SA‘DÎ-i ŞÎRÂZÎ

(سعدىء شيرازى)

Ebû Muhammed Sa‘dî Müşerrifüddîn (Şerefüddîn) Muslih b. Abdillâh b. Müşerrif Şîrâzî (ö. 691/1292)

Fars edebiyatının en büyük şairlerinden.

Şîraz’da dünyaya geldi. Doğum tarihiyle ilgili olarak farklı rivayetler nakledilmektedir. Bu konudaki en önemli işaretlerden biri Gülistân’da yer alan, gençlik döneminde kendisinin mürebbi ve şeyhi olduğunu belirttiği Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî ile alâkalı hikâyedir (Külliyyât, s. 80). Bazı araştırmacılar hikâyede adı geçen zatın Ebü’l-Ferec Cemâleddin İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201) olduğunu kabul ederek Sa‘dî’nin adı geçen âlimin ölümünden en az yirmi yıl önce 577 (1181-82) yılı civarında dünyaya geldiğini ileri sürmüştür. Gerçekte ise bu kişi İbnü’l-Cevzî ile aynı ismi, künye ve lakabı taşıyan torunudur. Torun İbnü’l-Cevzî dedesi gibi Bağdat’ta vaizlik, Müstansıriyye Medresesi’nde müderrislik yapmış, 633’te (1235-36) Dârülhilâfe muhtesibi olmuş, babası ve iki kardeşiyle birlikte Gülistân’ın telif edildiği 656 (1258) yılında Bağdat’ın istilâsı sırasında Moğollar tarafından öldürülmüştür. Sa‘dî’nin gençliğinin bu hocasının muhtesibliği dönemine rastlaması sebebiyle o sırada yaşının yirmi civarında olması muhtemeldir. Buna göre 610-615 (1213-1218) yıllarında doğmuş olmalıdır. Yaşadığı dönemde sahip olduğu şöhrete ve halkın takdirini kazanmış olmasına rağmen hayatına dair bilgiler sınırlıdır. Eserlerinden hareketle kaleme alınan biyografilerdeki bilgileri de aktarılan tarihî hadiselerle uyuşmaması sebebiyle ihtiyatla karşılamak gerekir. Mahlası olan “Sa‘dî”yi ne şekilde aldığı hususunda da ihtilâf vardır. Bazı kaynaklara göre bu mahlası Atabek Sa‘d b. Zengî b. Mevdûd-ı Salgurî’nin (ö. 623/1226) adından gelmektedir. Ancak Sa‘dî’nin külliyatında Sa‘d b. Zengî’yi metheden bir şiiri mevcut değildir. Ayrıca Bostân’daki bazı beyitlerden onun şöhretinin Atabek Ebû Bekir b. Sa‘d b. Zengî zamanında başladığı anlaşılmaktadır. İbnü’l-Fuvatî ve Hamdullah el-Müstevfî gibi tarihçiler ise bu mahlasın Sa‘d b. Ebû Bekir b. Sa‘d’a intisabıyla alâkalı olduğunu ileri sürmekte ve bu görüş araştırmacıların çoğu tarafından kabul edilmektedir. Gülistân’da Atabek Ebû Bekir b. Sa‘d’ı andıktan sonra Şehzade Sa‘d b. Ebû Bekir’i övmesi ve bu eserini ona ithaf etmesi bu görüşü desteklemektedir.

Sa‘dî, Atabek Sa‘d b. Zengî’nin mülâzımı olan babasının gözetiminde eğitimine başladı. Genç yaşta kaybettiği babasının ölümü üzerine anne tarafından dedesi olan Mes‘ûd b. Muslih el-Fârisî tarafından yetiştirildi. İlk dinî ve edebî bilgileri Şîraz’da aldıktan sonra öğrenimini tamamlamak için 620 (1223) yılı civarında Bağdat’a gitti ve Nizâmiye Medresesi’nde ders gördü. Bağdat Müstansıriyye Medresesi’nde hocalık yapan İbnü’l-Cevzî ile Bostân’da kendisinden söz ettiği Şehâbeddin es-Sühreverdî’den etkilendi. Sa‘dî’nin Bağdat’taki diğer hocalarının kimler olduğu hususunda bilgi bulunmamakla birlikte o dönemde


