RÂVİ

(الراوي)

Öğrendiği hadisi rivayet eden kimse anlamında terim.

Sözlükte “su başına gidip su içmek; hadis nakletmek” anlamlarındaki rivâyet kökünden türeyen râvî (çoğulu ruvât), terim olarak “hadisi öğrenen ve onu eda terimlerinden biriyle nakleden kişi” mânasında kullanılır. Terim “hadisi ilk defa söyleyene nisbet ederek rivayet eden kimse”, bazan da “hadis hakkında bilgisi olsun veya olmasın onu senediyle rivayet eden kimse”


şeklinde müsnidin karşılığı olarak tarif edilmektedir. Râvi kelimesinden fıkhü’r-râvî, adâletü’r-râvî, bid‘atü’r-râvî, fısku’r-râvî, cehâletü’r-râvî; çoğulu olan ruvâttan da tesmiyetü’r-ruvât, tabakātü’r-ruvât, hâlü’r-ruvât (ahvâlü’r-ruvât), büldânü’r-ruvât (evtânü’r-ruvât ve büldânühüm) gibi terimler ortaya çıkmıştır. Râvi ayrıca kıraat ilminin terimlerinden olup “kıraatleri imamlardan doğrudan veya başkası aracılığı ile alıp nakleden kişi” anlamında kullanılmıştır (bk. KIRAAT). Râvi kelimesi, “Hz. Peygamber’den duyup öğrendiklerini başkalarına öğreten ve aktaran kişi” mânasında İslâm’ın ilk günlerinden itibaren kullanılıyordu. Resûlullah sözünü dinleyip anlayanların onu başkalarına öğretmesini teşvik etmiş (Müsned, I, 437; Ebû Dâvûd, “Ǿİlim”, 10), sahâbîler de Resûl-i Ekrem’den duyduklarını diğer müslümanlara öğretmeyi dinî bir görev kabul etmiştir,

I. (VII.) yüzyılın ikinci yarısında râvilik büyük önem kazanmıştır. Hadislerin yaygın olarak rivayet edilmeye başlandığı bu dönemde hayatta olan Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî, Câbir b. Abdullah, Enes b. Mâlik gibi sahâbîler yalancılara karşı hadisleri koruma konusunda büyük çaba harcamıştır. Bu sahâbîlerin öğrencileri olan Ebü’l-Âliye er-Riyâhî, Saîd b. Müseyyeb, İbrâhim en-Nehaî, Şa‘bî ve Muhammed b. Sîrîn gibi muhaddisler hadiste sened sormaya ve râvilerin durumunu araştırmaya yönelmiştir. II. (VIII.) yüzyıl boyunca İbn Şihâb ez-Zührî, Yezîd b. Ebû Habîb, Eyyûb es-Sahtiyânî, Hişâm b. Urve, Abdullah b. Avn, Evzâî, Şu‘be b. Haccâc, Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes, Hammâd b. Zeyd, Abdullah b. Mübârek, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Abdurrahman b. Mehdî ve Şâfiî gibi hadis otoriteleri râviler üzerindeki araştırmalarını sürdürerek hadislerin senedinde adları geçen râviler hayatta ise her zorluğu göze alarak hadisi onlardan öğrenmeye çalışmıştır. Râvilerin güvenilir olup olmadığı tesbit edilirken biyografileri yazılmış ve râvilerle ilgili müstakil bilim dalları ve telif türleri ortaya çıkmıştır.

