NEŞRÎ

(نشري)

(ö. 926/1520 [?])

Osmanlı tarihçisi.

Neşrî mahlası olup asıl adı bilinmemektedir. Bursa şer‘iyye sicillerine dayanarak tam adının Hüseyin b. Eyne Bey olabileceği belirtilir (İnalcık, Belleten, XXIX/116 [1965], s. 667). Şuarâ tezkirelerinde sadece Neşrî diye geçen müellif kaynaklarda bazan Mevlânâ Neşrî (Hoca Sadeddin, II, 40) ve XIX. yüzyıldan itibaren Mehmed Neşrî adıyla zikredilir. Bunun da Kâtib Çelebi’deki Mehmed en-Neşrî kaydından (Keşfü’ž-žunûn, I, 284) geldiği söylenebilir. Karamanlı ve Sultan Selim’in hizmetlilerinden olduğu bilinmektedir (Latîfî, s. 527). Tahsilini Bursa’da tamamladığı ve uzun yıllar burada ikamet ettiği kesindir. Mevlânâ sıfatı ilmiye mensubu olduğunu gösterir. II. Murad döneminde Bursa subaşılığı yapan Koca Nâib’in meclislerinde bulunduğu (Nöldeke, XV [1861], s. 367) ve 1481’de Fâtih Sultan Mehmed’in ölümünün ardından çıkan hadiselere şahit olduğu anlaşılır. Eserinden, II. Bayezid’in son zamanlarında Bursa’da Sultâniye Medresesi’nde müderrislik yaptığı çıkarılabilirse de Fâtih’in ölümü sırasında “sâhib-i ayârın” çadırında bulunduğunu belirtmesi kendisinin bürokrasiyle de ilgili olduğu zannını verir. O devirde ilmiye ile bürokrasinin iç içeliği sebebiyle her iki görevi de yapmış olabilir. Muhtemelen Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsunu müteakip 926 (1520) veya 927’de (1521) vefat etmiştir. Bursalı Mehmed Tâhir’e göre Bursa’da Mevlevî Süleyman Efendi’nin yanındaki mezarı yol genişletmeleri sırasında harap olmuştur (Osmanlı Müellifleri, III, 150).

Neşrî’nin en önemli eseri Kitâb-ı Cihannümâ adlı tarihidir. Eserini II. Bayezid’in emriyle yazdığına dair iddianın (Hammer, IV, 92) kuvvetli bir dayanağı yoktur. Kendi ifadesine göre telif sebebi, diğer ilimlere dair eserlerin çok olmasına rağmen tarih alanındaki kitapların dağınık bir halde bulunması, hiçbir tarihin zamanındaki hadiseleri yansıtmaması ve özellikle Türkçe olarak yazılmamış olmasıdır. Yaratılıştan başlayıp dönemine kadar getirdiği eserine Kitâb-ı Cihannümâ adını verdiğini ve ilk beş bölümü II. Mehmed, Oğuz Han’dan başlayıp kendi zamanına kadar gelen Osmanlı Devleti tarihini ise II. Bayezid devrinde temize çektiğini belirtir (Cihannümâ, I, 7). Neşrî eserini muhtemelen 898 (1493) yılında bu padişaha takdim etmiştir.


Nitekim râvilerden Ayas’tan “merhum” diye söz eder; Ayas’ın ölüm tarihi 875’tir (1470-71). Diğer râvisi Kutbüddinzâde İznikî’den bahsederken merhum kelimesini kullanmaz. Kutbüddinzâde’nin ölüm yılı da 885’tir (1480). Bu bilgilere dayanarak eserin günümüze ulaşan Osmanlı tarihi kısmının bu yıllar arasında telife başlandığı ve Cem Sultan’ı hayatta gösterdiğine bakılırsa telifin 890-898 (1485-1493) yılları arasında tamamlandığı söylenebilir. II. Bayezid’den “merhum” diye söz etmesinden hareketle Paul Wittek tarafından telif tarihi 917-918’den (1512) sonra gösterilirse de bu husus o nüshanın Sultan Bayezid’in ölümünün ardından istinsah edilmesiyle açıklanabilir. Bazı nüshaların Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine kadar gelmesi, Reşit Rahmeti Unat’a göre Neşrî’nin eserini bu padişah döneminde yeniden kaleme almasıyla ilgilidir.