Nizâmiye Medresesi’nde müderris olan Bahâeddin Zekeriyyâ el-Mültânî, Ebü’l-Kāsım Abdurrahman b. Muhammed b. Ahmed b. Hamdân, Ebû Abdullah Muhammed b. Yahyâ el-Bağdâdî, Mahmûd b. Ahmed b. Mahmûd ez-Zencânî ve Necmeddin el-Bâdrâî gibi âlimlerden de ders almış olmalıdır. Bağdat’ta tahsilini tamamlayarak 655 (1257) yılında Şîraz’a dönen Sa‘dî, Fars bölgesinin yöneticisi olan Atabek Ebû Bekir b. Sa‘d b. Zengî’nin şehzadesi Sa‘d b. Ebû Bekir b. Sa‘d’ın yakınları arasına katıldı. Bu hânedan mensuplarından başka içlerinde İlhanlı devlet adamı Atâ Melik el-Cüveynî ile kardeşi Şemseddin el-Cüveynî’nin de bulunduğu bazı devlet adamlarını öven şiirler yazdı; hayatını irşad ve halka hizmetle geçirdi. Şîraz’da iken hac vazifesini yerine getirip Tebriz yoluyla geri dönen Sa‘dî, Tebriz’de Moğol Hükümdarı Abaka Han ile görüştü ve ondan saygı gördü (a.g.e, s. 919-921). Ömrünün son yıllarını Şîraz’ın kuzeybatısında şimdi medfun bulunduğu hankahında riyâzet ve ibadetle geçiren Sa‘dî’nin ölümüne dair kaynaklarda farklı tarihler verilmişse de son araştırmalar neticesinde (bk. bibl., Saîd-i Nefîsî, VI/1 [1337/1958], s. 64-82) 27 Zilhicce 691’de (9 Aralık 1292) öldüğü tesbit edilmiştir. Zamanla harap olan mezarı ve hankahı Kerîm Han Zend tarafından 1180’de (1766) yeniden yaptırılmıştır. Gerek kendi eserlerinden gerekse ondan bahseden kaynaklardan Hicaz, Şam, Lübnan ve Anadolu’ya gittiği anlaşılmaktadır. Ancak eserlerinde ve özellikle Gülistân’da Kâşgar, Doğu Türkistan, Belh, Sûmenât, Mısır, Habeşistan, Ermenistan, Çin vb. yerlere gittiğine dair bilgilerin ve bu çerçevede anlattığı hikâyelerin tarihî hadiselerle örtüşmemesi sebebiyle bunların şairane hayal ürünü olduğu ileri sürülmektedir. Sa‘dî henüz hayatta iken büyük bir şöhret kazanmış, İran dışında yaşayan Emîr Hüsrev-i Dihlevî ve Hasan Dihlevî gibi çağdaşı şairler gazellerinde onun üslûbunu takip etmiştir. Sa‘dî’nin hayatının sonlarında Aksaray’da yaşayan Seyf-i Fergānî de onun bazı şiirlerine nazîreler yazmış, hakkında methiyeler söylemiştir.

VI ve VII. (XII-XIII.) yüzyıl şairlerinin aksine Sa‘dî bütün şiirlerinde bilinen ve yaygın olarak kullanılan kelimeleri tercih etmiştir. Onun şiirlerinde Arapça terkip ve cümleler Senâî, Evhadüddîn-i Enverî ve Hâkānî-i Şîrvânî’ninki kadar yaygın değildir. Eserlerinde Farsça’da kullanılan Türkçe kelimelere de yer veren Sa‘dî’nin şiir ve nesrinin en bâriz özelliği akıcı ve sehl-i mümteni‘ olmasıdır. Sa‘dî, yaşadığı dönemde yaygın nazım şekli olan gazeli müstakil bir edebî tür olarak mükemmeliğe kavuşturmuştur. Divanında âşıkane gazeller çoğunluktadır. Manzum ve mensur eserlerinde Farsça’da eskiden beri yaygın biçimde kullanılan atasözlerinden faydalanmış, bunun yanında toplumun düşünce ve isteklerine tercüman olan özlü sözleri atasözü haline gelerek günümüze kadar kullanılagelmiştir. Sa‘dî’nin tesiri sadece Fars edebiyatıyla sınırlı kalmamış, Türk ve Urdu edebiyatlarıyla Batı dünyasında da önemli izler bırakmıştır. Dindar bir ailede yetişen ve İslâmî ilimleri tahsil eden Sa‘dî’nin hangi mezhebi benimsediği kesin şekilde bilinmiyorsa da Sünnî olduğunu söylemek mümkündür.

