REZZÂK

(الرزّاق)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “rızık vermek” anlamındaki rezķ kökünden türeyen rezzâk kelimesi “kesintisiz biçimde çokça rızık veren” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren” mânasına gelir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rzķ” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rzķ” md.). Kur’ân-ı Kerîm’de “rezk” kavramı birkaç âyette “yedirmek, nasiplendirmek; yiyecek” anlamında insana nisbet edilmiş, elliyi aşkın yerde fiil kalıplarıyla, elliye yakın yerde de “rızk” şekliyle Allah’a izâfe edilmiştir. Birçok âyette insana, onun bilgi alanına giren ve girmeyen sayısız canlıya verilen nimetlerin Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, irade ve merhametinin alâmetleri olduğu belirtilmekte, insanlardan bu nimetlerin sahibini tanımaları ve ellerindeki imkânlardan başkalarını da faydalandırmaları istenmektedir: “Ne olurdu onlara, Allah’a ve âhiret gününe inansalar ve O’nun kendilerine lutfettiği nimetlerden dağıtsalar!” (en-Nisâ 4/39). Ondan fazla âyette Allah’ın dilediği kimselerin rızkını bollaştırdığı, dilediklerininkini daralttığı, bazan da hesapsız verdiği ifade edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “rzķ” md.). Beş âyette “râzık” ismi “hayrü’r-râzikīn” (rızık verenlerin en hayırlısı) terkibiyle zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiştir. Bu terkibin yer aldığı âyetlerin bir kısmında rızık kavramı “yiyecek ve içecek dahil olmak üzere maddî servet ve nimetler”, bir kısmında ise “dünya ve âhiret hayatına yönelik mânevî değerler, cennetteki imkânlar” mânasına gelmektedir (el-Mâide 5/114; el-Hac 22/58; el-Mü’minûn 23/72; Sebe’ 34/39; el-Cum‘a 62/11). Zâriyât sûresinde (51/56-58) Cenâb-ı Hak cinleri ve insanları kendisine kulluk etmeleri için yarattığını, onlardan rızık istemediğini ve kendisini doyurmalarını arzu etmediğini bildirdikten sonra bütün yaratıklara rızık verenin (rezzâk) kendisi olduğunu belirtmektedir. Rızık genel anlamıyla “faydalanılacak şey” diye anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Kur’an’da geçen rızık kavramının konuları lutuf ve bağış, yağmur, yiyecek, meyve, cennetteki imkânlar vb. hususları içerdiği görülür (krş. İbnü’l-Cevzî, s. 324-326).

Rezzâk ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin es-mâ-i hüsnâ rivayetinde yer almaktadır (“DuǾâǿ”, 10; “DaǾavât”, 82). Birçok hadis rivayetinde “rezk” kavramının maddî ihtiyaçların yanı sıra mânevî değer ve mükâfatlar konumunda kullanıldığı görülür. Bunlar arasında İslâm dini, Kur’an’ı anlama yeteneği, şehitlik, sabır, sevgi ve bereket gibi lutuflar yer alır (Wensinck, el-MuǾcem, II, 252-253), Hz. Peygamber’in özellikle İslâmiyet’i yeni benimseyenlere okumalarını tavsiye ettiği duada Cenâb-ı Hak’tan rızık talep ettiği de görülmektedir: “Allahım! Günahlarımı bağışla, bana merhamet et, daima doğru yolu izlememi nasip et, beden sağlığı lutfet ve beni rızıklandır” (Müsned, I, 185; Müslim, “Źikir”, 33-36; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 135). Enes b. Mâlik’in rivayet ettiğine göre Medine’de fiyatların yükselmesi üzerine ashap Resûlullah’tan fiyat belirlemesi yapmasını istemiş, o da şöyle demiştir: “Her şeyi yaratan, rızkı kısan ve genişleten, rezzâk olan ve fiyatlara hâkim olan sadece Allah’tır. Rabbimin huzuruna çıkarken herhangi birinizin can veya mal konusunda kendisine haksızlık ettiğim iddiasıyla benden davacı olmasını istemem” (Müsned, III, 286; Dârimî, “BüyûǾ”, 13; krş. İbn Mâce, “Ticârât”, 27).

