RİFÂÎ ÂSİTÂNESİ

Rifâiyye tarikatının İstanbul’daki merkez tekkesi.

Üsküdar İnadiye’deki Gündoğumu caddesi (eski Menzilhâne Yokuşu) üzerinde önce küçük bir zâviye olarak kurulmuştur. Bânisi, 1591-1592 civarında Yemen’den İstanbul’a gelen ve âsitânenin karşısındaki Tavâşî Hasan Ağa (İnadiye) Camii’nde Rifâî âyini icra etmeye başlayan Şeyh Muhammed b. Ukayl’dir (ö. 1037/1627). Bugün mevcut olan 1145 (1732) tarihli kitâbeden bu tarihte bir tekke binasının yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu bina, Defter-i Hâkānî Emini Hâfız Yûsuf Rızâ Efendi tarafından 1812’den önce eskisinden daha geniş biçimde ihya edilerek vakfiyesi düzenlenmiştir. Rifâiyye’nin asıl âsitânesi, Bağdat’ın güneyinde Basra ile Vâsıt arasındaki Ümmü Abîde köyü yakınlarında Seyyid Ahmed er-Rifâî’nin türbesinin yanında pîr makamı niteliğinde olan tesistir. Ancak İstanbul’un İslâm âlemindeki imtiyazlı mevkiinden dolayı Üsküdar’daki bu âsitâne Anadolu ve Rumeli’deki Rifâî tekkelerinin merkezi haline gelmiştir.

Bazı kısımları 1898’de onarım geçirse de tekkelerin kapatıldığı 1925 yılında tamire muhtaç durumda bulunan tekkenin harem kısmında son postnişin Hasan Hüsnü Efendi oturmuş, selâmlık kısmı 1929’da Vakıflar İdaresi tarafından kiraya verilmiştir. 13 Haziran 1942’de çıkan bir yangında iki evle birlikte tekkenin büyük kısmı yanmış, Vakıflar İdaresi restorasyon projesini hazırlatmış, ancak tamirat gerçekleşmemiştir. Yangından kurtulan kısım 1953’te yıktırılınca Gündoğumu caddesi üzerindeki küçük hazîre dışında âsitâneden herhangi bir iz kalmamıştır. Günümüzde tekke binasının yerinde eski yapıyla hiçbir ilgisi olmayan alelâde bir mesken bulunmaktadır.

Kaynaklarda âyin gününden ve farklı tarihlerde postta oturan şeyhlerden dolayı Perşembe, Feyzîzâde, Hâfız İbrâhim Efendi, Şeyh Hâfız Efendi, Şeyh Mehmed, Şeyh Sâdık Efendi, Şeyh Ziyâ Efendi gibi adlarla zikredilmektedir. Rifâiyye’nin Ulvâniyye koluna bağlı olan âsitâne perşembe günleri öğle namazını müteakip yapılan mukabele sırasında gösterilen “burhan”larla tanınmaktaydı. Bu sebeple Avrupa’da oryantalizm ve egzotizm eğilimlerinin ağırlık kazandığı XIX. yüzyılda basılmış seyyah rehberlerinin çoğunda İstanbul’da “kaçırılmaması gereken ilginç hususlar” arasında Üsküdar’da “haykıran dervişler tekkesi” adıyla yer almış ve çok sayıda yabancı yazarın ve ressamın uğrağı olmuştur. Fransız Albert Aublet ile “ressâm-ı Hazret-i Şehriyârî” İtalyan Fausto Zonaro’nun tevhidhânede âyin sırasında şeyh efendi tarafından hastaların çiğnenmesini (devsiye yapılmasını) tasvir eden tabloları bunlardandır. Aublet, “Cérémonie des derviches hurleurs de Scutari” adlı 1882 tarihli tablosunda mihrap duvarını mefruşatına ilişkin ayrıntılarıyla aslına uygun biçimde tasvir etmiştir.