Eserleri. Sa‘dî’nin manzum ve mensur eserleri Külliyyât adı altında toplanmış olup bunun ilk defa kimin tarafından gerçekleştirildiği bilinmemektedir. Ancak Gülistân ve Bostân gibi kitapların yanında diğer eserlerini de bizzat Sa‘dî’nin bir araya getirdiği muhakkaktır. Külliyyât’ın mevcut tertibi Ali b. Ahmed b. Ebû Bekr-i Bî-sütûn tarafından 726 (1326) ve 734 (1333) yıllarında yapılmıştır. Bîsütûn’un ifadesine göre Külliyyât on altı kitap ve altı risâle olmak üzere yirmi iki veya on altı kitap yedi risâle şeklinde yirmi üç eseri ihtiva edecek biçimde daha önce bir başkası tarafından derlenmiştir (Külliyyât, s. 923-925).

Manzum Eserleri. 1. Bostân* (SaǾdînâme). Eserde Sa‘dî idealize ettiği dünyanın nasıl olması gerektiğini anlatır. Külliyyât içinde ve müstakil olarak birçok defa basılmış, Türkçe başta olmak üzere çeşitli dillere çevrilmiş ve üzerine şerhler yazılmıştır. 2. Ķaśâyid-i ǾArabî. 700 beyit civarında medih ve nasihatle Mu‘tasım-Billâh’a mersiye olarak yazılmış uzun bir kasideden ibarettir. 3. Ķaśâyid-i Fârsî. Vaaz, nasihat ve tevhidden başka zamanın hükümdar, vezir ve ileri gelen şahsiyetleri için yazılmış kasidelerden oluşmaktadır. 4. Merâŝî. Mu‘tasım-Billâh, Ebû Bekir b. Sa‘d b. Zengî, Sa‘d b. Ebû Bekir, Emîr Fahreddin ve İzzeddin Ahmed b. Yûsuf için mersiye olarak yazılmış kasidelerle hâmisi Atabek Sa‘d b. Ebû Bekir adına kaleme alınmış son derece etkili bir terciibendi ihtiva etmektedir. Diğer manzum eserleri de şunlardır: MülemmaǾât ve Müŝelleŝât, TercîǾât, Ŧayyibât, BedâyiǾ, Ħavâtîm, Ġazeliyyât-ı Ķadîm, Śâĥibiyye (Farsça ve Arapça kıtalardan ibaret olan eserde şiirlerin çoğu Sâhibdîvan Şemseddin el-Cüveynî’ye methiye olduğundan bu isimle anılmaktadır), Ħubŝiyyât (Ħabîŝât; Hezel tarzı şiirlerden oluşmaktadır), RubâǾiyyât, Müfredât.

Mensur Eserleri. 1. Gülistân*. Fars edebiyatının şaheserlerinden olan, Sa‘dî’nin bilgi ve tecrübesini belâgat ve fesahatle yoğurup yazıya döktüğü Gülistân onun Farsça ve Arapça şiirleriyle karışık mensur bir eserdir. Bostân gibi birçok baskısı ve çeşitli dillere tercümeleri yapılmıştır. 2. Taķrîr-i Dîbâce. Külliyyât’ın eski nüshalarında bulunmayan bu bölüm X. (XVI.) yüzyılda istinsah edilmiş yazmalarda yer alır.


