OSMAN ŞEMS EFENDİ

(1814-1893)

Kādiriyye tarikatının Enveriyye kolunun kurucusu, şair.

1 Rebîülâhir 1229 (23 Mart 1814) tarihinde İstanbul Sirkeci’de Hocapaşa mahallesinde doğdu. Asıl adı Osman Nûreddin’dir. Şiirlerinde önce “Nûrî”, daha sonra “Şems” mahlasını kullanmış ve Osman Şems diye tanınmıştır. Maliye Nezâreti Esham Kalemi hulefâsından ve Nakşibendiyye tarikatı mensuplarından Münzevî Mehmed Emin Efendi’nin oğludur. Osman Şems, henüz öğrenimini sürdürdüğü genç yaşlarında evinin yakınlarında oturan İsmâil Efendi adlı bir Nakşibendî şeyhine mürid oldu. Yirmi beş yaşlarında iken şeyhin vefatı üzerine Halvetî-Şâbânî tarikatının Kuşadaviyye kolunun pîri Kuşadalı İbrâhim Efendi’ye intisap etti. Bu yıllarda Sirkeci’de bir tütüncü dükkânı açarak geçimini sağlamaya çalıştı. Ancak dostlarına ve müşterilere cömertçe ikramları yüzünden altı ay sonra dükkânı kapatmak zorunda kaldı. Ardından Esham Kalemi’nde kâtip olarak memuriyete başladı. 1845 yılında bedestende mübâyaa kâtipliğine tayin edildi. Kuşadalı İbrâhim Efendi’nin 1846’da vefatından sonra seyrü sülûkünü tamamlamak için kâmil bir mürşid arayışına girdiği dönemde, kadılık teklifini reddedip Aksaray Sineklibakkal’daki evinde Kādî İyâz’ın eş-Şifâǿ adlı eserini istinsah ederek geçimini sağlayan Kādirî şeyhi Abdürrahim Ünyevî ile tanışıp kendisine intisap etti. Kādiriyye tarikatının Müştâkıyye kolunun pîri Şeyh Müştak Efendi’nin pîrdaşı ve Hacı Hasan Şirvânî’nin müridi olan şeyhinin yanında seyrü sülûkünü tamamlayıp 1849’da hilâfet aldı. “Kādirî-meslek, Üveysî-meşrep bir gavs” diye tanımladığı mürşidi Abdürrahim Ünyevî 1856’da vefat etti. Osman Şems Efendi’nin, şeyhinin vefatından sonra doğrudan Kādiriyye tarikatının pîri Abdülkādir-i Geylânî’nin ruhaniyetinden feyiz aldığı, dolayısıyla Üveysîlik pâyesine ulaştığı kaydedilir. Nitekim bir şiirinde, “Gönülde buldum esrâr-ı Üveysî / Üveysîyim Üveysîyim Üveysî” ve “Geçip silk-i Nakşibend-i velîden / Göründüm Halvetî’den Kādirî’den / Üveysîyim Üveysîyim Üveysî” diyerek (Osman Şems Efendi Dîvânı’ndan Seçmeler, s. 173-174) bu hususu vurgulamıştır.

Fatîn Efendi’nin 1269 (1853) yılında tamamladığı tezkiresinde “Bedesten’de mübâyaa kâtibi” olarak tanıtılan Osman Şems Efendi, bu tarihten sonra ve muhtemelen


