SÂCÎ, Zekeriyyâ b. Yahyâ

(زكريّا بن يحيى الساجي)

Ebû Yahyâ Zekeriyyâ b. Yahyâ b. Abdirrahmân ed-Dabbî es-Sâcî (ö. 307/920)

Basralı muhaddis ve fakih.

220 (835) yılı civarında Basra’da doğduğu tahmin edilmektedir. Dabbe adlı atasına nisbeten Dabbî, ailece kereste ticaretiyle meşgul olmaları dolayısıyla Sâcî nisbeleriyle anılır. İlk eğitimini babasından aldıktan sonra ilmî seyahatlere başladı; Kûfe, Hicaz ve Mısır’ı dolaştı. Buralarda Ebü’r-Rebî‘ Süleyman b. Dâvûd ez-Zehrânî, Abdüla‘lâ b. Hammâd en-Nersî, Ubeydullah b. Muâz el-Anberî, Hüdbe b. Hâlid el-Kaysî, Halîfe b. Hayyât, Muhammed b. Abdülmelik b. Ebü’ş-Şevârib el-Ümevî, Bündâr diye anılan Muhammed b. Beşşâr, Dâvûd ez-Zâhirî, Ebû Dâvûd es-Sicistânî gibi âlimlerden hadis dinledi. Bu arada fıkıhla ilgilendi ve Şâfiî âlimlerinden Müzenî ile Rebî‘ b. Süleyman el-Murâdî’nin etkisiyle bir Şâfiî âlimi olarak yetişti.

Hadis münekkitlerinin imam, hâfız, sika ve sebt gibi lafızlarla övdüğü Sâcî, Basra muhaddisi ve müftüsü diye tanındı. İbnü’l-Kattân el-Mağribî bazı kimselerin onu zayıf kabul ettiğini ileri sürmüşse de bu değerlendirme doğru bulunmamıştır (Zehebî, Mîzânü’l-iǾtidâl, II, 79). Sâcî seyahatlerini tamamladıktan sonra Basra’ya yerleşti ve hadis rivayet etmeye başladı. Kendisinden İbn Hibbân, Râmhürmüzî, Taberânî, İbnü’s-Sünnî, İbn Adî, Ebü’ş-Şeyh, Ebû Bekir el-İsmâilî ve Gıtrîfî gibi muhaddisler hadis nakletti. Önceleri bir Mu‘tezile âlimi iken Selef akîdesini benimseyen ve bu konuda derinleşen Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Selef âlimlerinin hadis anlayışı ile Allah’ın sıfatları ve diğer itikadî konulardaki görüşlerini Zekeriyyâ es-Sâcî’den almış, eserlerinde bu konuları işlerken ona dayanmıştır (Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, II, 709).

Sâcî, hadis rivayeti konusunda titiz davranan ve gördüğü yanlışları hemen düzeltmeye çalışan bir kişiliğe sahipti. Basra’da talebelerine ders verdiği sırada orada bulunan İbrâhim b. Muhammed b. Yahyâ b. Mende elindeki notlardan iki hadisi senediyle birlikte okudu, ancak hadis talebeleri senedin doğru olmadığını söyleyerek ona itiraz etti. Sâcî de sözü edilen hadislerin yanlış olduğunu gördü ve onları kimden aldığını sordu. İbrâhim b. Muhammed’in “Basralı biri” diye kapalı bir ifade kullanması üzerine Sâcî onu emniyet güçlerine teslim etmek istedi, ancak araya girenler yanlış bilgi ihtiva eden notların imha edilmesi şartıyla onu kurtardı (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIV, 199). Basra’da vefat eden Sâcî’nin Yahyâ ve Ahmed adında iki oğlu olduğu bilinmektedir.

Eserleri. 1. Kitâbü’đ-ĐuǾafâǿ ve’l-mensûbîn ile’l-bidǾati mine’l-muĥaddiŝîn ve’l-Ǿilel (eđ-ĐuǾafâǿ, el-Ǿİlel, Ǿİlelü’l-ĥadîŝ). Zayıf râvileri konu alan eserler arasında önemli bir yere sahip olan kitabın günümüze ulaştığına dair bilgi bulunmamaktadır. İbn Hazm el-Muĥallâ’da, Beyhakī es-Sünenü’l-kübrâ’da, Hatîb el-Bağdâdî Târîħu Baġdâd’da ve İbn Adî el-Kâmil’de ondan alıntılar yapmıştır. Bu alıntılardan anlaşıldığına göre Sâcî eserini Basralılar, Kûfeliler, Şamlılar şeklinde bölgelere ayırıp nisbeleri esas alarak telif etmiş, eserde cerh ve ta‘dîl âlimlerinin görüşlerine, zayıf râvilerin rivayetlerine yer vermiş, kendileriyle görüştüğü râviler hakkında şahsî değerlendirmelerde bulunmuştur. İbn Hibbân el-Büstî’nin Kitâbü’l-Mecrûĥîn’i üzerine Dârekutnî tarafından yazılan TaǾlîķāt’ı yayıma hazırlayan Halîl b. Muhammed el-Arabî (Kahire 1414/1994), Târîħu Baġdâd ve el-Kâmil’de yer alan nakilleri “Nüķūlât min Kitâbi’d-ĐuǾafâǿ li’s-Sâcî” adıyla dipnota koymuştur. 2. Uśûlü’l-fıķh. Fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilâfları konu alan bu eserin bir nüshasına sahip olduğunu söyleyen Tâceddin es-Sübkî müellifin bu konuda önce hacimli bir kitap kaleme aldığını ve daha sonra bunu ihtisar ettiğini belirtmiştir (Ŧabaķāt, III, 300). Sâcî’ye nisbet edilen İħtilâfü’l-Ǿulemâǿ, İħtilâfü’l-fuķahâǿ, İħtilâfü’l-ĥadîŝ’in de bu


eser olduğu tahmin edilmekte, Sâcî’nin Aĥkâmü’l-Ķurǿân adlı bir eserinin daha olduğu bildirilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, III, 601; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 266; Dârekutnî, TaǾlîķāt Ǿale’l-Mecrûĥîn li’bn Ĥibbân el-Büstî (nşr. Halîl b. Muhammed el-Arabî), Kahire 1414/1994, neşredenin girişi, s. 27-33; Şîrâzî, Ŧabaķātü’l-fuķahâǿ, s. 104; İbn Hayr, Fehrese, s. 210; İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, II, 90, 261; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIV, 197-200; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, II, 709-710; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, II, 79; Sübkî, Ŧabaķāt (Tanâhî), III, 299-301; İbn Kādî Şühbe, Ŧabaķātü’ş-ŞâfiǾiyye, I, 94-95; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, II, 488-489; Keşfü’ž-žunûn, I, 32; İbnü’l-İmâd, Şeźerât (Arnaût), IV, 36; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, IV, 184; Necm Abdurrahman Halef, İstidrâkât Ǿalâ Târîħi’t-türâŝi’l-ǾArabî, Cidde 1422, IV, 482; M. Ebû Bekir b. Ali v.dğr., İstidrâkât Ǿalâ Târîħi’t-türâŝi’l-ǾArabî, Cidde 1422, V, 214.

Mehmet Efendioğlu