Altı bölüm halinde bir dünya tarihi olarak yazılan eserin günümüze kısaca Osmanlı öncesi Türk tarihiyle Osmanlı tarihine dair olan altıncı kısmı intikal etmiştir. Zamanımıza ulaşmayan ilk beş bölümün XVII. yüzyılda bilindiğine dair bazı kayıtlar vardır (Unat, VII/25 [1943], s. 180, not 12). Osmanlı tarihiyle ilgili kısımda evlâd-ı Nûh’a ve Selçuklular’a ait bölümlerin de bulunduğu görülmektedir (Cihannümâ, I, 9-54). Bu sebeple Franz Taeschner, yaptığı faksimile neşrin adını “al-Kısm al-sâdis min Kitâb-ı Cihannümâ” koymuştur. Smirnov’a göre Saint Petersburg Şark Dilleri Enstitüsü’ndeki bir yazma Kitâb-ı Cihannümâ’nın Abbâsî halifelerini ihtiva eden bir parçası olmalıdır. Bir tevârîh-i Âl-i Osmân özelliği gösteren Osmanlı tarihi kısmı kuruluştan başlar, farklı versiyonlarda 1485, 1512 ve 1516 yılına kadar gelir. Günümüze ulaşan kısmın ilk tabakasında eski Türkler’den, dinlerinden, hakanlarının kıyafetlerinden ve döneminin önemli olaylarından, göçlerinden ve İslâmiyet’e girişlerinden söz edilir. Ardından Anadolu Selçukluları’na ve Anadolu Beylikleri’ne geçilir. Son tabakada ise kuruluştan II. Bayezid devri ortalarına kadar Osmanlı tarihi yer alır ve eser bu padişaha manzum bir methiye ile sona erer. Bu şiirde müellifin mahlası “Neşrî” de geçmektedir.

Neşrî yazılı kaynaklarının adını vermez. Ancak Osmanlı dönemi için başlıca kaynağının Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osmân’ı ve bunun da dayandığı Yahşi Fakih menâkıbnâmesi olduğu kesindir (Smirnov, s. V; Wittek, I, 139). Âşıkpaşazâde’nin eserinden bazan kelime kelime nakillerde bulunur. Onun verdiği basit şiir ve beyitleri ya almaz veya nesre çevirir. Âşıkpaşazâde’nin Çandarlı Halil Paşa gibi bazı kişiler hakkındaki sert hükümlerini yumuşatır. Bunlardan başka anonimlerden birini, Yazıcıoğlu’nun Tevârîh-i Âl-i Selçûk’u ile Târihî Takvimler’i ve Şükrullah’ın Behcetü’t-tevârîh’ini kullandığı, Arapça ve Farsça yazılmış eserlere müracaat ettiği anlaşılmaktadır. Ahmedî’nin bugüne ulaşmayan Gazânâme’sinin de eserin içinde olduğu ileri sürülür. Bu arada sözlü birçok kaynağa başvurduğu, zamanındaki olaylar için gözlemlerini değerlendirdiği ve yer yer yorumlar kattığı dikkati çeker.

Kitâb-ı Cihannümâ daha yazıldığı yıllarda tanınmış ve çağdaşlarından Bihiştî Ahmed Sinan Çelebi, İdrîs-i Bitlisî, ardından Lutfi Paşa, Matrakçı Nasuh ve asrın sonlarında Seyyid Lokman, Âlî Mustafa Efendi ve Hoca Sâdeddin, XVII. yüzyılda Koca Hüseyin, Solakzâde ve Müneccimbaşı Ahmed tarafından ya doğrudan veya dolayısıyla kaynak olarak kullanılmıştır. Ménage, İdrîs-i Bitlisî’nin metninin tamamıyla Neşrî’ye dayandığı kanaatindedir. Eser aynı zamanda Codex Hanivaldanus’un da esasını teşkil etmektedir (J. Leunclavius, Histoirae musulmanae turcorum, de monumentis ipsorum exscripte, Frankfurt 1591, kitap XVIII).

Çeşitli kütüphanelerde bulunan Kitâb-ı Cihânnümâ nüshaları iki versiyon halinde ele alınabilir. Bunlardan 898 (1493) tarihli olup bölümleri daha farklı ve mantıklı, tarihî isimlerle yer adları daha doğru verilmeye çalışılan Theodor Menzel metninin oluşturduğu versiyon daha sonraki bazı istinsahlara da kaynak olmuştur. İkinci grubu oluşturan nüshalar, Menzel metnine çeşitli zamanlarda müstensihler tarafından yapılan ekleme ve çıkartmalar yüzünden epeyce değiştirilmiş görünmektedir. Bunlar sırasıyla Manisa, İstanbul Arkeoloji, Paris Bibliothèque Nationale, Beyazıt (Veliyyüddin Efendi), Millet (Ali Emîrî Efendi) ve Ankara nüshalarıdır (diğer nüshalar için bk. Unat, VII/25 [1943], s. 185 vd.). Bu bakımdan Menzel metni müellif nüshasına daha yakındır; ayrıca bu metnin üslûbu devrini daha iyi yansıtmaktadır. Diğer metinler müstensihler tarafından biraz işlenmiş gibidir. Menzel metninde bazı özel isimler daha doğru yazılmış olup diğer nüshalarda yer yer anlam kaymaları, hatta bazı tahrifat bile bulunmaktadır (Taeschner, TTK Belleten, XV/60 [1951], s. 503-504).

İfadesi sadelik bakımından XV. yüzyıl Türkçe’sinin özelliklerini yansıtan eserde bazı Türkçe arkaik kelimeler de bulunur.