şeyhinin vefatının ardından Darphâne-i Âmire’de arayıcıbaşılık görevine tayin edildi. Osman Şems Efendi 1861 yılından itibaren, Hersekli Ârif Hikmet Bey’in Lâleli Çukurçeşme’deki evinde toplanan, aralarında Leskofçalı Galib, Koniçeli Kâzım Paşa, Ziyâ Bey (Paşa) gibi şair ve aydınlarla henüz genç yaşlarda olan Nâmık Kemal’in de bulunduğu Encümen-i Şuârâ toplantılarına devam etmeye başladı. Sekiz ay kadar devam eden bu toplantılar sırasında Nâmık Kemal’in özellikle onun şiirlerinden etkilendiği kaydedilir. Karacaahmet Mezarlığı’ndaki aile sofasında medfun bulunan iki kızının, metinleri kendisine ait 1276 (1859) ve 1280 (1863) tarihli mezar kitâbelerinden bu yıllarda Darphâne-i Âmire’deki görevini sürdürdüğü anlaşılan Osman Şems Efendi 1863’ten sonraki bir tarihte emekliye ayrıldı ve Üsküdar İnadiye semtinde Nalçacı Halil Efendi Dergâhı civarındaki evinde inzivâya çekildi. 1882 yılına kadar süren inzivâ döneminin ardından Hüseyin Vassâf’a göre “mânevî bir işaretle” Bursa’ya gitti (Sefîne-i Evliyâ, I, 177). On sekiz gün sonra İstanbul’a dönen, dönüşünde sonraları halife tayin edeceği Bedreddin İzzî Efendi’nin evinde yine on sekiz gün misafir kalan ve tekrar Bursa’ya giden Osman Şems Efendi, Bursa ziyaretlerini çeşitli aralıklarla 1889 yılının sonlarına kadar sürdürdü. Kendisiyle tanıştığını söyleyen Ahmed Sâfî Bey onun Bursa’da ikamete memur edildiğini yazar (Sefînetü’s-Sâfî, XI, 1325). Bu sıralarda hareketleri devletçe izlenen Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemal ile Encümen-i Şuarâ dönemindeki dostlukları düşünülerek bu mümkün görülebilirse de ziyaretlerin sık ve kısa dönemli oluşu sürgünlüğün mantığına uymadığı gibi yakalandığı göğüs hastalığı sebebiyle Bursa’ya gittiğini belirten 1 Zilhicce 1303 (31 Ağustos 1886) tarihli mektubu (İbnülemin, s. 1762) Ahmed Sâfî Bey’in bu ifadesinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koymaktadır. 1890 yılından sonra İstanbul’dan ayrılmayıp Üsküdar Selimiye’deki evinde müridlerini irşadla meşgul olan Osman Şems Efendi 18 Cemâziyelâhir 1311 (27 Aralık 1893) tarihinde vefat etti ve Karacaahmet Türbesi civarındaki aile sofasına defnedildi. Vefatına Üsküdarlı Mevlevî Talat Bey, “Eyledi Osman Efendi azm-i dergâh-ı bekā” mısraını tarih düşürmüştür.

Kādiriyye tarikatının Enveriyye kolunun pîri kabul edilen Osman Şems Efendi’nin tarikat silsilesi Abdürrahim Ünyevî, Hacı Hasan Şirvânî, Abdülcelîl-i Bitlisî vasıtasıyla yirmi üçüncü halkada Abdülkādir-i Geylânî’ye ulaşır. Abdülkādir-i Geylânî’nin “bâzü’l-eşheb” (alaca şahin) diye anılmasına karşılık Osman Şems mürşidini bir beytinde (“Zerre-i nâçîzi iksîr-i nazarla Şems eder / Bâzü’l-ebyaz hazret-i Abdürrahîm-i Kādirî”) “bâzü’l-ebyaz” (ak şahin) diye anmış, kendisi de mensuplarınca “bâzü’l-enver (en nurlu şahin) diye anılmış, bu sebeple pîri olduğu Kādirî-Üveysî koluna da Enveriyye adı verilmiştir.