3. Naśîĥatü’l-mülûk (Neśâyiĥu’l-mülûk). Sa‘dî’nin dostlarından birinin isteği üzerine hükümdarlara öğüt vermek amacıyla kaleme alınmış nazımla karışık bir risâledir. 4. Risâle-i ǾAķl u ǾIşķ. Sa‘deddin Netanzî’nin akıl ve aşkla ilgili sorusuna Sa‘dî’nin sade bir dille verdiği cevaptır. 5. Risâle-i Enkiyânû. Yöneticilerin, hükümdarların davranışlarına dair bilmesi ve uyması gereken bazı hususlarda Enkiyânû’ya verilen öğütlerden ibarettir. 6. Mecâlis-i Pencgâne. Farsça ve Arapça şiirlerle karışık olarak muhtemelen Sa‘dî’nin vaazlarından oluşan, âyet ve hadislerden faydalanılarak yazılmış beş meclisten ibaret bir eserdir. 7. Risâle-i Ŝelâŝe (Taķrîrât-ı Ŝelâŝe, Se Risâle): Suǿâl-i Śâĥib-dîvân, Mülâķāt-ı Şeyħ bâ Abaķa Ħan, Risâle-i Şemseddîn Tâzî-gûy. Sa‘dî’nin Külliyyât’ında bulunan bazı risâlelerin Sa‘dî’nin telifi mi yoksa ondan aktarılan rivayetler mi olduğu kesin şekilde bilinmemektedir. Sa‘dî’nin eserleri külliyat halinde veya müstakil olarak defalarca basılmıştır. Külliyyât’ın en önemli neşirleri Abbas İkbâl-i Âştiyânî (Tahran 1317 hş./1938), Muhammed Ali Fürûgī (Tahran 1320), Abdülazîm Karîb (Tahran 1330 hş./1951), Müzâhir Musaffâ (Tahran 1340/1961), Halîl Hatîb Rehber (Tahran 1348/1969) ve Hasan-ı Enverî (Tahran 1384 hş./2005) tarafından gerçekleştirilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sa‘dî-i Şîrâzî, Külliyyât-ı SaǾdî (nşr. M. Ali Fürûgī - Abdülazîm Karîb), Tahran 1381 hş., s. 80, 919-921, 923-925; Safâ, Edebiyyât, III/I, s. 584-613; III/II, s. 1217-1219; MecmûǾa-i Maķālât-ı ǾAbbâs İķbâl-i Âştiyânî (nşr. M. Debîr-i Siyâkī), Tahran 1350/1971, s. 473-492; Ali Deştî, Ķalemrov-i SaǾdî, Tahran 1364; H. Massé, Essai sur le poète Sadi, Paris 1919; a.e.: Taĥķīķ der Bâre-i SaǾdî (trc. Gulâm Hüseyin Yûsufî - M. Hasan Mehdevî-yi Erdebîlî), Tahran 1369; Mansûr Restgâr-ı Fesâî, Maķālâtî der Bâre-i Zindegî ve ŞiǾr-i SaǾdî, Tahran 1375; FME, s. 168-201; M. Nazif Şahinoğlu, Sa’di-yi Şirazî ve İbn Teymiye’de Fert ve Cemiyet İlişkileri, İstanbul 1991; a.mlf., “Sa’dî’de Tasavvuf”, EFAD, X/1 (1979), s. 223-241; Sîrûs-ı Şemîsâ, Seyr-i Ġazel der ŞiǾr-i Fârsî, Tahran 1373; Źikr-i Cemîl-i SaǾdî, Tahran 1373 hş., I-III; Abdülhüseyin Zerrînkûb, Bâ Kârvân-ı Ĥulle, Tahran 1374 hş., s. 243-260; Hüccetî, “SaǾdî der Şibh-i Ķārre”, Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî: Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1380, IV, 1386-1398; M. Gulâm Rızâyî, Sebkşinâsî-yi ŞiǾr-i Pârsî ez Rûdekî tâ Şâmlû, Tahran 1381, s. 174-188; Saîd-i Hamîdiyân, SaǾdî der Ġazel, Tahran 1384; Hasan-ı Enverî, Şûrîde vü bî-Ķarâr der Bâre-i SaǾdî ve Âŝâr-ı Û, Tahran 1384; Saîd-i Nefîsî, “Târîħ-i Dürüst-i Dergüzeşt-i SaǾdî”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, VI/1, Tahran 1337/1958, s. 64-82; Tahsin Yazıcı, “Sadî”, İA, X, 36-41; R. Davis, “SaǾdī”, EI² (İng.), VIII, 719-723; Mazriye Muhammedzâde, “SaǾdî-yi Şîrâzî”, DMT, IX, 166-169.

Mustafa Çiçekler