Muhaddisler seneddeki râvileri tabakalar halinde inceleme yöntemini geliştirmişler, en hayırlı nesillerin kendi çağdaşları ile onları takip eden iki nesil olduğunu belirten hadisi (Buhârî, “Şehâdât”, 9; Tirmizî, “Fiten”, 45) esas almışlar ve ilk üç tabakayı sahâbe, tâbiîn, tebeu’t-tâbiîn olarak belirlemişlerdir. Sahâbe nesli hadis rivayeti açısından âdil kabul edilmiştir. Zehebî râvi sahâbîlerin 1500 civarında olduğunu söyler (Tecrîdü esmâǿi’ś-śaĥâbe, mukaddime, I, s. c). Sahâbe dönemi, vahyin başlangıcından (m. 610) en son sahâbînin vefat ettiği 110 (728) yılına kadar devam eder. Tâbiîn nesliyle onlardan sonra gelenlerin güvenilir olup olmadığına araştırma sonucunda karar verilir. Başta hadis olmak üzere İslâmî ilimlerin tedvîn, tasnif ve neşrinde önemli görev alan bu ikinci kuşak râvilerin sayısı belli olmayıp muhadramlar da tâbiîlerden sayılır. Bu dönem Hz. Peygamber’in vefatından (11/632) 180 (796) yılına kadar devam eder. Tebeu’t-tâbiîn denilen üçüncü nesil râvilerinin de sayısı bilinmemektedir. İmam Mâlik’in el-Muvaŧŧâǿı ve Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî’nin el-Muśannef’i başta olmak üzere hadis edebiyatının ilk ciddi ve sistemli ürünleri tebeu’t-tâbiîn döneminde (728-835) tasnif edilmiştir. Ardından gelen dördüncü nesil râvileri 260’ta (873), beşinci nesil râvileri 300 (912) yılında sona ermektedir. Hadis tarihinde Kütüb-i Sitte müellifleri olarak bilinen altı hadis imamı dördüncü ve beşinci tabaka râvileri arasında yer alır. Zehebî, sahâbeden başlayarak kendi dönemine kadar (730/1329) yaşayan 2424 hadis hâfızı ve râvisini yirmi sekiz tabakaya (el-MuǾîn, s. 17 vd.), İbn Hacer el-Askalânî ise ilk üç asra ait beş râvi tabakasını isnaddaki yakınlıkları, hocaları, akranları ve daha başka ortak noktaları dikkate alarak on iki tabakaya ayırmıştır.

Bir hadisin sıhhatini tesbitte en önemli unsur râvidir. Senedde yer alan râvilerden biri veya birkaçı güvenilir değilse sıhhat için gerekli sayılan diğer ölçülere bakılmaksızın hadisin sahih olmadığına hükmedilir. Râvilerin güvenilir olması kendilerinde bazı özeliklerin bulunmasıyla mümkündür, bunlarda adâlet ve zabt sıfatlarıdır. Tamamı adâlet sahibi kabul edilen sahâbe dışındaki râvilerde aranan adâlet vasfında müslüman olmak, bulûğa ermiş olmak, akıllı olmak, takvâ sahibi olmak ve mürüvvet (kötü davranışlardan uzak durmak) gibi özellikler bulunur. Bunlardan birinin yokluğu halinde râvi güvenilirliğini kaybeder. Adâlet sahibi râvinin hadisine itibar edilebilmesi için onun zabt vasfına da sahip olması gerekir. Zabt vasfında unutkan ve dalgın olmamak, ezberden rivayet ediyorsa hadisi kusursuz bir şekilde ezberlemiş olmak, kitaptan rivayet ediyorsa kitabını dikkatli bir şekilde yazmış, kontrol etmiş ve korumuş olmak, mâna ile rivayet ediyorsa hadis metninde değiştirdiği kelimelerin mânalarını iyi bilmek ve hadisin mânasında herhangi bir değişikliğe yol açmamak gibi hususlar yer alır. Bu özelliklerden biri veya birkaçında kusuru bulunan râvilerin hadisine itibar edilmez. Adâlet ve zabt özelliklerine sahip olan râviye “sika” (güvenilir) denir ve rivayet ettiği hadisle amel edilir. Bu vasıfları değersiz kılacak nitelikte kusuru veya kusurları varsa “metâin-i aşere” denilen on tenkit noktası açısından durumu araştırılır ve kusuruna uygun ifadelerle değerlendirilerek cerhedilir (râvinin kusurları için bk. DİA, VII, 397).

Râvinin hadisine itibar edilebilmesi için güvenilirliği yanında rivayet ettiği hadisleri muhaddislerce belirlenmiş olan sekiz muteber hadis alma ve nakletme yollarından biriyle almış olması gerekir (bk. TAHAMMÜL). Özellikle noktalama ve harekelemenin yaygın olmadığı ilk dönemlerde hadisi doğru okuma, tahriften koruma ve yanlış yapmayı önleme açısından büyük önem taşıyan bu usullerden biriyle hadisi alıp nakletmeyen râvinin rivayeti değersiz kabul edilir.