XIX. yüzyılın “kâmil, ârif, Ehl-i beyt muhibbi, tevellâ-teberrâ sahibi, zühdden gelip aşkı rehber edinmiş, muhakkik” sûfîlerinden olan Osman Şems Efendi, Kuşadalı İbrâhim Efendi’den gelen melâmet neşvesiyle Üveysîlik meşrebini birleştirmiş, bu sebeple tekke şeyhliğine iltifat etmeyip mensuplarını evinde irşad etmeyi daha uygun bulmuştur. Osman Şems Efendi Şükrü Şehâbeddin, Bedreddin İzzî ve Necmeddin Bekir Sıddık Efendi adlı üç halife yetiştirmiştir. Bunlardan Canbazlar kethüdâsı Şükrü Şehâbeddin Efendi (ö. 1908) mânevî kızı Sadberk Hanım’ın eşidir. Bedreddin İzzî Sirkeci’deki Aydınoğlu Tekkesi’nde şeyhlik yapmış, vefatında (1919) Aziz Mahmud Hüdâyî hazîresine defnedilmiştir. Son halifesi Ispartalı Saatçı Bekir Efendi’dir (ö. 1949). Klasik Türk mûsikisinin önemli icracılarından Bekir Sıtkı Sezgin’in tarikat silsilesi babası vasıtasıyla Bekir Efendi’ye ulaşır. Ayrıca Bursa’da Gazzî Dergâhı şeyhi Ali Sırrı Efendi de Osman Şems Efendi’den hilâfet almış, onun vefatı üzerine Bedreddin İzzî Efendi’ye intisap etmiştir.

Osman Şems Efendi’nin sûfîliği yanında önemli bir yönü de şairliğidir. Kuşadalı İbrâhim Efendi’ye intisap ettikten sonra Nûrî mahlasını Şems olarak değiştiren Osman Şems Efendi’nin şiire çok genç yaşlarda başladığı anlaşılmaktadır. O, şiiri tasavvufî fikir ve kavramların anlatım aracı olarak gören mutasavvıf-şair değil vezin, dil, üslûp ve yeni mazmunlar kullanma açısından en az tasavvuf alanındaki yeri kadar değerli ve önemli bir şair-sûfîdir. Bu bağlamda Osman Şems Efendi’nin Şeyh Galib’e yakın bir şair olduğu söylenebilir. Hz. Peygamber hakkındaki, “Tîğ-i şer‘inden hirâsan olmasam ger der idim / Lafzatullāh ism-i pâkinden bir ismin mazharı” beytiyle, Kerbelâ mersiyeleri onun şiirinin dikkat çekici örneklerindendir.

Osman Şems Efendi’nin sağlığında elden ele dolaşıp ezberlenen, ancak çok azı yayımlanan şiirleri, vefatının ardından halifesi Bedreddin İzzî Efendi tarafından derlenerek Bursa Gazzî Dergâhı şeyhi Ali Sırrı Efendi hattıyla hacimli ve mürettep bir divan oluşturulmuştur. Hüseyin Vassâf’ın İzzî Efendi’nin halifesi Sâdeddin Efendi’nin elinde bulunduğunu söylediği bu nüshanın daha sonra kime intikal ettiği bilinmemektedir. Şairin müridlerinden baytar miralayı İbrâhim Bey’e ait, gayri mürettep şiirleriyle diğer eserlerini içerdiği söylenen, istinsahı 18 Haziran 1929’da tamamlanmış Külliyyât’ın Yeraltı Camii imamı Hâfız Ali Üsküdarlı ve Fuat Şemsi İnan’da bir filminin bulunduğu, bir filminin de Süleymaniye Kütüphanesi’ne verildiği kaydedilmektedir (Osman Şems Efendi Dîvânı’ndan Seçmeler, hazırlayanın önsözü, s. 43). Ancak bugün adı geçen kütüphanede böyle bir filme rastlanmamıştır. Bir fotokopisini elde eden Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun verdiği bilgiye göre Külliyyât divanın yanı sıra Osman Şems Efendi’nin Şem-i Şebistân, Kenzü’l-meânî, Âdâbü’l-mürîd fî sohbeti’l-murâd adlı eserleri ve bir mektubuyla Abdürrahim Ünyevî ve İzzî Efendî’nin biyografilerinden oluşmakta, divanda yirmi yedi kaside, 574 gazel, üç müstezad gazel, on iki murabba, dört muhammes, altı müsebba‘, iki tahmîs, iki taştîr-tahmîs, dört tesdîs, üç mesnevi, otuz iki kıta, iki tarih, bir manzum tercüme ve hece vezniyle iki ilâhi yer almaktadır.