İkisi de “rezk” kökünden türemiş sıfatlar olup Allah’a nisbet edilen râzık ile rezzâk arasındaki fark, rezzâkın “nimetlerinden ardarda ve fazlasıyla faydalandıran” şeklindeki anlamıyla râzıktan daha zengin bir içeriğe sahip olması ve sadece O’nun için kullanılmasıdır. Râzık ise “rızka vesile ve sebep olan” mânasına alındığında insan için de söz konusudur. Rızık “çeşitli alanlarda kendisinden faydalanılan şey” biçiminde yorumlanarak (Kāmûs Tercümesi, III, 858) genelde zâhirî ve bâtınî olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Zâhirî rızık bedenlere ait olandır. Allah sayısız mahlûkatın rızkını yaratan, onların istifadesine veren ve bedenlerin bundan yararlanarak belirlenmiş zamana kadar varlıklarını sürdürme mekanizmasını icat edendir. Bâtınî rızık ise zihni ve kalbi mâmur eden bilgi ve mârifettir (Mâtürîdî, vr. 733a; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rzķ” md.; Gazzâlî, s. 90; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rzķ” md.). Kur’ân-ı Kerîm’de, insanların sebep konumunda teşebbüs ve gayretleri varsa da toprağa atılan tohumun yeşerip ürün vermesini sağlayan, suyu buluttan indiren, ateşe yakma gücünü verenin Allah olduğu beyan edilerek (el-Vâkıa 56/58-73) yer küresinde hayatın başlaması, insan türünün oluşması ve hayatını sürdürmesinin rezzâk isminin sonuçları olduğu bildirilir. Ardından mânevî nimetlerin en büyüklerinden olan Kur’an’ın önemi vurgulanır ve bütün bunlara karşılık bazı insanların Kur’an’ı yalanlama nankörlüğüne saptığı belirtilir (el-Vâkıa 56/77-82). Hz. Peygamber’e nisbet edilen yemek dualarından biri bu ilâhî beyan paralelinde bir muhteva taşır: “Allahım! Bütün övgü ve senâlar sanadır. Yedirdin, içirdin, yemeğe doyurdun, suya kandırdın. Nankörlük, itaatsizlik ve senden müstağni oluş küstahlığı göstermeksizin, hamd ve şükrümüzü sana sunarız ey rabbimiz!” (Müsned, IV, 236; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “vdǾa” md.).

Gazzâlî rezzâk isminden kulun alabileceği nasibi iki noktada özetler. Bunlardan biri gerçek anlamda rızık verenin Allah olduğunu bilmesi, O’ndan talepte bulunması ve O’na güvenmesidir. İkincisi O’nun kullara hakka kılavuzluk eden bir ilim, irşat eden bir dil, veren bir el lutfetmesidir. Böylece kul sözleri ve fiillerinin yardımıyla değerli rızıkların kalplere ulaşmasına aracı olur. Allah bir kulu sevdiğinde yaratılmışların ona olan ihtiyacını arttırır ve onu ilâhî nimetlerin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına vasıta kılar (el-Maķśadü’l-esnâ, s. 90-91).


Rezzâk Allah’ın fiilî isim ve sıfatları içinde yer alır; ayrıca muğnî, mukīt ve nâfi‘ ismiyle anlam yakınlığı, kābız ve bâsıt isimleriyle de muhteva münasebeti içinde bulunur (ayrıca bk. RIZIK).

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmûs Tercümesi, III, 858; Wensinck, el-MuǾcem, II, 252-253; Müsned, I, 185; III, 286; IV, 236; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 733a; Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 54; Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fî şuǾabi’l-îmân (nşr. Hilmî M. Fûde), Beyrut 1399/1979, I, 203; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 90-91, 174; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aķśâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 122b-124b; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aǾyün, s. 324-326; Musa Çokar, Mâtürîdî’de Esmâ-i Hüsnâ, Isparta 2002, s. 60-62.

Bekir Topaloğlu