Âsitâne postuna oturan meşâyih şunlardır: Şeyh Muhammed el-Hadîdî (1732-1756), Şamlı Şeyh Yâsin Efendi (1756 [?]), Hocazâde Şeyh Mehmed Tâhir Efendi (1812), Şeyh Ali Rızâ Efendi (1812-1813), Şeyh Mehmed Sâdık Hilmi Efendi (1813-1826), Şeyh Seyyid Feyzullah Efendi (1826-1843), Lârendeli Tatar Şeyh Hâfız İbrâhim Hilmi Efendi (1843-1865), Şeyh Hâfız Abdurrahman Tevfik (Büyük) Efendi (1865-1898), Şeyh Abdülkadir Ahmed Ziyâeddin Salâhî Efendi (Ziyâ Molla) (1898-1917), Şeyh Hasan Hüsnü Sarıer (Ceyhun) Efendi (1917-1925).

Arsanın batı kesiminde tek bir yapıdan ibaret olan tekke batıda Gündoğumu caddesi, doğuda Ferah sokağı, diğer iki yönde komşu parsellerle çevrilidir. Cadde üstündeki çevre duvarıyla tekke binası arasında kalan sahanın kuzey kesimi hazîre, güney kesimi küçük bir avludur. Cadde üzerindeki, köfeki taşıyla örülü ve harpuştalı çevre duvarında dikdörtgen açıklıklı ve demir parmaklıklı yedi pencere sıralanır. İkinci bâni Yûsuf Rızâ Efendi’nin kabrinin hizasında büyük pencerenin üzerindeki basık kemer biçimli yükseltide ta‘lik hattıyla Ankebût sûresinin 57. âyeti yazılıdır. Duvarın güney ucunda halen mevcut olmayan cümle kapısının üstünde âsitânenin 1145 (1732) tarihini taşıyan manzum kitâbesi vardı. Tekke binası içinde kuzeyde tevhidhâneyle türbe, batıda giriş taşlığı, güneybatıda selâmlık, güneydoğuda harem yer almakta, haremin tek katlı olan bir kısmı bu yönde kitleden taşmaktadır. Arsadaki eğime uyularak mekânlar batıdan doğuya doğru alçalan kademeler üzerine oturtulmuştur. Tekkenin boyutları en geniş yerinde 25 × 17 metreyi bulur. Haremin güneydoğu yönündeki çıkıntısı dışında yapı iki katlıdır. Türbenin kuzey ve batı duvarları ile haremin bodrum katındaki dış duvarlar kâgirdir. Diğer bütün duvarlar ahşap karkaslı olup içeriden bağdâdî sıva,