Divanın Yapı ve Kredi Bankası Sermet Çifter Araştırma Kütüphanesi (nr. 435, 514/ 1), İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı (Osman Ergin, nr. 1810) ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Aslan Kaynardağ, nr. 198) dört eksik nüshası bulunmaktadır. Yukarıda adı geçen eserlerden Âdâbü’l-mürîd fî sohbeti’l-murâd’ın kütüphanelerde nüshalarına rastlanmaktadır (Yapı ve Kredi Bankası Sermet Çifter Araştırma Ktp., nr. 434; İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 931, 1441; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 4031). Kemal Edip Kürkçüoğlu, Osman Şems Efendi’nin 167 şiirini nesre çevirip açıklamalarıyla birlikte Osman Şems Efendi Dîvânı’ndan Seçmeler adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1966). Şairin hayatı ve şahsiyeti hakkında bir incelemeyi de içeren bu yayında bazı şiirlerin kısaltılarak verildiği görülmektedir (meselâ bk. 102 ve 119. şiirler).

Onun üzerinde Kerbelâ mersiyesi (muharremiyye) yazan Osman Şems Efendi’nin, “Bugün mâh-ı muharrem vakt-i mâtemdir safâ olmaz” mısraıyla başlayan ve elli bendden oluşan muhammes mersiyesi Rifâî şeyhi Hayrullah Tâceddin Efendi (Yalım) tarafından Mersiye-i Cenâb-ı Seyyidü’ş-şühedâ


adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1327); mersiyenin Selâmi Şimşek ve Şevkiye Kazan tarafından yapılan Latin harfli iki neşri de bulunmaktadır. İsmâil Hakkı Bursevî’nin Risâle-i Hüseyniyye’sinin (baskı yeri ve tarihi yok) sonunda (s. 34-39), “Ey nûr-i çeşm-i Ahmed-i muhtâr yâ Hüseyn” mısraıyla başlayan kırk beş beyitlik bir diğer mersiyesiyle, “Dîde-i fahr-i cihân oldu Hüseyn ile Hasan” ve “Nevni-hâl-i Murtazâ’sın yâ Hüseyn-i müctebâ” mısralarıyla başlayan methiye-mersiye tarzı iki manzumesi yer almaktadır. Osman Şems Efendi’nin bazı şiirleri ilâhi olarak bestelenip tekkelerde okunmuştur. Bunlardan bir kısmının notaları Ali Rıza Şengel’in Türk Musikisi Klâsikleri-İlâhiler koleksiyonu içinde yayımlanmıştır (I-VII, İstanbul 1979, nr. 55, 527, 835, 879).

BİBLİYOGRAFYA:

Osman Şems Efendi Dîvânı’ndan Seçmeler (haz. Kemâl Edip Kürkçüoğlu), İstanbul 1996, hazırlayanın önsözü, s. 7-53; Divan Edebiyatı Müzesi, Revnakoğlu Dosyaları, nr. A 14; Fatîn, Tezkire, s. 424; Hersekli Ârif Hikmet Bey, Divan (nşr. İbnülemin Mahmud Kemal), İstanbul 1334, neşredenin girişi, s. 18-19; Ahmed Sâfî Bey, Sefînetü’s-Sâfî, Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü Arşivi, nr. 2096, XI, 1321-1338; Osmanlı Müellifleri, II, 270-271; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuş - Ali Yılmaz), İstanbul 2006, I, 171-190; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 1761-1765; Sadettin Nüzhet Ergun, Namık Kemal: Hayatı ve Şiirleri, İstanbul 1933, s. 42-44; Mahir İz, Yılların İzi, İstanbul 1975, s. 237; Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, “Şeyh Osman Şems”, Diriliş, sy. 13, İstanbul 1975, s. 25-28; Selami Şimşek, “Bir Gönül Tekkesi Şeyhi Seyyid Osman Nureddin Şems (ö. 1893) ve Mersiyye-i Cenâb-ı Seyyidü’ş-şühedâ’sı”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sy. 26, Erzurum 2004, s. 119-148; Şevkiye Kazan, “Üsküdarlı Osman Şems Efendi ve Kerbelâ Mersiyesi”, Üsküdar Sempozyumu II: 12-13 Mart 2004: Bildiriler (haz. Zekeriya Kurşun v.dğr.), İstanbul 2005, II, 131-152.

Nihat Azamat