu ileri sürer (Maķālât, s. 162; İbnü’l-Murtazâ, el-Ķalâǿid, s. 55). Öte yandan öğrencisi Ebû Ali el-Cübbâî’nin kabir azabı hakkındaki sorusuna karşı Şahhâm, Dırâr b. Amr dışında hiçbir Mu‘tezile âliminin kabir azabını inkâr etmediğini söylemiştir (İbnü’l-Murtazâ, el-Münye ve’l-emel, s. 40). Yaşadığı dönemde Şahhâm’ın düşüncelerini benimseyenler Şahhâmiyye diye anılmıştır. Şahhâm’ın eserleri hakkında yeterli bilgi mevcut olmamakla birlikte genel anlamda reddiye ve Kur’an tefsiri hakkında çalışmaları bulunduğu, daha çok vücud-adem ve sıfatlar üzerinde durduğu anlaşılmaktadır. Ona nisbet edilen eserlerinin bir kısmı şunlardır: Kitâbü’l-İstiŧâǾa Ǿale’l-Mücbire, Kitâbü’l-İrâde, Kitâbü Kâne ve yekûn, Kitâbü Delâleti’l-aǾrâż (İbnü’l-Murtazâ, Ŧabaķātü’l-MuǾtezile, s. 71-72, 280-281; Nader, s. 35).

BİBLİYOGRAFYA:

Eş‘arî, Maķālât (Ritter), s. 162, 199, 415, 505, 549-550; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 217, 220; Kādî Abdülcebbâr, el-Muĥîŧ, s. 363; a.mlf., Fażlü’l-iǾtizâl ve Ŧabaķātü’l-MuǾtezile (nşr. Fuâd Seyyid), Tunus 1393/1974, s. 280-281; Bağdâdî, el-Farķ (Abdülhamîd), s. 178; İbnü’l-Murtazâ, Ŧabaķātü’l-MuǾtezile, s. 71-72, 280-281; a.mlf., el-Münye ve’l-emel (nşr. T. W. Arnold), Haydarâbâd, 1316, s. 5-6, 40; a.mlf., el-Ķalâǿid fî taśĥîĥi’l-Ǿaķāǿid (nşr. Albert Nasrî Nâdir), Beyrut 1985, s. 55; Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşǿetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, I, 410, 451; Albert N. Nader, Le système philosophique des Mu‘tazila, Beyrouth 1986, s. 35; Mustafa Bilgin, Tefsirde Mu‘tezile Ekolü (doktora tezi, 1991), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 71-72; W. M. Watt, “The Origin of the Islamic Doctrine Acquisition”, JRAS (1943), s. 234-247; D. Gimaret, “al-Ѕћaĥĥām”, EI² (İng.), IX, 202-203.

Ramazan Biçer