RÂHATOĞULLARI

XIII-XIV. yüzyıllarda Sivas ve çevresinde yöneticilik yapan ve kurdukları Dârürrâha ile tanınan bir aile.

Ailenin, hakkında bilgiye rastlanan ilk üyesi Ebü’l-Fezâil Kemâleddin Ahmed b. Râhat b. Hattâb olup Anadolu Selçuklu Sultanı III. Keyhusrev döneminde (1266-1284) Dîvân-ı İnşâ reisleri arasında adı geçmektedir. İbn Bîbî’nin, 629 (1232) yılı olaylarını anlatırken Sivas yakınlarında Kervansarây-ı İsfahânî diye bilinen bir ribâtın daha sonra Ribât-ı Kemâleddin Ahmed b. Râhat adıyla şöhret bulduğunu kaydetmesinden (el-Evâmirü’l-ǾAlâǿiyye, I, 420) bu ribâtın onun tarafından tamir ettirildiği veya satın alındığı anlaşılmaktadır. Kemâleddin Ahmed, 674’te (1276) İlhanlı Hükümdarı Abaka Han’ın, oğlu Argun ile evlendireceği Anadolu Selçuklu Sultanı III. Keyhusrev’in kız kardeşi Melike Selçuk Hatun’un çeyizinin hazırlanması için görevlendirilmiştir. Safedî’ye göre Kemâleddin muteber ve eli açık bir kişiydi, ahfadı ve gulâmları vardı, Sivas’ta bir hankah vakfetti. Hacca giderken 725 Zilkadesinde (Ekim 1325) Kerek’te vefat etti ve Ca‘fer-i Tayyâr’ın kabrinin yanına defnedildi. Ancak 721 (1321) tarihli Dârürrâha vakfiyesinde onun ve akrabasının Sivas Abdülvehhâb Kabristanı’nda medfun olduğu zikredilmektedir. Bu kayda göre Kemâleddin Ahmed’in cenazesinin Sivas’a getirilmiş olması muhtemelse de bu bilgiler kronolojik problemler taşımaktadır.

Ailenin ikinci önemli şahsiyeti Kemâleddin Ahmed’in oğlu Rükneddin Hattâb’dır. Rükneddin, 699’da (1299) Samsun mutasarrıfı olup Pervâneoğulları’ndan Mühezzebüddin Mesud’un saldırısı üzerine Samsun’u terkederek gemiyle Canik vilâyetine kaçmış, daha sonra Mesud Bey ile anlaşma yoluna gitmiştir (Aksarâyî, s. 206-207). Taşıdığı “es-sâhibü’l-kebîr, es-sâhibü’l-a‘zam, es-sadrü’l-muazzam” unvanlarından onun İlhanlı işgali altındaki Anadolu’da genel vali Demirtaş’ın (Timurtaş) yanında itibarlı bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bu aileyi şöhrete kavuşturan asıl faaliyetleri, tecdid kitâbesine göre Hattâb ile Emîr Hüseyin kardeşlerin 720 (1320) yılında kurdukları Dârürrâha’dır. Vakfiyeye göre ise Rükneddin Hattâb, bir yıl sonra babasından intikal eden Sivas içindeki Dârürrâha adını verdiği bu mekânı gelirlerini buranın bakımına ve diğer cihetlere tahsis ettiği bazı yerlerle (bir bostan, iki köy, dört tuzla ve bir mezraa) birlikte vakfetmiştir. Bu vakıf çok amaçlı ve fonksiyonel bir organizasyondur. Bu mekâna “dârü’r-râha” (huzur evi) adının veriliş sebebi vakfiyede misafirlerin gelip burada konaklayacağı şeklinde açıklanmışsa da Rükneddin Hattâb’ın babasının adının bu isme ilham kaynağı olduğu anlaşılmaktadır.

