SAF

(الصفّ)

Namazda cemaatin yan yana düzgün biçimde sıralanmasını ifade eden fıkıh terimi.

Sözlükte “sıralanmak, dizilmek; sıra, dizi, düzgün çizgi” anlamlarına gelen saff kelimesi fıkıhta cemaatle kılınan namazda cemaatin yan yana düzgün biçimde sıralanmasını ve bu şekilde oluşan sırayı ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelime ile çoğulları (sâffât, sâffûn) ve aynı kökten türeyen masfûfe sözlük anlamlarında kullanılmıştır (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “śff” md.). Muhammed b. Ahmed el-Ezherî, Tâhâ sûresinin 64. âyetinde geçen saf kelimesinin mâbed mânasında kullanılmış olabileceğini söyler. Bu yorum, İslâm’da ve diğer birçok dinde belirli ibadetlerin saf düzeni içinde eda edilmesine dayanır. Hadislerde saf kelimesi ve türevleri sözlük anlamı yanında terim anlamıyla da sıkça geçer (Wensinck, el-MuǾcem, “śff” md.).

Fakihlerin çoğunluğuna göre, cemaatle kılınan namazda saf düzenine özen gösterilmesi ve namaza başlamadan önce imamın bu konuda uyarıda bulunması (Müslim, “Śalât”, 124, 126) menduptur. Safların düzgün olmaması halinde namaz kılanların kalplerinin ilâhî bir ceza olarak birbirinden soğuyacağını ve aralarının açılacağını bildiren hadislerin üslûbunu (Buhârî, “Eźân”, 71; Müslim “Śalât”, 62; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 93) ve sahâbenin bu konuda gösterdiği titizliği (Buhârî, “Eźân”, 75) dikkate alan Buhârî ve İbn Hazm gibi âlimler namazda safların düzeltilmesinin vâcip olduğu sonucuna varmıştır. İbn Hazm bu vâcibe riayet etmeyen kimsenin namazının bâtıl olacağı kanaatindedir (el-Muĥallâ, IV, 58).

Saf düzeninin sağlanması öncelikle safların tam olarak doldurulmasına bağlıdır. Nitekim Hz. Peygamber, “Ön safı tamamlayın, boşluk kalacaksa arkadaki safta kalsın” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, “Śalât”, 93). Bazı hadislerdeki ifadelerden hareketle (Ebû Dâvûd, “Śalât”, 98) ön saflardaki boşlukları doldurmak için arka safları yararak öne geçilebileceği belirtilmiştir. Süyûtî bu konuyu Besŧu’l-kef fî itmâmi’ś-śaf adlı bir risâlede ele almıştır. Cemaatin muntazam şekilde aynı hizada durması da saf düzeninin gereklerindendir. Bu hususta Resûl-i Ekrem şu uyarıda bulunmuştur: “Saflarınızı düz tutun, omuzlarınızı bir hizaya getirin, boşlukları kapatın, kardeşlerinize yumuşak davranın. Aranıza şeytanın girmesine fırsat verecek açıklık bırakmayın. Safı birleştiren kimseye Allah rahmetini eriştirir, birleştirmeyenden rahmetini keser” (Ebû Dâvûd, “Śalât”, 93). Ebû Dâvûd, buradaki yumuşak davranma ifadesini herkesin omuzlarını biraz kısması suretiyle safa katılmak isteyene imkân verilmesi şeklinde açıklamıştır.

Resûl-i Ekrem’in konuya ilişkin uygulama ve açıklamalarından hareketle fıkıh âlimleri imamın arkasında önce yetişkin erkeklerin, sonra çocukların, sonra kadınların yer alacağını belirtmiştir. İmamın arkasında tek kişi namaz kılacaksa imamın sağ tarafında ve onu geçmeyecek şekilde durur; sol tarafında namaza durması âlimlerin çoğunluğuna göre mekruhtur, bazılarına göre ise namazı fâsid kılan bir davranıştır. Ön saflarda yer bulamayan kimsenin arkada tek başına durmasının hükmü tartışmalıdır. Hz. Peygamber’in safın arkasında tek başına namaz kılan bir adama namazını iade etmesini emrettiği yönündeki rivayete (Ebû Dâvûd, “Śalât”, 99; Tirmizî, “Mevâķīt”, 56) dayanan Nehaî, Vekî‘ b. Cerrâh, İbn Ebû Leylâ ve İbnü’l-Münzir en-Nîsâbûrî gibi fakihler bu durumdaki kimsenin namazının fâsid olduğunu söylemiştir. Mescide girdiği esnada Resûl-i Ekrem rükûda olduğu için safın gerisinde