Toplam râvi sayısı hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte rivayetleri kaynaklarda yer alan ve ricâl kitaplarında cerh ve ta‘dîli yapılan 20.000 civarında râvi bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük çoğunluğu rivayet asrı kabul edilen ilk üç asırda yaşamıştır. Rivayetlerin kitaplara yazılıp sahih, zayıf ve uydurmalarının tesbit edilmesinden sonra hadisler artık kitaplardan alınmaya başlandığı için IV. (X.) yüzyıldan sonra cerh ve ta‘dîl prensiplerine göre değerlendirilecek râvi kalmamıştır.

Hadis rivayetini meslek edinen râvilerin belli dereceleri vardır. Hadis öğrenimiyle meşgul olup rivayette bulunabilecek konuma gelenlerin ilk derecesi râvi veya müsnid mertebesidir. Râvi veya müsnidin görevi sadece rivayet etmekten ibaret olduğu için rivayet ettiği hadislerin sened ve metinleri hakkında fazla bilgi sahibi olması beklenmez. Kütüb-i Sitte, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i, Taberânî’nin el-MuǾcemü’l-kebîr’i, Beyhakī’nin es-Sünen’i gibi hadis kitaplarının metinlerini, senedlerini ve senedlerde yer alan râvilerin cerh ve ta‘dîl durumlarını öğrendiğinde râvi muhaddis mertebesine yükselir. Farklı görüşler bulunmakla birlikte bir muhaddis 100.000 hadisi sened ve metinleriyle ezberler, ricâlini de hayatları, cerh ve ta‘dîl durumlarıyla birlikte öğrenirse “hâfız”, aynı şekilde 300.000 hadisi bilecek konuma gelirse “hüccet”, sünnetin tamamına vakıf olursa “hâkim” unvanını alır. Hâkim unvanına sahip râviler arasında en yüksek


seviyeye ulaşana “emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs” denilir.

Cerh ve ta‘dîl kurallarına göre tenkide tâbi tutulan râviler bazı terimlerle değerlendirilmiştir (bk. CERH ve TA‘DÎL). Bu terimlerden hareketle çeşitli tasnifler yapılmıştır. En ayrıntılı kabul edilen İbn Hacer el-Askalânî ve Süyûtî’nin on iki mertebeli râvi tasnifini temelde üç grupta toplamak mümkündür. 1. Sika râviler. Bunlar adâlet ve zabt bakımından kusursuz olan veya rivayetlerini terketmeyi gerektirmeyecek derecede az kusuru bulunan râvilerdir. Bu râvilerin yaptığı cerh ve ta‘dîller kabul edilir, rivayetleri delil olarak kullanılır. 2. Zayıf râviler. Adâlet ve zabt yönünden araştırılan râvi adâlet yönünden hadis rivayetine ehil bulunmazsa cerhedilir ve rivayeti terkedilir. Adâlet yönünden rivayete ehil ise zabt açısından durumu araştırılır. Zabt bakımından râvilerin durumları farklılık gösterir. Bunlar arasında hata ve gafletinin çokluğu yüzünden rivayeti terkedilenler olduğu gibi hata ve gafletinin azlığı sebebiyle sadece zayıf kabul edilenler de vardır. Bu râviler kesin biçimde terkedilmemekle birlikte rivayet ettikleri hadisler delil olarak kullanılmaz. Zayıf râvilerin rivayetlerinin haram ve helâl konusunda delil olarak kullanılamayacağına dair muhaddisler arasında görüş birliği vardır. Ancak onların tergīb ve terhîb, zühd ve âdâb, megāzî ve rikāk konusundaki rivayetleriyle amel etmekte bir sakınca görülmemiştir. 3. Metrûk râviler. Hadis münekkitlerine göre yalan söyleyen, yalanla itham edilen, bid‘ata davet eden, sefahate düşkün olan, çokça yanılan, güvenilir râvilere aykırı rivayette bulunan, rivayet ettiğini iyi bilmeyen ve hatasından dönmeyen râvi terkedilir ve hiçbir rivayeti kabul edilmez.