Rükneddin bakım giderlerinden artan geliri beşe taksim etmiş, bir hissesini nitelikleri ve görevleri ayrıntılı biçimde verilen Dârürrâha personelinin maaş ve diğer giderlerine, mübarek gecelerde helva, aydınlatma, yaygı, kap vb. ihtiyaçlara ayırmış; ikinci hisseyle oğlu Ömer Bey’in ve onun küçük kızı Dilşâd’ın ihtiyaçlarının karşılanmasını, artan kısımla torununun evlendirilmesini, ailenin âzatlılarının çocuklarının ihtiyaçlarının giderilmesini ve borçlulara borç verilmesini şart koşmuştur. Üçüncü hissenin sarf yerleri vakfın asıl önemli yönünü teşkil etmektedir. Bunlar dârülaceze, huzur evi, yetimhane gibi sosyal kurumların Türkiye’deki ilk örneğini oluşturmaktadır. Vâkıfın akrabasından muhtaç olanlara yetecek kadar para, yaşlı kadınlar, dullar ve diğer muhtaç kadınlara, yaşlı erkeklere, fakirlerin teçhiz ve tekfinine, âmâlara, cüzzamlılara, kadı ve valinin hapsettiği kimselere değişik miktarlarda yardımda bulunulmasını, fakirlerin yetimlerine bakan ve eğitimleriyle uğraşanlara da güvenilir kişilerin belirleyeceği miktarın verilmesini şart koşmuştur. Burada cüzzamlı hastalara tahsisat ayrılmış olması önemlidir. Ortaçağ Avrupası’nda cüzzamlılar lânetlenip toplum dışına itilerek ölüme terkedilirken aynı çağın Türkiye’sinde himaye edilmektedir. Dördüncü hisseden isimleri verilen şahıslara belirlenen miktarlarda dirhem verilecek, mütevelli dışındaki idarî görevlilerin maaşları ödenecek, artanıyla Dârürrâha’nın diğer ihtiyaçları karşılanacaktır. Beşinci hisseyi ise mütevelli alacaktır. Zamanımıza intikal eden tecdid kitâbesine göre Dârürrâha 779 (1377) yılında Emîr Hüseyin’in oğlu Abdülvehhâb’ın oğlu Şeyh Hasan tarafından yenilenmiştir. Binası günümüze ulaşmayan Dârürrâha’nın Sivas’ta İmaret Camii’nin bulunduğu yerde kurulduğu tahmin edilmektedir.

Rükneddin Hattâb’ın diğer kardeşi el-Emîrü’l-mükerrem Alâeddin Ali 787’de


(1385) yeni bir vakıf kurup Dârürrâha’ya ek gelirler vakfetmiştir. Bazı araştırmalarda bu vakfiyenin muhtevası incelenmeden tarihinin 687 (1288) olarak okunduğu ve bunun Dârürrâha’nın asıl vakfiyesi kabul edildiği, böylece kuruluş tarihinin daha erkene alınmaya çalışıldığı görülür. Alâeddin Ali bir divan, yedi köy ve toplamı on yedi feddân olan beş arazinin gelirinin önce vakıfların tamirine harcanmasına, geriye kalanın yarısını erkek ve dörtte birini kız evlâdına, diğer dörtte birini ise kölelerine, vefatından sonra türbesine, zâviyeye ve mübarek gecelerde pişirilecek helva masrafına ayırmıştır. Dârürrâha’nın Osmanlı dönemi boyunca faaliyette olduğu arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Dârürrâha’ya sonradan adını veren Abdülvehhâb’ın 721 (1321) tarihli vakfiyede vâkıfın kendisinden sonra mütevelli olmasını istediği beşinci ve adını verdiği son kişi olduğu görülür. Sivas’ta 728 (1328) tarihli kabir kitâbesi bulunan Rükneddin Hattâb’ın kardeşi Emîr Hüseyin’in oğlu Çelebi Abdülvehhâb bu şahıs olmalıdır.

