NAKŞÎ MUSTAFA DEDE

(ö. 1854)

Mevlevî şeyhi, şair, hattat, bestekâr ve neyzen.

Edirne’de doğdu. Öğrenimini burada tamamladı; Arapça ve Farsça öğrenimi yanında tasavvuf, edebiyat ve mûsiki dersleri alarak kendini yetiştirdi. Mevleviyye


tarikatına intisap etmek için Şemsi Dede adlı bir arkadaşıyla birlikte Konya’ya gitmek üzere yola çıktı. Yolda Afyonkarahisar Mevlevîhânesi’ne uğradıklarında arkadaşı burada kaldığından tek başına Konya’ya ulaşarak âsitânede çilesini tamamladı. 1825’te Mısır’a gitti. Kahire Mevlevîhânesi’nde kudümzenbaşılık yaptı. 1838’de Şeyh Fikri Dede’nin vefatı üzerine Hemdem Çelebi tarafından mevlevîhânenin meşihatına getirildi. 1844 yılında Gelibolu üzerinden Edirne’ye kısa bir seyahat yaptı. Kahire’de vefat eden Nakşî Dede mevlevîhânenin hazîresine defnedildi, yerine İbrâhim Rüşdî Dede postnişin oldu. Vefat tarihini gösteren “Allah Allah deyü gittin vahdete Nakşî Dede” tarih mısraının ölümünden bir süre önce bizzat kendisi tarafından söylendiği rivayet edilir. Ahmet Irsoy’un, muhtemelen Sicill-i Osmânî’ye dayanarak onun vefat tarihini Sultan Abdülaziz devrinin (1861-1876) ortaları olarak göstermesi doğru değildir.

Devrinin tasavvufî şahsiyetleri arasında önemli bir yeri bulunan Nakşî Dede ayrıca şairliği ve mûsikişinaslığı ile tanınmıştır. Türkçe ve Farsça şiirler kaleme alan Nakşî Dede’nin rubâîlerinde çok başarılı olduğu, Gelibolu Mevlevîhânesi’nde onun bir âyin mecmuasının kenarına yazdığı yetmiş dört rubâîsini inceleyen Sadettin Nüzhet Ergun tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için kaleme aldığı elli üç beyitlik bir hilyesi vardır (Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 2163, vr. 48a-49b). Osman Nuri Peremeci’nin, Edirne Tarihi’nde Nakşî Dede’nin birçok âyin bestelediğini söylemesine rağmen günümüze sadece şedd-i araban Mevlevî âyini ulaşmıştır. Muhtemelen Kahire’de bestelenip ilk mukabelesi aynı yerdeki dergâhta yapılan bu âyini bizzat kendisi, Gelibolu Mevlevîhânesi’nde misafir olarak bulunduğu sırada dergâhın şeyhi Hüseyin Azmi Dede ile müridlerine meşketmiştir. Hüseyin Azmi Dede’nin oğlu Şeyh Ahmed Celâleddin Dede tarafından aralarında Ahmet Irsoy’un da bulunduğu pek çok kişiye geçilerek İstanbul’da yaygınlaşan bu âyin, XX. yüzyılın başlarında İstanbul mevlevîhânelerinde bilenlerinin azalması sebebiyle çok az okunmasına rağmen nağme yapısı, yumuşak ve kıvrak üslûbuyla âyin repertuvarının önemli eserleri arasında değerlendirilmiştir. Yılmaz Öztuna, Nakşî Dede’nin ayrıca araban peşreviyle şevk-efzâ saz semâisinin bulunduğunu belirtmektedir. Nakşî Dede’nin Şeydâ Hâfız diye tanınan Abdürrahim Dede’nin bestelediği hicâzeyn makamındaki âyini bilen son kişi olduğu söylenir. Aynı zamanda iyi bir hattat ve neyzen olan Nakşî Dede mûsikide pek çok talebe yetiştirmiştir. Şişman Ahmed Dede, Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın hizmetçisi Mehmed Suphi ve Şeyh Hüseyin Azmi Dede bunlardan bazılarıdır. Bazı güfte mecmualarında din dışı formalarda birtakım eserlerine rastlanan hattat ve mûsikişinas Mustafa Nakşî ile (ö. 1178/1764) Nakşî Mustafa Dede’yi birbirine karıştırmamak gerekir.

BİBLİYOGRAFYA:

Fatîn, Tezkire, s. 418; Sicill-i Osmânî, IV, 577; Türk Musikisi Klasiklerinden Mevlevî Âyinleri (İstanbul Konservatuvarı neşriyatı), İstanbul 1937, XIV, 685-697, 730; Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1939, s. 280, 310; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1943, II, 424-428; Sadettin Heper, Mevlevî Âyinleri, Konya 1974, s. 165-172, 517-518; Rıdvan Canım, Başlangıçtan Günümüze Edirne Şairleri, Ankara 1995, s. 431; Avni Erdemir, Anadolu Sahası Musikişinas Divan Şairleri, Ankara 1999, s. 308-309; Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İstanbul 2003, s. 223; Gültekin Oransay, “Yayınlanmış Türk Din Musikisi Sözlü Anıtlarının Ezgileyicileri”, AÜ İlâhiyat Fakültesi İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, III, Ankara 1977, s. 173; “Nakşi Mustafa Dede”, TDEA, VI, 506; Öztuna, BTMA, II, 98-99.

Nuri Özcan