Literatür. Muhaddisler, II. (VIII.) yüzyıldan itibaren râvilerin hayatını ve güvenilirlik derecesini ele alan eserler yazmışlardır. Bu konudaki ilk çalışmalar Leys b. Sa‘d, Abdullah b. Mübârek ile Velîd b. Müslim’in et-Târîħ adlı eserleridir (İbnü’n-Nedîm, s. 252, 284; Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 303). III. (IX.) yüzyılın başından itibaren râvilerin çeşitli tasniflere tâbi tutulmasıyla birlikte pek çok eser meydana getirilmiş olup bunları şöylece gruplandırmak mümkündür: 1. Tabakat türü eserler. Bunlar râvileri sadece sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn gibi gruplara ayırarak ele alan çalışmalardır. Heysem b. Adî’nin Kitâbü Ŧabaķāti men revâ Ǿani’n-nebî min aśĥâbih, Ebû Hâtim er-Râzî’nin Ŧabaķātü’t-tâbiǾîn, Müslim b. Haccâc’ın Ŧabaķātü’ś-śaĥâbe ve’t-tâbiǾîn adlı eserleri bunlar arasında sayılabilir. Bazı müellifler de sahâbeden başlayarak kendi zamanlarına kadar yaşamış olan râvileri tabakalar halinde incelemiştir. Bunlardan İbn Sa‘d’ın eŧ-Ŧabaķātü’l-kübrâ’sı, Halîfe b. Hayyât’ın eŧ-Ŧabaķāt’ı ve Berdîcî’nin Ŧabaķātü’l-esmâǿi’l-müfrede mine’ś-śaĥâbeti ve’t-tâbiǾîn ve aśĥâbi’l-ĥadîŝ’i günümüze ulaşan çalışmalardır. 2. Sika râvileri tanıtan eserler. Ebü’l-Hasan el-İclî ve İbn Hibbân’ın eŝ-Ŝiķāt’ı, İbn Şâhin’in Târîħu esmâǿi’ŝ-ŝiķāt’ı ve Zehebî’nin Teźkiretü’l-ĥuffâž’ı bu türün zamanımıza intikal eden örnekleridir. 3. Zayıf râvileri tanıtan eserler. Buhârî, Ebû Zür‘a er-Râzî ve Nesâî’nin az sayıdaki zayıf râviyi tanıtan eđ-ĐuǾafâǿ adlı muhtasar eserlerinden sonra İbn Hibbân Kitâbü’l-Mecrûĥîn, İbn Adî el-Kâmil fî đuǾafâǿi’r-ricâl, İbn Şâhin Târîħu esmâǿi’đ-đuǾafâǿ adıyla daha hacimli eserler kaleme almış, Zehebî Mîzânü’l-iǾtidâl ve el-Muġnî fi’đ-đuǾafâǿsında, İbn Hacer el-Askalânî Lisânü’l-Mîzân’ında zayıf râvileri toplamayı hedeflemiştir. 4. Sika ve zayıf râvileri tanıtan eserler. Hicrî ilk beş asırda bu alanda kırktan fazla eser kaleme alındığı bilinmektedir (Ekrem Ziya el-Ömerî, s. 104-109). Yahyâ b. Maîn’in Kitâbü’t-Târîħ’i, Buhârî’nin et-Târîħu’l-kebîr’i, Fesevî’nin el-MaǾrife ve’t-târîħ’i ve İbn Ebû Hâtim’in el-Cerĥ ve’t-taǾdîl’i bunlar arasında en çok bilinenlerdir. 5. Belli bölgelerin râvilerini tanıtan eserler. Bunların en önemlileri Bahşel’in Târîħu Vâsıŧ, Ebü’ş-Şeyh’in Ŧabaķātü’l-muĥaddiŝîn bi-İśbahân, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin, Aħbâru İśbahân, Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîħu Baġdâd ve İbn Asâkir’in Târîħu medîneti Dımaşķ adlı kitaplarıdır. 6. Belli kitapların râvilerini tanıtan eserler. Çok sayıda eserin kaleme alındığı bu alanda Dârekutnî Ricâlü’l-Buħârî ve Müslim, İbn Mencûye Ricâlü Śaĥîĥi Müslim adlı eserlerinde bir veya iki kitabın râvilerini, Cemmâîlî el-Kemâl, Zehebî el-Kâşif, İbn Hacer el-Askalânî Tehźîbü’t-Tehźîb’de Kütüb-i Sitte râvilerini tanıtmışlardır. Bunlardan başka Müslim b. Haccâc kendilerinden sadece bir kişinin rivayette bulunduğu râvilere dair el-Münferidât ve’l-vuĥdân, Zehebî râvilerin vefat tarihlerini gösteren el-İǾlâm bi-vefeyâti’l-aǾlâm, İbn Hacer el-Askalânî müdellis râvileri tanıtan TaǾrîfü ehli’t-taķdîs bi-merâtibi’l-mevśûfîne bi’t-tedlîs, Burhâneddin el-Halebî ömrünün sonuna doğru hâfıza kaybına uğramış güvenilir râvilere dair el-İġtibâŧ bi-men rumiye bi’l-iħtilâŧ adlı eserleri kaleme almış, ayrıca daha özel birtakım râvi gruplarını tanıtmak için çeşitli kitaplar yazılmıştır (bk. DİA, XV, 55-58).