Râhatoğulları, daha sonra Dârürrâha’nın mütevellileri oldukları için Mütevellioğulları lakabıyla anılmaya başlanmıştır. Darâbât-ı Aşk adlı şiir kitabı bulunan ve 1909’da vefat eden şair Ömer İhyâ Efendi, birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Sivas’tan milletvekili seçilen, bu görevine 1943 seçimlerine kadar devam eden ve Sivas’ta kendi adıyla anılan kütüphaneyi kuran Yusuf Ziya Başara (ö. 1943) ile Vilâyât-ı Şarkıyye Müdâfaa-yı Hukūk-ı Milliyye Cemiyeti’ni İstanbul’da kuran yedi kişiden biri ve Türkiye İş Bankası’nın kurucu üyesi olan Mehmed Rasim Başara (ö. 1945) bu ailenin meşhur şahsiyetleridir. Yine bu ailenin bir yâdigârı olan ve 1827’de inşa edilen Sivas’taki Abdi Ağa Konağı son olarak Sivas Belediyesi tarafından restore edilmiş ve 5 Mayıs 2001 tarihinde hizmete açılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

VGMA, Defter, nr. 578, s. 4-5, sıra 3, s. 56, sıra 4; BA, D.BŞM, nr. 1; İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-ǾAlâǿiyye, s. 418-419, 661; a.e.: Selçukname (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, I, 420; II, 179; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 2000, s. 69, 206-207; Safedî, AǾyânü’l-Ǿaśr (nşr. Ali Ebû Zeyd v.dğr.), Beyrut-Dımaşk 1418/ 1998, II, 320; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1419/1998, XVIII, 263-264; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 84-85; Amasya Târihi, II, 477-478; Max van Berchem - Halil Edhem, Matériaux pour un corpus inscriptionum Arabicarum III: Asie mineure, Caire 1910, s. 36-37; Rıdvan Nâfiz [Edgüer] - İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Anadolu Türk Tarihi Tedkîkatından Sivas Şehri, İstanbul 1928, s. 125-127, 149-150; A. Süheyl Ünver, Tesisinin 723üncü Senei Devriyesi Dolayısile Sivas Hastanesi Tarihçesi 1217-1940 Darürraha ve Cüzzamhane (Sivas Nümune Hastanesi 1939 Senesi Yıllığı’ndan ayrı basım), İstanbul 1941, s. 14; a.mlf., Sivasta Rahat Oğulları Darürrahası (Sivas Nümune Hastanesi 1940 Senesi Yıllığı’ndan ayrı basım), İstanbul 1942; a.mlf., Sivas Tıp Sitesi, Sivas 1980, s. 37-40; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 629; a.mlf., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 22-23, 26-27, Farsça metin, s. 36-37; Sadi S. Kucur, Sivas, Tokat ve Amasya’da Selçuklu ve Beylikler Devri Vakıfları -Vakfiyelere Göre- (doktora tezi, 1993), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 65-71; a.mlf., “XIV. Yüzyılda Sivas’ta Kapsamlı Bir Sosyal Dayanışma Kurumu: Darü’r-Raha Vakfı ve Kuruluş Tarihi Meselesi”, Selçuklular Döneminde Sivas: Sempozyum Bildirileri 29 Eylül - 01 Ekim 2005 (haz. Kadir Küpeli v.dğr.), Sivas 2006, s. 399-405; Müjgân Üçer, “Sivas’ta Rahatoğulları Darürrahası”, 38. Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Kitabı (ed. Nil Sarı v.dğr.), Ankara 2006, II, 403-420; N. Yücel Mutlu, Dâru’r-Râha’dan Abdiağa Konağı’na (Râhatoğulları / Mütevellîzâdeler) 1321-2001, Sivas 2003; Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas, ts. (Özbelsan), s. 69-70; İsmet Kayaoğlu, “Rahatoğlu ve Vakfiyesi”, VD, XIII (1981), s. 1-29.

Sadi S. Kucur