rükûa varıp sonra safa iltihak eden Ebû Bekre bu davranışını anlattığında Resûlullah’ın ona, “Allah şevkini arttırsın, fakat bir daha böyle yapma” dediğini (Buhârî, “Eźân”, 114; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 100; Nesâî, “İmâme”, 63; Müsned, V, 39, 42, 45) göz önüne alan Ebû Hanîfe, Mâlik, Evzâî ve Şâfiî gibi fakihler ise safın arkasında tek başına namaza duran kimsenin namazının sahih fakat mekruh olduğuna hükmetmiştir. Böyle bir durumla karşılaşan kimsenin imam rükûa gidene kadar yanına birinin gelmesini beklemesi, gelmediği takdirde ön safta bulunanlardan birini arkaya çekip onunla birlikte saf oluşturması önerilmiş olmakla birlikte bazı âlimler, günümüzde bu hükümler fazla bilinmediğinden arkaya çekilen kişinin namazının bozulma ihtimalinin yüksek olacağını, bu sebeple tek başına durmanın evlâ olduğunu söylemiştir.

Hadislerde ilk safın diğer saflardan daha faziletli olduğu (Buhârî, “Eźân”, 9, 32; Müslim, “Śalât”, 129), ilk safta veya saflardakilerin Allah’ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı (İbn Mâce, “İķāmetü’s-śalât”, 51; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 93) bildirilmiştir. Âlimlerin çoğuna göre ilk saftan maksat imamın arkasındaki sıradır; ancak bazı âlimler burada kastedilenin namaz mahalline ilk olarak varmak olduğunu söylemiştir. Buna göre camiye ve mescide önce giren kimse arka safta da namaz kılsa sonradan gelen ve birinci safta namaz kılan kimseden daha çok sevap kazanır. İlgili eserlerde, ilk saflarda bulunmaya gayret etmenin namaz ibadetini vaktinde yerine getirmek için camiye gitmekte acele ederek sorumluluk bilincini zinde tutmak, imama yakın bulunmak suretiyle okuyuşundan ve bilgisinden daha iyi yararlanmak gibi faydaları üzerinde de durulmuştur. Bazı araştırmacılar, ilk safların faziletiyle ilgili anlayışın müslüman toplumlarda mâbedlerin mimari tarzını etkilediğini ve ön saflarda daha çok cemaatin yer almasını sağlama amacıyla birçok caminin eninin daha uzun tutulduğunu belirtir. Kadınların erkeklerle aynı mekânda namaz kılması halinde arka safları tercih etmeleri tavsiye edilmiştir (Müslim, “Śalât”, 132; Dârimî, “Śalât”, 52; ayrıca bk. MUHÂZÂT).

Hz. Peygamber’in uygulamasını dikkate alan fakihler (meselâ bk. el-Muvaŧŧaǿ, “Cenâǿiz”, 14; Buhârî, “Cenâǿiz”, 4, 60) cenaze namazında da saf düzenine riayet etmenin mendup olduğunu söylemiştir. Yine cenaze namazında üç saf cemaatin bulunduğu kişinin cennetlik olduğunu bildiren hadis sebebiyle (Ebû Dâvûd, “Cenâǿiz”, 39; Tirmizî, “Cenâǿiz”, 40) cenaze namazı kılanların en az üç saf halinde durmaları mendup görülmüştür.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehźîbü’l-luġa, “śff”, md.; Lisânü’l-ǾArab, “śff”, md.; Müsned, V, 39, 42, 45; İbn Hazm, el-Muĥallâ (nşr. Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî), Beyrut 1988, II, 372; IV, 58; Kâsânî, BedâǿiǾ, I, 159; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî - Abdülfettâh M. el-Hulv), Kahire 1406/1986, III, 49-51; Nevevî, Şerĥu Müslim, IV, 159; İbn Hacer el-Askalânî, Fetĥu’l-bârî (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), II, 208, 210; Süyûtî, el-Ĥâvî li’l-fetâvî, Beyrut 1402/1982, I, 51; a.mlf., Besŧu’l-kef fî itmâmi’ś-śaf (nşr. Hâlid Abdülkerîm - Abdülkādir Ahmed Abdülkādir), Küveyt 1407/1987; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, I, 328-329; Şevkânî, Neylü’l-evŧâr, III, 212-216; Mehmed Zihni Efendi, Ni‘met-i İslâm, İstanbul 1329, II, 235; Ekrem Hakkı Ayverdi, “Camilerde İlk Saf ve Geniş Saf Hakkında”, KAM, XI/2 (1982), s. 8-17; XI/3, s. 23-36; “Cenâǿiz”, Mv.F, XVI, 32; “Śaf”, a.e., XXVII, 35-41.

Salim Öğüt