Bunların yanında râvilerin çeşitli durumlarına dair eserler kaleme alınmıştır. Râmhürmüzî el-Muĥaddiŝü’l-fâśıl beyne’r-râvî ve’l-vâǾî isimli eserini (nşr. Muhammed Accâc el-Hatîb, Beyrut 1391/1971; 1404/1984) rivayet âdâbına uymayanlara karşı hadis râvilerini uyarmak ve korumak maksadıyla kaleme almış, Hatîb el-Bağdâdî el-CâmiǾ li-aħlâķi’r-râvî adlı eserinde (nşr. Muhammed Re’fet Saîd, Küveyt 1401/1981; nşr. Mahmûd et-Tahhân, Riyad 1403/1983) hadis râvilerinin öğretim esnasında uymaları ve uygulamaları gereken kurallar üzerinde durmuş, Süyûtî Tedrîbü’r-râvî’de daha önce ele alınmayan birçok konuyu yazarak râvilere yardımcı olmayı hedeflemiştir. İbn Hibbân’ın Ǿİlelü’l-aħbâr ve maǾrifetü ruvâti’l-âŝâr’ı (Riyad 1422/2001), Zehebî’nin MaǾrifetü’r-ruvâti’l-mütekellem fîhim bi-mâ lâ yûcibü’r-redd’i (nşr. Ebû Abdullah İbrâhim Suaydây İdrîs, Beyrut 1406/1986), İbn Hacer el-Askalânî’nin Kitâbü’l-Îŝâr bi-maǾrifeti ruvâti’l-Âŝâr’ı (nşr. Ali b. Selim el-Abbâdî, Riyad 1417/1997), günümüzde yapılan çalışmalardan Addâb Mahmûd el-Hameş’in Ruvâtü’l-ĥadîŝ’i (Riyad 1407/ 1987) ve Abdullah Karahan’ın Hadis Râvilerinin Güvenilirliği (Bursa 2005) adlı eseri râvilere dair yapılan pek çok çalışmadan bazılarıdır (ayrıca bk. RİCÂLÜ’l-HADÎS).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “rvy” md.; Müsned, I, 437; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 252, 284; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye (nşr. Ahmed Ömer Hâşim), Beyrut 1406/1986, s. 87-163, 298 vd.; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1406/1986, s. 132 vd., 236-255, 387-399; Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 303; a.mlf., Tecrîdü esmâǿi’ś-śaĥâbe, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), mukaddime, I, s. c; a.mlf., el-MuǾîn fî ŧabaķāti’l-muĥaddiŝîn (nşr. M. Zeynühüm M. Azeb), Kahire 1407/1987, s. 17 vd.; İbn Hacer, Taķrîbü’t-Tehźîb (nşr. Muhammed Avvâme), Halep 1411/1991, s. 74-75; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1385/1966, I, 299-305; II, 4-63, 125-149; Tecrîd Tercemesi, I, 8, 274-281; Ekrem Ziya el-Ömerî, Buĥûŝ fî târîħi’s-sünneti’l-müşerrefe, Medine 1405/1984, s. 104-109; M. Accâc el-Hatîb, es-Sünne ķable’t-tedvîn, Beyrut 1401/1981, s. 219-239, 265-275; a.mlf., el-Muħtaśarü’l-vecîz fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ, Beyrut 1411/1991, s. 87-97, 225-236; Subhî es-Sâlih, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ ve muśŧalaĥuh, Beyrut 1991, s. 75-80, 88-104, 107-110, 127-138, 349-358; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 90, 96, 98, 118, 219, 319-320, 380-381, 406; Es‘ad Sâlim Teyyim, Ǿİlmü ŧabaķāti’l-muĥaddiŝîn, Riyad 1415/1994, s. 149-190; M. Yaşar Kandemir, “Hadis”, DİA, XV, 55-58.

Mehmet Efendioğlu