dışarıdan ahşapla kaplanmıştır. İki kat yüksekliğinde ve 9,60 × 9,60 m. boyutlarındaki tevhidhânenin sağır olan güney duvarının ortasında yarım daire planlı mihrap hücresi vardır. Doğu ve kuzey yönlerinde 1,50 m. derinliğindeki mahfillerin zemini bir kademe yükseltilmiş, sınırlarına fevkanî kadın mahfillerini taşıyan ahşap dikmeler dizilmiş, dikmelerin arası -girişin karşısına isabet eden yer dışında- ahşap korkuluklarla kapatılmıştır. Doğu ve kuzey duvarlarındaki yedi pencereden ışık alan tevhidhânenin mihrabı ve çevresi Rifâî tekkelerine özgü bir biçimde tefriş edilmiştir. Mihrabın içine burhan göstermekte kullanılan topuz (şiş), tığ, kılıç, gürz gibi aletler asılmış, iki yanına teberler dikilmiş, sağ ve soldaki duvarlara iki defa kutbiyet makamına nâil olduğu için “ebü’l-alemeyn” olarak anılan Pîr Ahmed er-Rifâî’nin çifte tarikat sancağı gerilmiştir. Tevhidhânenin batı duvarında zemini üç basamakla yükseltilmiş türbe ahşap korkuluklarla sınırlandırılmıştır. İki kat yüksekliğindeki dikdörtgen planlı (5,40 × 3,70 m.) türbede bulunan beş adet ahşap sandukanın başuçlarında âsitânenin dervişlerinden Hattat İsmâil Dede Efendi’nin nesih hattıyla yazılmış manzumeleri içeren levhalar yer almaktaydı. Rifâî Âsitânesi tasarım mantığı, cephe düzeni, mimari ayrıntılar ve süsleme programı bakımından dönemin ahşap sivil mimari örnekleriyle büyük bir yakınlık gösteren XIX. yüzyılın tipik bir örneğidir. Gösteriş iddiasından ve biçim kaygısından uzak, ihtiyaca göre tasarlanmış yapının selâmlık ve harem bölümlerini oluşturan mekânları arasında tekkelerin kullanım şemasını yansıtan girift bağlantıların kurulduğu dikkati çekmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Tekkeleri Listesi, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 1825, sıra nr. 136; TSMA, nr. E. 1772, 3333, sıra nr. 168; Süleymaniye Ktp., Zühdü Bey, nr. 489, vr. 2b; Üsküdar’da Menzilhane Yokuşu’ndaki Şeyh Tevfik Efendi Dergâhı’nın Planı, BA, Plan-Proje-Kroki Kataloğu, nr. 93; Galata Mevlevihanesi Müzesi, Cemâleddin Server Revnakoğlu Arşivi, dosya nr. A/168; Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 13; Melekpaşazâde Kadri Bey, Hankahnâme, Süleymaniye Ktp., Nuri Arlasez, nr. 36, vr. 8b (nr. 206); Âsitâne Tekkeleri, s. 17; Mecmûa-i Cevâmi‘, II, 64-65; Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, İstanbul 1314, s. 113; Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü Arşivi, nr. 309; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (nşr. Ali Yılmaz - Mehmet Akkuş), İstanbul 2006, V, 305; I. Friedlander, The Whirling Dervishes, New York 1975, s. 120-121; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 61, 247-248, 433; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşi), s. 77; a.e.: İstanbul Hankahları Meşâyihi (nşr. Turgut Kut), Harvard 1995, s. 73-74; L. Thornton, Les orientalistes peintres et voyageurs 1828-1908, Paris 1983, s. 218-219; T. Gautier, Constantinople, İstanbul 1990, s. 139-148; a.e.: İstanbul (trc. Nurullah Berk), İstanbul, ts. (Apa Ofset Basımevi), s. 151-161; M. Baha Tanman, “Settings for the Veneration of Saints”, The Dervish Lodge: Architecture, Art and Sufism in Ottoman Turkey (ed. R. Lifchez), Berkeley 1992, s. 155-156; a.mlf., “İstanbul’un Ortadan Kalkan Tarihî Eserlerinden Üsküdar’da Rifa’î Âsitânesi”, 100 Yaşında Bir Osmanlı Ekrem Hakkı Ayverdi ve Osmanlı Mimârîsi Sempozyumu (haz. Ayşe Yıldız Topuz), Ankara 2002, s. 117-174; a.mlf., “Rıfaî Âsitanesi”, DBİst.A, VI (1994), s. 324-325; Sâlim Yorgancıoğlu, Üsküdar Dergâhları (haz. Ahmed Yüksel Özemre), İstanbul 2004, s. 114-116; Ziya Şâkir, “Tarikler, Tekkeler”, Resimli Tarih Mecmuası, sy. 12, İstanbul 1950, s. 464-467; Nedret İşli - T. Zarcone, “La population des couvents de derviches d’Istanbul à la fin du XIXè siècle”, Anatolia Moderna: Yeni Anadolu, II, Paris 1991, s. 209-220; Esin Demirel İşli, “Üsküdar’da Rufai Asitanesi”, Arkitekt, sy. 433, İstanbul 1996, s. 84-85.

M. Baha Tanman