SABRÎ

(صبرى)

(ö. 1055/1645)

Divan şairi.

Edirne’de doğdu. Çağdaşlarından Riyâzî ve Rızâ adını Mehmed, Kafzâde Fâizî Alizâde Şerif Sabrî diye kaydeder. Safâyî de adını Mehmed olarak verirken, “Şerîf Sabrî demekle karîn-i iştihâr olmuştur” der. Bu ilk kaynakların aksine Müstakimzâde adını Seyyid Ahmed diye zikreder. Babası, Kınalızâde Ali Efendi’nin mülâzimlerinden Edirneli kadı ve şair İlmî Ahmed Çelebi’dir. Sabrî öğrenimini Edirne’de tamamlayıp ilmiye mesleğine girdi. Rumeli sadâreti görevinde bulunan Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin mülâzimi olarak çeşitli yerlerde kadılık yaptı. IV. Murad’ın nedimleri arasında yer aldı. Hoşsohbet ve sempatik kişiliğiyle sevilip sayılan biri olarak tanındı. İstanbul’da vefat etti; Edirnekapı dışında bulunan, Vezîriâzam Bayram Paşa tarafından tekrar yaptırılmasına tarih düşürdüğü Emîr Buhârî Tekkesi civarında defnedildi. Mehmed Süreyyâ mezarının Eyüp’te olduğunu söyler.

XVII. yüzyılın münşîlerinden ve güçlü şairlerinden sayılan Sabrî’nin aynı zamanda âlim bir kişi olduğu belirtilir. Benzersiz mazmunlar kullandığı, aşırı heyecanlardan uzak bir söyleyişin hâkim olduğu şiirleri âhenkli kabul edilmiş, bazı kasideleri özellikle beğenilmiştir. Gerçek hayatta gördüklerini tasvir etmesiyle dikkat çeken Sabrî’nin sade bir üslûpla yazdığı gazellerinde deyimler ve atasözleri yanında döneminin cirit vb. oyunları da yer almıştır. Ağır, fakat akıcı bir dille kaleme aldığı kasidelerinde takipçisi olduğu Nef‘î’nin, gazellerinde ise Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin etkisi görülmektedir. Şairliği zor beğenen Nef‘î tarafından takdir edilmiştir. Nef‘î’nin


tazmin ettiği bir şiirinde adı “Sabrî-i şâkir” şeklinde geçtiğinden Nâmık Kemal Tahrîb-i Harâbât’ta “şâkir” kelimesini şairin ikinci ismi olarak kaydetmiş ve divanı da Dîvân-ı Sabrî-i Şâkir adıyla basılmıştır. Ziyâ Paşa’nın Sabrî’yi Harâbât’ta çok övmesine karşılık Nâmık Kemal Tahrîb-i Harâbât’ta onu tenkit ederek şiirlerinin Nef‘î’ninkilere başarılı bir nazîre olmaktan çok uzak olduğunu söylemiştir.

Sabrî yaygın geleneğin aksine divanına tevhid, münâcât ve na‘tla değil IV. Murad, Şeyhülislâm Yahyâ, Kırım Hanı Mehmed Girây, Kemankeş Mustafa Paşa, Silâhdar Mustafa Paşa, Hüsrev Paşa ve Güzelce Ali Paşa’ya sunduğu kasidelerle başlar. Divanın birçok nüshası günümüze ulaşmıştır (meselâ, bk. İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp., nr. 49; İÜ Ktp., TY, nr. 307, 309, 759, 1710, 1877, 2859, 2895, 2903, 2936, 3038, 3070, 3779, 3966, 5560, 5564, 9809; Köprülü Ktp., Mehmed Âsım Bey, nr. 432/2; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 245, 246; Millî Kütüphane, FY, nr. 226, 253; Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 348/2, Esad Efendi, nr. 2597, Lala İsmâil, nr. 447/2, 455, 456, Reşid Efendi, nr. 782; TSMK, Hazine, nr. 962, Revan Köşkü, nr. 787, 795). Dîvân-ı Sabrî-i Şâkir adıyla basılan nüshada (İstanbul 1296) on bir kaside, 156 gazel, beş rubâî, iki mesnevi, on beş kıta, dört müseddes ve elli üç müfred yer almaktadır. Divan üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlayan Hasan Ali Kasır’ın beş nüshaya dayanarak oluşturduğu metinde ise (bk. bibl.), yirmi kaside, 185 gazel, bir mesnevi, altı müseddes, on nazım, üç kıta, kırk üç metâli‘ ve on müfred bulunmaktadır. Sabrî’nin ayrıca Hüsn ü Dil adlı bir mesnevisinin olduğu belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Beyânî, Tezkire (nşr. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 177-178; Kınalızâde, Tezkire, II, 642-645; Kafzâde Fâizî, Zübdetü’l-eş‘âr, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2726, vr. 84b-85a, 104a; Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Süleymaniye Ktp., Lala İsmail, nr. 314, vr. 86b, 98b-99a; Keşfü’ž-žunûn, I, 797; Abdurrahman Hibrî, Enîsü’l-müsâmirîn, İÜ Ktp., TY, nr. 451, vr. 80b-81a; Rızâ, Tezkire (nşr. Ahmed Cevdet), İstanbul 1316, s. 59-60, 74; Safâyî, Tezkire (haz. Pervin Çapan), Ankara 2005, s. 336-338; Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Mecelletü’n-niśâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, s. 291; Sicill-i Osmânî, III, 221, 490; Osmanlı Müellifleri, II, 281-282; Nâmık Kemal, Tahrîb-i Harâbât, İstanbul 1304, s. 72-76; Nâmık Kemâl’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları (haz. Kâzım Yetiş), İstanbul 1989, s. 56, 99, 100, 101, 108, 119, 209, 268, 274, 288, 299, 300, 333; Köprülü, Eski Şairlerimiz Divan Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1934, s. 331-335; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî (haz. Cemâl Kurnaz - Mustafa Tatcı), Ankara 2001, II, 544-545, 694; Faruk K. Timurtaş, Tarih İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul 1981, s. 227-228; Hasan Ali Kasır, Sabri Mehmed Şerif Dîvânı: İnceleme-Karşılaştırmalı Metin (yüksek lisans tezi, 1990), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Rıdvan Canım, Başlangıçtan Günümüze Edirne Şâirleri, Ankara 1995, s. 280-283; Yılmaz Öztuna, “Sabrî, Mehmed Şerîf Efendi”, TA, XXVII, 502; “İlmî Ahmed Çelebi”, TDEA, IV, 370; “Sabrî Mehmed Şerif”, a.e., VII, 389.

Sadık Erdem