Metinde yer alan şiirlerin hepsi kendisine ait değildir. Kendi şiirleri ise tezkire sahipleri tarafından güzel bulunmaz. Latîfî ve Âşık Çelebi şiir ve nesirde kabiliyetinin bulunmadığını, şiirlerinin de pek meşhur sayılmağını, fakat “kıssa-perdazlık”ta usta olduğunu, tarihinin halk içinde yaygın şekilde bilindiğini söyler. Eserin Fâtih Sultan Mehmed’in vefatına kadar gelen kısmı Faik Reşit Unat ve Mehmet Altay Köymen tarafından Kitâb-ı Cihannümâ-Neşrî Tarihi adıyla eski ve yeni harflerle iki cilt halinde yayımlanmış (Ankara 1949-1957, 1983-1984, 1987), Theodor Menzel metniyle Manisa nüshasının faksimile neşrini Franz Taeschner gerçekleştirmiştir (I-II, Leipzig 1951-1955). Unat ve Köymen neşri, Hammer’in de kullandığı Viyana nüshası esas alınıp Manisa, Arkeoloji, Paris ve Millet (Ali Emîrî Efendi) kütüphanelerindeki yazmalarla karşılaştırılarak tesis edilmişse de Menzel nüshası görülmediği için eleştirilmiştir. Kitâb-ı Cihânnümâ’nın önemi ilk tenkitli tarih olmasından kaynaklanır. Müellif, başta Âşıkpaşazâde olmak üzere kaynaklarını gayet sistemli bir şekilde kullanmış ve olayları sebep-sonuç ilişkisi içerisinde telife çalışmıştır. Bu yönüyle Neşrî doğruyu bulmaya çalışan ilk Osmanlı tarihçisi olarak kabul edilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Neşrî, Cihannümâ (Unat), I, II, tür.yer.; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 135b; Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (nşr. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 527-528; Hoca Sadeddin, Tâcü’t-tevârîh, İstanbul 1280, II, 40; Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-ahbâr, TSMK, Hazine, nr. 1392, vr. 243b-244a; Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen), Ankara 1994, s. 29, 182; Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 141a; Keşfü’ž-žunûn, I, 284; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 347; Hammer (Atâ Bey), I, 27-28; IV, 92; Flügel, Handschriften, II, 209, nr. 986; Osmanlı Müellifleri, III, 150; Smirnov, Obraztsoviya proyizvedeniya Osmanskoy literaturi, Petersburg 1903, s. V; P. Wittek, “Zum Quellenproblem der ältesten Osmanischen Chroniken”, MOG, I, 77-150; Fahriye Arık, On Beşinci Asır Tarihçilerinden Neşrî’nin Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1936; TCYK, s. 208-210; V. L. Ménage, Neshrī’s History of the Ottomans: The Sources and Development of the Text, London 1964, s. 1-5, 31-40; a.mlf., “Osmanlı Tarih Yazıcılığının İlk Dönemleri” (trc. Mehmet Öz), Söğüt’ten İstanbul’a (der. Oktay Özel - Mehmet Öz), Ankara 2000, s. 85-87, 91; Babinger (Üçok), s. 42-44; M. Kiel, “Mevlana Neşri and the Towns of Medieval Bulgaria”, Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage (ed. C. Heywood - C. Imber), İstanbul 1994, s. 165-187; Th. Nöldeke, “Auszüge aus Nesrī’s Geschichte des Osmanischen Hauses”, ZDMG, XIII (1859), s. 176-184; XV (1861), s. 333, 367; J. H. Mordtmann, “Kleine Mitteilungen und Anzeigen”, Isl., XIII (1923), s. 166-168; Faik Reşit Unat, “Neşrî Tarihi Üzerinde Yapılan Çalışmalara Toplu Bir Bakış”, TTK Belleten, VII/25 (1943), s. 177-201; a.mlf., “Müverrih Mehmet Neşrî’nin Eseri ve Hayatı Hakkında”, a.e., XX/82 (1957), s. 297-300; Fr. Taeschner, “Neşrî Tarihi Elyazıları Üzerine Araştırmalar”, a.e., XV/60 (1951), s. 497-505; a.mlf., “Ğihannüma die altosmanische Chronik des Mevlana Neshri”, BSOAS, XXIII (1960), s. 195-196; Halil İnalcık, “V. L. Ménage: Neshrı’s History of the Ottoman, The Sources and Development of the Text, Oxford University Press, London, 1964”, TTK Belleten, XXIX/116 (1965), s. 667-672; M. Kalicin, “L’homme dans l’oeuvre de Neşri: Târih-i Âl-i Osman”, EB, XIX/2 (1983), s. 64-82; M. C. Şehâbeddin Tekindağ, “Neşrî”, İA, IX, 214-216; Christine Woodhead, “Neѕћrī”, EI² (Fr.), VIII, 7-8.

Abdülkadir Özcan